İBNÜ’L-ESİR

4. CİLT

HİCRİ 132.YIL       ANA SAYFA      Kur’an      Hadis      Sözlük      Biyografi

 

VASIT'TA İBN HÜBEYRE'NİN KUŞATILMASI

 

Daha önce Yezid bin Hübeyre ile ilgili bazı şeyleri, Horasan halkından Kahtabe ile beraber olan, daha sonra bunun oğlu Hasan ile birlikte bulunan askerin yaptıklarını, İbn Hübeyre'nin Vasıftaki mağhlbiyetini ve burada kaleye çekilmesini anlattık. İbn Hübeyre yenildiği vakit mallarına bir takım kimseleri vekil bıraktı, onlar da bunları götürdüler. Havsere İbn Hübeyre'ye: "Nereye gidiyorsun? Yoldaşınız, yani Kahtabe öldürüldü. Yanına birçok asker al, Küfe'ye git, onlarla öldürülünceye yahut zafer elde edinceye kadar savaş." dedi. İbn Hübeyre: "Hayır, Vasıt'a gelir biz de gelişmeleri orada gözleriz." dedi. Havsere bunun üzerine: "Sen böyle yapmakla kendini emniyette hissedip sonunda öldürülmekten başka bir sonuç elde edemezsin." dedi.

 

Yahya bin Hudayn da şöyle dedi: "Mervan'a bu ordularla gideceğine ufak bir şey götürsen daha çok hoşuna gider. O'na ulaşıncaya kadar Fırat'ı takip et. Vasıt'a gitmekten sakın, çünkü muhasara altında kalırsın ve muhasaradan sonra da öldürülmekten kurtulamazsın." Ancak O kabul etmedi.

 

İbn Hübeyre Mervan'dan korkuyordu, çünkü kendisine yazdığı emirlere muhalefet ederdi. Kendisini öldürmesinden korktuğu için Vasıt'a geldi, orada kaleye kapandı. Ebü Seleme O'na karşı Hasan bin Kahtabe'yi gönderdi ve Hasan O'nu sıkıştırdı. Hasan ile arasındaki ilk vak'a çarşamba günü oldu. Şam halkı İbn Hübeyre'ye: "O'nunla savaşmak için bize izin ver." dedi. O da izin verdi ve bunun üzerine Şamlılar ve İbn Hübeyre çıktı. Ordusunun sağ kanadında oğlu Davud vardı. Hasan'ın ordusunun sağ kanadında Hazim bin Huzeyme olduğu halde karşılaştılar. Hazim İbn Hübeyre'nin üzerine saldırdı. İbn Hübeyre ve yanındakiler bozguna uğradılar. Kaçanlar kapıya sığışmadı, bunun üzerine İbn Hübeyre adamlarını mancımklarla kaleye attı. Şam halkı geri çekildi. Hasan üzerlerine hücum etti, onları Dicle'nin kenarına sıkıştırdı. Birçoğu boğuldu. Onları gemilerle karşıladılar ve böylece iki taraf birbirlerinden ayrıldılar . Yedi gün bekledikten sonra tekrar kapıştılar. Şam halkı feci şekilde yenilince şehre girdiler, ancak birbirlerine ok ve taş atıyorlardı.

 

Kalede iken İbn Hübeyre Ebü Ümeyye et-Tağlebl'nin siyah elbise giydiği haberini aldı. O'nu yakalattı ve hapsetti. Ebü Ümeyye'nin durumu hakkında Rabia'dan bir takım insanlarla Ma'n bin Zaide eş-Şeybani konuştular ve İbn Hübeyre'nin kabilesi olan Fezare'den üç kişiyi yakalayarak İbn Hübeyre'ye sövüp "Elimizde olanları, İbn HÜbeyre arkadaşlarımızı salıverinceye kadar bırakmayız." dediler. İbn Hübeyre O'nu serbest bırakmayı kabul etmedi. Bunun üzerine Ma'n ve Abdurrahman bin Beşir el-İcli yanlarındaki adamlarıyla ayrıldılar. İbn Hübeyre'ye: "Bunlar senin süvarilerin, sen onları ifsat ettin; eğer bu tavrında devam edersen aleyhinde seni kuşatanlardan daha şiddetli davranacaklardır." Bu söz üzerine İbn Hübeyre, Ebu Ümeyye'yi çağırdı, O'na hil'at giydirdi ve yolunu serbest bıraktı. Barıştılar ve tekrar eski durumları üzerine döndüler.

 

Ebü Nasr Malik bin el-Heysem, Sicistan bölgesinden Hasan'a geldi, Hasan da Seffah'a Ebu Nasr'ın yanına gelmesi sebebiyle elçi gönderdi. Elçi olarak Gaylan bin Abdullah el-Huzai'yi vazifelendirmişti. Gaylan Hasan'a kızgındı, çünkü Hasan O'nu Revh bin Hatim'e yardım etmesi için göndermişti. Seffah'ın huzuruna varınca şöyle dedi: "Şahadet ederim ki, sen Müminlerin emirisin, sen Allah'ın sağlam ipisin. Sen müttakilerin imamısın." Seffah: "Ey Gaylan! İhtiyacın nedir?" diye sordu. O'nun: "Senden suçumu bağışlamanı istiyorum." demesi üzerine de: "Senin suçunu Allah örtsün." dedi. Gaylan:

 

"Ey Emirü'l-Müminin! Başımıza ehl-i beytinden bir adamı tayin etmekle bize ilisanda bulun." deyince şöyle sordu: "Sizin başınızda ehl-i beytimden olan Hasan bin Kahtabe yok mudur?" Gaylan bu soruya: "Ya Emiru'l-Müminin! Ehl-i beytinden bir adamı tayin etmekle bize iyilik yap da onun yüzüne bakalım, gözümüz onunla aydın olsun." diyerek karşılık verdi. Bunun üzerine Seffah kardeşi Ebu Ca'fer'i Horasan'dan döndüğünde İbn Hübeyre ile muharebe etmesi için gönderdi, Hasan'a da şöyle yazdı: "Ordu senin ordundur, komutanlar senin komutanlarındır; fakat kardeşimin de yanında olmasını istedim. O'nu dinle ve itaat et. O'nun vezirliği de güzeldir." Malik bin Heysem'e de bu şekilde yazdı. Ebu Ca'fer Mansur, Hasan'ın yanına gelince Hasan çadınndan ayrıldı. Hasan O'nun muhafızlığıyla da Osman bin Nehik'i görevlendirdi.

 

Malik bin Heysem İbn Hübeyre'nin askerleriyle savaşa tutuştu. Şam askerleri perişan olarak hendeklerine çekildiler. Ma'n ve Ebu Yahya el-Cüzami onlara pusu kurmuştu. Malik'in askerleri onları geride bıraktıkları vakit çıkıp saldırdılar ve gece oluncaya kadar onlarla savaştılar. İbn Hübeyre Hallalin burcunda idi. Geceleyin uzun süre birbirleriyle vuruştular. İbn Hübeyre Ma'n'a çekilmesi için emir gönderdi, O da çekildi. Bundan sonra günlerce beklediler. Vasıt halkı Ma'n ve Muhammed bin Nubate komutasında tekrar karşılarına çıktılar. Hasan'ın askerleri savaşarak onları Dicle Nehri'ne kadar geriletip suya döktüler ve sonra Malik bin Heysem'in oğlu öldürülmüş olduğu halde geri döndüler. Babası oğlunun öldürülmüş olduğunu görünce: "Senden sonra yaşamak bana haramdır." dedi, sonra Vasıt halkı üzerine hücuma kalktılar ve onları şehre sokuncaya kadar savaştılar.

 

Malik gemilere odun dolduruyor, sonra gelip geçenleri yakması için onları tutuşturuyordu. İbn Hübeyre de bu gemileri çengellerle çektiriyordu. Bu şekilde on bir ay beklediler.

Kuşatma uzayınca sulh istediler. İbn Hübeyre ve askerleri Mervan'ın ölüm haberi gelinceye kadar sulha yanaşmadılar. Bunlara Mervan'ın ölüm haberini İsmail bin Abdullah el-Kasri getirdi ve şöyle dedi: "Mervan öldürüldüğü halde niçin birbirinizle savaşıyorsunuz?" İbn Hübeyre'nin adamları bu adamı itham ettiler. Yemenliler: "Mervan'a ve geride kalan adamlarına yardım etmeyiz, çünkü O'nun bize yaptığı kötülükleri hala unutmuş değiliz." dediler. Nizarlılar ise: "Yemenliler bize katılıncaya kadar biz de savaşmayız." dediler. O vakit Mervan'la birlikte savaşanlar halkın ayak takımı ile gençleri idi.

 

İbn Hübeyre, halkı Muhammed bin Abdullah bin Hasan bin Ali'ye bey'ate davet etmek istedi ve bunun için de O'na bir mektup yazdı. Cevabının gelmesi gecikince Seffalı, İbn Hübeyre'nin adamlarından Yemenlilere mektup yazarak onları umutlandırdı, bunun üzerine Ziyad bin Salih el-Harsi ile Ziyad bin Abdullah el-Harsi İbn Hübeyre'ye kendisi için İbn Abbas tarafında sulh yapacaklarına söz verdiler, fakat sulh yapmadılar. Ebü Ca'fer ile İbn Hübeyre arasında elçiler gelip gittiler, nihayet Ebü Ca'fer İbn Hübeyre'ye eman verdi ve bu sebeple bir yazı yazdı. İbn Hübeyre bu hususta kırk gün alimlere danışıp durdu, neticede buna razı oldu ve bu yazıyı Ebu Ca'fer'e gönderdi. Ebu Ca'fer de O'nu kardeşi Seffah'a gönderince Seffalı Ebu Ca'fer'e inızalamasını emretti.

 

Ebu Ca'fer verdiği emana sadık kalmak görüşünde idi. Seffalı Ebu Müslim'e danışmadan bir iş yapmazdı. Ebu'l-Cehm Ebu Müslim'in Seffah'ın yanında bulunan casusu idi. Seffalı Ebu Müslim'e İbn Hübeyre'nin durumunu haber veren bir mektup yazdı. Ebu Müslim de O'na şunu yazdı: "Kendisine taş attığın vakit düzgün yol bozulur. Hayır, vallahi, İbn Hübeyre'nin içinde bulunduğu yol düzelmez."

 

Teminat yazısı tamamlanınca İbn Hübeyre bin üç yüz Buharalı askerle Ebu Ca'fer'in yanına çıkıp geldi ve atı üzerinde huzura girmek istedi. Ebu Ca'fer'in hacibi Sellam bin Selim ayağa kalktı ve: "Ey Ebu Halid! Selam sana, atından in, hoş geldin." dedi. Mansur'un odasının etrafına Horasan halkından on bin asker dizmişti. O da indi, oturmak için bir yastık istedi. Komutanları huzura dahil etti, sonra yalnız İbn Hübeyre girdi ve bir saat kadar konuştu. Sonra kalktı, gitti. Bir müddet geçtikten sonra artık Mansur'un huzuruna bir gün geliyor, bir gün gelmiyordu. Beş yüz süvari ve üç yüz piyade ile gelirdi. Ebu Ca'fer'e: "İbn Hübeyre geliyor, asker saygı gösteriyor, O'nun şevketinden bir şey eksilmedi." denildi. Bundan sonra Ebu Ca'fer ancak O'nun maiyetindeki adamlarla birlikte gelmesini emretti. İbn Hübeyre artık Ebu Ca'fer'in huzuruna otuz kişi ile daha sonra ise üç veya dört kişi ile gelmeğe başladı.

 

İbn Hübeyre bir gün Mansur ile konuştu ve O'na: "Ey şu!", yahut "Ey kişi!" dedi, sonra bundan vazgeçti ve şöyle dedi: "Ey emir! Şu anda sana hitap ettiğim gibi, halk diliyle konuşmağa yatkınım, bu sebeple elimde olmadan dilim sürçtü."

 

Seffah Ebu Ca'fer'e ısrarla O'nu öldürmesini emreder, O da bu hususta fikrini tekrar gözden geçirmesini isterdi. Nihayet Sefffıh, Ebu Ca'fer'e şöyle yazdı: "Allah'a yemin ederim ki, sen O'nu elbette öldüreceksin; yoksa O'nu hücrenden çıkaracak, sonra da öldürme işini üzerine alacak kimseleri elbette oraya gönderirim. "

 

Bundan sonra Ebu Ca'fer O'nu öldürmeğe karar verdi. Hazim bin Huzeyme, Heysem bin Şu'be bin Zuheyr'i göndererek mal depolarını mühürlemelerini emretti. Sonra Mudariyye ve Kaysiyye'den İbn Hübeyre'nin maiyyetinde bulunan eşrafa haber göndererek onları getirttirdi. Muhammed bin Nübate ve Havsere bin Süheyl yirmi iki adamla geldi. Sellam bin Süleym çıktı, "İbn Nübate ve Havsere nerede?" diye sordu. Bu ikisi de girdi; halbuki Ebu Ca'fer, Osman bin Nehik ile bir başkasını yüz kişi ile kendi odasından başka bir odaya oturtmuştu. Girer girmez kılıçları alındı ve elleri arkalarına bağlandı. İkişer ikişer onları çağırıyor ve aynısını yaptırıyordu. Bazıları: "Bize Allah adına söz verdiniz, sonra sözünüzde durmadınız. Allah'ın sİzin hakkınızdan geleceğini umuyoruz." dediler. İbn Nübate de kendi sakalına doğru bir zarta çekti ve: "Bu zaten beklemediğim bir şey değildi." dedi.

 

Hazim ve Heysem bin Şu'be yüz kişi ile İbn Hübeyre'ye geldiler, "Malları taşımak istiyoruz." dediler. İbn Hübeyre'nin, kapıcısına: "Depoları onlara göster." demesi üzerine her bir evin kapısına bir miktar adam diktiler, kendileri ise İbn Hübeyre'ye doğru geldiler. İbn Hübeyre'nin yanında oğlu Davud, bir kaç kölesi ve kucağında da küçük çocuğu vardı. Yanına geldiklerinde kapıcısı karşılarına dikildi. Heysem bin Şu'be omuz damarı üzerine vurdu ve yere yıktı. Oğlu İbn Davud Heysem'le kapıştı. İbn Hübeyre Davud'a doğru geldi, oğlunu kucağından bir kenara koydu: "Şu çocuğu alınız." dedikten sonra secdeye kapandı ve öldürüldü. Öldürülenlerin başları Ebu Ca'fer'e götürüldü. Ebu Ca'fer Hakem bin Abdülmelik bin Bişr ve Halid bin Selime elMahzumi ve Ömer bin Zer hariç insanlara teminat verdiğini ilan ettirdi. Ziyad bin Abdullah İbn Zer için eman istedi, Ebu Ca'fer de verdi. Hakem kaçtı. Ebu Ca'fer Halid'e de eman vermişti. Seffah ise Ebu Ca'fer'in emanını geçerli saymadı ve O'nu öldürdü.

 

Ebu'l-Ata es-Sindi İbn Hübeyre için şu mersiyeyi söylemiştir:

 

‘‘Bil ki Vasıt olayı gününde sana bol bol gözyaşı dökmeyen göz elbette cimri ve donuk kalmıştır.

 

Yatsı vaktinde kadınlar ağlamağa ve matem için ellerini çırpmağa ve yanaklarına vurmağa başladılar.

 

Sen avluyu terk etmiş olarak akşamladın; orada çok defa elçiler gidip gelip oturmuştu.

Muhakkak sen sorumluluk yüklenerek uzaklaşmadın; evet, toprağın altına giren kim olursa olsun uzaktır.’‘

 

BİR SONRAKİ SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA

 

EBU SELEME'NİN FARİS EYALETİNE TAYİN ETTİĞİ VALİLERİN ÖLDÜRÜLMELERİ