İBNÜ’L-ESİR |
4. CİLT |
SEMERKAND'IN
FETHİ
Kuteybe
Harizmşah ile barış yaptıktan sonra Müceşşir bin Müzahim esSülemi Kuteybe'nin
yanına vararak gizlice şöyle söyledi: "Eğer bir gün Suğdlular üzerine
gitmeyi düşünüyorsan hemen, şu an yürü; çünkü onlar şu anda buranın amilinin
üzerlerine gelmeyeceğinden emindirler. Seninle aralarında on günlük bir mesafe
vardır." Kuteybe Müceşşir'e: "Bu görüşü sana başkası mı
söyledi?" diye sorunca Müceşşir: "Hayır." diye karşılık verdi.
Kuteybe bunun üzerine: "Herhangi bir kimse bu sözü senden işitti mi?"
diye sordu. Müceşşir yine: "Hayır." deyince Kuteybe de: "Allah'a
yemin ederim, eğer kimsenin bundan söz ettiğini işitecek olursam boynunu
vururum." dedi.
Ertesi
gün Abdurrahman, kardeşi Kuteybe'nin emriyle süvari ve okçularla birlikte yola
koyulurken aynı gün ağırlıkları ve diğer eşyaları da Merv'e gönderdi. Akşam
olunca Kuteybe şu mektubu yazdı: "Sabah olur olmaz ağırlıkları ve değerli
eşyaları Merv'e gönder. Atlı ve okçularla birlikte Suğd'a doğru yürü ve kimseye
bundan söz etme. Ben de senin peşinden geliyorum." Abdurrahman Kuteybe'nin
emrini yerine getirdi. Kuteybe askerlere yaptığı konuşmasında şöyle dedi:
"Suğdlular şu anda sizinle uğraşacak durumda değillerdir. Üstelik aramızda
bulunan antlaşmayı bozdukları gibi bilmiş olduğunuz şeyleri de yapmış
bulunuyorlar. Ben Harizmlilerin durumunun Kurayza ile Nadiroğulları'nın durumu
gibi olacağını ümit ediyorum." Daha sonra yola koyuldu ve Suğd üzerine
yürüdü. Oraya Abdurrahman'dan üç ya da dört gün sonra ulaştı. Kuteybe ile
birlikte Harizm ve Buhara halkı da vardı. Suğdlular muhasara altında oldukları
halde bir ay süreyle Kuteybe'yle sadece tek bir taraftan çarpıştılar.
Suğdlular
muhasaranın uzamasından korktukları için Şaş Hükümdarı'na, Hakan'a ve Fergana
Ahşadı'na mektup yazarak şöyle dediler: "Şayet Araplar bize karşı zafer
kazanacak olurlarsa bizim üzerimize geldikleri gibi sizin üzerinize de
gelirler. O bakımdan düşünün, taşının, kendiniz için hayırlı olanı seçin ve yanınızda
ne kadar kuvvet varsa ortaya koyun." Bunlar da kendi durumlarını gözden
geçirerek: "Bu haberler bize benzemeyen aşağılık kimselerden geliyor.
Onlar bizim sahip olduğumuz şeylerin benzerlerine sahip değildirier."
dediler ve hükümdar çocuklarından, merzubanların, usvarların çocukları arasında
iyi ata binip ok atan kimselerden ve kahramanlardan seçkin kimseleri bir araya
getirerek onlara Kuteybe'nin karargahına gidip geceleyin baskın yapmalarını
emrettiler ve O'nun Semerkand'ı kuşatmakla uğraşmakta olması dolayısıyla
karargahını koruyamadığını bildirerek başlarına da bir hakanın oğlunu komutan
yaptılar. Böylelikle bu kişiler yola koyuldular.
Kuteybe
durumu haber alınca askerlerinden yiğit, güçlü, kuvvetli, savaş kabiliyeti
yüksek olan dört yüz -bir görüşe göre de altı yüz- kişi seçerek onlara durumu
bildirip düşmanlarının üzerine yürümelerini emretti. Bunlar da başlarında Salih
bin Müslim olduğu halde yola koyuldular. Gelecek olanların yolları, üzerinde ve
kendi karargahlarından iki fersah mesafede bir yerde indiler. Salih iki ayrı
yere asker gizledi. Gecenin yarısından sonra düşmanları bulundukları yere
vardı. Salih'i görünce üzerine hamle yaptılar. Aralarında çarpışma başlayınca
sağ ve soldan gizlenmiş bulunan askerler iki taraftan düşman üzerine hücum ettiler,
ancak onlar metin bir şekilde direndiler.
Salih
ile birlikte bu çarpışmaya katılanlardan birisi şöyle anlatır:
Onlarla
çarpışmakta iken gece karanlığında Kuteybe'yi gördüm. Gizlice bizim aramıza
katılmıştı. İndirdiğim bir darbe hoşuma gitti ve O'na: "Anam babam sana
feda olsun, bu darbemi nasıl buldun?" diye sorunca: "Sus, Allah
çeneni kırsın." dedi. çarpışmamıza devam ettik. Kaçabilenlerin dışında
kurtulan olmadı. Üzerlerinde bulunan eşyalarını, silahlarını aldık, kafalarını kestik
ve aralarından bazı kimseleri esir aldık. Esir aldıklarımıza öldürdüklerimizin
kim olduklarını sorunca: "Öldürdükleriniz ya bir hükümdar, ya bir büyüğün
çocuğu veyahut bir kahramandır. Onların her biri yüz kişiye bedel kabul
edilirdi. " dediler. İsimlerini kulaklarına yazdıktan sonra sabah
aydınlığında karargahımıza girdik. Hiç kimse bizim gibi ne ölü, ne esir, ne
atlı, ne de altın kuşak ve silah getirmiştir. Kuteybe bana ve benimle birlikte
bir gruba daha çok ikramda bulundu. Sanırım ki bende gördüğü kahramanlığın benzerini
onlarda da görmüştü.
Suğdlar
bu durumu görünce bozguna uğradılar. Kuteybe kurduğu mancımklarla onları atışa
tuttu ve kalede bir gedik açtı. Adamın birisi buraya gelip Kuteybe'ye hakaret
edince bir okçu attığı okla onu öldürdü. Kuteybe o okçuya on bin dirhem verdi.
Müslümanlardan
birisi Kuteybe'nin kendi kendisiyle konuşurcasına söylemiş olduğu şu sözleri
işitti: "Ey Semerkand! Şeytan senin içinde ne zamana kadar yuvasını
kurmağa devam edecektir? Allah'a yemin ederim, sabah olur olmaz halkına yapabileceğimin
en çoğunu yapmağa çalışacağım." Bu adam arkadaşlarının yanına gitti ve
onlara: "Kim bilir, yarın kaç kişi öldürülecek." diyerek
işittiklerini bildirdi. Sabah olunca Kuteybe askerlere ciddiyetle savaşa
sarılmalarını emretti. Oldukça şiddetli bir şekilde çarpıştılar. Kuteybe şehrin
surunda açılan gediğe varmalarını emretti, askerleri de kalkanlarını yüzlerine
tutarak hamle yapıp bu gediğe kadar vardılar ve gediğin başında durdular.
Suğdlar onlara ok atışı yapmalarına rağmen oradan ayrılmadılar. Bunun üzerine
Suğdlar Kuteybe'ye haber göndererek: "Bu gün bizi bırak, git; yarın
seninle barış yapalım." dedilerse de Kuteybe: "Hayır, adamlarımız o
gediğin başında iken barış yapacağız, başka türlü kabul etmiyoruz." dedi.
Bir
rivayete göre Kuteybe böyle değil de şu şekilde konuşmuştur: "Şu köleler
korkuya kapıldılar artık; haydi, zafer sizin tarafınızda iken çekiliniz."
Bunun üzerine askerleri geri çekildikten sonra ertesi gün onlarla, "her
yıl iki milyon iki yüz bin rınskal ödemeleri ve bu yıl da otuz bin süvari
vermeleri" şartıyla barış yaptı. Ayrıca, şehri boşaltarak kendilerine
bırakmalarım, içinde hiç bir savaşçının bulunmamasını, şehre girip bir mescit
yaparak bu mescitte namaz kılmayı, hutbe okumayı ve yemek yiyip çıkmayı şart
koştu.
Aralarında
barış yapıldıktan sonra Suğdlar şehri boşalttılar. Müslümanlar orada bir mescit
yaptı. Kuteybe seçtiği dört bin kişi ile birlikte şehre girdi, mescitte namaz
kılıp hutbe okudu. Yemek yedikten sonra Suğdlara şu haberi gönderdi:
"Malını gelip almak isteyen gelsin, alsın. Buradan çıkacak değilim, sizden
de anlaşıp barış yaptığımızın dışında bir şeyalacak değilim. Şu kadar var ki,
askerlerim burada ikamet edeceklerdir. "
Denildiğine
göre, barış sırasında Kuteybe onlara yüz bin atlı vermeyi, ateşgedeleri, putların
süslerini de onlardan almayı şart koymuş ve bunları almıştı. Putlar getirilip
üst üste yığılınca muazzam bir saray kadar oldu. Putların üzerinde bulunan
kıymetli eşyaları aldıktan sonra emir verip, onları yaktırdı. Gavzek
Kuteybe'nin yanına gelerek şöyle dedi: "Sana gerçekten teşekkür etmem
gerektiği için söylüyorum: Bu putlara hiç dokunma, çünkü onlar arasında yakanın
ölümüne sebep teşkil edecek bazı putlar vardır." Kuteybe O'na: "O
zaman bu putları kendi elimle bizzat ben yakacağım." dedikten sonra ateş
getirilmesini istedi, tekbir getirdikten sonra putları yaktı. Yanan putların
külleri arasında kalan altın çivilerin ağırlığı elli bin miskal idi.
Kuteybe
Suğdlar arasında Yezdecird soyundan gelen bir cariye ele geçirip Haccac'a
gönderdi. Haccac da bu cariyeyi Velid'e gönderdi. Velid'in ondan Yezid adında
bir çocuğu oldu.
Kuteybe
Gavzek'e Semerkand'ı bırakıp gitmesini emretti. O da bırakıp gitti.
Denildiğine
göre, Semerkand halkı fetih günü Müslümanların karşısına çıkarak onlarla
çarpıştılar. Kuteybe o gün bir taht çıkartılmasını emretmiş ve bu tahtın
üzerine oturmuştu. Mızraklarla çarpışıncaya kadar birbirlerine yaklaştılar ve
hatta Kuteybe'nin yanına kadar geldiler; fakat Kuteybe bu durumda bile istifıni
bozmamış, kılıcına yaslanmağa devam etmişti. Müslümanlar, sağ ve sol kanattan
merkezi bozguna uğratan müşriklerin üzerine kapanarak onlar: karargahlarına
geri dönmek zorunda bıraktılar. Bu sırada müşriklerden çok sayıda kişi
öldürüldü. Sonunda Müslümanlar şehre girerek barış yaptılar. Gavzek bir yemek
yapıp Kuteybe'yi davet etti. Kuteybe de arkadaşlarından belli sayıda kişilerle
bu yemeğe gitti. Kuteybe ayrılacağı zaman Gavzek'te Semerkand'ı kendisine
bağışlamasını istemiş, O'na: "Sen de buradan git demiş, O da bunu kabul
etmekten ve Kuteybe'ye itaat etmekten başka bir çıkar yol bulamamış, bunun
üzerine Kuteybe de Yüce Allah'ın şu buyruğunu okumuştu: ‘‘Ve muhakkak o ilk
Ad'ı yok etmiş, Semud'u da bırakmamıştIr. (Necm suresi, 50-51).
Kuteybe'nin
Semerkand'ın fetih haberini Haccac'a bildirmek üzere göndermiş olduğu kişiden
rivayetle anlatıldığına göre bu kişi şöyle demiş: "Hacca beni Velid'e
gönderdi. Fecirden önce Dimaşk'a vardım, mescide girdim. Yanımda gözleri
görmeyen bir kişi vardı, bana: "Nerelisin?" diye sorunca ben de:
"Horasan'danım." diyerek Semerkand'ın durumunu anlattım. Bu adam
şöyle karşılık verdi: "Muhammed'i hak ile gönderene yemin ederim ki,
sizle'" orayı anlaşmayı bozarak fethettiniz. Ve sizler, ey Horasanlılar,
Ümeyyeoğulları'nın elinden mülkü alacak, daha sonra da Dimaşk'ta taş üstüne taş
bırakmayacaksınız. "
Kuteybe
Semerkand'ı fethedince: "Bu, iki eşeği de yere yıkandır. denildi, çünkü
Kuteybe hem Semerkand'ı, hem de Harizm'i aynı yıl içerisind: fethetmişti.
Araplar bu deyimi süvari bir darbede iki kişiyi yere yıktığı zaman kullamrlardı.
Kuteybe Semerkand'ı fethedince Nebar bin Tevsa'yı çağırarak o şöyle dedi:
"Ey Nebar! Hani sen:
‘‘Hey,
artık zengin eden gazalar geride kaldı; Cömertlik ve ihsan öldü Mühelleb'den
sonra. Onlar Merv er-Raz'da lahdine rehine gibi kaldılar; Artık Şark'tan da,
Mağrib'den de uzaktırlar.’‘
demiştın.
Bu sözlerin nerede kaldı? Acaba bu bir gaza değil midir?" Nehar bunun
üzerine: "Bu onlardan da iyidir. Ben aynı zamanda şu beyitleri de söyleyen
kişiyim." diyerek aşağıdaki mısralan okudu:
‘‘Kendimizi
bildikten beri ve bizden de önce, Hatta bizden sonra bile bulunmaz Kuteybe
gibisi. Kılıcıyla baştanbaşa öldürdü kafirleri, Bize de peş peşe ganimet taksim
etti.’‘
Bu
konuda şairler pek çok şiir söylemiştir. Kumeyt'in ilgili bir kasidesinde şu
bey it de yer alır:
‘‘Semerkand
asırlar boyu Yemani idi, Bu günse Mudarlılar onu Kays'a nisbet ederler.’‘
Ka'ab
el-Aşkari veya denildiğine göre Çuhalılardan birisi de şöyle der:
‘‘Her
gün Kuteybe bir talan yapıyor, Servetlere yeni servet katıyor. Bahili olup başına
taç geçirildi, Siyah saçlan ağardı sonunda onunla. Suğdların başını döndürdü
askerleriyle, Sonunda Suğdlar olduklan yerde kaldılar. Çocuklar babalarını
kaybettiği için ağlar, Muzdarip babalar da çocuklan için ... ‘‘
Daha
sonra Kuteybe Merv'e geri döndü.
Horasanlılar:
"Kuteybe Semerkandlılara verdiği sözde durmadığı için orayı antlaşma
şartlanna ihanet ederek ele geçirmiştir." derler.
Kuteybe'nin
Harİzm'de bıraktığı savaş komutanı olan İyas bin Abdullah güçsüz birisiydi.
Oranın haracını toplamakla görevli tahsildan ise Müslim'in azatlısı olan
Ubeydullah bin Ubeydullah'tı. Harizm halkı İyas'ın zayıflığını görünce O'na
karşı toparlanınağa başladılar. Ubeydullah'ın Kuteybe'ye mektup yazması üzerine
de Kuteybe kardeşi Abdullah'ı oraya funil olarak gönderip İyas'a ve Hayyan
en-Nabati'ye yüzer sopa vurmasını emretti. Abdullah Harizm'e yaklaştığında
İyas'a haber gönderip korkuttu, bunun üzerine o da çekildi. Abdullah gelip
Hayyan'ı yakaladı ve sopa vurup saçlarını tıraş etti.
Daha
sonra Kuteybe Muğire bin Abdullah ile birlikte Harizm üzerine asker gönderdi.
Harizmliler bunu haber aldılar. Muğire yanlarına varınca Harizmşah'ın öldürmüş
olduğu kişilerin çocukları kendisinden ayrılarak: "Bizler sana yardımcı
olamayız." dediler. Harizmşah da Türklerin ülkesine kaçtı. Muğire gelerek
kimilerini öldürdü, kimilerini esir aldı. Geriye kalanlar da cizye ödemek üzere
O'nunla barış yaptılar. Muğire daha sonra Kuteybe'nin yanına geri döndü,
Kuteybe de O'nu Neysabur'a funil olarak tayin etti.
BİR SONRAKİ
SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA
ENDÜLÜS'TE
TULAYTULA'NIN FETHİ