|
İBNÜ’L-ESİR |
4. CİLT |
TÜRKLERLE
YAPILAN SAVAŞLAR
Said
Horasan'a vali olunca halk O'nu zayıf görmüş ve ‘‘Huzeyl’‘ diye
isimlendirmişlerdi. Semerkand'a Şu'be'yi tayin etmiş, sonra azletmişti. Türkler
bunlara saldırmayı düşünüyorlardı. Hakan Türkleri toplamış ve Suğd'a
yollamıştı. Kumandanları Kör SUL idi, Kasr-ı Bahıli'ye (Bahıli Sarayı)
geldiler.
Denildiğine
göre, büyük melilderden biri Bahile'den bu sarayda oturan bir kadınla evlenmeyi
istemişti. Kadın bunu kabul etmeyince bu melik ordu toplamıştı. Bu ordu sarayda
bulunanları esir edeceğini ümit ediyordu. Kör Sul gelip kaleyi muhasara altına
aldı. Semerkand Valisi Said'in Şu'be'den sonra tayin ettiği Osman bin Abdullah
bin Mutarrif bin Şihhir idi. Kaledekiler Osman'a haber gönderdiler. Kendilerine
imdat, yardım gelmeme durumunu da göz önüne alarak Türklerle kırk bin dinar
karşılığında bir sulh yapmış ve on yedi kişiyi de rehin olarak vermişlerdi.
Osman halkı topladı. Müseyyeb bin Bişr Reyahi bütün kabilelerden topladığı dört
bin kişi ile geldi. Aralarında Şu'be bin Züheyr, Sabit Kutne ve daha başka
süvariler vardı. Toplandıklarında Müseyyeb: "Siz başlarında Hakan bulunan
Türk süvarileri üzerine gidiyorsunuz. Eğer sabrederseniz bedeli cennettir,
kaçarsanız cezası cehennemdir. Savaş ve sabrı göze alan yürüsün." diyerek
onları teşvik etmişti. Bin üç yüz kişi geri döndü. Bir fersah yürüdükten sonra,
Müseyyeb önceki konuşmasını bir daha tekrarladı, bu sefer bin kişi daha
ayrıldı. Türklere iki fersah kala konakladılar. Onlara Kay Meliki olan Türk
Hakan geldi: "Burada benden başka Türklere bey' at etmeyen melik kalmadı.
Benim üç yüz savaşçım var, onlar da seninle beraberdir. Bir de size şunu
söyleyeyim: Onlar, (kaledekiler) Türklerle sulh yapmışlar ve on yedi kişiyi
rehin olarak vermişler. Eğer Türkler sizin onlara yardıma geldiğinizi
anlarlarsa, rehineleri öldürürler. Onların niyetleri yarın saldırıp kaleyi ele
geçirmek." dedi.
Müseyyeb
biri Arap, öbürü Acem iki kişiyi Türklerin durumu hakkında bilgi toplamak üzere
yolladı. Bunlar karanlık bir gecede yaklaştılar. Türkler saray (kasr)
yakınlarındaki suyu tutmuşlardı, kimse oraya yaklaşamazdı. Saraya yaklaştılar.
Gözcü bunlara bağırdı, bunlar: "Sus ve bize Abdülmelik bin Disar'ı
çağır." dediler. Abdülmelik bin Disar'a Müseyyeb'in yardıma geldiğini
haber verip bu gece ve yarın onlara karşı koyup koyamayacaklarını sordular.
Kaledekiler: "Yarın kadınlarımızı önümüzden ölüme süreceğiz, biz de
arkalarından öleceğiz." dediler. İki casus tekrar Müseyyeb'e dönüp durumu haber
verdiler. Müseyyeb, yanındakilere: "Ben bu düşmanın üzerine yürüyorum,
gelmek isteyen gelsin." dedi. Kimse Müseyyeb'den ayrılmadı ve ölünceye
kadar dönmeyeceklerine söz verdiler.
Sabahleyin
Müseyyeb yürüdü. Türklerin akıttığı sular kalenin daha iyi korunmasına
yarıyordu. Türklerle kendi arasında yarım fersah kalınca konakladı. Geceleyin
baskın yapmağa karar verildi. Akşam olunca Müseyyeb arkadaşlarına sabır ve
sebatı tavsiye ederek onları teşvik etti ve: "Parolanız ‘‘Ya Muhammed’‘
olsun. Kaçanı kovalamayın, hayvanları kesmeğe özen gösterin; çünkü hayvanların
kesilmesi onlara sizden daha şiddetli ve ağır gelir. Sayınız az değil, onların
sayıları çok da olsa zayıf düşürmedikten sonra yedi yüz kılıçla vurulmaz."
dedi. Sağ kanada Kuseyyir DeMsi, sol kanada Sabit Kutne'yi (Ezdli) geçirdi.
Türklere yaklaşınca tekbir getirdiler. Türkler kalktılar, Müslümanlar aralarına
daldılar. Müseyyeb bir kaç adamla yaya olarak savaştı. Bahteri Murai'nin sağ
eli kesildi, kılıcı sol eline aldı. Solu kesildi, yine de kollarıyla kendini
bir müddet savundu, sonunda şehit oldu. Sabit Kutne ileri gelen bir Türkü
öldürdü. Türkler hezimete uğradılar. Birisi şöyle bağırdı:
"Onları
takip etmeyin, siz saraya yönelin, sudan başka bir şey taşımayın, sadece
yürüyebilecek olanları taşıyın. Kim bir kadın veya bir çocuk veya zayıf birini
Allah rızası için taşırsa, onun ecrini vermek Allah'a kalmıştır. Bunu
yapmayanlar kırk dirhem alacaklardır. Sarayda anlaştığınız bir kimse varsa onu
taşıyın." Sarayda bulunan herkesi yanlarına aldılar, Türk Hakan'a
geldiler. Türk Hakan onları ağırladı, sonra bunlar Semerkand'a gittiler.
Türkler ertesi gün tekı"ar döndüler, fakat sarayda kimseyi bulamadılar.
Kendi ölülerini görünce: "Bize gelenler insan değildi" demekten
kendilerini alamadılar.
O
gece Muaviye bin Haccac'ın gözü kör edilmiş ve eline felç inmişti. Said
tarafından kendine valilik verilmişti. Said bunu geri alıp Şeddad bin Huleyd
Bahili'ye verdi ve Muaviye'yi muaheze etmesini istedi, Şeddad da, Muaviye'yi
sıkıştırınca Muaaviye: "Ey Kays aşireti! Ben Bahili'nin sarayına gittim.
Gözlerim son derece keskin ve ellerim son derece güçlü idi. Orada gözüm kör
edildi ve elim felç oldu. Onlar ölüm ve esaretle karşı karşıya kalmışken
kurtardım. Şimdi de bu sahibiniz (arkadaşınız) bana neler yapıyor, beni O'ndan
koruyun" dedi. Bunun üzerine Muaviye'ye dokunmadı.
Savaş
esnasında sarayda bulunanlardan bazıları şöyle demiştir: "Savaşa
başladıklarında öyle bir gürültÜ, kılıç sesi ve at kişnemesi işittik ki kıyamet
kopuyor zannettİk."
BİR SONRAKİ
SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA