İBNÜ’L-ESİR

4. CİLT

HİCRİ 75. YIL       ANA SAYFA      Kur’an      Hadis      Sözlük      Biyografi

 

BASRALILARIN HACCAC'A KARŞI ÇIKMALARI

 

Bu yıl içerisinde Haccac, Urve bin Muğire bin Şu'be'yi yerine vekil bırakıp Küfe'den Basra'ya gitti. Basra'ya varınca Basralılara da Küfe'deki konuşması gibi bir konuşma yaptı ve üç gün sonra Mühelleb'e katılmamış olarak göreceği kimseleri tehdit etti. Yeşkurlu Şerik bin Amr yanına geldi. Şerik'in fıtığı vardı, bir gözü görmediği için gözüne bir pamuk parçası koyduğundan dolayı O'na ‘‘Pamuklugi!’‘ adı veriliyordu. Bu adam Haccac'ın yanına gelerek: "Allah emirin işlerini düzene koysun. Benim fıtığım var. Bişr bin Mervan bunu görmüş ve beni savaşa çıkmaktarı muaf tutmuştu. Diğer taraftan benim maaşım da alınıp beytülmale konulmağa başlandı." dedi. Haccac emir verdi ve boynu vuruldu. Bundan sonra Basra'da Mühelleb'in askerlerinden olup da oraya gitmeyen hiç bir kimse kalmadı. Bununla ilgili olarak Mühelleb:

 

"Irak'a yiğit birisi gelmiş bulunuypr." demişti. Askerler büyük kalabalıklarla peşpeşe Mühelleb'in yanına gittiler. Böylece Mühelleb'in etrafındaki asker sayısı da oldukça arttı.

Daha sonra Haccac'ın kendisi de Rustakabaz'a gitti. Burası ile Mühelleb'in karargahı arasında on sekiz fersahlık bir mesafe vardı. Haccac'ın bundan gayesi Mühelleb'i ve arkadaşlarını bulundukları yerde manen daha bir güçlendirmekti.

 

Haccac Rustakabaz'a varır varmaz kalkıp şöyle bir konuşma yaptı: "Ey iki şehrin halkı! Allah'a yemin ederim, sizlerin bu düşmanlarınız, size karşı isyan etmiş olan ve isyanları uzun süre devam eden bu Ha-riciler toptan yok olmadıkça aylar ayları, yıllar yılları kovalasa bile burada kalacaksınız."

 

Yine Haccac bir gün yaptığı bir konuşmada şöyle dedi: "İbn ezZübeyr'in sizin maaşlarınızda yapmış olduğu artırmayı ben zarar verici ve batıl bir artırma olarak görüyorum; çünkü o mülhid, fasık ve münafık birisinin yapmış olduğu bir artırmadır. Bizler de bunu geçerli kabul etmiyoruz."

 

Mus'ab maaşlarda yüzer dirhem artış yapmıştı.

 

Haccac'ın bu konuşması üzerine Abdullah bin Carud şöyle dedi: "Bu, İbn ez-Zübeyr'in yapmış olduğu bir artırma değildir. Bu Müminlerin emiri Abdülmelik'in yaptığı bir artırmadır, çünkü kardeşi Bişr vasıtasıyla yapılan bu artırmayı Abdülmelik uygulamış ve uygun görmüştür." Haccac O'na şu cevabı verdi: "Sen kim, konuşmak kim? Ya başını gövdenin üzerinde güzelce taşırsın yahut da seni ondan mahrum ederim." Bu sefer Abdullah şöyle sordu: "O da nedenmiş? Ben sana samimi olarak söylüyorum ve bu yalnız benim bilip söylediğim bir şey de değildir."

 

Haccac'ın bu konuşmasının üzerinden aylar geçtiği halde artıştan söz etmedi. Daha sonra konuyu tekrar, aynı şekilde dile getirince Abdullah bin Carud da aynı şekilde bir daha cevap verdi. Bu sefer Muhaddis Abdli Ebu Rakbe Maskala bin Kerib kalkıp şöyle dedi: "Raiyyenin, başmdaki çobana cevap vermek yetkisi yoktur. Bizler emirin neler söylediğini dinledik. Hoşumuza gitse de, gitmese de dinleyip itaat edeceğiz." Abdullah bin Carud O'na şöyle dedi: "Ey çarıkçının oğlu! Sen kim, bu sözü söylemek kim? Senin gibi birisinin böyle şeyler söylememesi ve bu şekilde konuşmaması gerekir."

 

İleri gelen bazı kişiler Abdullah bin Carud'un yanına gelip görüşünün ve sözlerinin doğru olduğunu belirttiler. Diğer taraftan Hüzeyl bin İmran elBurcumi ile Mücaşi'li Abdullah bin Hakim bin Ziyad ve başkaları da şöyle dedi:

 

"Bizler seninle beraberiz ve sana yardımcı olacağız. Bu adam bizim maaşlarımıza yapılan bu fazlalIkları geri almadan durmayacaktır. Haydi, O'nu Irak'tan çıkartmak, sonra da AbdÜımelik'e mektup yazıp başımıza başka birisini vali tayin etmek üzere sana bey'at edelim. Abdülmelik bizim bu teklifımizi kabul etmeyecek olursa, O'na olan bey'atimizi bozar ve itaat etmeyiz. Hariciler kaldığı sürece O da bizden çekinecektir." Bunun üzerine gizlice Abdullah'a bey'ate başladılar ve sözlerinde duracaklarına dair yemin verdiler. Karşılıklı olarak kendi aralarında da birbirlerine ant ettirdiler.

 

Haccac onların bu durumlarını haber alınca beytülmali koruma altına aldı ve gerekli tedbirleri almayı da ihmal etmedi. Abdullah ve taraftarları da işleri olgunlaşınca tavırlarını açık açık ortaya koymağa başladılar. Bu ise 76. yılın rebiulabir (M. 19 Temmuz - 16 Ağustos 695) ayında olmuştu.

 

Abdullah bin Carud Abdu'l-Kayslıları sancaklarının başına getirdi.

 

Herkes Abdullah ile birlikte ayaklandı; öyle ki, Haccac'ın etrafında ancak özel şahıslar ve ailesi kalmıştı. Ayaklanmaya öğleden önce başladılar. İbn Carud ve beraberindekiler köprüyü kestiler. Haccac'ın hazine ve silahları ise köprünün arka kısmında idi. Haccac Küfe'deki "Hammam A'yun"a nezaret eden A'yen'i İbn Carud'e gönderip O'nu yanına çağırmasını söyledi. İbn Carud şu cevabı verdi: "Emir de kimmiş? Hayır, Ebu Rigal'in oğluna bu işte kesinlikle bir şeref payesi olamaz. Ancak ya bizim yanımızdan kınanmış ve yerilmiş olarak çıkıp gitsin yahut da O'nunla çarpışırız." Buna karşılık A'yen O'na şöyle dedi:

 

"Haccac: ‘‘Hem kendisini, hem ailesini, hem de aşiretini öldürmem hoşuna gider mi? Nefsimi kudret elinde tutana yemin ederim, şayet yanıma gelmeyecek olursa bütün aşiretini ve ayrıca da ailesini geçmişlerin sözünü ettiği hikayelere dönüştürürüm.’‘ diyor." Bu sözleri A'yen'e söylemeyi Haccac emretmişti. İbn Carud bu sözlere şöyle karşılık verdi: "Eyadi kadının oğlu! Şayet bir elçi olmasaydın, seni öldürmüştüm."

 

Daha sonra Abdullah'ın emir vermesi üzerine A'yen'in boynu vuruldu. Herkes İbn Carud'un etrafında toplandı. O da onları alıp Haccac'ın üzerine yürüdü. Gayesi Haccac'ı Irak'tan çıkartıp O'nunla savaşmamak idi. Ancak yanına vardıklarında çadırında nesi varsa talan ettiler ve O'na ait mal ve bineklerden alabildiklerini aldılar. Diğer taraftan Yemenliler, gelip hanımlarından birisi olan Nu'man bin Beşir'in kızını alırken Mudarlılar da Süheyl bin Amr'ın kardeşi Abdurrahman bin Amr'ın kızı olan Ümmü Selime'yi aldılar. Ayak takımından olanlar Haccac'dan korkup çekildiler. Daha sonra diğerleri de Haccic'ın yanından ayrıldılar ve bırakıp gittiler. Basra halkından bir grup ise Abdullah'ın yanında halifeye karşı savaşmaktan çekindikleri için Haccek ile birlik oldular.

 

Şeybanlı Gadban bin Kaba'seri İbn Carud'a şöyle demeğe başladı: "Bu keçi öğle vakti seni yemeden önce, akşamüzeri sen O'nu yiyiver. Seni bırakıp O'nun yanına gidenleri görmüyor musun? Sabaha kalacak olursa kesinlikle yardımcıları çoğalacak ve sizler de zayıflayacaksınız." İbn Carud O'na şu cevabı verdi: "Evet, akşam yaklaştı; fakat bizler sabahleyin erken davranıp O'nun üzerine gideceğiz."

 

Haccac ile birlikte Osman bin Katan ile Ziyad bin Amr el-Ateki de vardı.

Ziyad Basra güvenlik kuvvetlerinin başında idi. Haccac ikisine: "Neyi yapmamızı uygun görüyorsunuz?" diye sorunca Ziyad şöyle dedi: "Görüşüme göre ben şimdi gideyim, bunlardan senin için bir eman alayım. Sen buradan çıkar, Müminlerin emirinin yanına gidersin. Gördüğün gibi askerlerin büyük çoğunluğu senin yanından ayrılıp gitmiş bulunuyor. Ben yanında kalmış olanlarla çarpışmaya girmeni uygun görmüyorum." Ancak Harisli Osman bin Katan şöyle dedi: "Bense bu görüşü uygun bulmuyorum. Müminlerin emiri seni 'endi işine buyruk yapmış ve kendisine oldukça yakınlaştırmış, iyi davranarak eni başa geçirmişti. Bunun üzerine sen en tehlikeli kişi olan İbn ez-Zübeyr'in üzerine yürüdün ve O'nu öldürdün. Bu sefer Allah sana bu işin şerefini ve yüceliğini kazandırırken Müminlerin emiri de seni Hicaz Valisi yaptı. Daha -onra yine yükseldin. Seni bu sefer Irakayn (İki Irak)'a vali yaptı. Sen ne kadar uzağa gider ve ne kadar uzak hedefe isabet ettirebilirsen o zaman buradan çıkar, rahatlıkla Şam'da yüksek bir göreve gelirsin. Allah'a yemin ederim, sen . li şekilde yapmayacak olursan, AbdÜımelik'ten şu anda içinde bulunduğun bir mevkii ebediyen elde edemezsin ve değerini oldukça düşürürsün. O bakımdan benim görüşüm şu ki, bizler kılıçlarımızla seninle birlikte ileri gidelim, .• arpışalım. Ya zafer elde ederiz yahut da şerefimizle ölürüz." Bunun üzerine Haccac: "Doğru görüş, senin görüşündür." dedi ve Osman'ın bu söylediklerini unutmadığı gibi, Ziyad bin Amr'ın dediklerini de unutmadı ve O'na karşı kin besledi.

 

Amil bin Misma' Haccac'ın yanına gelerek: "Ben senin için bu ayaklananlardan eman almış bulunuyorum." dedi. Bunun üzerine Haccac hepsinin de duyması için sesini yükselterek şöyle dedi: "Allah'a yemin ederim, onlar bana Hüzeyl ile Abdullah bin Hakim'i getirmedikçe onlara eman vermeyeceğim." Haccac diğer taraftan Numeyrli Ubeydullah bin Ka'ab'a haber gönderip şöyle dedi: "Haydi, yanıma gel ve beni koru." Ubeyd şöyle cevap verdi: "Yanıma gelecek olursa O'nu koruyacağımı söyle." Bunun üzerine Haccac: "Hayır, böyle bir şerefsizlik olmaz." dedi. Diğer taraftan Muhammed bin Umeyr bin Utarid'e de aynı haberi gönderdi. Muhammed de bir öncekinin verdiği cevabı verdi ve şöyle dedi: "Bu işle zaten benim hiç bir alıp veremediğim yoktur." Haccac, Mucaşi'li Abdullah bin Hakim'e haber gönderdi, O'ndan da aynı cevabı aldı.

 

Habatlı Abbad bin Husayn gizlice konuşmakta olan İbn Carud, İbn Huzeyb ve Abdullah bin Hakim'in yanından geçerken onlara: "Şu gizlice konuştuğunuz şeylere bizleri de ortak etseniz." deyince şu cevabı verdiler: ''Heyhat! Bizim gizli toplantılarımıza Habatoğulları'ndan her hangi bir kişi katılamaz." Buna kızan Abbad yüz kişiyle birlikte Haccac'ın yanına geçti. Haccac O'na: "Sen geldikten sonra artık bana katılmayanları önemsemiyorum." dedi. .

 

Kuteybe bin Müslim Yahya A'sur (?) ile birlikte kavminin arasında dolaşarak şöyle dedi: "Hayır, Allah'a yemin ederim, bizler Kays'ın O'nu öldürüp malını talan etmesine müsaade etmeyeceğiz." Bununla Haccac'ı kastediyordu. Bundan sonra Haccac'ın yanına gitti.

Hacdk hayattan ümidini kesmişti. Fakat bunlar yanına gelince rahatladı.

 

Daha sonra Sebre bin Ali el-Külabi ile Said bin Eşlem bin Zür'a el-Külabi de gelerek selam verdiler. Haccac da onları kendisine yakınlaştıl'dı. Diğer taraftan Ezdli Ca'fer bin Abdurrahman bin Mihnef de yanına geldi. Misma' bin Malik bin Misma'da Haccac'a şöyle haber gönderdi: "Dilersen senin yanına geleyim, dilersen burada kalayım ve onların sana karşı savaşa katılmamaları için gerekeni yapayım." Haccac O'na: "Hayır, yerinde kal ve bana karşı savaşmalarını önlemek için gerekeni yap." cevabını yolladı.

 

Etrafında kendisini savunabilecek kadar bir topluluk teşekkül edince Haccac meydana çıkıp arkadaşlarına saf düzeni verdi. Bundan sonra O'na başka kişiler de katıldı; öyle ki Haccac etrafında altı bin kadar, ya da daha değişik miktarda kişinin toplandığı görülünce İbn Carud Ubeydullah bin Ziyad bin Zabyan'a: "Ne yapmamızı uygun görürsün?" diye sordu. Ubeydullah şu cevabı verdi: "Asıl yapılması uygun olan Gadban'ın dediği idi. O sana; "Şu keçi seni öğle yemeği yapmadan önce akşamüzeri sen O'nu ye." dedi, fakat sen bunu yapmadın. Şimdi biz bu görüşü elden kaçırmış bulunuyoruz. Geriye sabretmekten başka bir şey kalmıyor. "

 

Bunun üzerine İbn Carud bir zırh istedi ve uğur sayarak ters giydi.

Haccac da beraberindekileri teşvik ederek şöyle dedi: "Onları bu şekilde kalabalık görmek sizi sakın dehşete düşürmesin." Her iki taraf birbirinin üzerine yürüdü. İbn Carlld'un sağ kanadının başında Huzeyl bin İmran, sol kanadının başında ise Abdullah bin Ziyad bin Zabyan vardı. Haccac'ın sağ kanadının başında ise Kuteybe bin Müslim bulunuyordu. Abbad bin Husayn olduğu da söylenir. Sol kanadında ise Said bin Eşlem vardı. İbn Carud arkadaşlarıyla birlikte Haccac'ın arkadaşları arasına girinceye kadar hamle yaptı. Haccac O'nun üzerine bir dönüş yaptı ve bir süre çarpıştılar. İbn Carud'un tam zafer kazanmak üzere olduğu bir sırada kimin attığı belli olmayan bir ok gelip isabet etti ve ölüp yere düştü. Haccac'ın münadisi Huzeyl ile Abdullah bin Hakim'in dışındaki herkesin eman içerisinde olduğunu ve kaçanların takip edilmeyeceğini bildirdi. Haccac: "Kaçanları takip etmek galibiyetin kötü tarafıdır." dedi. Ubeydullah bin Ziyad bin Zabyan bozguna uğrayıp kaçtı ve Uman'da Ezdli Said bin İyaz el-Culundi'nin yanına gitti. Said'e: "O son derece gaddar bir kimsedir, O akımdan kendini iyi kolla." denildi. Kavun zamanı gelince Said içine zehir onulmuş yarım bir kavun gönderip şöyle dedi: "Bu ilk gelen kavundur. Ben onun yarısını yedim, öbür yarısını da sana gönderdim." Ubeydullah onu yiyince içine zehir konulduğunu fark edip şöyle dedi: "Ben O'nu öldürmek istedim, fakat o beni öldürdü."

 

İbn Carud'un ve O'nunla birlikte arkadaşlarının ileri gelenlerinden on sekiz kişinin başı daha Mühelleb'e götürüldü. Bu başların hepsi direklere geçirilip yükseltildi ve böylece Haricilerin bunları görerek ayrılık çıkartmakta ümitsizliğe düşmeleri sağlanmak istendi.

 

Haccac, Ubeyd bin Ka'ab ile Muhammed bin Umeyr'i "Yanımıza gel, seni koruyalım." dedikleri için hapsettiği gibi, Gadban bin Kaba'seri'yi de hapsetti ve O'na: "Şu keçiyi, seni öğle yemeği yapmadan önce sen akşam yemeği yapıver." diyen sen misin?" diye sorunca Gadban şu cevabı verdi: "O'na söylediğim bu sözün faydası olmadığı gibi senin hakkında söylediklerimin de sana zararı olmadı." Abdülmelik Haccac'a mektup yazıp O'nun serbest bırakılmasını istedi.

 

İbn Carıld ile Ensar'dan Enes bin Malik'in oğlu Abdullah da öldÜrüldü.

Abdullah Haccac'a şöyle dedi: "Enes'in bana karşı başkalarına yardımcı lduğunu görüyorum." Daha sonra Haccac Basra'ya girince Enes'in malını dı. Enes yanına girdiğinde Haccac O'na şöyle dedi: "Sana ne merhaba diyorum, ne de hoş geldin, eyaşağılık kadının oğlu! Sen sapıklığın pirisin. Fitneler "çerisinde dolaşıp durursun. Bazan Ebu Türab (Hz. Ali) ile birlikte olursun, azen İbn ez-Zübeyr ile birlikte; bazen da İbn Carud ile birlikte olursun.

Allah'a yemin ederim, seni sopanın kabuğunun soyulduğu gibi soyup taşları kırdığım gibi kıracağım ve zamkın yerinden kopartıldığı gibi kopartacağım."

 

Buna karşılık Enes: "Acaba emir bu sözleriyle kimi kastediyor?" diye sorunca Haccac şu cevabı verdi: "Seni kastediyorum. Allah sesini de çıkartınaz olsun emi!" Bunun üzerine Enes geri dönüp AbdÜımelik'e bir mektup yazdı ve Haccac'ın kendisine neler yaptığını şikayet etti. Abdülmelik buna karşılık Haccac'a şöyle bir mektup yazdı:

 

"İmdi, ey anasının oğlu Haccac! Sen olayların su yüzüne çıkarttığı ve bunun sonucunda yükselmiş bir kölesin, ancak o kadar yükseldin ki artık çizmeden yukarı çıktın ve haddini aştın. Eyanası kuru üzüm çekirdeği öğüten! Ben seni öyle bir çarpacağım ki, bu, kurnaz aslanların çarpmasına benzeyecek. Ben seni öyle bir vuracağım ki, sen tekrar annenin karmndan çıktığın yerden geri dönmek isteyeceksin. Taif'te atalarının halini hiç hatırına getirmez misin? Onlar sırtlarında taş taşır, elleriyle düzlüklerde kuyular açarlarelı. Sen atalarının hem mürüvvetçe, hem de ahlakça ne kadar düşük olduklarını unuttun mu? Müminlerin emiri senin Enes bin Malik'e karşı oldukça cür'etkar davranışlarını ve ileri gidişini haber almış bulunuyor. Sanırım sen bunu yapmakla Müminlerin emirinin tavrının ne olduğunu, bu konuda sana nasıl tepki göstereceğini ve ne kadarını görmezlikten geleceğim öğrenmek istedin. Eğer senin bu davranışını olumlu karşılayacak olursa daha da ileriye giderdin. Gözleri zayıf gören, bacakları çarpık, uylukları olmayan bir kişinin laneti senin üzerine olsun. Şayet Müminlerin emiri katibin o yaşlı hakkında yazdıklarında seni yermekte ileri gittiği kanaatinde olmasaydı, seni yüz üstü, sırt üstü çekip sürükleyerek Enes'in yanına götürecek ve O'ndan hakkında hüküm vermesini isteyecek birisini gönderirdi. O halde sen Enes'e, O'nun ev halkına gereken şekilde ikramda bulun. O'nun hakkım, Resulullah (S.A.V.)'a hizmetinin değerini iyi biL. Hiç bir şekilde O'nun ihtiyaçlarını karşılamaktan geri kalma. Müminlerin emirine senin hakkında bundan başkası kesinlikle ulaşmasın. Sen Enes'e gerektiği şekilde iyi davran, ikramda bulun; aksi takdirde Müminlerin emiri sana sırtını kırbaçlayacak, gizliliklerini açıklayacak ve düşmanını sevindirecek şekilde davranacak birisini gönderecektiL Emirliği bir kenara bırakıp git, O'nu evinde buL. O da Müminlerin emirine senden razı olduğuna dair mektup yazar inşallah. Vesselam."

 

Abdülmelik bu mektubu Mahzumoğulları'nın azatlı kölesi olan İsmail bin Abdullah ile gönderdi. İsmail Müminlerin emirinin mektubunu Enes'e götürüp okudu, daha sonra alıp aynı mektubu Haccac'a götürdü ve okumağa başladı. Haccac'ın yüzü renkten renge giriyor, almndan şakır şakır terler dökülüyor ve:

 

"Allah Müminlerin emirine mağfiret buyursun!" diyordu. Daha sonra Haccac Enes ile bir araya geldi. Haccac onu güzel bir şekilde karşıladıktan sonra özür diledi ve şunları söyledi: "Ben Irak halkımn, oğlunun yaptıklarını yapacak olurlarsa, sana bu yaptığımı görerek kendilerini cezalandırmakta daha ileri gidip, ayrıca elimi daha çabuk tutacağımı bilmelerini istediğimden böyle hareket ettim." Enes O'na şu karşılığı verdi: "Ben bu konuda oldukça sıkıntı çekmedikçe ve sen, Allah bizi ‘‘ensar’‘ diye adlandırmışken ‘‘eşrar’‘ olarak takdim etmedikçe, Medine'yi yurt edinmiş ve mümin kimseler olduğumuz halde nifak ehli olduğumuzu ileri sürmedikçe mektup yazıp şikayette bulunmadım. Allah bizimle senin aranda hükmünü verecektir. Zaten her şeyi değiştirmeğe O'ndan daha kadir hiç bir kimse yoktur. O'nun yanında hak hiç ir zaman batıl gibi değildir, doğruluk da yalan gibi değildir. Sen, iddiana göre, Allah'ın ilişilmesini yasak kıldığı şeyleri kendin için helal kabul etmek suretiyle Irak halkına ne derece kötü davranacağını göstermek için beni bir alet

ve bir basamak olarak kullanmış oldun. Benim senin hakkından gelecek gücüm yoktur, o bakımdan seni önce Allap'a havale ediyorum, sonra da Müminlerin emirine. Müminlerin emiri senin korumadığın hakkımı korudu. Allah'a yemin ediyorum, Hıristiyanlar küfürlerine rağmen eğer Meryemoğlu İsa'nın bir gün dahi hizmetinde bulunmuş birisini görecek olsalar, senin kabul etmek istemediğin hakkımı o kişi için fazlasıyla kabul ederler. Halbuki ben Resulullah S.A.V.)'a on yıl hizmet ettim. Bununla birlikte bizler bir hayır görecek olursak Allah'a hamdü senada bulunuruz; başka türlüsünü görecek olursak, sabrederiz. Kendisinden yardım dileyeceğimiz Allah'tır."

 

Daha sonra Haccac O'ndan almış olduklarını tekrar iade etti.

 

BİR SONRAKİ SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA

 

ŞİR-İ ZENCİ VE O'NUNLA BİRLİK OLAN DİĞER ZENCİLER