İBNÜ’L-ESİR

4. CİLT

HİCRİ 75. YIL       ANA SAYFA      Kur’an      Hadis      Sözlük      Biyografi

 

HACCAC BİN YUSUF'UN IRAK VALİLİĞİ

 

Bu yıl Abdülmelik Haccac bin Yusuru -Horasan ve Sicistan dışında- Irak Valiliği'ne getirdi. Abdülmelik Haccac Medine'de bulunduğu sırada, kendisini Irak Valiliği'ne getirdiğine dair ahitnamesini göndermiş ve Irak'a gitmek üzere yola çıkmasını emretmişti. Bunun üzerine Hacdıc yanına on iki kişi alıp yola koyuldu. Küfe'ye gündüz ve aniden girdi. O sırada Bişr, Mühelleb'i Hariciler üzerine göndermiş bulunuyordu. Haccac önce mescide gitti ve minbere çıktı. Yüzünü kırmızı ve ipek bir örtü ile kapatmiş idi. "Halkı yanıma çağırınız." diye seslendi. Küfeliler O'nu ve beraberindekileri Haricilerden zannettiler. Bu sebeple minberde oturmakta ve halkın toplanmasını beklemekteyken O'nu indirmek istediler. Herkes gelip toplandığı halde kendisi uzun sÜre sesini çıkarmadı. Daha sonra Muhammed bin Umeyr eline çakıl alarak O'na atmak istedi ve şöyle dedi: "Hay Allah cezasını versin, bu ne kadar ahmak ve ne kadar kötü birisi... Allah'a yemin ederim, ben de O'nunla ilgili haberlerin aslı var zannediyordum." Fakat Haccac konuşmağa başlayınca elindeki çakıl parçaları iradesinin dışında elinden dökülmeye başladı.

 

Taberi der ki: Haccac daha sonra yüzünü açarak: ‘‘Ben aydınlığın oğluyum ve tepelere çıkan kimseyim; Sarığımı kaldırınca beni tanıyacaksınız.’‘ dedi ve şöyle devam etti: "Allah'a yemin ederim, muhakkak kötülüğü yerinde yakalayacak ve peşini adım adım takip edeceğim. Kötülüğü işleyeni, işlediği gibi cezalandıracağım. Olgunlaşmış ve koparılma zamanı gelmiş kelleleri sarıklar ile sakallar arasında kanları akarken görür gibiyim. Fitneler sanki eteklerini yukarı kaldırıp bacaklarını dışarıya çıkarmış gibidir."

 

 

‘‘İşte bu savaş zamanlandır; haydi savaş, şiddetlen! Gece onu sarmıştır ve önüne geleni paramparça ediyor. O ne deve çobanıdır, ne de koyun çobanı;

 

Ne kasaptır o, ne de kesilmiş etin altına serilen örtü.’‘

 

Daha sonra şöyle devam etti: "Allah'a yemin ederim, ey Iraklılar, inciri elinizle yokladığınız gibi yoklanabilecek bir kimse değilim. Bana suyun sesi gibi de seslenilemez. Ben ateşin alevinden alınıp en ileri noktaya kadar gittim." Daha sonra da şu ayet-i kerimeyi okudu: ‘‘Allah o memleketi (size) bir (ibret) örneği olarak verdi ki, o, korkudan emin ve sakindi. Rızkı da kendisine her bir yandan bol bol geliyordu. Fakat o, Allah'ın nimetlerine nankörlük etti de Allah da ona (halkımn) işlemekte ısrar ettikleri (kötülükler) yüzünden açlık ve korku elbisesini (giydirip olanca acıları) tattırdı.’‘ (Nahl suresi, 112).

 

Daha sonra şöyle dedi: "İşte sizler de böylesiniz veya böyle olanlara benziyorsunuz. Müminlerin emiri Abdülmelik tirkeşindeki bütün okları çıkarıp bunların sağlamlıklarını teker teker denedikten sonra çubuğu sağlam ve en zor kırılan bir ok olarak beni gördüğünden sizlere gönderdi ve beni ta boğazlarınıza sapladı. Sizler azgınlık, muhalefet, bölücülük ve iki yüzlülük yapan kimselersiniz. Uzun zamandan beri kötülük yapıp duruyorsunuz. Azgınlığın her türlüsünü gösterdiniz. Artık işinizi sağlama alınız ve dosdoğru olunuz. Allah'a yemin ederim, sizlere aşağılığın her türlüsünü tattıracağım ve süt verecek şekilde uysallaşıncaya kadar sağıp duracağım. Bir değneğin kabuğunun soyulması ve paramparça edilmesi gibi, ben de sizleri bu kötülüklerinizden sıyıracak, baş eğinceye kadar böyle davranacağım. İsyankarlığı bırakıp boyun eğinceye kadar sizlere kaçkın develer gibi vurup duracak, yumuşayıncaya kadar çakmaktaşının vurulması gibi vurmağa devam edeceğim. Allah'a yemin ederim, ben neyi vaat edersem onu aynen yerine getiririm. Bir şeyi takdir edersem, güzel takdir ederim. Allah'a yemin ederim, ya adaletin çizgisine doğru gelirsiniz; kötü haberler yaymayı, dedikoduyu, "Sen diyorsun, ben diyOlUIn, bana filan söyledi" demeyi tümüyle terk edersiniz veyahut her birinizin bedeninde kendisini uğraştıracak bir şey bırakınm. Nasıl, böyle bir şeyarzu eder misiniz? Allah'a yemin ederim, ya dosdoğru hak üzere yürürsünüz yahut da sizleri öyle bir kılıçtan geçiririm ki kadınlar dul, çocuklar yetim kalır. Batıldan vazgeçinceye ve bu işleri bırakıncaya kadar ben de böyle devam ederim. Gerçek şu ki, şayet asi olanların isyankarlıkları yanında bırakılıp cezalandırılmayacak olsaydı, hiç bir haraç toplanamaz, düşmanla savaşılamazdı, serhatler korumasız kalırdı. Bunlar zorla gazaya götürülmeyecek olsaydı, isteyerek de gaza etmezlerdi. Sizlerin Mühelleb'i bırakıp isyankar ve muhalif olarak şehrinize geri döndüğünüzü haber almış bulunuyorum. Allah'a yemin ederek söylüyorum, üç gün sonra karargahından uzak birisini görecek olursam, boynunu uçurur, evini talan ederim. "

 

Daha sonra Abdülmelik'in mektubunun Kufelilere okunmasını emretti.

 

Mektubu okuyan: "Sizlere selam olsun. Allah'a hamdederek başladığımı bildiriyorum." deyince Haccac: "Burada kes!" deyip şöyle devam etti: "Ey değneğe köle olanlar! Müminlerin emiri size selam veriyor, fakat sizden hiç birisi selamını almıyor. Allah'a yemin ederim, ben sizleri bu edepten başka bir şekilde edeplendireceğim." Daha sonra mektubu okuyana: "Oku!" diye tekrar emir verdi. Mektubu okuyan: "Size selam olsun." ifadesini okuyunca hep birlikte: "Allah'ın selamı, rahmet ve bereketi Müminlerin emirinin üzerine olsun." diye cevap verdiler.

 

Daha sonra hiç bir şeyeklemeksizin evine girdi. Arkasından küçük askeri birlik başkanlarını çağırtıp şöyle dedi: "Savaşa gitmeleri gerekenleri Mühelleb'in yanına görürünüz ve bana gittiklerine dair beratları getiriniz. Bu müddet bitinceye kadar da köprünün kapılarını kapatmayınız."

 

Ü çüncü günü çarşıda tekbir getirildiğini işitti. Bunun üzerine evinden mescide gitti, minbere çıkıp şöyle dedi: "Ey Irak halkı; ey isyankar, ikiyüzlü ve kötü ahlaklılar! Ben Allah'ın rızası istenmediği apaçık belli olan bir tekbir sesi işittim. Bu tekbir sesiyle başkaları korkutulmak isteniyor. Bunun, içinde fırtına gizli bir toz bulutu olduğunu anladım. Ey adi herifler, ey sopanın köleleri, ey dul kadınların çocukları! Sizden hiç bir kimse hayatta kalmak, kanını akıtmamak ve adım attığı yeri bilmek istemiyor mu? Allah'a yemin ederim, çok yakında size öyle bir iş yapacağım ki, bu şimdiye kadar yaptıklarınızın cezası, şimdiden sonra yapacaklarınızın da tehdidi olacaktır."

 

Bunun üzerine Temimli Umeyr bin Dabi' el-Hanzali ayağa kalkıp şöyle dedi: "Allah emiri ıslah etsin. Ben savaşa gidecekler arasında, oldukça yaşlı ve hasta birisiyim, oğlum ise benden daha gençtir." Haccac O'na şöyle karşılık verdi: "Bu bizim için babasından daha hayırlıdır." Arkasından adama: "Sen kimsin?" diye sorunca O da: "Ben Umeyr bin Dabi'im." dedi. Haccac: "Dünkü konuşmamızı işittin mi?" diye sordu, Umeyr'in: "Evet." diye cevap vermesi üzerine de: "Peki, sen Osman bin Affan üzerine yürüyen kişi değil misin?" dedi. "Umeyr: "Evet." diye karşılık verince bu sefer Haccac şöyle dedi: "Ey Allah'ın düşmanı! Peki, niye Osman'ın üzerine kendi yerine bir başkasını göndermedin? Sen neden böyle bir şey yaptın?" Umeyr O'nun bu sözlerine şöyle cevap verdi: "Babam gidememişti, çünkü o da yaşlı bir ihtiyardı." Bu defa Haccac şöyle sordu: "Yapmak istedim, fakat yapamadım; yapmama ramak kalmışken bıraktım. Keşke Osman'ın hanımlarını ağlatsaydım." diye söyleyen sen değil misin? Seni öldürmekle her iki şehrin de salaha ereceğini sanıyorum."

 

Daha sonra emir verdi, boynu vuruldu ve malı talan edildi.

 

Denildiğine göre, Said bin As'ın oğlu Anbese, Haccac'a: "Bunu tanıyor musun?" diye sorunca Haccac: "Hayır." diye cevap vermiş, bunun üzerine Anbese: "Bu Osman'ı öldürenlerden birisidir." demiş, Haccac da: "Ey Allah'ın düşmanı! Peki, neden Müminlerin emirinin üzerine kendi yerine başkasını göndermedin?" dedikten sonra emir vermiş ve boynu uçurulmuştu. Daha sonra da bir münadiye emir verdi ve şöyle seslenildi: "Haberiniz olsun ki, Umeyr bin Dabi' üç gün sonra gelmiş bulunuyor. Halbuki Umeyr bizim ilanımızı işitmişti. Bu bakımdan biz de öldürülmesi için emir verdik. Haberiniz olsun ki, son olarak bu gece Mühelleb'in askerleri arasından gitmeyen kalırsa, artık O'nun üzerinden Allah'ın himayesi kalkmış olacaktır."

 

Bunun üzerine herkes Mühelleb'in yanına gitmek üzere çıktı ve köprüde izdihama sebep oldu. Arifler de Mühelleb'in yanına Ramehürmüz'e giderek askerlerin geldiğine dair gerekli yazılı belgeleri aldılar. Mühelleb şöyle dedi: - Artık bugün Irak'a yiğit birisi gelmiş bulunuyor. İşte bugün düşmanla gerçekten savaşılacaktır. "

 

Haccac, Umeyr'i öldürünce Esedli İbrahim bin Amir Abdullah bin ezZebır ile karşılaşıp durumu sorunca Abdullah şöyle demişti: ‘‘Karşılaştığımda İbrahim'e derim ki:

 

Ben artık bu işi yorucu ve dal budak sarmış görüyorum. Haydi, hazırlan ve acele orduya katıl; çünkü

 

Ölümden kurtulmak için orduya katılmaktan başka yol yok. Ya Umeyr bin Dabi 'i ziyaret etmeyi seç, Ya da Mühelleb'in ziyaretine gitmeyi.’‘

 

Denildiğine göre, Haccac'ın Küfe'ye gelişi ramazan ayında olup Sakifli Hakem bin Eyyub'u da Basra'ya emir olarak göndermiş ve Halid bin Abdullah'a karşı sert davranmasını emretmişti. Halid bunu haber alınca Basra'dan çıkarak Celha'‘‘ denilen yere varmış, Basra halkı O'nu uğurlamış, O da onlara bir milyon dirhem dağıtmıştı.

 

Haccik yazılı oldukları istikamette gitmeyerek ordudan geri kalan kimseleri ölümle cezalandıran ilk kişidir.

 

Şa'bi der ki: Ömer, Osman ve Ali zamanında gitmesi gerekli ve yazılı olan tarafa gitmeyen bir adamın sarığı başından alınır, halkın arasında ayakta bırakılarak teşhir edilirdi. Mus'ab valiliğe gelince: "Bu bir şey değildir." diyerek buna ayrıca saçların ve sakalların tıraş edilmesini ekledi. Bişr bin Mervan valiliğe geçince bunu da yeterli görmedi. Ordusuna katılmaktan geri kalanlar yerden yükseltilerek iki elinden bir duvara çakılırdı. Böyle bir kişi ya ölürdü veyahut da çivi elini yırtarak kurtulurdu. Bununla ilgili olarak şair şöyle demiştir:

‘‘Bişr'den, ya da cezasından korkmasam Ve ellerime çivi çakılmasından, Yerimi bırakır, sizi ziyaret ederdim; Çünkü seven sevdiğini ziyaret eder.’‘

 

Fakat Haccac vali olunca: "Bu iş bir oyuncaktır, ben serhattaki yerini boş bırakan kimsenin boynunu uçururum." dedi.

 

BİR SONRAKİ SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA

 

SAİD BİN ESLEM'İN SİND VALİLİĞİ VE ÖLDÜRÜLMESİ