|
İBNÜ’L-ESİR |
4. CİLT |
NASR BİN
SEYYAR'IN MAVERAUN NEHİR'DEKİ SAVAŞLARI
Bu
yıl içerisinde Nasr bin Seyyar Maveraünnehir'de iki defa savaş yapmıştır. Birincisi
Bab-ı Cedid (Yeni Kapı) yakınlarındadır. Belh'ten bu tarafa hareket etmiş,
sonra Merv'e dönerek okuduğu hutbede manslir bin Ömer bin Ebi'l-Harka'yı zulmü
kaldırmak için görevlendirdiğini, Müslüman olanlardan cizyeyi kaldıracağını ve
onu kendinden bir meşakkati gideren müşriklere koyduğunu bildirdi. Bir cuma
geçmeden başları için cizye ödeyen otuz bin Müslüman ve üzerlerinden cizye
kaldırılan seksen bin müşrik geldi. Müslümanların yapması gereken şeyleri
onlara havale ederek bunları Müslümanlardan kaldırdı. Haracı sınıflara ayırarak
her birini yerli yerine koydu.
Sonra
ikinci savaşını Verağser ve Semerkand ile yaparak geri döndü.
Üçüncü
savaşını Merv'den Şaş'a kadar olan yerlerde yaptı. Şaş Nehri'Iri geçmesine on
beş bin kişilik orpusuyla Kürsul engeloldu. Haris bin Süreye de Kürsul'un
yanında idi. Kürsul kırk kişiyle karanlık bir gecede baskın yapmak istiyordu.
Nasr'ın yanında Buharalılarla beraber Buharahzah, Semerkand, Kiş ve Nesefliler
bulunuyordu. Sayıları yirmi bin kadar idi. Nasr: "Kimse çıkmasın, herkes
yerinde kalsın." diye nida ettirdi. Asım bin Umeyr Semerkand ordusunun
başında çıktı. Türk süvarileri buna rastladılar. Asım bu süvarilere hücum
ederek arkada kalan birini esir etti. Bu, Türklerin beylerinden dört bin çadır
sahibi biriymiş. Bu esir Nasr'ın yanına götürülmüş, Nasr buna kim olduğunu
sormuş, o da Kürsul olduğunu söylemişti. Bunun üzerine Nasr: "Ey Allah'ın
düşmanı! Seni elimize düşüren Allah'a hamdolsun." diyerek dua etti.
Kürsul
Nasr'a: "Yaşlı birini•öldürmekle eline ne geçecek? Ben sana dört bin Türk
devesi ve bin at vereyim, böylece ordunu takviye etmiş olursun. Bunun
karşılığında beni serbest bırak." dedi. Nasr bu hususu adamlarıyla
istişare etti. Arkadaşları Kürsul'u bu şartlarla serbest bırakmasına taraftar
idiler. Nasr Kürsul'a kaç yaşında olduğunu sordu. Kürsul:
"Bilmiyorum." diye cevap verdi. Sonra aralarında şöylece konuştular:
Nasr:
-
Kaç savaş yaptın? Kürsul:
-
Yetmiş iki. Nasr:
-
Susuzluk Vak'asına (Yevm-i Ataş) iştirak ettin mi? Kürsul: - Evet.
Nasr:
-
Bu savaşa katıldığını söyledikten sonra, bana güneşin üzerine doğduğu şeyleri
versen bile artık elimden kurtulamazsın." Nasr böyle dedikten sonra Asım
bin Ümeyr es-Sa’adi'ye, kalkıp Kürsul'un kendi ve atının üzerinde bulunan
şeyleri almasını söyledi. Konuşmalarına şu şekilde devam ettiler:
Kürsufl:
- Beni kim esir aldı?
Nasr
(gülerek ve eliyle işaret ederek): - Yezid bin Kıran el-Hanzali.
Kürsul:
- Kıçını yıkamayı, bevlini tamamlamayı bile başaramayan bu adam beni nasıl esir
eder? Bana, beni esir edenin kim olduğunu söyle.
Nasr:
- Seni Asım bin Umeyr esir etti.
Kürsul:
- Beni Arap süvarilerinden biri esir almış olsaydı ölümün acısını bile
hissetmezdim.
Nasr,
Kürsul'u öldürterek nehrin kenarına astırdı.
Asım
bin Umeyr -ki ‘‘hezar-mürd’‘dür-- Kahtaba vak'alarında, Nihavend'de
katledilmiştir.
Kürsul
öldürülünce Türkler O'nun evlerini yaktılar, kendi kulaklarını kesip saçlarını
kazıdılar ve atlarının kuyruklarını kestiler.
Nasr
oradan ayrılacağı zaman Türkler kemiklerini götürmesinler diye Kürsul'u
yaktıl'dı. Bu, Türkler için Kürsul'un öldürülmesinden daha ağır bir şey idi.
Nasr Fergana'ya kadar çıkarak bin kadar esir ele geçirdi.
Yusuf
bin Ömer Nasr'a mektup yazıp, Haris bin Süreyc'i kastederek, Şas'ta kuyruğunu
yere indil'mişin üzerine yürümesini istedi ve şöyle devam etti: "Allah
seni ona ve Şaş ehline karşı muzaffer kılarsa, ülkelerini harap edip çoluk
çocuklarını esir edersin. Müslümanları helaka sürüklemekten sakın. "
Nasr
mektubu topluluk içinde okudu ve onlarla istişare etti. Yahya bin
Hudayn:
"Müminlerin emirinin ve emirin (Yusufun) emrini yerine getir." dedi.
Nasr O'na: "Ey Yahya! Asım'ın günlerinde halifeye ulaşan ve hata ettiğin
sözü söyledin ve yüksek bir dereceye ulaştın. Ben de seninle aynı görüşteyim.
Hemen hareket et, seni öncü kuvvetlerinin başına geçirdim.
Halk
Yahya'yı kınadı. Yahya Şaş'a geldi, Haris bunlara gelerek iki küçük mancınık
yerleştirdi. Türk süvarilerinden Ahrem Müslümanlara baskınlar yaptı, fakat
Müslümanlar onu öldürüp başını naralar atarak Türklere attılar. Türkler
hezimete uğradılar.
Nasr
Şaş'a hareket etti. Şaş meliki onu sulh, hediye ve rehinle karşıladı.
Nasr
Haris bin Süreyc'i ülkesinden çıkarmasını şart koştu ve melik Haris'i Farab'a
çıkardı. Nasr Şaş'a Amr bin As'ın mevlası Neyzek bin Salih'i tayin ederek
Fergana bölgesinde Küba'da konakladı. Buradakiler Nasr'ın geleceğini hissederek
atları ve yiyecek maddelerini yaktılar. Nasr Fergana bakiminin veliahtı üzerine
yürüyerek onu bir kalede muhasara altına aldı. Veliaht Müslümanları gafil
avlayarak, aniden çıkıp hayvanlarını ele geçirmiş, Nasr da bunlar üzerine
Temimoğulları'ndan bir grup insanla Muhammed el-Müsenna'yı göndermiştir.
Müslümanlar ve hayvanları onların göremeyeceği bir yere gizlenmişti.
Müslümanlar bunların bir kısmını önlerine katarak çıktılar, sonra kendilerine
baskın yapanlara saldırarak hezimete uğrattılar. Dilikan'ı katledip DillIdin'ın
oğlunun da içlerinde bulunduğu bazı kimseleri esir aldılar. Nasr Dihkan'ın
oğlunu katlettirdi. Daha sonra Süleyman bin SuI'u sulh mektubuyla Fergana
hakimine gönderdi. Fergana hakimi hazineleri görmesi için Süleyman'ı
hazinelerin bulunduğu yere gönderdi ve sonra aralarında şu konuşma oldu:
Fergana
hakimi:
-
Bizimle sizin aranızdaki yol nasıldır? Süleyman:
--
Kolay, engebesiz, otu ve suyu bol bir yoldur. Fergana hakimi:
-
(Bundan hoşlanmayarak) Nereden biliyorsun? Süleyman:
-
Ben, Garşistan, Gür, Huttel ve Taberistan'da savaşlar yaptım, nasıl
bilmem?
Fergana
hakimi: - Peki, bizim hazırlıklarımızı nasıl buldun?
Süleyman:
- Güzel hazırlanmışsınız; fakat bilmiyor musun, hisarın sahibi bazı şeylerden
ötürü güven içinde değildir; kendisine en yakın olan, en fazla güvendiği
kişinin mertebesine göz dikerek kendine saldırmasından, topladığı şeylerin fani
olup tamamen elinden gitmesinden veya kendine bir hastalık isabet edip ölümüne
sebep olmasından ...
Fergana
sahibi Süleyman'ın söylediklerinden hoşlanmayarak sulh mektubunu getirtip kabul
ettiğini bildirdi ve işlerinin yardımcısı olan annesini de Süleyman'la birlikte
gönderdi. Kadın, Nasr'ın huzuruna çıktı. Nasr onunla konuşmaya başladı. Kadın
şöyle diyordu: "Altı şeye sahip olmayan hiç bir melik gerçek manada melik
değildir:
1-
Kendinde olan şeyleri emrine sunan ve müşavere edip söz ve nasihatine güvendiği
bir vezir,
2-
İştahı olmadığı zaman bile iştahını çeken şeyler bulunduran bir aşçı,
3-
Gam ve hüzünle yanına girip yüzüne bakınca bütün üzüntülerin gideren bir zevce,
4-
Korku anında sığınılıp düşmana karşı konulan bir kale (kadın bununla iyi cins
atları kastetmiş),
5-
Savaştığı zaman hıyanetinden (kırılıp dökülmesinden ve kesmemesinden)
korkulmayan bir kılıç,
6-
Yeryüzünün neresine giderse gitsin hayatını idame ettirecek zahire (yiyecek).
"
Daha
sonra Temlln bin Nasr bir grup insanla geldi. Kadın: "Bu kimdir?"
diye sordu, oradakiler: "Bu Horasan'ın yiğit delikanlısı Temlln bin
Nasr'dır." diyerek karşılık verdiler. Kadın bunu öğrenince: "Onda ne
büyüğün soyluluğu, ne küçüğün tadılığı var." dedi. Daha sonra Haccac bin
Kuteybe geldi. Kadın bu gelenin kim olduğunu sordu, oradakiler gelenin Haccac
bin Kuteybe olduğunu söylediler. Kadın O'na selam verdi ve şöyle dedi: "Ey
Araplar! Sizler vefasızsınız. Benim gördüğüm şeyleri sizin için kolaylaştırıp
size boyun eğdiren Kuteybe'dir, bu da O'nun oğlu. O'nu senden aşağı bir yere
oturtuyorsun; halbuki senin O'nun yerine geçip oturman, O'nun da senin
yerinegeçip oturması gerekir."
BİR SONRAKİ
SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA
MERVAN BİN
MUHAMMED BİN MERVAN'IN SAVAŞI