|
İBNÜ’L-ESİR |
4. CİLT |
KUTEYBE'NİN
BEYKENT GAZASI
Kuteybe
Neyzek ile barış yaptıktan sonra gaza vakti gelinceye kadar yerinde kaldı ve 87
yılında Beykent'e gaza yaptı. Burası Buhara'daki şehirler arasında nehire en
yakın olan şehirdir. Kuteybe yanlarına yaklaşınca Suğdlardan ve o çevrede
oturanlardan kendilerine yardımcı olmalarını talep ettiler. Onlar da büyük bir
kalabalık halinde Beykentlilere yardıma gelip Kuteybe'nin yollarını tuttular. O
bakımdan iki ay süreyle Kuteybe'nin hiç bir elçisi Haccac'a varamıyor ve
kendisi de hiç bir haber alarmyordu. Kuteybe bu sebeple haberci göndermekte geç
kaldığından Haccac ordunun tehlikeye düşeceğinden çekinmiş, askerlerin başına
bir tehlike gelmiş olabileceği korkusuyla mescitlerde onlara dua edilmesini
emretmişti. Bu sırada Kuteybe ve beraberindekiler her gün savaşıp duruyorlardı.
Kuteybe'nin
Arap olmayan Tandur adında bir casusu vardı. Buharalılar buna Kuteybe'nin geri
dönmesini sağlaması için mal teklif edip vermişlerdi. Gizlice Kuteybe'nin
yanına gelerek şöyle dedi: "Haccac azledilmiş bulunuyor. Horasan'a da
başka bir vali tayin edildi; bu bakımdan askerleri alıp geri dönersen daha iyi
olur." Kuteybe bu haberin askerler arasında yayılarak onların telef
olmalarından çekindiği için emir verdi, Tandur öldürüldü. Daha sonra
beraberindekilere savaşa daha ciddiyetle sarılmalarını emrederek onlarla çetin
bir çarpışmaya tutuştu. Kafirler bozguna uğrayıp şehre sığınmak amacıyla
kaçtılar. Müslümanlar da onları takip ettiler, dilediklerini öldürüp
dilediklerini de esir aldılar. Şehre girebilenler ise kendilerini korumaya
aldılar. Kuteybe şehrin surlarıNI yıkmak amacıyla inşaat işçilerini gönderdi.
Bunun üzerine barış istediler, O da bu teklifi kabul ederek barış yaptı.
Başlarına bir amil tayin ederek geri dönmek amacıyla ayrılıp yola koyuldu. Beş
fersah kadar gittikten sonra barışı bozdular. Amili ve yanında bulunan
kimseleri öldürdüler. Bunun üzerine Kuteybe geri döndü ve altını kazdırarak
şehrin surlarıNI çöktürttü. Bu sefer ondan, barış istedilerse de kabul
etmeyerek savaşla şehre girdi ve orada bulunan savaşçıları öldürdü.
Şehrin
içerisinde esir alınanlar arasında tek gözü kör bir adam vardı.
Müslümanların
aleyhine Türkleri kışkırtan işte buydu. Kuteybe'ye şöyle dedi:
"Ben
kendimin fidyesi olarak her birinin değeri bir milyon olan bin tane ipek kumaş
takdim edeceğim." Kuteybe çevresindekilerle istişare edince şöyle dediler:
"Bu, ganimetleri oldukça artıracaktır. Bunun yapabileceği kötülük ne
olabilir ki?" Ancak Kuteybe şu cevabı verdi: "Hayır, Allah'a yemin
ederim. bundan sonra hiç bir Müslüman seninle ebediyen
korkutulamayacaktır." dedi ve öldürülmesini emretti.
Burada
sayılamayacak kadar çok ve Horasan'ın tümünde bile benzerini ele
geçiremedikleri kadar silah, altın ve gümüş kaplar ve diğer ganimetler aldılar.
Bu ganimetler Müslümanların güçlerini daha da artırdı. Ganimetleri paylaştırma
işi ile Milkanoğulları'ndan bir kişi olan Abdullah bin Ve'lan el-Adevi
görevlendirildi. Oldukça güvenilir birisi olduğundan dolayı Kuteybe O'na:
"Emin oğlu emin." derdi.
O'nun
babasının güvenilirliği ile ilgili olarak da şu rivayet edilir: Kuteybe'nin
babası Müslişa el-Bahili Ve'lan'a şöyle demiş: "Yanımda bir miktar mal
var, bunu sana hiç kimsenin bilgisi olmadan emanet olarak bırakmak
istiyorum." Ve'lan şöyle karşılık vermiş: "Sen bu malı güvendiğin
birisi ile filan yere gönder ve ona burada göreceği bir adama malı koyup
bırakmasını emret. " Bunun üzerine Müslim bu malları bir hurca doldurup
bir katıra yükledi ve bir kölesine şöyle dedi: "Sen bu malı al ve filan
yere götür. Orada oturan bir adam göreceksin. Katın bırak ve geri dön."
Köle emredileni yapıp belirtilen yere gitmişti. Ve'lan ise ondan önce oraya
varmış ve onu beklemeğe başlamış, ancak gelecek adamın geciktiğini görünce
görüşünü değiştirdiğini zannederek bırakıp gitmişti. Tağliboğulları'na mensup
bir adam da gelerek aynı yere oturmuştu. Bu sırada Müslim'in kölesi gelip adamı
görmüş, katın ona teslim ederek geri dönmüş, Tağlibli kişi bu katın ve malı
alıp evine gitmiş. Diğer taraftan Müslim Ve'lan'ın malı almış olduğunu
zannederek ihtiyacı oluncaya kadar ona mal ile ilgili hiç bir şey sormamıştı.
İhtiyacı olunca Ve'lan'ı görmüş ve O'na: "Benim malım nerede?" diye
sorduğunda Ve'lan: "Ben hiç bir şey almadım ve senin bende malın
yoktur." karşılığını vermişti. Bu bakımdan Müslim her gördüğüne Ve'lan'ın
bu durumundan şikayet ederken bir gün Tağlibli'nin de oturduğu bir mecliste
yine şikayetini belirttiğinde Tağlibli O'nu bir kenara çekerek bu malın
durumunu sormuş, Müslim de durumu anlatmıştı. Bu Tağlibli Müslim'i alıp evine
götürüp malını teslim etmiş ve durumu açıklamıştı. Daha sonra Müslim
karşılaştığı herkese ve kabileIere Ve'lan'ın durumunu anlatıyor, mazur olduğunu
belirtip işin gerçek yüzünü bildiriyormuş.
Taberi
der ki: Kuteybe Beykent fethini bitirdikten sonra geri dönüp Merv'e gitmiştir.
ÇEŞİTLİ
OLAYLAR
Bu
yıl hac emirliğini Medine emiri olarak Ömer bin Abdülaziz yapmıştır. Medine
kadısı Ebu Bekir bin Amr bin Hazm idi. Irak ve Horasan Valisi Haccac idi.
Haccac'ın bu yıl Basra'daki vekili Hakemli Cerrah bin Abdullah idi. Basra
Kadısı ise Abdullah bin Uzeyne, Kufe Kadısı Ebu Bekir bin Musa el-Eş'ari idi.
Bu
yıl Medine'de Ubeydullah bin Abbas vefat etti. Yemen'de vefat ettiği de
söylenmiştir. Ubeydullah Abdullah'tan bir yaş daha küçületü.
Mutarrif
bin Abdullah bin eş-Şihhir de Basra'daki veba salgınında vefat etmiştir.
Kindeli
Mikdam bin Ma'diykerib de bu yıl vefat etmiştir. Sahabiliği vardır. 91 yılında
vefat ettiği de söylenmiştir.
Ümeyye
bin Abdullah bin Esid de bu yıl vefat etmiştir.
BİR SONRAKİ
SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA
HİCRETİN SEKSEN
SEKİZİNCİ YILI OLAYLARI (M. 707)
RUM DİYARINDAN TUVANA'NIN FETHİ