İBNÜ’L-ESİR

4. CİLT

HİCRİ 96. YIL       ANA SAYFA      Kur’an      Hadis      Sözlük      Biyografi

 

KUTEYBE'NİN ÖLDÜRÜLMESİ

 

Kuteybe bin Müslim el-Bahili bu yıl içerisinde, Horasan'da katledilmiştir. Öldürülme sebebi şudur:

 

Velid bin Abdülmelik kardeşi Süleyman'ı veliahtlıktan alıp yerine oğlu Abdülaziz'i getirmeyi istemiş, daha önce de zikredildiği gibi Haccik ve Kuteybe bunu kabul etmişti. Velid'in ölmesiyle Süleyman halife olunca Kuteybe'den biraz çekindi. Kuteybe de Süleyman'ın Yezid bin Mühelleb'i Horasan'a vali yapmasından korkuyordu. Kuteybe Süleyman'a hilafetini tebrik için bir mektup yazdı. Bu mektupta kendi önemini, Abdülmelik'e olan bağlılığım, kendisini Horasan'daki görevinden azletmediği takdirde aynı bağlılığı kendisi için de sürdüreceğini dile getiriyordu. Yazdığı ikinci mektupta, yaptığı fetihlerden, Acem meliklerinin gözündeki değerinden, gücünden, onların içerisine nasıl korku düşürdüğünden bahsediyor ve Mühelleb aşiretini kötüleyerek, Horasan'a Yezid'i tayin etmesi halinde O'na baş kaldıracağından bahsediyordu. Kuteybe üçüncü bir mektup daha yazarak, bunda da kendisine baş kaldırdığından, hilafetini kabul etmediğinden bahsediyordu.

 

Bu üç mektubu Bahile soyundan bir adamla Süleyman'a gönderdi ve: "'İlk mektubu önce ver. Eğer Yezid yanındaysa ve mektubu okuduktan sonra O'na verirse, ikinci mektubu ver. Eğer yine Aynı şekilde davramrsa bu defa üçüncü mektubu ver. Fakat birinci mektubu okuyup Yezid'e vermezse, diğer iki mektubu verme." diye tembih etti.

 

Kuteybe'nin elçisi geldi, Süleyman'ın huzuruna çıktı. O sırada Yezid de Süleyman'ın yanında hazır bulunuyordu. Elçi Kuteybe'nin yazdığı ilk mektubu verdi. Süleyman mektubu okuyup Yezid'e verdi. Elçi ikinci mektubu sundu. Süleyman bunu da okuyup Yezid'e verdi. Elçi bu defa üçüncü mektubu verdi.

 

Bunu okuyunca Süleyman'ın rengi birden bire değişti ve mektubu elinde sıkı sıkıya tuttu.

Denildiğine göre bu üçüncü mektupta şunlar yazılıydı:

 

"Eğer beni görevimde bırakmazsan ve teminat vermezsen, seni hilafetten azlederim, sana isyan eder ve pek çok insanı sana karşı kışkırtınm."

 

Süleyman, Kuteybe'nin elçisinin konuk edilmesini emretti ve geceleyin yanına giderek çok dinar ve Kuteybe'yi Horasan'da bırakacağına dair bir ahit verdi. Ertesi gün durumu Kuteybe'ye iletmek üzere elçinin yanına ke!ldi elçisini kattı ve yola çıkardı. Hulvan'a vardıklarında Kuteybe'nin isyan ettiği haberini aldılar ve Süleyman'ın elçisi geri döndü.

Kuteybe, Süleyman'a baş kaldıracağı zaman kardeşleriyle istişare etmişti. Kardeşi Abdurrahman: "Bir grup teşkil et ve kendilerinden çekindiğin kimseleri bu grup arasında Merv'e gönder, sen de Semerkand'a kadar git, yanında bulunanlara: ‘‘Kalmak isteyenler kalsın, geri dönmek isteyenler mecbur tutulmayacak’‘ de; bu suretle yanında samimi olanlar kalacak ve kimse sana karşı görüş beyan etmeyecektir." dedi.

 

Diğer kardeşi Abdullah: "Süleyman'ı azlet, sana karşı iki adam karşı çıkmaz." dedi. Kuteybe, Süleyman'ı azletti ve insanları bu görüşüne katılmağa davet etti. Onlar üzerindeki iyi tesirinden, yaptığı iyi işlerden ve kendisinden öncekilerin kötü tesirlerinden bahsetti; fakat kimse, Kuteybe'nin bu davetini kabul etmedi. Kuteybe buna çok kızdı ve şöyle dedi:

"Sizin yardım ettiğiniz kimseyi Allah yüceltmesin. Sizler boynuzunu kırdığınız bir keçi etrafında toplanıyorsunuz. Ey düşük insanlar! Size yüce insanlar demiyorum. Adi sadakalar! Sizi her tarafta zekat develerinin toplandığı gibi topladım.

 

Ey Bekr bin Vail'in kabilesi! Ey yalancı, cimri ve kibirli insanlar! İki gününüzün hangisiyle iftihar ediyorsunuz? Savaş günlerinizle mi, barış günlerinizle mi?

 

Ey Müseyleme'nin dostları! Ey Zemimoğulları! Temimoğulları demiyorum.

Ey zulüm ehli! Ey yemek, içmek ve eğlenceden başka bir şey bilmeyen güruh! Sizler ihanete cahiliyede ‘‘keysan (hiyanet’‘) derdiniz.

 

Ey Secah'ın dostları; ey Abdülkays Kabilesi! Atların yularını hurma aşılamağa değiştiniz, savaşı bırakıp çiftçilikle uğraşmayı tercih ettiniz.

 

Ey Ezd soyu! Gemi iplerini atların yularlarına değiştiniz. Bu, İslam'da bir bid' attir. Çölde oturanlara Allah lanet etsin.

 

Ey iki şehrin birikintileri! Sizi Şili ve Kaysarem otlaklarından topladım.

İneklere ve eşeklere biniyordunuz, yani dünyadan haberiniz yoktu. Vallahi ben babasının oğluyum ve kardeşinin kardeşiyim. Vallahi sizi esir bağlar gibi dürer, bağlarım. Bitkinin etrafında aslan sesi var, büyük bir kargaşa çıkacak.

 

Ey Horasanlılar! Valiniz kim biliyor musunuz? Valiniz Yezid bin Mervan'dır. Ben size gelip sizi üstün yapan, muzaffer eden bir kumandan gibiyim. Gerçeklerden uzak olan maksadınızı söyleyin. Şam ehli avlularınıza kadar yayılsın.

 

Ey Horasanlılar! Nesebimi araştırınız; annemin Iraklı olduğunu, benim de Irak'ta doğduğumu, din ve görüş bakımından Iraklı olduğumu görürsünüz. Sizler görmüş olduğunuz afiyet ve emniyet içinde sabahladınız, Allah size pek çok ülkenin kapılarını açtı ve sizi küçük düşmekten korudu. Bir kadın, izin belgesi olmaksızın, hiç bir tehlikeyle karşılaşmadan Belh'e kadar gidebilir. Bu afiyet ve emniyete karşılık Allah'a hamdedin."

 

Kuteybe bu konuşmadan sonra evine geldi. Ailesi yanına gelerek: "Seni bugünkü gibi hiç görmemiştik. " dediler ve bu tutumu yüzünden kendisini tenkit ettiler. Kuteybe: "Söylediklerimi kimse kabul etmeyince hiddetlendim, ne söylediğimi bilmiyorum." diye karşılık verdi. Halk da bu duruma kızdı ve Süleyman'ın azlini iyi görmedi. Aksine Kuteybe'yi azletmeğe ve O'na karşı çıkmağa karar verdiler.

 

İlk konuşan Ezdliler oldu. Hudayn bin Münzir'e gelerek: "Bu (Kuteybe) bizi halifeyi azletmeğe çağırıyor. Bunda din ve dünya için fesat var. Üstelik bize de ağır konuştu, ne yapmayı uygun görüyorsunuz?" dediler. Hudayn:

 

"Horasan'da Mudar soyu fazladır, fakat Temim soyu daha kalabalıktır. Bunlar Horasan'ın süvarileridir. Bu işin Mudarlılar dışında birisine gitmesine razı olmazlar. Onları Horasan'dan çıkaracaksanız, Kuteybe'ye yardım edin." diye karşılık verdi. Gelenler Hudayn'ın bu görüşünü kabul ettiler ve: "Peki Temim soyundan kimi uygun görüyorsunuz?" diye sordular. Hudayn: "Veki'den başkası olamaz." diye cevap verdi. Şeybanoğulları'nın azatlı kölesi Hayyan enNabatı de Aynı şekilde bu işi Veki'den başkasının yüklenemeyeceğini, O'nun bu işi iyi idare edeceğini, gözünü budaktan sakınmayacağım, başka bir vali geldiğinde O'nu suçundan dolayı cezalandırabileceğini dile getirdi ve şöyle dedi: "Çünkü Veki' bu işten hiç bir karşılık beklemez. Aşireti ona itaat eder. Hem Kuteybe'den, kendisine engelolarak, Dırar bin Husayn ed-Dabbi'ye vermiş olduğu reisliğin hesabını da sorar."

Herkes gizlice birbirini kötüledi.

 

Kuteybe'ye denildi ki: "İnsanlar arasında fesat çıkaran Hayyan'dır."

Bunun üzerine Kuteybe Hayyan'ı hiç ummadığı bir yerden vurmağa, mahvetmeğe karar verdi. Adamlarından birini çağırarak Hayyan'ı öldürmesini emretti. Hayyan bunu öğrendi, Kuteybe'nin elçisi kendisini çağırmağa gelince hasta numarası yaptı. Halk da Veki'e gelerek bu işi üzerine almasını istediler, Veki' bunu kabul etti.

 

O sırada Horasan'da Basra ve Aliye halkından dokuz bin, Bekr soyundan yedi bin savaşçı vardı. Bunların kumandanı da Dırar bin Husayn idi. Abdü'l-Kays soyundan dört bin kişi vardı, kumandanları Abdullah bin DIvan idi. Ezdlilerin sayısı on bin idi ve kumandanları Abdullah bin Huzan idi. Kufe'den yedi bin kişi vardı, reisIeri Cehm bin Zehr idi. Mevali ise yedi bin civarındaydı, bunlara da Deylem'den olan Hayyan kumanda ediyordu. (Hayyan'ın Horasanlı olduğu da söylenir.) Lisanındaki tutukluk sebebiyle, Arapçayı pek iyi konuşamamasından dolayı da O'na ‘‘Nabati’‘ denilmiştir.

 

Hayyan, Veki'e haber göndererek: "Ben seninle uğraşmaktan vazgeçtim. Hayatta olduğum ve sen de emir olduğun sürece Belli Nehri'nin doğusunu bana bırakır mısın?" der. Veki' bunu kabul eder. Hayyan acemler (Arap olmayanlar) için de: "Bunlar din uğruna savaşmıyorlar, bırakın birbirlerini kırsınlar." diyerek, gizlice Veki'e bey'at etti.

 

Kuteybe, halkın Veki'e bey'at ettiğini öğrendi. Dırar bin Sinan edDabbi'ye bir hile yaptı, Dırar da gizlice Veki'e gidip bey'at etti. Kuteybe bu durumu anlayınca haber göndererek Dırar'ı çağırttı. Gelen elçi Dırar'ın ayaklarının üzerine kızıl toprak sürmüş olduğunu, başına da bir şey bağlamış olduğunu gördü. Yanında kendisini tedavi eden iki adam vardı. Dırar Kuteybe'nin elçisine: "Ayaklarımın durumunu görüyorsun, bu halde nasıl gelebilirim?" dedi. Elçi bu durumu Kuteybe'ye iletti. Kuteybe de bir şey üzerinde taşınarak getirilmesini söyledi. Dırar: "Bunu da yapamam." dedi. Bunun üzerine Kuteybe ordu komutanlarından birine Veki'i getirmesini, gelmediği takdirde orada boynunu vurmasını emretti. Beraberinde de bir süvari bölüğü gönderdi. Kuteybe'nin gönderdiği şahsın Şu'be bin Züheyr et-Temimi olduğu söylenir. Veki' bu şahsa: "Ey İbn Züheyr! Biraz bekle, orduya katılırsın." diyerek silahını kuşandı ve halka seslenerek onları topladı. Atına atlayarak çıktı. Yolda bir adama rastladı ve kimlerden olduğunu sordu. Bu şahıs Esed soyundan olduğunu söyledi. İsmini sordu, isminin Dargame olduğunu söyledi. Babasının ismini sordu, "Leys'in oğluyum?" diye cevap verdi. İyice sorup öğrendikten sonra sancağını O'na verdi. Sancağın, Dkbe bin Şihab el-Mazeni'ye verilmiş olduğu da söylenir. Her tarafta insanlar, Veki'in etrafında toplandı, Veki onlarla beraber ilerledi.

 

Kuteybe'nin etrafına da ailesinden olanlar, yakın arkadaşları ve güvendiği kimseler toplandı. Kuteybe bir adamına: "Amiroğulları nerede?" diye bağırttı. O'nun zulmüne maruz kalan Kays soyundan Muhakkır bin Cez' Alai:

 

"Onları alçalttığın, hakir bıraktığın yerde ara." dedi. Kuteybe: "‘‘Allah ve akrabalık bağları hürmetine!’‘ diye bağır." dedi. Muhakkır: "Akrabalık bağını sen kestin." diye cevap verdi: Kuteybe: "‘‘Hoşnut kalacaksınız.’‘ diye bağır." dedi. Muhakkır: "Bunu yaparsak Allah bizi iflah etmesin." diye karşılık verdi. Bunun üzerine Kuteybe şöyle dedi:

 

‘‘Ey nefsim! Başına gelen elemlere sabret; Daha üstün bir hayat için akran bulamadın.’‘

Kuteybe özel eğitilmiş atını getirtti, fakat at üzerine binmedi. Kuteybe yorularak yatağına döndü ve: "O'nu serbest bırakın, arzu edilen budur." dedi.

 

Hayyan en-NaMtı acemler arasında geldi. Kuteybe, Hayyan'a iyice kızmıştı. Kuteybe'nin kardeşi Abdullah Hayyan'a üzerlerine saldırmasını söyledi: Hayyan: "Henüz zamanı gelmedi" diye karşılık verdi. Abdullah:

 

"Öyleyse yayımı bana ver." dedi. Hayyan: "Şimdi ok yay zamanı değiL." dedi ve oğluna: "Sarığımı değiştirerek Veki'in askerlerine doğru yürüdüğüm zaman, sen de beraberindeki Acemlerle bana doğru yönel." diye tembih etti.

 

Hayyan sarığını başında çevirince Acemler tekbir getirerek Veki'in askerlerine doğru yöneldiler. Kuteybe kardeşi Salih'i halkın içine gönderdi. Dabbeoğulları'ndan (Bel'amoğulları'ndan olduğu da söylenir) birisi Salih'i okla başından vurdu. Sonra Kuteybe'ye hücum edildi, mescidine kıstırıldı. Kuteybe orada bir süre kaldı.

 

İnsanlarda bir coşma, hareketlenme oldu. Kuteybe'nin kardeşi Abdurrahman onlara doğru yöneldi. Çarşıda bulunanlar kendisine sataştılar, kavga çıktı ve O'nu öldürdüler. Halk Kuteybe'nin develerinin ve diğer hayvanlarının bulunduğu yeri yaktı ve Kuteybe'ye yaklaştılar. Bahile soyundan biri Kuteybe'yi korumağa çalıştı. Kuteybe ona: "Sen kendi canını kurtarmağa bak" dedi. Adam: "Böyle yapmak bana yakışmaz, sen beni koruyup gözettin." diye karşılık verdi. Halk Kuteybe'nin çadırına kadar geldi ve iplerini kestiler. Kuteybe pek çok yerinden yaralandı. Cehm bin Zehr bin Kays, Sa’ad'e: "Git şunun başını getir." dedi. Sa’ad indi, çadırı parçalayarak Kuteybe'nin başını gövdesinden ayırdı. Kuteybe ile birlikte kardeşlerinden Abdurrahman, Abdullah, Salih, Husayn, Abdülkerim, Müslim ve oğullarından da pek çoğu öldürüldü. (Abdülkerim'in Kazvın'de öldürüldüğü de söylenir.)

Kuteybe ile birlikte ailesi fertlerinden öldürülen on bir kişidir.

Kuteybe'nin kardeşi Ömer bin Müslim'i dayıları kurtarmıştır.

Kuteybe'nin annesi Gabra binti Dırar bin Ka'ka' bin Sa’ad bin Zürare elKaysiyye idi.

 

Kuteybe öldürülünce Veki' minbere çıkmış ve:

 

"Kuteybe ile benim örneğim eskilerin şu dediğine benziyor: ‘‘Başkasının ayıbını bulmağa çalışanın kusurlu olduğu ortaya çıkabilir.’‘ Kuteybe beni öldürmek istedi, fakat öldüren ben oldum ... Vallahi öldüreceğim, yine öldüreceğim. Asacağım, yine asacağım. Sizin şu reisiniz, zina eden bir kadının oğludur. Fiyatları yükseltmiştir. Kafız, dört dirlat ü selam getiriniz." diyerek minberden inmiştir.

 

Veki', Kuteybe'nin başını ve mührünü istedi. Ezdliler tarafından alındığını öğrenince de kılıcını çekerek çıktı ve: "Kendisinden başka tanrİ olmayan Allah'a yemin ederim ki, O'nun başı getirilinceye kadar veya benim başını O'nunla götürülünceye kadar bu isteğimde devam edeceğim." dedi. Hudayn O'nu teskin etmeğe çalışarak: "Sakin ol ya Eba Mutarrıf! O'nun başı sana getirilecek." dedi ve seyyidi olduğu Ezdlilere giderek Kuteybe'nin başını teslim etmelerini emretti. Onlar da Kuteybe' nin başını teslim ettiler. İçlerinde Temim soyundan bir kişinin bile bulunmadığı bir grupla bu başı Süleyman'a gönderdi. Veki' de Hayyan'a taahhüt etmiş olduğu şeyi yerine getirdi.

 

Kuteybe ve yakınlarının başları getirildiğinde Süleyman'ın yanında Hüzeyl bin Züfer bin Haris vardı. Süleyman Hüzeyl'e: "Bu seni üzmedi mi ey Hüzeyl?" diye sordu. Hüzeyl de: "Şayet beni üzmüş olsaydı pek çok insanı da üzerdi." diye karşılık verdi. Süleyman: "Ben tamamen böyle olsun istememiştim. " dedi. Aslında Kuteybe ile Hüzeyl, her ikisi de Kays Aylan soyundan olduğu için Süleyman böyle konuşmuştu. Daha sonra bu başların defnedilmesini emretti. Kuteybe katledildiğinde Horasanlı biri: "Ey Araplar! Kuteybe'yi katlettiniz. Eğer Kuteybe bizden biri olsa ve ölmüş bulunsaydı, O'nu bir tabuta koyar, O'nunla Allah'tan yağmur (rahmet) ister ve savaştığımız zaman O'nunla fetih ve zafer talep ederdik. Kuteybe'ye reva görülen bu hareket Horasan'da hiç kimseye reva görülmemiştir. Bu bir kadir bilmezliktir, hıyanettir. Haccac O'na: ‘‘Onların açıklarını bularak avla ve öldür.’‘ diye mektup bile yazmıştı." demiştir.

 

Asbahbiz: "Sizler Arapların iki seyyidi, efendisini, Kuteybe ile Yezid bin Mühelleb'i katlettiniz." dedi. Asbahbiz'e: "Bu ikisinden hangisi size göre daha büyük ve heybetli idi?" diye soruldu. Asbahbiz: "Şayet Kuteybe batının uzak bir mağarasında hapsedilmiş olarak bulunsa ve Yezid ülkemizde vali olsa, yine de Kuteybe bizim kalplerimizde Yezid'den daha heybetli ve büyük olurdu. diye karşılık verdi.

 

Abdurrahman bin Cumane el-Bahili, Kuteybe için şöyle bir mersiye yazmıştır:

 

‘‘Ebu Hafs Kuteybe sanki bir orduyla başka bir ordu üzerine yürümemiş ve sanki hiç minbere çıkmamış; Sanki etrafında ordu ve sancaklar dalgalanmamış, sanki insanlar O 'nun nasıl bir asker olduğuna şahit olmamışlar. Ölümler O'nu davet etti ve O da Rabbinin davetine icabet etti. O, cennette afif ve mutahhar olarak istirahat ediyor. İslam Hz. Muhammed'den sonra Ebu Hafs gibisiyle destek ve hayır görmemişti. Artık ağla Abher.’‘

 

(Abher çocuklarından birinin annesidir.)

 

Horasanlı bir kaç yaşlı kişinin şöyle dediği anlatılır: "Biz Seniyye-i Ukab'da idik. Birden asa ve kırbasıyla gelen bir adam gördük. Nereden geldiğini sorduk, Horasan'dan geldiğini söyledi. "Orada ne var ne yok?" diye haber sorduk. Kuteybe bin Müslim'in dün öldürüldüğünü söyledi. Sözüne şaşırıp kaldık. Bizim bu haberi hayretle, biraz da inkarla karşıladığımızı görünce hemen yanımızdan ayrıldı ve yoluna devam etti. Atlarımıza binip peşine takıldığımızda göz açıp kapayıncaya kadar kaybolduğunu fark ettik. " 

 

 

 

ÇEŞİTLİ OLAYLAR

 

Mısır emiri Kurre bin Şerik el-Absi'nin bu yılda, safer ayında öldüğü söylenir. 95 senesinde Haccac'ın öldüğü ayda ölmüş olduğu da söylenmiştir. Bu yıl hac emirliğini Medine emiri Bekre bin Muhammed bin Amr bin Hazm yapmıştır.

 

Mekke Emiri Abdullah bin Halid bin Esid idi. Irak harbi ve orada namaz kıldırmak için Yezid bin Mühelleb tayin edilmişti. Salih bin Abdurrahman da oranın haracını toplamakla görevliydi. Süfyan bin Abdullah el-Kindi Yezid bin Mühelleb tarafından Basra'ya tayin edilmişti. Buranın kadılık işleriyle de Abdurrahman bin Üzeyne görevlendirilmişti. Küfe Kadılığı'na da Ebu Bekr bin Musa tayin edilmişti. Ayrıca Horasan harplerine kumandan olarak Veki' bin Ebi Sud tayin edilmiştir.

 

Kadı Şüreyh bu yılda ölmüştür. 97 yılında öldüğü de söylenir. Öldüğünde yaşı yüz yirmi civarındaydı.

 

Abdurrahman bin Ebi Bekr'e ile sahabi olan Mahmud bin Lebid el-Ensarı bu yılda ölmüşlerdir.

 

Velid'in valiliği sırasında Abdullah bin Muheyriz ölmüştür. Bunun da sahabi olduğu söylenir.

Ebu Said el-Makberi bu yılda ölmüştür. (Kabirlerde meskun olduğu için bu ismi almıştır.)

Fakih İbrahim bin Yezid en-Nahai yine bu yılda vefat ettiği gibi, İbrahim bin Abdurrahman bin Avf elli yedi yaşındayken, Abdullah bin Ömer bin Osman bin Affan AbdÜımelik'in zamanında, Muhammed bin Usame bin Zeyd bin Harise ve Abbas bin Sehl bin Sa'ad es-Saidi de bu yılda ölmüşlerdir.

 

BİR SONRAKİ SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA

 

HİCRETİN DOKSAN YEDİNCİ YILI OLAYLARI (M. 715-716)

ABDÜLAZİZ BİN MUSA BİN NUSAYR'IN ÖLDÜRÜLMESİ