İBNÜ’L-ESİR |
4. CİLT |
ŞUMAN,
KİŞ VE NESEF GAZALARI
Kuteybe
bu yıl Şuman üzerine yürüyerek orayı muhasara altına aldı. Sebebi şudur: Şuman Hükümdarı
Kuteybe'nin tahsildarını koyunca Kuteybe O'na iki elçi gönderdi. Bunlardan
birisi Arap olup adı Ayyaş idi, diğeri ise Horasanlı idi. Bu iki elçi Şuman
hükümdarından barış şartlarına göre üstlendiği ödemeyi yapmasını istemekle
görevliydiler. Elçiler Şuman'ın yanına gelince Şuman halkı karşılarına çıkarak
ok atmağa başladılar. Horasanlı elçi geri döndüğü halde Ayyaş onlarla çarpıştı,
sonunda O'nu öldürdüler. Bilahare Ayyaş'ın vücudunda altmış yara olduğu tespit
edildi.
Kuteybe
Ayyaş'ın öldürüldüğünü haber alınca Şumanlılar üzerine bizza: kendisi yürüdü.
Şuman'a vardığı zaman kardeşi Salih bin Müslim aralarında dostluk da bulunan
hükümdarın yanına bir elçi göndererek Kuteybe'ye itaat etmesini emretti ve
barışın şartlarını yeniden kabul edecek olursa Kuteybe'ye de bunu kabul
ettireceğini garantiledi, ancak Şuman Hükümdarı bunu kabul etmeyerek Salih'in
elçisine şöyle dedi: "Ben en güçlü kaleye sahip bir hükümdar olduğum halde
sen kalkıp beni Kuteybe ile mi korkutuyorsun?" Kuteybe Şuman'a vardığında
hükümdar şehre çekilmiş ve kendisini korumaya almış idi. Kuteybe mancınıklarını
kurdu ve kaleyi atışa tuttu. Kaleyi yardı ve hükümdar ile birlikte oturan bir
kişi de bu mancınık vasıtasıyla atılan taşlardan birisinin isabeti sonucu öldü.
Hükümdar Ku!eybe'nin kendisine karşı zafer kazanacağından korkuya kapılınca
kalede bulunan bütün mal ve mücevherleri toplayıp dipsiz bir kuyunun içerisine
attı, daha sonra kaleyi açarak Kuteybe'nin ve askerlerinin önüne çıktı ve
ölünceye kadar onlarla çarpıştı. Kuteybe savaş sonucu bu kaleyi aldıktan sonra
savaşçıları öldürüp çoluk çocuğu da esir aldı.
Daha
sonra Kuteybe Kiş ile Nesef üzerine yürüyerek buraları fethetti.
Fariyablılar
teslim olmayıp kendilerini savunmağa başlayınca Fariyab'ı yaktı. Bu bakımdan
buraya (<<yakılmış’‘ anlamına gelen) ‘‘Muhterika’‘ adı verildi. Kuteybe
kardeşi Abdurrahman'ı Kiş ve Nesef'ten Suğd'a gönderdi. Suğd'un hükümdarı
Tarhun idi. Abdurrahman TarhUn'dan Kuteybe'nin kendisiyle anlaşmış olduğu
meblağı aldı, buna karşılık olarak da beraberinde olan rehineleri O'na teslim
edip Buhara'ya, Kuteybe'nin yanına geri döndü, çünkü Kuteybe Kiş ve Nesef'ten
sonra Buhara'ya gitmişti. Daha sonra da hep birlikte Merv'e geri döndüler.
Kuteybe Buhara'da olduğu sıralarda Buhara-Huzah'ı hükümdar yaptı. Buhara-Huzah
henüz genç bir delikanlı idi. Bu yüzden Kuteybe O'na karşı çıkmasından
çekindiği kimseleri de öldürdü.
Denildiğine
göre, Suğd'a Kuteybe bizzat yürümüştü. Onları bırakıp geri dönünce Suğdlular
TarhUn'a: "Sen yaşlı bir kişi olmakla birlikte zillete razı oldun ve cizye
ödemek hoşuna gitti. Bizim sana ihtiyacımız yoktur." dedikten sonra O'nu
yakalayarak hapse attılar, yerine ise Gavzek'i geçirdiler. Bunun üzerine Tarhun
intihar etti.
ÇEŞİTLİ
OLAYLAR
Denildiğine
göre, bu yıl Velid, Halid bin Abdullah el-Kasri'yi Mekke Valiliği'ne tayin
etmiştir. Halid, Velid'in vefatına kadar Mekke Valiliği görevinde kalmıştır. 98
yılında da kendisinden söz edilmişti. Halid Mekke'ye vali olunca onlara bir
hutbe okuyarak halifeliğin durumunu alabildiğine büyüttü ve onları itaate
teşvik ederek şöyle dedi: "Ben konuşmaları halinde itaati kabul
etmeyeceklerini beyan edecek olsalar, Harem'in hudutları içerisinde bulunup
emniyet içerisinde olan şu yabani hayvanları bile buranın dışına çıkartırdım. O
bakımdan sizler itaatten ayrılmayın, cemaatten uzak kalmayın. Allah'a yemin
ederim, kendi imamına karşı gelen kim olursa olsun, yanıma getirilecek olursa
mutlaka O'nu Harem'in hudutları dahilinde asacağım, çünkü ben halifenin yazmış
olduğu ya da uygun görmüş olduğu herhangi bir şeyin uygulanmasından başka bir
yolu kabul etmiyorum." Halid bu konuda halkın üzerindeki baskılarını
artırdıkça artırdı.
Bu
yıl hac emirliğini Velid bin Abdülmelik yaptı. Medine'ye varır varmaz mescidin
inşaatını görmek üzere oraya gitti. Herkes mescitten ç*artıldığı halde geriye
sadece Said bin Müseyyeb kalrruş, hiç bir koruma görevlisi O'nu çıkartmaya
cesaret edememişti. Kendisine: "Ne olur, kalkıp gitsen!" denilince
şöyle karşılık verdi: "Hayır, kalkıp gitme vaktim gelmedikçe gidecek
değilim." Bunun üzerine: "O halde, hiç olmazsa Müminlerin emirine
selam ver." dediler. Buna da şu karşılığı verdi: "Allah'a yemin
ederim, O'nun önünde ayağa bile kalkmam."
Ömer
bin Abdülaziz der ki:
Ben
de Said bin Müseyyeb'i görmemesi için Velid'i mescidin öbür tarafına doğru
götürüyordum. Kıble'nin yakınlarında Velid O'nu görünce: "Bu yaşlı İhtiyar
kim? Yoksa Said midir?" diye sordu. Ben de: "Evet, O'dur. O'nun şöyle
şöyle durumları vardır. Senin burada olduğunu bilseydi, kalkıp sana selam
verirdi. Gözleri pek iyi görmüyor." dedim. Velid şöyle konuştu:
"O'nun durumunu iyi biliyorum. Biz O'nun yanına gideriz." Mescitte
Said'in yanına varıncaya kadar dolaştıktan sonra: "Ey yaşlı adam!
Nasılsın?" diye sordu. Allah'a yemin ederim, Said yerinden kırmldamadı,
sadece: "Allah'a hamc! olsun, iyiyim; MÜIDinlerin emiri ne haldedir?"
dedi.
Velid
yanından ayrılırken Ömer'e: "İşte bu, o insanlardan arta kalan bir
kişidir." dedi.
Velid
Medine'de bol miktarda un, altından, gümüşten kaplar ve mallar dağıttı. Cuma
namazını Medine'de kıldırdığında birinci hutbeyi oturarak, ikinci hutbeyi ise
ayakta okudu.
İshak
bin Yahya anlatıyor:
Velid
ile birlikte bulunduğu sırada Reca bin Hayve'ye: "Siz hep böyle mi
yapıyorsunuz?" diye sorduğumda bir kaç kere: "Evet." dedikten
sonra:
"Muaviye'den
bu yana hep böyledir." diye ekledi. Bu sefer: "Peki, bu konuda
O'nunla hiç konuşmaz mısın?" diye sorunca şöyle dedi: "Kabisa bin
Züeyb kendisinin bu konuda AbdÜımelik'le konuştuğu halde AbdÜımelik'in oturmayı
terk etmediğini bana haber verdi. Ayrıca Osman'ın böyle hutbe okuduğunu da
bildirdi." Bunun üzerine kendisine: "Allah'a yemin ederim, Osman hep
ayakta hutbe okudu." deyince şu cevabı verdi: "Bu konuda onlara bir
rivayet gelmiş, onlar da buna uyup gidiyorlar."
İshak
şöyle ekler:
Onlar
arasında Velld'den daha zorba birisini görmedik.
Valiler
daha önce kendilerinden söz ettiğimiz kimselerdi, ancak Mekke Valisi Halid idi.
Bu yıl da Mekke Valisi'nin Ömer bin Abdülaziz bin Mervan olduğu da
söylenmiştir.
Abdülaziz
bin Velid bu yılın yaz gazasının komutanlığını yaptı. Daha önce bu ordunun
başında Mesleme bin Abdülmelik vardı.
Velid
bu yıl amcası Muhammed bin Mervan'ı Cezire ve Armenia Valiliği'nden alarak
yerine kardeşi Mesleme bin AbdÜımelik'i getirmiş, Mesleme de Azerbaycan
taraflarında Türklere gaza tertip ederek Bab'a kadar varmış, bir takım şehir ve
kaleler zaptetmiş ve bunlara karşı mancınık kullanmıştı.
BİR SONRAKİ
SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA
HİCRETİN DOKSAN
İKİNCİ YILI OLAYLARI (M. 710-711)