İBNÜ’L-ESİR |
4. CİLT |
HACCAC
BİN YUSUF'UN IRAK VALİLİĞİ
Bu
yıl Abdülmelik Haccac bin Yusuru -Horasan ve Sicistan dışında- Irak Valiliği'ne
getirdi. Abdülmelik Haccac Medine'de bulunduğu sırada, kendisini Irak
Valiliği'ne getirdiğine dair ahitnamesini göndermiş ve Irak'a gitmek üzere yola
çıkmasını emretmişti. Bunun üzerine Hacdıc yanına on iki kişi alıp yola
koyuldu. Küfe'ye gündüz ve aniden girdi. O sırada Bişr, Mühelleb'i Hariciler
üzerine göndermiş bulunuyordu. Haccac önce mescide gitti ve minbere çıktı.
Yüzünü kırmızı ve ipek bir örtü ile kapatmiş idi. "Halkı yanıma
çağırınız." diye seslendi. Küfeliler O'nu ve beraberindekileri Haricilerden
zannettiler. Bu sebeple minberde oturmakta ve halkın toplanmasını
beklemekteyken O'nu indirmek istediler. Herkes gelip toplandığı halde kendisi
uzun sÜre sesini çıkarmadı. Daha sonra Muhammed bin Umeyr eline çakıl alarak
O'na atmak istedi ve şöyle dedi: "Hay Allah cezasını versin, bu ne kadar
ahmak ve ne kadar kötü birisi... Allah'a yemin ederim, ben de O'nunla ilgili
haberlerin aslı var zannediyordum." Fakat Haccac konuşmağa başlayınca
elindeki çakıl parçaları iradesinin dışında elinden dökülmeye başladı.
Taberi
der ki: Haccac daha sonra yüzünü açarak: ‘‘Ben aydınlığın oğluyum ve tepelere
çıkan kimseyim; Sarığımı kaldırınca beni tanıyacaksınız.’‘ dedi ve şöyle devam
etti: "Allah'a yemin ederim, muhakkak kötülüğü yerinde yakalayacak ve
peşini adım adım takip edeceğim. Kötülüğü işleyeni, işlediği gibi
cezalandıracağım. Olgunlaşmış ve koparılma zamanı gelmiş kelleleri sarıklar ile
sakallar arasında kanları akarken görür gibiyim. Fitneler sanki eteklerini
yukarı kaldırıp bacaklarını dışarıya çıkarmış gibidir."
‘‘İşte
bu savaş zamanlandır; haydi savaş, şiddetlen! Gece onu sarmıştır ve önüne
geleni paramparça ediyor. O ne deve çobanıdır, ne de koyun çobanı;
Ne
kasaptır o, ne de kesilmiş etin altına serilen örtü.’‘
Daha
sonra şöyle devam etti: "Allah'a yemin ederim, ey Iraklılar, inciri
elinizle yokladığınız gibi yoklanabilecek bir kimse değilim. Bana suyun sesi
gibi de seslenilemez. Ben ateşin alevinden alınıp en ileri noktaya kadar
gittim." Daha sonra da şu ayet-i kerimeyi okudu: ‘‘Allah o memleketi (size)
bir (ibret) örneği olarak verdi ki, o, korkudan emin ve sakindi. Rızkı da
kendisine her bir yandan bol bol geliyordu. Fakat o, Allah'ın nimetlerine
nankörlük etti de Allah da ona (halkımn) işlemekte ısrar ettikleri (kötülükler)
yüzünden açlık ve korku elbisesini (giydirip olanca acıları) tattırdı.’‘ (Nahl
suresi, 112).
Daha
sonra şöyle dedi: "İşte sizler de böylesiniz veya böyle olanlara
benziyorsunuz. Müminlerin emiri Abdülmelik tirkeşindeki bütün okları çıkarıp
bunların sağlamlıklarını teker teker denedikten sonra çubuğu sağlam ve en zor
kırılan bir ok olarak beni gördüğünden sizlere gönderdi ve beni ta
boğazlarınıza sapladı. Sizler azgınlık, muhalefet, bölücülük ve iki yüzlülük
yapan kimselersiniz. Uzun zamandan beri kötülük yapıp duruyorsunuz. Azgınlığın
her türlüsünü gösterdiniz. Artık işinizi sağlama alınız ve dosdoğru olunuz.
Allah'a yemin ederim, sizlere aşağılığın her türlüsünü tattıracağım ve süt
verecek şekilde uysallaşıncaya kadar sağıp duracağım. Bir değneğin kabuğunun
soyulması ve paramparça edilmesi gibi, ben de sizleri bu kötülüklerinizden
sıyıracak, baş eğinceye kadar böyle davranacağım. İsyankarlığı bırakıp boyun
eğinceye kadar sizlere kaçkın develer gibi vurup duracak, yumuşayıncaya kadar
çakmaktaşının vurulması gibi vurmağa devam edeceğim. Allah'a yemin ederim, ben
neyi vaat edersem onu aynen yerine getiririm. Bir şeyi takdir edersem, güzel
takdir ederim. Allah'a yemin ederim, ya adaletin çizgisine doğru gelirsiniz;
kötü haberler yaymayı, dedikoduyu, "Sen diyorsun, ben diyOlUIn, bana filan
söyledi" demeyi tümüyle terk edersiniz veyahut her birinizin bedeninde
kendisini uğraştıracak bir şey bırakınm. Nasıl, böyle bir şeyarzu eder misiniz?
Allah'a yemin ederim, ya dosdoğru hak üzere yürürsünüz yahut da sizleri öyle
bir kılıçtan geçiririm ki kadınlar dul, çocuklar yetim kalır. Batıldan
vazgeçinceye ve bu işleri bırakıncaya kadar ben de böyle devam ederim. Gerçek
şu ki, şayet asi olanların isyankarlıkları yanında bırakılıp
cezalandırılmayacak olsaydı, hiç bir haraç toplanamaz, düşmanla savaşılamazdı,
serhatler korumasız kalırdı. Bunlar zorla gazaya götürülmeyecek olsaydı,
isteyerek de gaza etmezlerdi. Sizlerin Mühelleb'i bırakıp isyankar ve muhalif
olarak şehrinize geri döndüğünüzü haber almış bulunuyorum. Allah'a yemin ederek
söylüyorum, üç gün sonra karargahından uzak birisini görecek olursam, boynunu
uçurur, evini talan ederim. "
Daha
sonra Abdülmelik'in mektubunun Kufelilere okunmasını emretti.
Mektubu
okuyan: "Sizlere selam olsun. Allah'a hamdederek başladığımı
bildiriyorum." deyince Haccac: "Burada kes!" deyip şöyle devam
etti: "Ey değneğe köle olanlar! Müminlerin emiri size selam veriyor, fakat
sizden hiç birisi selamını almıyor. Allah'a yemin ederim, ben sizleri bu
edepten başka bir şekilde edeplendireceğim." Daha sonra mektubu okuyana:
"Oku!" diye tekrar emir verdi. Mektubu okuyan: "Size selam
olsun." ifadesini okuyunca hep birlikte: "Allah'ın selamı, rahmet ve
bereketi Müminlerin emirinin üzerine olsun." diye cevap verdiler.
Daha
sonra hiç bir şeyeklemeksizin evine girdi. Arkasından küçük askeri birlik
başkanlarını çağırtıp şöyle dedi: "Savaşa gitmeleri gerekenleri
Mühelleb'in yanına görürünüz ve bana gittiklerine dair beratları getiriniz. Bu
müddet bitinceye kadar da köprünün kapılarını kapatmayınız."
Ü
çüncü günü çarşıda tekbir getirildiğini işitti. Bunun üzerine evinden mescide
gitti, minbere çıkıp şöyle dedi: "Ey Irak halkı; ey isyankar, ikiyüzlü ve
kötü ahlaklılar! Ben Allah'ın rızası istenmediği apaçık belli olan bir tekbir
sesi işittim. Bu tekbir sesiyle başkaları korkutulmak isteniyor. Bunun, içinde
fırtına gizli bir toz bulutu olduğunu anladım. Ey adi herifler, ey sopanın
köleleri, ey dul kadınların çocukları! Sizden hiç bir kimse hayatta kalmak,
kanını akıtmamak ve adım attığı yeri bilmek istemiyor mu? Allah'a yemin ederim,
çok yakında size öyle bir iş yapacağım ki, bu şimdiye kadar yaptıklarınızın
cezası, şimdiden sonra yapacaklarınızın da tehdidi olacaktır."
Bunun
üzerine Temimli Umeyr bin Dabi' el-Hanzali ayağa kalkıp şöyle dedi: "Allah
emiri ıslah etsin. Ben savaşa gidecekler arasında, oldukça yaşlı ve hasta
birisiyim, oğlum ise benden daha gençtir." Haccac O'na şöyle karşılık
verdi: "Bu bizim için babasından daha hayırlıdır." Arkasından adama:
"Sen kimsin?" diye sorunca O da: "Ben Umeyr bin Dabi'im."
dedi. Haccac: "Dünkü konuşmamızı işittin mi?" diye sordu, Umeyr'in:
"Evet." diye cevap vermesi üzerine de: "Peki, sen Osman bin
Affan üzerine yürüyen kişi değil misin?" dedi. "Umeyr:
"Evet." diye karşılık verince bu sefer Haccac şöyle dedi: "Ey
Allah'ın düşmanı! Peki, niye Osman'ın üzerine kendi yerine bir başkasını
göndermedin? Sen neden böyle bir şey yaptın?" Umeyr O'nun bu sözlerine
şöyle cevap verdi: "Babam gidememişti, çünkü o da yaşlı bir
ihtiyardı." Bu defa Haccac şöyle sordu: "Yapmak istedim, fakat
yapamadım; yapmama ramak kalmışken bıraktım. Keşke Osman'ın hanımlarını
ağlatsaydım." diye söyleyen sen değil misin? Seni öldürmekle her iki
şehrin de salaha ereceğini sanıyorum."
Daha
sonra emir verdi, boynu vuruldu ve malı talan edildi.
Denildiğine
göre, Said bin As'ın oğlu Anbese, Haccac'a: "Bunu tanıyor musun?"
diye sorunca Haccac: "Hayır." diye cevap vermiş, bunun üzerine
Anbese: "Bu Osman'ı öldürenlerden birisidir." demiş, Haccac da:
"Ey Allah'ın düşmanı! Peki, neden Müminlerin emirinin üzerine kendi yerine
başkasını göndermedin?" dedikten sonra emir vermiş ve boynu uçurulmuştu.
Daha sonra da bir münadiye emir verdi ve şöyle seslenildi: "Haberiniz
olsun ki, Umeyr bin Dabi' üç gün sonra gelmiş bulunuyor. Halbuki Umeyr bizim
ilanımızı işitmişti. Bu bakımdan biz de öldürülmesi için emir verdik. Haberiniz
olsun ki, son olarak bu gece Mühelleb'in askerleri arasından gitmeyen kalırsa,
artık O'nun üzerinden Allah'ın himayesi kalkmış olacaktır."
Bunun
üzerine herkes Mühelleb'in yanına gitmek üzere çıktı ve köprüde izdihama sebep
oldu. Arifler de Mühelleb'in yanına Ramehürmüz'e giderek askerlerin geldiğine
dair gerekli yazılı belgeleri aldılar. Mühelleb şöyle dedi: - Artık bugün
Irak'a yiğit birisi gelmiş bulunuyor. İşte bugün düşmanla gerçekten
savaşılacaktır. "
Haccac,
Umeyr'i öldürünce Esedli İbrahim bin Amir Abdullah bin ezZebır ile karşılaşıp
durumu sorunca Abdullah şöyle demişti: ‘‘Karşılaştığımda İbrahim'e derim ki:
Ben
artık bu işi yorucu ve dal budak sarmış görüyorum. Haydi, hazırlan ve acele
orduya katıl; çünkü
Ölümden
kurtulmak için orduya katılmaktan başka yol yok. Ya Umeyr bin Dabi 'i ziyaret
etmeyi seç, Ya da Mühelleb'in ziyaretine gitmeyi.’‘
Denildiğine
göre, Haccac'ın Küfe'ye gelişi ramazan ayında olup Sakifli Hakem bin Eyyub'u da
Basra'ya emir olarak göndermiş ve Halid bin Abdullah'a karşı sert davranmasını
emretmişti. Halid bunu haber alınca Basra'dan çıkarak Celha'‘‘ denilen yere
varmış, Basra halkı O'nu uğurlamış, O da onlara bir milyon dirhem dağıtmıştı.
Haccik
yazılı oldukları istikamette gitmeyerek ordudan geri kalan kimseleri ölümle
cezalandıran ilk kişidir.
Şa'bi
der ki: Ömer, Osman ve Ali zamanında gitmesi gerekli ve yazılı olan tarafa
gitmeyen bir adamın sarığı başından alınır, halkın arasında ayakta bırakılarak
teşhir edilirdi. Mus'ab valiliğe gelince: "Bu bir şey değildir."
diyerek buna ayrıca saçların ve sakalların tıraş edilmesini ekledi. Bişr bin
Mervan valiliğe geçince bunu da yeterli görmedi. Ordusuna katılmaktan geri
kalanlar yerden yükseltilerek iki elinden bir duvara çakılırdı. Böyle bir kişi
ya ölürdü veyahut da çivi elini yırtarak kurtulurdu. Bununla ilgili olarak şair
şöyle demiştir:
‘‘Bişr'den,
ya da cezasından korkmasam Ve ellerime çivi çakılmasından, Yerimi bırakır, sizi
ziyaret ederdim; Çünkü seven sevdiğini ziyaret eder.’‘
Fakat
Haccac vali olunca: "Bu iş bir oyuncaktır, ben serhattaki yerini boş
bırakan kimsenin boynunu uçururum." dedi.
BİR SONRAKİ
SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA
SAİD BİN ESLEM'İN SİND
VALİLİĞİ VE ÖLDÜRÜLMESİ