|
İBNÜ’L-ESİR |
4. CİLT |
KUTEYBE'NİN
ÖLDÜRÜLMESİ
Kuteybe
bin Müslim el-Bahili bu yıl içerisinde, Horasan'da katledilmiştir. Öldürülme
sebebi şudur:
Velid
bin Abdülmelik kardeşi Süleyman'ı veliahtlıktan alıp yerine oğlu Abdülaziz'i
getirmeyi istemiş, daha önce de zikredildiği gibi Haccik ve Kuteybe bunu kabul
etmişti. Velid'in ölmesiyle Süleyman halife olunca Kuteybe'den biraz çekindi.
Kuteybe de Süleyman'ın Yezid bin Mühelleb'i Horasan'a vali yapmasından
korkuyordu. Kuteybe Süleyman'a hilafetini tebrik için bir mektup yazdı. Bu
mektupta kendi önemini, Abdülmelik'e olan bağlılığım, kendisini Horasan'daki
görevinden azletmediği takdirde aynı bağlılığı kendisi için de sürdüreceğini
dile getiriyordu. Yazdığı ikinci mektupta, yaptığı fetihlerden, Acem
meliklerinin gözündeki değerinden, gücünden, onların içerisine nasıl korku
düşürdüğünden bahsediyor ve Mühelleb aşiretini kötüleyerek, Horasan'a Yezid'i
tayin etmesi halinde O'na baş kaldıracağından bahsediyordu. Kuteybe üçüncü bir
mektup daha yazarak, bunda da kendisine baş kaldırdığından, hilafetini kabul
etmediğinden bahsediyordu.
Bu
üç mektubu Bahile soyundan bir adamla Süleyman'a gönderdi ve: "'İlk
mektubu önce ver. Eğer Yezid yanındaysa ve mektubu okuduktan sonra O'na
verirse, ikinci mektubu ver. Eğer yine Aynı şekilde davramrsa bu defa üçüncü
mektubu ver. Fakat birinci mektubu okuyup Yezid'e vermezse, diğer iki mektubu
verme." diye tembih etti.
Kuteybe'nin
elçisi geldi, Süleyman'ın huzuruna çıktı. O sırada Yezid de Süleyman'ın yanında
hazır bulunuyordu. Elçi Kuteybe'nin yazdığı ilk mektubu verdi. Süleyman mektubu
okuyup Yezid'e verdi. Elçi ikinci mektubu sundu. Süleyman bunu da okuyup
Yezid'e verdi. Elçi bu defa üçüncü mektubu verdi.
Bunu
okuyunca Süleyman'ın rengi birden bire değişti ve mektubu elinde sıkı sıkıya
tuttu.
Denildiğine
göre bu üçüncü mektupta şunlar yazılıydı:
"Eğer
beni görevimde bırakmazsan ve teminat vermezsen, seni hilafetten azlederim, sana
isyan eder ve pek çok insanı sana karşı kışkırtınm."
Süleyman,
Kuteybe'nin elçisinin konuk edilmesini emretti ve geceleyin yanına giderek çok
dinar ve Kuteybe'yi Horasan'da bırakacağına dair bir ahit verdi. Ertesi gün
durumu Kuteybe'ye iletmek üzere elçinin yanına ke!ldi elçisini kattı ve yola
çıkardı. Hulvan'a vardıklarında Kuteybe'nin isyan ettiği haberini aldılar ve
Süleyman'ın elçisi geri döndü.
Kuteybe,
Süleyman'a baş kaldıracağı zaman kardeşleriyle istişare etmişti. Kardeşi
Abdurrahman: "Bir grup teşkil et ve kendilerinden çekindiğin kimseleri bu
grup arasında Merv'e gönder, sen de Semerkand'a kadar git, yanında bulunanlara:
‘‘Kalmak isteyenler kalsın, geri dönmek isteyenler mecbur tutulmayacak’‘ de; bu
suretle yanında samimi olanlar kalacak ve kimse sana karşı görüş beyan
etmeyecektir." dedi.
Diğer
kardeşi Abdullah: "Süleyman'ı azlet, sana karşı iki adam karşı
çıkmaz." dedi. Kuteybe, Süleyman'ı azletti ve insanları bu görüşüne
katılmağa davet etti. Onlar üzerindeki iyi tesirinden, yaptığı iyi işlerden ve
kendisinden öncekilerin kötü tesirlerinden bahsetti; fakat kimse, Kuteybe'nin
bu davetini kabul etmedi. Kuteybe buna çok kızdı ve şöyle dedi:
"Sizin
yardım ettiğiniz kimseyi Allah yüceltmesin. Sizler boynuzunu kırdığınız bir
keçi etrafında toplanıyorsunuz. Ey düşük insanlar! Size yüce insanlar
demiyorum. Adi sadakalar! Sizi her tarafta zekat develerinin toplandığı gibi
topladım.
Ey
Bekr bin Vail'in kabilesi! Ey yalancı, cimri ve kibirli insanlar! İki gününüzün
hangisiyle iftihar ediyorsunuz? Savaş günlerinizle mi, barış günlerinizle mi?
Ey
Müseyleme'nin dostları! Ey Zemimoğulları! Temimoğulları demiyorum.
Ey
zulüm ehli! Ey yemek, içmek ve eğlenceden başka bir şey bilmeyen güruh! Sizler
ihanete cahiliyede ‘‘keysan (hiyanet’‘) derdiniz.
Ey
Secah'ın dostları; ey Abdülkays Kabilesi! Atların yularını hurma aşılamağa
değiştiniz, savaşı bırakıp çiftçilikle uğraşmayı tercih ettiniz.
Ey
Ezd soyu! Gemi iplerini atların yularlarına değiştiniz. Bu, İslam'da bir bid'
attir. Çölde oturanlara Allah lanet etsin.
Ey
iki şehrin birikintileri! Sizi Şili ve Kaysarem otlaklarından topladım.
İneklere
ve eşeklere biniyordunuz, yani dünyadan haberiniz yoktu. Vallahi ben babasının
oğluyum ve kardeşinin kardeşiyim. Vallahi sizi esir bağlar gibi dürer, bağlarım.
Bitkinin etrafında aslan sesi var, büyük bir kargaşa çıkacak.
Ey
Horasanlılar! Valiniz kim biliyor musunuz? Valiniz Yezid bin Mervan'dır. Ben
size gelip sizi üstün yapan, muzaffer eden bir kumandan gibiyim. Gerçeklerden
uzak olan maksadınızı söyleyin. Şam ehli avlularınıza kadar yayılsın.
Ey
Horasanlılar! Nesebimi araştırınız; annemin Iraklı olduğunu, benim de Irak'ta
doğduğumu, din ve görüş bakımından Iraklı olduğumu görürsünüz. Sizler görmüş
olduğunuz afiyet ve emniyet içinde sabahladınız, Allah size pek çok ülkenin
kapılarını açtı ve sizi küçük düşmekten korudu. Bir kadın, izin belgesi
olmaksızın, hiç bir tehlikeyle karşılaşmadan Belh'e kadar gidebilir. Bu afiyet
ve emniyete karşılık Allah'a hamdedin."
Kuteybe
bu konuşmadan sonra evine geldi. Ailesi yanına gelerek: "Seni bugünkü gibi
hiç görmemiştik. " dediler ve bu tutumu yüzünden kendisini tenkit ettiler.
Kuteybe: "Söylediklerimi kimse kabul etmeyince hiddetlendim, ne
söylediğimi bilmiyorum." diye karşılık verdi. Halk da bu duruma kızdı ve
Süleyman'ın azlini iyi görmedi. Aksine Kuteybe'yi azletmeğe ve O'na karşı
çıkmağa karar verdiler.
İlk
konuşan Ezdliler oldu. Hudayn bin Münzir'e gelerek: "Bu (Kuteybe) bizi
halifeyi azletmeğe çağırıyor. Bunda din ve dünya için fesat var. Üstelik bize de
ağır konuştu, ne yapmayı uygun görüyorsunuz?" dediler. Hudayn:
"Horasan'da
Mudar soyu fazladır, fakat Temim soyu daha kalabalıktır. Bunlar Horasan'ın
süvarileridir. Bu işin Mudarlılar dışında birisine gitmesine razı olmazlar.
Onları Horasan'dan çıkaracaksanız, Kuteybe'ye yardım edin." diye karşılık
verdi. Gelenler Hudayn'ın bu görüşünü kabul ettiler ve: "Peki Temim
soyundan kimi uygun görüyorsunuz?" diye sordular. Hudayn: "Veki'den
başkası olamaz." diye cevap verdi. Şeybanoğulları'nın azatlı kölesi Hayyan
enNabatı de Aynı şekilde bu işi Veki'den başkasının yüklenemeyeceğini, O'nun bu
işi iyi idare edeceğini, gözünü budaktan sakınmayacağım, başka bir vali
geldiğinde O'nu suçundan dolayı cezalandırabileceğini dile getirdi ve şöyle
dedi: "Çünkü Veki' bu işten hiç bir karşılık beklemez. Aşireti ona itaat
eder. Hem Kuteybe'den, kendisine engelolarak, Dırar bin Husayn ed-Dabbi'ye
vermiş olduğu reisliğin hesabını da sorar."
Herkes
gizlice birbirini kötüledi.
Kuteybe'ye
denildi ki: "İnsanlar arasında fesat çıkaran Hayyan'dır."
Bunun
üzerine Kuteybe Hayyan'ı hiç ummadığı bir yerden vurmağa, mahvetmeğe karar
verdi. Adamlarından birini çağırarak Hayyan'ı öldürmesini emretti. Hayyan bunu
öğrendi, Kuteybe'nin elçisi kendisini çağırmağa gelince hasta numarası yaptı.
Halk da Veki'e gelerek bu işi üzerine almasını istediler, Veki' bunu kabul
etti.
O
sırada Horasan'da Basra ve Aliye halkından dokuz bin, Bekr soyundan yedi bin
savaşçı vardı. Bunların kumandanı da Dırar bin Husayn idi. Abdü'l-Kays soyundan
dört bin kişi vardı, kumandanları Abdullah bin DIvan idi. Ezdlilerin sayısı on
bin idi ve kumandanları Abdullah bin Huzan idi. Kufe'den yedi bin kişi vardı,
reisIeri Cehm bin Zehr idi. Mevali ise yedi bin civarındaydı, bunlara da
Deylem'den olan Hayyan kumanda ediyordu. (Hayyan'ın Horasanlı olduğu da
söylenir.) Lisanındaki tutukluk sebebiyle, Arapçayı pek iyi konuşamamasından
dolayı da O'na ‘‘Nabati’‘ denilmiştir.
Hayyan,
Veki'e haber göndererek: "Ben seninle uğraşmaktan vazgeçtim. Hayatta
olduğum ve sen de emir olduğun sürece Belli Nehri'nin doğusunu bana bırakır
mısın?" der. Veki' bunu kabul eder. Hayyan acemler (Arap olmayanlar) için
de: "Bunlar din uğruna savaşmıyorlar, bırakın birbirlerini
kırsınlar." diyerek, gizlice Veki'e bey'at etti.
Kuteybe,
halkın Veki'e bey'at ettiğini öğrendi. Dırar bin Sinan edDabbi'ye bir hile
yaptı, Dırar da gizlice Veki'e gidip bey'at etti. Kuteybe bu durumu anlayınca
haber göndererek Dırar'ı çağırttı. Gelen elçi Dırar'ın ayaklarının üzerine
kızıl toprak sürmüş olduğunu, başına da bir şey bağlamış olduğunu gördü.
Yanında kendisini tedavi eden iki adam vardı. Dırar Kuteybe'nin elçisine:
"Ayaklarımın durumunu görüyorsun, bu halde nasıl gelebilirim?" dedi.
Elçi bu durumu Kuteybe'ye iletti. Kuteybe de bir şey üzerinde taşınarak
getirilmesini söyledi. Dırar: "Bunu da yapamam." dedi. Bunun üzerine
Kuteybe ordu komutanlarından birine Veki'i getirmesini, gelmediği takdirde
orada boynunu vurmasını emretti. Beraberinde de bir süvari bölüğü gönderdi.
Kuteybe'nin gönderdiği şahsın Şu'be bin Züheyr et-Temimi olduğu söylenir. Veki'
bu şahsa: "Ey İbn Züheyr! Biraz bekle, orduya katılırsın." diyerek
silahını kuşandı ve halka seslenerek onları topladı. Atına atlayarak çıktı.
Yolda bir adama rastladı ve kimlerden olduğunu sordu. Bu şahıs Esed soyundan olduğunu
söyledi. İsmini sordu, isminin Dargame olduğunu söyledi. Babasının ismini
sordu, "Leys'in oğluyum?" diye cevap verdi. İyice sorup öğrendikten
sonra sancağını O'na verdi. Sancağın, Dkbe bin Şihab el-Mazeni'ye verilmiş
olduğu da söylenir. Her tarafta insanlar, Veki'in etrafında toplandı, Veki
onlarla beraber ilerledi.
Kuteybe'nin
etrafına da ailesinden olanlar, yakın arkadaşları ve güvendiği kimseler
toplandı. Kuteybe bir adamına: "Amiroğulları nerede?" diye bağırttı.
O'nun zulmüne maruz kalan Kays soyundan Muhakkır bin Cez' Alai:
"Onları
alçalttığın, hakir bıraktığın yerde ara." dedi. Kuteybe: "‘‘Allah ve
akrabalık bağları hürmetine!’‘ diye bağır." dedi. Muhakkır:
"Akrabalık bağını sen kestin." diye cevap verdi: Kuteybe:
"‘‘Hoşnut kalacaksınız.’‘ diye bağır." dedi. Muhakkır: "Bunu
yaparsak Allah bizi iflah etmesin." diye karşılık verdi. Bunun üzerine
Kuteybe şöyle dedi:
‘‘Ey
nefsim! Başına gelen elemlere sabret; Daha üstün bir hayat için akran
bulamadın.’‘
Kuteybe
özel eğitilmiş atını getirtti, fakat at üzerine binmedi. Kuteybe yorularak
yatağına döndü ve: "O'nu serbest bırakın, arzu edilen budur." dedi.
Hayyan
en-NaMtı acemler arasında geldi. Kuteybe, Hayyan'a iyice kızmıştı. Kuteybe'nin
kardeşi Abdullah Hayyan'a üzerlerine saldırmasını söyledi: Hayyan: "Henüz
zamanı gelmedi" diye karşılık verdi. Abdullah:
"Öyleyse
yayımı bana ver." dedi. Hayyan: "Şimdi ok yay zamanı değiL."
dedi ve oğluna: "Sarığımı değiştirerek Veki'in askerlerine doğru yürüdüğüm
zaman, sen de beraberindeki Acemlerle bana doğru yönel." diye tembih etti.
Hayyan
sarığını başında çevirince Acemler tekbir getirerek Veki'in askerlerine doğru
yöneldiler. Kuteybe kardeşi Salih'i halkın içine gönderdi. Dabbeoğulları'ndan
(Bel'amoğulları'ndan olduğu da söylenir) birisi Salih'i okla başından vurdu.
Sonra Kuteybe'ye hücum edildi, mescidine kıstırıldı. Kuteybe orada bir süre
kaldı.
İnsanlarda
bir coşma, hareketlenme oldu. Kuteybe'nin kardeşi Abdurrahman onlara doğru
yöneldi. Çarşıda bulunanlar kendisine sataştılar, kavga çıktı ve O'nu
öldürdüler. Halk Kuteybe'nin develerinin ve diğer hayvanlarının bulunduğu yeri
yaktı ve Kuteybe'ye yaklaştılar. Bahile soyundan biri Kuteybe'yi korumağa
çalıştı. Kuteybe ona: "Sen kendi canını kurtarmağa bak" dedi. Adam:
"Böyle yapmak bana yakışmaz, sen beni koruyup gözettin." diye
karşılık verdi. Halk Kuteybe'nin çadırına kadar geldi ve iplerini kestiler.
Kuteybe pek çok yerinden yaralandı. Cehm bin Zehr bin Kays, Sa’ad'e: "Git
şunun başını getir." dedi. Sa’ad indi, çadırı parçalayarak Kuteybe'nin
başını gövdesinden ayırdı. Kuteybe ile birlikte kardeşlerinden Abdurrahman,
Abdullah, Salih, Husayn, Abdülkerim, Müslim ve oğullarından da pek çoğu
öldürüldü. (Abdülkerim'in Kazvın'de öldürüldüğü de söylenir.)
Kuteybe
ile birlikte ailesi fertlerinden öldürülen on bir kişidir.
Kuteybe'nin
kardeşi Ömer bin Müslim'i dayıları kurtarmıştır.
Kuteybe'nin
annesi Gabra binti Dırar bin Ka'ka' bin Sa’ad bin Zürare elKaysiyye idi.
Kuteybe
öldürülünce Veki' minbere çıkmış ve:
"Kuteybe
ile benim örneğim eskilerin şu dediğine benziyor: ‘‘Başkasının ayıbını bulmağa
çalışanın kusurlu olduğu ortaya çıkabilir.’‘ Kuteybe beni öldürmek istedi,
fakat öldüren ben oldum ... Vallahi öldüreceğim, yine öldüreceğim. Asacağım,
yine asacağım. Sizin şu reisiniz, zina eden bir kadının oğludur. Fiyatları
yükseltmiştir. Kafız, dört dirlat ü selam getiriniz." diyerek minberden
inmiştir.
Veki',
Kuteybe'nin başını ve mührünü istedi. Ezdliler tarafından alındığını öğrenince
de kılıcını çekerek çıktı ve: "Kendisinden başka tanrİ olmayan Allah'a
yemin ederim ki, O'nun başı getirilinceye kadar veya benim başını O'nunla
götürülünceye kadar bu isteğimde devam edeceğim." dedi. Hudayn O'nu teskin
etmeğe çalışarak: "Sakin ol ya Eba Mutarrıf! O'nun başı sana getirilecek."
dedi ve seyyidi olduğu Ezdlilere giderek Kuteybe'nin başını teslim etmelerini
emretti. Onlar da Kuteybe' nin başını teslim ettiler. İçlerinde Temim soyundan
bir kişinin bile bulunmadığı bir grupla bu başı Süleyman'a gönderdi. Veki' de
Hayyan'a taahhüt etmiş olduğu şeyi yerine getirdi.
Kuteybe
ve yakınlarının başları getirildiğinde Süleyman'ın yanında Hüzeyl bin Züfer bin
Haris vardı. Süleyman Hüzeyl'e: "Bu seni üzmedi mi ey Hüzeyl?" diye
sordu. Hüzeyl de: "Şayet beni üzmüş olsaydı pek çok insanı da
üzerdi." diye karşılık verdi. Süleyman: "Ben tamamen böyle olsun
istememiştim. " dedi. Aslında Kuteybe ile Hüzeyl, her ikisi de Kays Aylan
soyundan olduğu için Süleyman böyle konuşmuştu. Daha sonra bu başların
defnedilmesini emretti. Kuteybe katledildiğinde Horasanlı biri: "Ey
Araplar! Kuteybe'yi katlettiniz. Eğer Kuteybe bizden biri olsa ve ölmüş
bulunsaydı, O'nu bir tabuta koyar, O'nunla Allah'tan yağmur (rahmet) ister ve
savaştığımız zaman O'nunla fetih ve zafer talep ederdik. Kuteybe'ye reva görülen
bu hareket Horasan'da hiç kimseye reva görülmemiştir. Bu bir kadir
bilmezliktir, hıyanettir. Haccac O'na: ‘‘Onların açıklarını bularak avla ve
öldür.’‘ diye mektup bile yazmıştı." demiştir.
Asbahbiz:
"Sizler Arapların iki seyyidi, efendisini, Kuteybe ile Yezid bin
Mühelleb'i katlettiniz." dedi. Asbahbiz'e: "Bu ikisinden hangisi size
göre daha büyük ve heybetli idi?" diye soruldu. Asbahbiz: "Şayet
Kuteybe batının uzak bir mağarasında hapsedilmiş olarak bulunsa ve Yezid
ülkemizde vali olsa, yine de Kuteybe bizim kalplerimizde Yezid'den daha
heybetli ve büyük olurdu. diye karşılık verdi.
Abdurrahman
bin Cumane el-Bahili, Kuteybe için şöyle bir mersiye yazmıştır:
‘‘Ebu
Hafs Kuteybe sanki bir orduyla başka bir ordu üzerine yürümemiş ve sanki hiç
minbere çıkmamış; Sanki etrafında ordu ve sancaklar dalgalanmamış, sanki
insanlar O 'nun nasıl bir asker olduğuna şahit olmamışlar. Ölümler O'nu davet
etti ve O da Rabbinin davetine icabet etti. O, cennette afif ve mutahhar olarak
istirahat ediyor. İslam Hz. Muhammed'den sonra Ebu Hafs gibisiyle destek ve
hayır görmemişti. Artık ağla Abher.’‘
(Abher
çocuklarından birinin annesidir.)
Horasanlı
bir kaç yaşlı kişinin şöyle dediği anlatılır: "Biz Seniyye-i Ukab'da idik.
Birden asa ve kırbasıyla gelen bir adam gördük. Nereden geldiğini sorduk,
Horasan'dan geldiğini söyledi. "Orada ne var ne yok?" diye haber
sorduk. Kuteybe bin Müslim'in dün öldürüldüğünü söyledi. Sözüne şaşırıp kaldık.
Bizim bu haberi hayretle, biraz da inkarla karşıladığımızı görünce hemen
yanımızdan ayrıldı ve yoluna devam etti. Atlarımıza binip peşine takıldığımızda
göz açıp kapayıncaya kadar kaybolduğunu fark ettik. "
ÇEŞİTLİ
OLAYLAR
Mısır
emiri Kurre bin Şerik el-Absi'nin bu yılda, safer ayında öldüğü söylenir. 95
senesinde Haccac'ın öldüğü ayda ölmüş olduğu da söylenmiştir. Bu yıl hac
emirliğini Medine emiri Bekre bin Muhammed bin Amr bin Hazm yapmıştır.
Mekke
Emiri Abdullah bin Halid bin Esid idi. Irak harbi ve orada namaz kıldırmak için
Yezid bin Mühelleb tayin edilmişti. Salih bin Abdurrahman da oranın haracını
toplamakla görevliydi. Süfyan bin Abdullah el-Kindi Yezid bin Mühelleb
tarafından Basra'ya tayin edilmişti. Buranın kadılık işleriyle de Abdurrahman
bin Üzeyne görevlendirilmişti. Küfe Kadılığı'na da Ebu Bekr bin Musa tayin edilmişti.
Ayrıca Horasan harplerine kumandan olarak Veki' bin Ebi Sud tayin edilmiştir.
Kadı
Şüreyh bu yılda ölmüştür. 97 yılında öldüğü de söylenir. Öldüğünde yaşı yüz
yirmi civarındaydı.
Abdurrahman
bin Ebi Bekr'e ile sahabi olan Mahmud bin Lebid el-Ensarı bu yılda ölmüşlerdir.
Velid'in
valiliği sırasında Abdullah bin Muheyriz ölmüştür. Bunun da sahabi olduğu
söylenir.
Ebu
Said el-Makberi bu yılda ölmüştür. (Kabirlerde meskun olduğu için bu ismi almıştır.)
Fakih
İbrahim bin Yezid en-Nahai yine bu yılda vefat ettiği gibi, İbrahim bin
Abdurrahman bin Avf elli yedi yaşındayken, Abdullah bin Ömer bin Osman bin
Affan AbdÜımelik'in zamanında, Muhammed bin Usame bin Zeyd bin Harise ve Abbas
bin Sehl bin Sa'ad es-Saidi de bu yılda ölmüşlerdir.
BİR SONRAKİ
SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA
HİCRETİN DOKSAN
YEDİNCİ YILI OLAYLARI (M. 715-716)
ABDÜLAZİZ BİN MUSA BİN NUSAYR'IN ÖLDÜRÜLMESİ