|
İBNÜ’L-ESİR |
4. CİLT |
ABDURRAHMAN'IN
RUTBİL'İN YANINA GİTMESİ VE
KENDİSİYLE
ARKADAŞLARININ BAŞINA GELENLER
Abdurrahman
Meskin'de yenilip geri çekilince Sicistan'a doğru yola koyuldu. Haccac O'nun
peşine oğlu Muhammed ile Lahmlı Umare bin Temim'İ gönderdi. Ordu komutanlığını
da Umare'ye verdi. Umare Sus'ta Abdurrahman'a yetişip bir süre çarpıştıysa da,
Abdurrahman beraberindekilerle birlikte geri çekilip kaçtı ve Sabür'a kadar
geldiler. Orada bulunan Kürtler Abdurrahman'ın etrafında toplandılar. Umare
Akabe'de onlarla şiddetli bir şekilde çarpıştı. Sonunda Umare ve
beraberindekilerin birçoğu yaralandı, Umare geri çekilip Akabe 'yi onlara
bıraktı.
Abdurrahman
Kerman'a varıncaya kadar yoluna devam etti. Umare de onların peşinden
gidiyordu. Şamlıların bazıları Kerman geçitIerinden birinde bir kervansaraya
girdi. Bu sarayın içinde Küfelilerden birisinin Yeşktırlu İbn Hillize'nin
uzunca bir şiirini yazmış olduğunu gördü:
‘‘Ne
esefler, ne ahlar ediyorum; O karşılaştıklanmız yaktı yüreği. Dini de,
dünyalığı da bıraktık, Hanımlan, çocukları teslim ettik yad ellere. Bizler
dinine bağlı kimseler değildik ki, Musibetlere karşı sabredebilelim. Dünyalık
peşinde kimseler de değildik ki, Din için olmasa bile bari onları koruyaZım.
Yurtlarımızı bıraktık Aklı azgınlara, Kara Enbiltı 'na ve Eş'arilere.’‘
Abdurrahman
Kerman'a vardığında Kerman amili onu ağırlamak için gerekli hazırlıklarını da
yapmış olarak yanına geldi. Daha sonra Abdurrahman Sicistan'a doğru yola
koyuldu ve Zerenc'e vardı. Zerenc amili şehrin kapılarını kapatıp
Abdurrahman'ın içeriye girmesine imkan vermedi. Abdurrahman bir kaç gün burayı
fethetmek için kaldıysa da buna imkan bulamadığı için Büst'e gitti. Kendisi
daha önce Büst'e Şeybanlı İyad bin Himyan bin Hişam es-Sedusiyi amil olarak
tayin etmişti. İyad Abdurrahman'ı güzel bir şekilde karşıladı ve onu misafir
ederek ağırladı. Ancak arkadaşlarının gafıl oldukları bir şurada İyad
Abdurrahman'ı yakalayıp onu zincire vurdu. Böylelikle Haccac'ın yanında emniyet
duyabilecek bir duruma gelmek istemişti.
Türklerin
hükümdarı Rutbil Abdurrahman'ın geldiğini haber aldığından O'nu karşılamak için
yola koyulmuştu. Ancak İyad O'nu yakalayınca Rutbil Büst şehrinin yakınlarında
durup İyad'a haber göndererek şöyle dedi: "Allah'a yemin ederim, hoşuna
gitmeyecek bir şey ile O'nu rahatsız edersen, yahut da en basit bir zarar
verirsen, ya da O'ndan kıldan yapılmış bir ip parçası bile alacak olursan seni
oradan indirip beraberindekilerle birlikte öldürmedikçe, çoluğunuzu çocuğunuzu
esir almadıkça, mallarınızı da ganimet olarak elime geç irmedikçe buradan
ayrılmayacağım." Bunun üzerine İyad O'ndan eman isteyerek Abdurrahman'ı
serbest bıraktı. Daha sonra Abdurrahman İyad'ı öldürmek istediyse de Rutbil
O'nu alıkoydu.
Bundan
sonra Abdurrahman Rutbil ile birlikte O'nun ülkesine gitti.
Rutbil
O'na misafirperverlik ve saygı gösterdi, ikramda bulundu. Abdurrahman ile
birlikte bulunan ileri gelenlerle komutanlar arasından Haccac'ın emanını kabul
etmeyip her yerde Haccac'a karşı düşmanlık bayrağını açmış, yenilgiye uğramış
pek çok kişi Abdurrahman'ı adım adım takip ederek Sicistan'a kadar vardılar.
Bunların sayısı altmış bin kişi kadar olup Zerenc'e kadar gelmiş ve Zerenc'i
muhasara altına almış bulunuyorlardı. Bunlar Abdurrahman'a mektup yazarak
yanlarına gelmesini istediler ve aşiretlerinden olan kişilerle daha da
güçlenmek gayesiyle Horasan'a gitmek istediklerini bildirdiler. Bunun üzerine
Abdurrahman da onların yanına döndü. Kendisinin gelişine kadar onlara
Abdurrahman bin Abbas bin Rabia bin Karis bin Abdulmuttalib namaz kıldırıyordu.
Abdurrahman Rutbil'in yanındayken onların mektuplarını alınca yanlarına gitti
ve Zerenc'i fethettiler. Diğer taraftan Umare bin Temim de beraberindeki Şamlı
askerlerle onların üzerine geliyordu. Abdurrahman'a arkadaşları:
"Haydi,
bizi Sicistan'dan alıp Horasan'a götür." deyince Abdurrahman onlara şöyle
karşılık verdi: "Orada Yezid bin Mühelleb vardır. O kahraman bir kişidir.
Üstelik kendi hakimiyetini size bırakacak cinsten değildir. Oraya girecek olursak
Yezid'in kendisi bizimle çarpışacağı gibi, Şamlılar da bizim peşimizi
bırakmayacaklardır . Bu durumda hem Horasanlılar, hem de Şamlılar aleyhimizde
birlik olmuş olacaklardır." Arkadaşları şöyle dediler: "Horasan'a
gidecek olursak bize tabi olacaklar bizimIe çarpışacakların sayısından fazla
olacaktır."
Bunun
üzerine Abdurrahman onlarla birlikte yola koyuldu ve Herat'a kadar geldiler.
Ancak burada kendisiyle birlikte bulunan ileri gelen kişilerden birisi olan Kureyşli
Ubeydullah bin Abdurrahman bin Semura iki bin kişi ile birlikte kaçtı. Bunun
üzerine Abdurrahman beraberindekilere şöyle dedi: "Ben güvenlik içerisinde
barınıyorken sizler bana mektup gönderdiniz ve: ‘‘Bize gel. bizler şu anda
birlik içerisindeyiz; belki düşmanımızIa çarpışırız.’‘ dediniz. Bunun üzerine
kalkıp yanınıza geldim. Horasan'a gitmemi uygun gördünüz ve etrafımda
toplanarak dağılmayacağınızı ileri sürdünüz. İşte Ubeydullah gördüğünüz işi
yaptı. Siz de nasıl istiyorsanız öyle yapınız. Ben de yanından geldiğim
arkadaşıma geri dönüyorum."
Bir
grup kişi ayrılırken bir grup kişi de O'nunla birlikte kaldı. Askerlerin
çoğunluğu Abdurrahman bin Abbas ile birlikte kalarak O'na bey'at ettiler.
Abdurrahman bin Eş'as Rutbil'in yanına döndü, Abdurrahman bin Abbas ise Herat
üzerine yürüdü. Orada Ezdli Rukar ile karşılaştılar ve O'nu öldürünce Yezid bin
Mühelleb üzerlerine yürüdü.
Denildiğine
göre, Abdurrahman bin Eş'as Meskin'de yenilgiye uğradıktan sonra Ubeydullah bin
Abdurrahman bin Semura Herat'a geldi. Diğer taraftan Abdurrahman bin Abbas ise
Sicistan'a gitti. Abdurrahman bin Eş'as'ın beraberinde olup da yenilgiden sonra
kaçanlar Horasan'a doğru gittiler ve onlardar: yirmi bin kadarı Herat'a vardı.
Orada Rukad ile karşılaştılar ve O'nu öldürdüler. Bunun üzerine Yezid bin
Mühelleb Abdurrahman bin Abbas'a şöyle habe: gönderdi: "Ülke oldukça
genişti ve sen benden daha gevşek birisini de bulabilirdin. Haydi, yönetici
bulunmayan bir yere git. Ben seninle çarpışmaktan hoşlanmıyorum. Eğer mal da istiyorsan
sana gönderirim." Abdurrahman bin Abbas şu cevabı gönderdi: "Bizler
buraya savaşmak için gelmediğimiz gibi. kalmak için de gelmedik; ancak
dinlenmek istedik. Daha sonra seni bırakıp gideceğiz. Diğer taraftan bizim mala
da ihtiyacımız yoktur. "
Fakat
Abdurrahman bin Abbas daha sonra haraç toplamağa başladı. Yen de bunu haber
alınca: "Dinlendikten sonra gitmek isteyen bir kişi haraç toplamaz. "
diyerek üzerine gitti ve tekrar mektuplar yazdı: "Sen artık dinlendin ve
şişmanladın, üstelik haraç da topladın. Topladıklarını ve onlardan daha
fazlasını sana bağışlıyorum. Haydi, beni bırakıp git. Seninle çarpışmaktan
hoşlanmıyorum. " Ancak Abdurahman bin Abbas savaştan başkasını kabul
etmedi Yezid ile birlikte bulunan askerlere mektuplar yazarak onları kendisine çekmeğe
çalıştı ve yanına gelmeğe davet etti. Yezid bunu öğrenince: "Artık iş
serzenişlerle halledilemeyecek kadar büyüdü." deyip üzerine yürüdü ve
O'nunla çarpıştı. Arala-rında fazla bir çarpışma olmadan Abdurrahman'ın yanında
bulunanlar etrafından dağıldılar, ancak Abdurrahman'ın kendisi ve beraberinde
az bir grup direnmelerine devam ettilerse de daha sonra onlar da bozguna
uğradı. Yezid onların takip edilmemesini emretti. Karargfıhlarında bulduklarını
aldılar ve onlardan bazı kimseleri esir ettiler. Esir alınanlar arasında Sa’ad
bin Ebi Vakkas'ın oğlu Muhammed, Ömer bin Musa bin Ubeydullah bin Ma'mer, Abbas
bin Esved bin Avf ez-Zühri, Hilkam bin Nuaym bin Ka'ka' bin Ma'bed bin Zurare,
Feyruz Husayn, Ubeydullah bin Ma'mer'in azatlısı Ebu'l-Felec, Sevvar bin
Mervan, Huza'alı Abdurrahman bin Talha bin Abdullah bin Halef, Ezdli Abdullah
bin Fedale ez-Zehram gibi kimseler de vardı.
Abdurrahman
bin Abbas Sind'e giderken İbn Semura Merv'e geldi. Yezid de Merv'e dönüp
esirleri Sebre ve Necde ile birlikte Haccac'ın yanına göndermeğe kalkıştı.
Onları Haccac'ın yanına göndermek isteyince kardeşi Habib Yezid'e şöyle dedi:
"Abdurrahman bin Talha'yı da esirlerin arasında Haccac'a gönderirsen
Yemenlilerin yüzüne nasıl bakacaksın?" Yezid şöyle cevap verdi:
"Bildiğin
gibi bu Haccac'dır, kimse O'na itiraz edemez." Bunun üzerine Habib:
"Sen şimdiden azledilmeyi göze al ve gönderme, çünkü O'nun bize karşı
büyük bir iyiliği vardır." deyince. Yezid kardeşine: "Bu da
neymiş?" diye sordu, Habib ise şöyle dedi: "Mühelleb Mescidu'l-Cemaa'da
yüz bin dirhem vermekle mükellef tutulmuş, Talha O'nu babamızın yerine
ödemişti." Bunun üzerine Yezid O'nu serbest bıraktı. Ayrıca Yezid Ezdli
olması hasebiyle Abdullah bin Fedale'yi de Haccac'ın yanına göndermedi, geriye
kalan esirleri Haccac'a gönderdi.
Esirler
Haccac'ın yanına getirilince Haccac hacibine: "Sana: ‘‘Bunların
efendilerini getir.’‘ diyecek olursam, sen de yanıma Feyruz'u getir." diye
emir ';erdi. Feyruz, Vasıt şehri inşa edilmeden önce Vasıt'ın yerinde kamış
evlerde kalıyordu. Haccac hacibine: "Bana onların efendilerini
getir." deyince hacip Feyruz'a: "Kalk!" dedi. Feyruz ayağa
kalktı, hacip de alıp götürünce Haccac şöyle sordu: "Ey Osman'ın babası!
Sen niye bunlarla birlikte ayaklandın? Allah'a yemin ederim, ne etin onların
etinden, ne de kanın onların kanındandır." Feyruz: "Herkesi kuşatan
bir fitne oldu bu." deyince Haccac: "Bana sahip olduğun malları
yazdır." diye karşılık verdi. Feyruz: "Ey adam! Yaz bakayım: Bir
milyon, iki milyon ... " deyip pek çok servet zİkretti. Haccac kendisine:
"Peki, . ütün bu mallar nerede?" diye sorunca Feyruz:
"Yanımdadır." diye cevap verdi. Haccac: "O halde onları bize
ver." deyince Feyruz: "O takdirde kanımın akıtılmayacağından emin
olabilir miyim?" diye sordu. Haccac şu cevabı verdi:
"Allah'a
yemin ederim, sen hem bu mallan ödeyeceksin, hem de daha sonra seni
öldüreceğim." Feyruz bunun üzerine şöyle dedi: "Hem kanım akıtılacak,
hem de malım alınacak ... Allah'a yemin, ederim, bunların ikisi bir arada
olamaz." Bu sözlerinden sonra Feyruz Haccac'ın emri ile bir kenara alındı.
Haccac
daha sonra Sa’ad bin Ebi Vakkas'ın oğlu Muhammed'i huzuruna getirterek şöyle
dedi: "Ey şeytanın gölgesi, ey insanların en akılsızı ve en mütekebbiri!
Sen Muaviye'nin oğlu Yezid'e bey'atten yüz çevirir, Hüseyin'e ve İbn Ömer'e
benzemeye çalışırsın. Üstelik daha sonra açıktan açığa da hücum ettin."
Haccac bir taraftan bunları söylüyor, diğer taraftan da elindeki bir değnek ile
Muhammed'e vurup duruyordu. Sonunda O'nu yaraladı ve Muhammed'in vücudundan kan
akmağa başladı. Daha sonra emir vererek öldürttü.
Haccac
sonra Ömer bin Musa'nın getirilmesini söyleyerek O'na şöyle dedi: "Ey
kadının kölesi! Seri dokumacının oğlunun (İbnu'l-Eş'as'ı kastediyor) başında
elindeki demir çubukla dikilir ve O'nunla birlikte hamamlarda şarap içersin
ha!" Ömer şu karşılığı verdi: "Allah emirin iyiliğini versin! Bu
iyiyi de, kötüyü de kuşatan bir fitne oldu. Biz de O'na giriverdik. Şimdi bize
karşı Allah sana imkan vermiş bulunuyor. Affedersen bu senin hilmin ve
faziletin olacaktır, cezalandırırsan zalim ve günahkar kimseleri cezalandırmış
olursun." Haccac O'nun bu sözleri üzerine: "Bu fitnenin iyileri de
kuşattığını söylemen yalandır. Doğru olan onun ancak facirleri ve kötüleri
kuşattığıdır İyiler bundan muaf kalmışlardır. Senin bu itirafının ise belki
sana faydas: dokunabilir." şeklinde konuştu. Herkes O'nun ölümden
kurtulacağını sanmıştı. ancak Haccac daha sonra emir verdi ve öldürüldü.
Daha
sonra Haccac Hilkam bin Nuaym'ın getirilmesini istedi ve O' şöyle dedi:
"Sen İbnu'l-Eş'as'ın taleplerini hoş karşıladın mı? O'nunla birlikte
olmaktan ne ümit ettin?" Hilkam şöyle karşılık verdi: "O'nun hükümdar
olmasını ve dolayısıyla AbdÜımelik'in seni Irak'a vali yaptığı gibi O'nun da be
Irak'a vali yapmasını ümit ettim." Haccac emir vererek O'nu da öldürttü.
Haccac
sonra Abdullah bin Amir'i istedi. Abdullah yanına gelince Hac<±' O'na şöyle
dedi: "Eğer ölümden kurtulacak olursan gözlerin cenneti görmesin."
Abdullah şu karşılığı verdi: "Allah İbn Mühelleb'e yaptıklarının
karşılığını versin." Haccac: "Ne yaptı ki?"diye sorunca Abdullah
bin Amir şu beyitieri okudu: ‘‘Çünkü o ailesini kurtarmak için aklını
kullanırken, Mudarlıları ise zincirleriyle sana doğru itti.
Senin
yakınlarını feda edip kendi ailesini ölümden kurtardı, Çünkü senin yakınların
onca daha tehlikelidir.’‘
Bu
sözler Haccac'ı küplere bindirdi ve kalbinde oldukça yer etti. Abdullah'a da:
"Sen kim, bu sözler kim." dedi ve emir vererek öldürttü. Bu
söyledikleri Haccac'ın hatırından gitmedi ve sonunda Yezid'i Horasan
Valiliği'nden alıp hapsetti.
Daha
sonra Haccac emir verdi, Feyruz'a işkence yapıldı. Feyruz ortadan bölünmüş
kamışlara bağlanıyor ve bunların üzerinde bağlı olarak yaralanıncaya kadar
çekiliyor, sonra yaralarına sirke dökülerek işkence ediliyordu. Ölümünün
yaklaştığını anlayınca işkenceciye şöyle dedi: "Benim ölümden kurtulmam
mümkün değil. Yalnız benim bazı kimselerde alınacak emanetlerim var. Bunların
size getirilmesine ebediyen imkan kalmayacak. O bakımdan beni halkın önüne
çıkart ki benim hayatta olduğumu bilsinler ve bu malları getirip
ödesinler." İşkenceci durumu Haccac'a bildirince Haccac da: "Olur,
O'nu halkın önüne çakar." dedi. Bunun üzerine Feyruz şehir kapısına
çıkartıldı ve halkın arasında şöyle bağırdı: "Beni tanıyan tanır,
tanımayanlar da benim Feyruz Husayn olduğumu bilsinler. Benim bazı kimselerde
alacak mallarım vardır. Kimden alacağım varsa, o onundur, helal ediyorum. Hiç
kimse benim bu alacaklarımdan ve emanetlerimden bir dirhem bile ödemesin.
Burada bulunanlar bulunmayanlara bildirsin." Daha sonra Haccac emir verdi
ve Feyruz da öldürüldü.
Haccac
aynı şekilde Kindeli Ömer bin Ebi Kurra'nın da öldürülmesini emretti. Ömer
soylu bir kişi idi.
Haccac
Hemdanlı A'şa'nın da getirilmesini emretti ve O'na şöyle dedi:
"Ey
Allah'ın düşmanı! Haydi, bana: "Eşec ile Kayslılar arasında." diye
başlayan kasideni oku." A'şa: "Hayır, onu değil, senin için
söylediğim kasidemi okuyayım." deyince bu sefer Haccac: "İyi, o zaman
onu oku." dedi. A'şa kasidesini okumağa başladı:
‘‘Allah
nurunu tamamlayarak fasıkların Ateşi sönsün istedi, başka bir şeyi değil. Hak
ehline her yerde zafer vermek Ve kaçkınların kılıçlarına isabet vermemek,
lrak'ı ve Iraklıları zelil etmek diledi; Çünkü onlar çok sağlam ahitleri
bozdular, Çok büyük bir bidat çıkardılar.
Sözleri
asla Allah'a yükselemez, Bey'at üstüne bey'at bozdular. Bugün verdikleri sözde
yarın durmuyorlar, Rab 'leri korku doldurmuş kalplerine. Onlar ancak tehditle
başkasına yaklaşırlar; Ne sözleri doğrudur, ne de sabırlan var, Fakat övünüp
dururlar ve ileri giderler.
Nasıl
buldun Allah 'ın topluluklannı dağıtmasını? Her tarafta dağıtıp sürgün edişini?
Ölenleri
sapıklık ve fitne ölüşüdür, Ordulan ise zelil düştü, kovalanıyor. Sabah İbn
Yusuf'un üzerine yürürken, Parlak yanaklannı titrerken gördük. İki hendeği de
aşıp yanına vardık;
Evet
aştık ve ölüme tuzak kurduk. Haccac ise saflarımızın önünde bizimle çarpıştı;
Öyle ki, buna bir zaman tayin etmemişti. Beraberinde öyle bir saf vardı ki,
ölüm Parıldayan miğferlerinde idi onların. Bizler de onlara karşı Şeravra
dağlan gibi Saflarla yürüdük, gittik.
Vakit
kaybetmeden HaccCıc çekti kılıcını, Biz ise toptan geri geri dönüp dağıldık.
Haccac zaten her savaşta Sancağı zafere alışmış birisidir. Süfyan 'ın atlıları
bir hücum yaptı ki bize, Ellerinde çelikten mızraklanyla. Süfyan bayrak gibiydi
sanki, onlara yol gösteren; Etrafında Huza'alı yaşlılar ve tüysüzler vardı.
Onlara: "Hamle yapın!" deyince birlikte hamle yapar, Mızraklar çekip
geliverirler. Müminlerin emirinin asker ve atlıları Geldiler üzerimize, böylece
aziz ve müeyyed oldu O. Müminlerin emirine kutlu olsun, Kıskanç kimselere karşı
kazandığı zafer.
Bunlar
yöneticilerin azgınlıklannı ileri sürdüler, Ama kendileri azgınların
azgınıydılar. Mervanoğullarını en iyi yönetici gördük biz, Tüm insanlardan daha
faziletli ve iyidirler. Kureyş 'in en hayırlılan ve en iyileridirler, Peygamber
Muhammed hariç, hepsinden.
Bizler
işlerin sonunu düşünmesek de, Müminlerin emirinin doğruya yönelttiğini
görüyoruz. O, açıktan Allah 'la savaşanlara galip gelecektir; Hile yaparlarsa o
hem daha güçlü, hem daha tedbirlidir. İşte Allah hasta kalbli olanları ve
nifaka Dost olan inkarcıları böyle saptırır. Bunlar ailelerini, mallarını
geride bıraktı, CilMblarıyla ve sessiz sedasız hanımlarını. Sesleniyorlar
onlara gözyaşları dökerek, Yanaklarına yaşlarla sürmeleri akarak:
"Hem
sözde durmamak, hem isyan, hem de zillet mi? Küçük düşürenleri Allah küçük
düşürsün ve uzak etsin. " Muhammed 'in yavrusu iki şehir halkına da
uğursuzluk getirdi; Allah 'ın Nuceyr'e ve halkına uğursuzluk getirdiği gibi,
O
da uğursuzluk getirdi bizlere.’‘
Bunun
üzerine Şamlılar: "Gerçekten güzel söyledi, Allah da emire iyiliğini
versin." deyince Haccac onlara: "Hayır, güzel söylemedi. Siz bu
sözleriyle neyi kastettiğini bilmiyorsunuz." dedikten sonra A'şa'ya dönüp
şöyle dedi: "Ey Allah'ın düşmanı! Allah'a yemin ederim ki bu sözlerinden
dolayı seni övmeyeceğiz. Sen gerekli zaferi elde edemediğinize üzüldüğün için
bu sözleri sıraladın ve arkadaşlarını bize karşı kışkırtmak için bunları
söyleyip durdun. Biz sana bunu sormadık. Senden: "Eşec ile Kays Bazih
arasında" diye başlayan şiirini istemiştik." Bunun üzerine A'şa onu
okudu ve: "Babasına da, çocuğuna da bravo!" deyince Haccac:
"Allah'a yemin ederim ki bundan sonra hiç bir şeye bravo diyemeyeceksin."
deyip emir verdi ve boynu uçuruldu.
Bu
beyitlerde sözü edilen kişilere gelince: Süfyan dediği kimse Kelbli Süfyan bin
Ebred olup Şam askerlerinin komutanlarından birisidir. "Muhammed'in
yavrusu" ifadesiyle kastettiği kişi Abdurrahman bin Muhammed bin
Eş'as'tır. Eşec dediği kişi Muhammed bin Eş'as'tır. Kays, Ma'kil bin Kays
er-Reyam'dir. Abdurrahman bin Muhammed'in anne tarafından dedesidir.
"Allah'ın Nuceyr'e ve halkına uğursuzluk verdiği gibi" sözlerinden
maksat şudur: Abdurrahman'ın dedesi olan Eş'as bin Kays, Peygamber (S.A.V.)'in
vefatından sonra irtidat edip de Kindeliler O'na tabi olunca Müslümanlar da
onları Nuceyr
enilen
yerde muhasara ettiler ve yakalayıp öldürdüler. Bu olaydan, irtidat edenlerle
yapılan savaşlardan söz ederken bahsedilmiştİ.
*
* *
Denildiğine
göre Haccac'a iki esir getirilmiş, her ikisinin de öldürülmesini emretmiştİ.
Bunlardan biri: "Beni öldürmemen gerekir." deyince Haccac O'na:
"Nedenmiş o?" diye sormuş, adam da şu cevabı vermişti: "Bir gün
Abdurrahman senin annenden kötü bir şekilde söz etmiş, ben de O'na böyle
yapmamasını söylemiştını." Haccac: "Peki, bunu bilen kimse var
mı?" diye sormuş. O da: "İşte bu diğer esir bunu biliyor."
demişti. Bu sefer Haccac ikinci esire durumun böyle olup olmadığını sormuş, o
da doğru söylediğini belirtmişti. Bunun üzerine Haccac ikinci esire:
"Peki, sen neden O'nun yaptığının aynısını yapmadın?" diye sormuş,
ikinci esir de şöyle sormuştu: "Peki, doğru söylersem bunun faydası olur
mu ki?" Haccac: "Evet." demiş, bunun üzerine de ikinci adam şöyle
konuşmuştu: "Sana ve senin kavmine olan buğzuın beni öyle bir şey
yapmaktan alıkoydu." Bunun üzerine de Haccac: "Bunu yaptığı için,
bunu da doğruluğu dolayısıyla serbest bırakınız." demişti. .
* * *
Denildiğine
göre, Ensar'a mensup bir kişi Ömer bin Abdülaziz'in yanına gelip: "Ben
filanın oğlu filanım. Benim filan dedem Bedir Günü, filan dedem Uhud Günü
öldürüldü." diyerek geçmişlerinin menkıbelerini anlatmağa başladı. Bunun
üzerine Ömer, Anbese bin Said bin As'a bakıp şöyle dedi: "Bu menkıbeler,
Allah'a yemin ederim, ne Meşkin gününün, ne Cemacim gününün, ne de Rahit
gününün menkıbeleridir. "
BİR SONRAKİ
SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA
ŞA'Bİ İLE HACCAC
ARASINDA GEÇENLER