İBNÜ’L-ESİR |
4. CİLT |
VASIT'TA
İBN HÜBEYRE'NİN KUŞATILMASI
Daha
önce Yezid bin Hübeyre ile ilgili bazı şeyleri, Horasan halkından Kahtabe ile
beraber olan, daha sonra bunun oğlu Hasan ile birlikte bulunan askerin yaptıklarını,
İbn Hübeyre'nin Vasıftaki mağhlbiyetini ve burada kaleye çekilmesini anlattık.
İbn Hübeyre yenildiği vakit mallarına bir takım kimseleri vekil bıraktı, onlar
da bunları götürdüler. Havsere İbn Hübeyre'ye: "Nereye gidiyorsun?
Yoldaşınız, yani Kahtabe öldürüldü. Yanına birçok asker al, Küfe'ye git,
onlarla öldürülünceye yahut zafer elde edinceye kadar savaş." dedi. İbn
Hübeyre: "Hayır, Vasıt'a gelir biz de gelişmeleri orada gözleriz."
dedi. Havsere bunun üzerine: "Sen böyle yapmakla kendini emniyette
hissedip sonunda öldürülmekten başka bir sonuç elde edemezsin." dedi.
Yahya
bin Hudayn da şöyle dedi: "Mervan'a bu ordularla gideceğine ufak bir şey
götürsen daha çok hoşuna gider. O'na ulaşıncaya kadar Fırat'ı takip et. Vasıt'a
gitmekten sakın, çünkü muhasara altında kalırsın ve muhasaradan sonra da
öldürülmekten kurtulamazsın." Ancak O kabul etmedi.
İbn
Hübeyre Mervan'dan korkuyordu, çünkü kendisine yazdığı emirlere muhalefet
ederdi. Kendisini öldürmesinden korktuğu için Vasıt'a geldi, orada kaleye
kapandı. Ebü Seleme O'na karşı Hasan bin Kahtabe'yi gönderdi ve Hasan O'nu
sıkıştırdı. Hasan ile arasındaki ilk vak'a çarşamba günü oldu. Şam halkı İbn
Hübeyre'ye: "O'nunla savaşmak için bize izin ver." dedi. O da izin
verdi ve bunun üzerine Şamlılar ve İbn Hübeyre çıktı. Ordusunun sağ kanadında
oğlu Davud vardı. Hasan'ın ordusunun sağ kanadında Hazim bin Huzeyme olduğu
halde karşılaştılar. Hazim İbn Hübeyre'nin üzerine saldırdı. İbn Hübeyre ve
yanındakiler bozguna uğradılar. Kaçanlar kapıya sığışmadı, bunun üzerine İbn
Hübeyre adamlarını mancımklarla kaleye attı. Şam halkı geri çekildi. Hasan
üzerlerine hücum etti, onları Dicle'nin kenarına sıkıştırdı. Birçoğu boğuldu.
Onları gemilerle karşıladılar ve böylece iki taraf birbirlerinden ayrıldılar .
Yedi gün bekledikten sonra tekrar kapıştılar. Şam halkı feci şekilde yenilince
şehre girdiler, ancak birbirlerine ok ve taş atıyorlardı.
Kalede
iken İbn Hübeyre Ebü Ümeyye et-Tağlebl'nin siyah elbise giydiği haberini aldı.
O'nu yakalattı ve hapsetti. Ebü Ümeyye'nin durumu hakkında Rabia'dan bir takım
insanlarla Ma'n bin Zaide eş-Şeybani konuştular ve İbn Hübeyre'nin kabilesi
olan Fezare'den üç kişiyi yakalayarak İbn Hübeyre'ye sövüp "Elimizde
olanları, İbn HÜbeyre arkadaşlarımızı salıverinceye kadar bırakmayız."
dediler. İbn Hübeyre O'nu serbest bırakmayı kabul etmedi. Bunun üzerine Ma'n ve
Abdurrahman bin Beşir el-İcli yanlarındaki adamlarıyla ayrıldılar. İbn
Hübeyre'ye: "Bunlar senin süvarilerin, sen onları ifsat ettin; eğer bu
tavrında devam edersen aleyhinde seni kuşatanlardan daha şiddetli
davranacaklardır." Bu söz üzerine İbn Hübeyre, Ebu Ümeyye'yi çağırdı, O'na
hil'at giydirdi ve yolunu serbest bıraktı. Barıştılar ve tekrar eski durumları
üzerine döndüler.
Ebü
Nasr Malik bin el-Heysem, Sicistan bölgesinden Hasan'a geldi, Hasan da Seffah'a
Ebu Nasr'ın yanına gelmesi sebebiyle elçi gönderdi. Elçi olarak Gaylan bin
Abdullah el-Huzai'yi vazifelendirmişti. Gaylan Hasan'a kızgındı, çünkü Hasan
O'nu Revh bin Hatim'e yardım etmesi için göndermişti. Seffah'ın huzuruna
varınca şöyle dedi: "Şahadet ederim ki, sen Müminlerin emirisin, sen
Allah'ın sağlam ipisin. Sen müttakilerin imamısın." Seffah: "Ey
Gaylan! İhtiyacın nedir?" diye sordu. O'nun: "Senden suçumu
bağışlamanı istiyorum." demesi üzerine de: "Senin suçunu Allah
örtsün." dedi. Gaylan:
"Ey
Emirü'l-Müminin! Başımıza ehl-i beytinden bir adamı tayin etmekle bize ilisanda
bulun." deyince şöyle sordu: "Sizin başınızda ehl-i beytimden olan
Hasan bin Kahtabe yok mudur?" Gaylan bu soruya: "Ya Emiru'l-Müminin!
Ehl-i beytinden bir adamı tayin etmekle bize iyilik yap da onun yüzüne bakalım,
gözümüz onunla aydın olsun." diyerek karşılık verdi. Bunun üzerine Seffah
kardeşi Ebu Ca'fer'i Horasan'dan döndüğünde İbn Hübeyre ile muharebe etmesi
için gönderdi, Hasan'a da şöyle yazdı: "Ordu senin ordundur, komutanlar
senin komutanlarındır; fakat kardeşimin de yanında olmasını istedim. O'nu dinle
ve itaat et. O'nun vezirliği de güzeldir." Malik bin Heysem'e de bu
şekilde yazdı. Ebu Ca'fer Mansur, Hasan'ın yanına gelince Hasan çadınndan
ayrıldı. Hasan O'nun muhafızlığıyla da Osman bin Nehik'i görevlendirdi.
Malik
bin Heysem İbn Hübeyre'nin askerleriyle savaşa tutuştu. Şam askerleri perişan
olarak hendeklerine çekildiler. Ma'n ve Ebu Yahya el-Cüzami onlara pusu
kurmuştu. Malik'in askerleri onları geride bıraktıkları vakit çıkıp saldırdılar
ve gece oluncaya kadar onlarla savaştılar. İbn Hübeyre Hallalin burcunda idi.
Geceleyin uzun süre birbirleriyle vuruştular. İbn Hübeyre Ma'n'a çekilmesi için
emir gönderdi, O da çekildi. Bundan sonra günlerce beklediler. Vasıt halkı Ma'n
ve Muhammed bin Nubate komutasında tekrar karşılarına çıktılar. Hasan'ın
askerleri savaşarak onları Dicle Nehri'ne kadar geriletip suya döktüler ve
sonra Malik bin Heysem'in oğlu öldürülmüş olduğu halde geri döndüler. Babası
oğlunun öldürülmüş olduğunu görünce: "Senden sonra yaşamak bana
haramdır." dedi, sonra Vasıt halkı üzerine hücuma kalktılar ve onları
şehre sokuncaya kadar savaştılar.
Malik
gemilere odun dolduruyor, sonra gelip geçenleri yakması için onları tutuşturuyordu.
İbn Hübeyre de bu gemileri çengellerle çektiriyordu. Bu şekilde on bir ay
beklediler.
Kuşatma
uzayınca sulh istediler. İbn Hübeyre ve askerleri Mervan'ın ölüm haberi gelinceye
kadar sulha yanaşmadılar. Bunlara Mervan'ın ölüm haberini İsmail bin Abdullah
el-Kasri getirdi ve şöyle dedi: "Mervan öldürüldüğü halde niçin
birbirinizle savaşıyorsunuz?" İbn Hübeyre'nin adamları bu adamı itham
ettiler. Yemenliler: "Mervan'a ve geride kalan adamlarına yardım etmeyiz,
çünkü O'nun bize yaptığı kötülükleri hala unutmuş değiliz." dediler.
Nizarlılar ise: "Yemenliler bize katılıncaya kadar biz de
savaşmayız." dediler. O vakit Mervan'la birlikte savaşanlar halkın ayak takımı
ile gençleri idi.
İbn
Hübeyre, halkı Muhammed bin Abdullah bin Hasan bin Ali'ye bey'ate davet etmek
istedi ve bunun için de O'na bir mektup yazdı. Cevabının gelmesi gecikince
Seffalı, İbn Hübeyre'nin adamlarından Yemenlilere mektup yazarak onları
umutlandırdı, bunun üzerine Ziyad bin Salih el-Harsi ile Ziyad bin Abdullah
el-Harsi İbn Hübeyre'ye kendisi için İbn Abbas tarafında sulh yapacaklarına söz
verdiler, fakat sulh yapmadılar. Ebü Ca'fer ile İbn Hübeyre arasında elçiler
gelip gittiler, nihayet Ebü Ca'fer İbn Hübeyre'ye eman verdi ve bu sebeple bir
yazı yazdı. İbn Hübeyre bu hususta kırk gün alimlere danışıp durdu, neticede
buna razı oldu ve bu yazıyı Ebu Ca'fer'e gönderdi. Ebu Ca'fer de O'nu kardeşi
Seffah'a gönderince Seffalı Ebu Ca'fer'e inızalamasını emretti.
Ebu
Ca'fer verdiği emana sadık kalmak görüşünde idi. Seffalı Ebu Müslim'e
danışmadan bir iş yapmazdı. Ebu'l-Cehm Ebu Müslim'in Seffah'ın yanında bulunan
casusu idi. Seffalı Ebu Müslim'e İbn Hübeyre'nin durumunu haber veren bir
mektup yazdı. Ebu Müslim de O'na şunu yazdı: "Kendisine taş attığın vakit
düzgün yol bozulur. Hayır, vallahi, İbn Hübeyre'nin içinde bulunduğu yol
düzelmez."
Teminat
yazısı tamamlanınca İbn Hübeyre bin üç yüz Buharalı askerle Ebu Ca'fer'in
yanına çıkıp geldi ve atı üzerinde huzura girmek istedi. Ebu Ca'fer'in hacibi
Sellam bin Selim ayağa kalktı ve: "Ey Ebu Halid! Selam sana, atından in,
hoş geldin." dedi. Mansur'un odasının etrafına Horasan halkından on bin
asker dizmişti. O da indi, oturmak için bir yastık istedi. Komutanları huzura
dahil etti, sonra yalnız İbn Hübeyre girdi ve bir saat kadar konuştu. Sonra
kalktı, gitti. Bir müddet geçtikten sonra artık Mansur'un huzuruna bir gün
geliyor, bir gün gelmiyordu. Beş yüz süvari ve üç yüz piyade ile gelirdi. Ebu
Ca'fer'e: "İbn Hübeyre geliyor, asker saygı gösteriyor, O'nun şevketinden
bir şey eksilmedi." denildi. Bundan sonra Ebu Ca'fer ancak O'nun
maiyetindeki adamlarla birlikte gelmesini emretti. İbn Hübeyre artık Ebu
Ca'fer'in huzuruna otuz kişi ile daha sonra ise üç veya dört kişi ile gelmeğe
başladı.
İbn
Hübeyre bir gün Mansur ile konuştu ve O'na: "Ey şu!", yahut "Ey
kişi!" dedi, sonra bundan vazgeçti ve şöyle dedi: "Ey emir! Şu anda
sana hitap ettiğim gibi, halk diliyle konuşmağa yatkınım, bu sebeple elimde
olmadan dilim sürçtü."
Seffah
Ebu Ca'fer'e ısrarla O'nu öldürmesini emreder, O da bu hususta fikrini tekrar
gözden geçirmesini isterdi. Nihayet Sefffıh, Ebu Ca'fer'e şöyle yazdı:
"Allah'a yemin ederim ki, sen O'nu elbette öldüreceksin; yoksa O'nu
hücrenden çıkaracak, sonra da öldürme işini üzerine alacak kimseleri elbette
oraya gönderirim. "
Bundan
sonra Ebu Ca'fer O'nu öldürmeğe karar verdi. Hazim bin Huzeyme, Heysem bin
Şu'be bin Zuheyr'i göndererek mal depolarını mühürlemelerini emretti. Sonra
Mudariyye ve Kaysiyye'den İbn Hübeyre'nin maiyyetinde bulunan eşrafa haber
göndererek onları getirttirdi. Muhammed bin Nübate ve Havsere bin Süheyl yirmi
iki adamla geldi. Sellam bin Süleym çıktı, "İbn Nübate ve Havsere
nerede?" diye sordu. Bu ikisi de girdi; halbuki Ebu Ca'fer, Osman bin
Nehik ile bir başkasını yüz kişi ile kendi odasından başka bir odaya
oturtmuştu. Girer girmez kılıçları alındı ve elleri arkalarına bağlandı. İkişer
ikişer onları çağırıyor ve aynısını yaptırıyordu. Bazıları: "Bize Allah
adına söz verdiniz, sonra sözünüzde durmadınız. Allah'ın sİzin hakkınızdan
geleceğini umuyoruz." dediler. İbn Nübate de kendi sakalına doğru bir
zarta çekti ve: "Bu zaten beklemediğim bir şey değildi." dedi.
Hazim
ve Heysem bin Şu'be yüz kişi ile İbn Hübeyre'ye geldiler, "Malları taşımak
istiyoruz." dediler. İbn Hübeyre'nin, kapıcısına: "Depoları onlara
göster." demesi üzerine her bir evin kapısına bir miktar adam diktiler,
kendileri ise İbn Hübeyre'ye doğru geldiler. İbn Hübeyre'nin yanında oğlu
Davud, bir kaç kölesi ve kucağında da küçük çocuğu vardı. Yanına geldiklerinde
kapıcısı karşılarına dikildi. Heysem bin Şu'be omuz damarı üzerine vurdu ve
yere yıktı. Oğlu İbn Davud Heysem'le kapıştı. İbn Hübeyre Davud'a doğru geldi,
oğlunu kucağından bir kenara koydu: "Şu çocuğu alınız." dedikten
sonra secdeye kapandı ve öldürüldü. Öldürülenlerin başları Ebu Ca'fer'e
götürüldü. Ebu Ca'fer Hakem bin Abdülmelik bin Bişr ve Halid bin Selime
elMahzumi ve Ömer bin Zer hariç insanlara teminat verdiğini ilan ettirdi. Ziyad
bin Abdullah İbn Zer için eman istedi, Ebu Ca'fer de verdi. Hakem kaçtı. Ebu
Ca'fer Halid'e de eman vermişti. Seffah ise Ebu Ca'fer'in emanını geçerli
saymadı ve O'nu öldürdü.
Ebu'l-Ata
es-Sindi İbn Hübeyre için şu mersiyeyi söylemiştir:
‘‘Bil
ki Vasıt olayı gününde sana bol bol gözyaşı dökmeyen göz elbette cimri ve donuk
kalmıştır.
Yatsı
vaktinde kadınlar ağlamağa ve matem için ellerini çırpmağa ve yanaklarına
vurmağa başladılar.
Sen
avluyu terk etmiş olarak akşamladın; orada çok defa elçiler gidip gelip
oturmuştu.
Muhakkak
sen sorumluluk yüklenerek uzaklaşmadın; evet, toprağın altına giren kim olursa
olsun uzaktır.’‘
BİR SONRAKİ
SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA
EBU SELEME'NİN
FARİS EYALETİNE TAYİN ETTİĞİ VALİLERİN ÖLDÜRÜLMELERİ