İBNÜ’L-ESİR

4. CİLT

HİCRİ 91. YIL       ANA SAYFA      Kur’an      Hadis      Sözlük      Biyografi

 

ŞUMAN, KİŞ VE NESEF GAZALARI

 

Kuteybe bu yıl Şuman üzerine yürüyerek orayı muhasara altına aldı. Sebebi şudur: Şuman Hükümdarı Kuteybe'nin tahsildarını koyunca Kuteybe O'na iki elçi gönderdi. Bunlardan birisi Arap olup adı Ayyaş idi, diğeri ise Horasanlı idi. Bu iki elçi Şuman hükümdarından barış şartlarına göre üstlendiği ödemeyi yapmasını istemekle görevliydiler. Elçiler Şuman'ın yanına gelince Şuman halkı karşılarına çıkarak ok atmağa başladılar. Horasanlı elçi geri döndüğü halde Ayyaş onlarla çarpıştı, sonunda O'nu öldürdüler. Bilahare Ayyaş'ın vücudunda altmış yara olduğu tespit edildi.

 

Kuteybe Ayyaş'ın öldürüldüğünü haber alınca Şumanlılar üzerine bizza: kendisi yürüdü. Şuman'a vardığı zaman kardeşi Salih bin Müslim aralarında dostluk da bulunan hükümdarın yanına bir elçi göndererek Kuteybe'ye itaat etmesini emretti ve barışın şartlarını yeniden kabul edecek olursa Kuteybe'ye de bunu kabul ettireceğini garantiledi, ancak Şuman Hükümdarı bunu kabul etmeyerek Salih'in elçisine şöyle dedi: "Ben en güçlü kaleye sahip bir hükümdar olduğum halde sen kalkıp beni Kuteybe ile mi korkutuyorsun?" Kuteybe Şuman'a vardığında hükümdar şehre çekilmiş ve kendisini korumaya almış idi. Kuteybe mancınıklarını kurdu ve kaleyi atışa tuttu. Kaleyi yardı ve hükümdar ile birlikte oturan bir kişi de bu mancınık vasıtasıyla atılan taşlardan birisinin isabeti sonucu öldü. Hükümdar Ku!eybe'nin kendisine karşı zafer kazanacağından korkuya kapılınca kalede bulunan bütün mal ve mücevherleri toplayıp dipsiz bir kuyunun içerisine attı, daha sonra kaleyi açarak Kuteybe'nin ve askerlerinin önüne çıktı ve ölünceye kadar onlarla çarpıştı. Kuteybe savaş sonucu bu kaleyi aldıktan sonra savaşçıları öldürüp çoluk çocuğu da esir aldı.

 

Daha sonra Kuteybe Kiş ile Nesef üzerine yürüyerek buraları fethetti.

 

Fariyablılar teslim olmayıp kendilerini savunmağa başlayınca Fariyab'ı yaktı. Bu bakımdan buraya (<<yakılmış’‘ anlamına gelen) ‘‘Muhterika’‘ adı verildi. Kuteybe kardeşi Abdurrahman'ı Kiş ve Nesef'ten Suğd'a gönderdi. Suğd'un hükümdarı Tarhun idi. Abdurrahman TarhUn'dan Kuteybe'nin kendisiyle anlaşmış olduğu meblağı aldı, buna karşılık olarak da beraberinde olan rehineleri O'na teslim edip Buhara'ya, Kuteybe'nin yanına geri döndü, çünkü Kuteybe Kiş ve Nesef'ten sonra Buhara'ya gitmişti. Daha sonra da hep birlikte Merv'e geri döndüler. Kuteybe Buhara'da olduğu sıralarda Buhara-Huzah'ı hükümdar yaptı. Buhara-Huzah henüz genç bir delikanlı idi. Bu yüzden Kuteybe O'na karşı çıkmasından çekindiği kimseleri de öldürdü.

 

Denildiğine göre, Suğd'a Kuteybe bizzat yürümüştü. Onları bırakıp geri dönünce Suğdlular TarhUn'a: "Sen yaşlı bir kişi olmakla birlikte zillete razı oldun ve cizye ödemek hoşuna gitti. Bizim sana ihtiyacımız yoktur." dedikten sonra O'nu yakalayarak hapse attılar, yerine ise Gavzek'i geçirdiler. Bunun üzerine Tarhun intihar etti.

 

 

 

ÇEŞİTLİ OLAYLAR

 

Denildiğine göre, bu yıl Velid, Halid bin Abdullah el-Kasri'yi Mekke Valiliği'ne tayin etmiştir. Halid, Velid'in vefatına kadar Mekke Valiliği görevinde kalmıştır. 98 yılında da kendisinden söz edilmişti. Halid Mekke'ye vali olunca onlara bir hutbe okuyarak halifeliğin durumunu alabildiğine büyüttü ve onları itaate teşvik ederek şöyle dedi: "Ben konuşmaları halinde itaati kabul etmeyeceklerini beyan edecek olsalar, Harem'in hudutları içerisinde bulunup emniyet içerisinde olan şu yabani hayvanları bile buranın dışına çıkartırdım. O bakımdan sizler itaatten ayrılmayın, cemaatten uzak kalmayın. Allah'a yemin ederim, kendi imamına karşı gelen kim olursa olsun, yanıma getirilecek olursa mutlaka O'nu Harem'in hudutları dahilinde asacağım, çünkü ben halifenin yazmış olduğu ya da uygun görmüş olduğu herhangi bir şeyin uygulanmasından başka bir yolu kabul etmiyorum." Halid bu konuda halkın üzerindeki baskılarını artırdıkça artırdı.

 

Bu yıl hac emirliğini Velid bin Abdülmelik yaptı. Medine'ye varır varmaz mescidin inşaatını görmek üzere oraya gitti. Herkes mescitten ç*artıldığı halde geriye sadece Said bin Müseyyeb kalrruş, hiç bir koruma görevlisi O'nu çıkartmaya cesaret edememişti. Kendisine: "Ne olur, kalkıp gitsen!" denilince şöyle karşılık verdi: "Hayır, kalkıp gitme vaktim gelmedikçe gidecek değilim." Bunun üzerine: "O halde, hiç olmazsa Müminlerin emirine selam ver." dediler. Buna da şu karşılığı verdi: "Allah'a yemin ederim, O'nun önünde ayağa bile kalkmam."

Ömer bin Abdülaziz der ki:

 

Ben de Said bin Müseyyeb'i görmemesi için Velid'i mescidin öbür tarafına doğru götürüyordum. Kıble'nin yakınlarında Velid O'nu görünce: "Bu yaşlı İhtiyar kim? Yoksa Said midir?" diye sordu. Ben de: "Evet, O'dur. O'nun şöyle şöyle durumları vardır. Senin burada olduğunu bilseydi, kalkıp sana selam verirdi. Gözleri pek iyi görmüyor." dedim. Velid şöyle konuştu: "O'nun durumunu iyi biliyorum. Biz O'nun yanına gideriz." Mescitte Said'in yanına varıncaya kadar dolaştıktan sonra: "Ey yaşlı adam! Nasılsın?" diye sordu. Allah'a yemin ederim, Said yerinden kırmldamadı, sadece: "Allah'a hamc! olsun, iyiyim; MÜIDinlerin emiri ne haldedir?" dedi.

 

Velid yanından ayrılırken Ömer'e: "İşte bu, o insanlardan arta kalan bir kişidir." dedi.

Velid Medine'de bol miktarda un, altından, gümüşten kaplar ve mallar dağıttı. Cuma namazını Medine'de kıldırdığında birinci hutbeyi oturarak, ikinci hutbeyi ise ayakta okudu.

İshak bin Yahya anlatıyor:

 

Velid ile birlikte bulunduğu sırada Reca bin Hayve'ye: "Siz hep böyle mi yapıyorsunuz?" diye sorduğumda bir kaç kere: "Evet." dedikten sonra:

 

"Muaviye'den bu yana hep böyledir." diye ekledi. Bu sefer: "Peki, bu konuda O'nunla hiç konuşmaz mısın?" diye sorunca şöyle dedi: "Kabisa bin Züeyb kendisinin bu konuda AbdÜımelik'le konuştuğu halde AbdÜımelik'in oturmayı terk etmediğini bana haber verdi. Ayrıca Osman'ın böyle hutbe okuduğunu da bildirdi." Bunun üzerine kendisine: "Allah'a yemin ederim, Osman hep ayakta hutbe okudu." deyince şu cevabı verdi: "Bu konuda onlara bir rivayet gelmiş, onlar da buna uyup gidiyorlar."

 

İshak şöyle ekler:

 

Onlar arasında Velld'den daha zorba birisini görmedik.

Valiler daha önce kendilerinden söz ettiğimiz kimselerdi, ancak Mekke Valisi Halid idi. Bu yıl da Mekke Valisi'nin Ömer bin Abdülaziz bin Mervan olduğu da söylenmiştir.

Abdülaziz bin Velid bu yılın yaz gazasının komutanlığını yaptı. Daha önce bu ordunun başında Mesleme bin Abdülmelik vardı.

 

Velid bu yıl amcası Muhammed bin Mervan'ı Cezire ve Armenia Valiliği'nden alarak yerine kardeşi Mesleme bin AbdÜımelik'i getirmiş, Mesleme de Azerbaycan taraflarında Türklere gaza tertip ederek Bab'a kadar varmış, bir takım şehir ve kaleler zaptetmiş ve bunlara karşı mancınık kullanmıştı.

 

BİR SONRAKİ SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA

 

HİCRETİN DOKSAN İKİNCİ YILI OLAYLARI (M. 710-711)