İBNÜ’L-ESİR

3. CİLT

HİCRİ 68. YIL       ANA SAYFA      Kur’an      Hadis      Sözlük      Biyografi

 

FARİS VE IRAK TOPRAKLARINDA HARİCİ SAVAŞLARI

 

Bu yıl içerisinde Mus'ab, Ömer bin Ubeydullah bin Ma'mer'i Faris'e vali olarak tayin etmiş ve Ezarika ile savaşmakla görevlendirmişti. Mus'ab'ın ilk valilik dönemlerinde ve Abdullah bin ez-Zübeyr'in oğlu Hamza'nın valiliği sırasında Ezarika ile el-Mühelleb savaşmak üzere görevli bulunuyordu. Mus'ab tekrar valiliğe geri dönünce Mühelleb'i Musul, Cezire ve Armenia'ya tayin etmiş, böylelikle onun kendisiyle Abdülmelik bin Mervan arasında bir set teşkil etmesini istemişti. Bu bakımdan Mus'ab, Faris'te bulunan Mühelleb'e mektup yazarak gelmesini istemişti. Mühelleb geri dönerken görevinin başına kendi oğlu Muğire'yi tayin etmiş ve ihtiyatlı davranmasını tavsiye etmişti. Mühelleb Basra'ya gelince Mus'ab O'nu Haricilerle savaşmak ve Paris ülkesinde valilik etmek görevlerinden almış, bu görevlere Ömer bin Ubeydullah bin Ma'mer'i tayin etmişti. Hariciler bunu haber alınca Katarı bin Fucae şöyle demişti: "Sizlere kahraman ve yiğit bir kişi; hem dini, hem mülkü için benzerini görmediğim bir şekilde atılan bir kişi gelmiş bulunuyor. O istisnasız olarak girdiği her savaşta ölüme atılan ilk atlı oluyor. "

 

Hariciler de Ubeydullah bin Mahuz'un öldürülmesinden sonra başlarına Zübeyr bin Mahuz'u geçirmişlerdi. Bundan 65. yılın olaylarını anlatırken bahsetmiştik. Daha sonra Hariciler İstahr'a vardılar. Ömer onların üzerine önce oğlu Ubeydullah'ı bir grup atlı ile birlikte gönderdi. Aralarında meydana gelen çarpışmada Ömer'in oğlu Ubeydullah öldürüldü. Zübeyr bin Mahuz Ömer ile çarpışmak isteyince, Katarı O'na: "Ömer'in kahramanlığı dillerde dolaşıyor, O'nunla çarpışmayalım." dediyse de kabul etmeyip çarpıştı. Bu çarpışmada Haricilerin atlılarından doksan kişi öldürüldü. Ömer'in kendisi indirdiği bir mızrak darbesiyle Salih bin Muharik'in gözünü kaydırmıştı. Katarı'nin de alnı üzerine bir darbe indirmiş, alnını yarmıştı. Hariciler bozguna uğrayıp SabUr'a kadar kaçtılar. Ömer onların üzerine gitti. Burada beraberinde Mücca'a bin Si'r de olduğu halde onlarla karşılaştı. Mücca'a elinde bulunan demir bir sopa ile on dört Harici öldürdü. Ömer bu olayda neredeyse ölecekken Mücca'a kendisini kurtardı. Bu bakımdan Ömer kendisine dokuz yüz bin dirhem hibe etti. Bu hediye ile ilgili olarak şu beyit söylenmiştir:

 

''Birliğin en iyi koşanını korudun bir gençten, Az kalsın etleri paramparça oluyordu.''

 

Ömer ve beraberindekiler Haricilere galip geldi. Hariciler yollarına devam edip Ömer'in kendilerini takip etmesini önlemek amacıyla bir köprüyü aştılar ve Asbahan'a doğru gittiler. Burada güçlenip savaş hazırlıklarını tamamlayıncaya kadar kalmağa devam ettiler. Daha sonra dönüp Ömer'in de bulunduğu Faris'ten Ömer'e ve adamlarına görünmeden geçtiler. Sabur'a doğru yürüdükten sonra Errecin üzerinden gidip Ahvaz'a vardılar.

 

Mus'ab: "Ömer'in bu durumuna hayret ediyorum. Kendisinin çarpışmak üzere bulunduğu düşman Faris ülkesinde yanından geçiyor da onlarla savaşmıyor. Şayet onlarla savaşıp geri kaçmış olsaydı, bu konuda kendisini mazur görmek imkanı daha kolayolurdu." diyerek ona şunları yazdı: "Ey İbn Ma'mer! Sen bana karşı insaflı hareket etmedin; çünkü ganimetleri, haracı topluyor; buna karşılık düşmandan çekiniyorsun. Artık onların hakkından geliver. "

 

Bunun üzerine Ömer, Faris'ten kalkıp onlara lrak'a girmeden önce yetişmek amacıyla hızlıca peşlerinden gitti. Mus'ab da Basra'dan çıkıp ''el-Cisr el-Ekber'' (Büyük Köprü) yakınlarında karargahını kurdu, askerler de onunla birlikte konakladılar. Ahvaz'da bulunan Hariciler, Ömer'in üzerlerine gelmekte olduğunu, Mus'ab'ın da Basra'dan çıkıp kendilerine karşı yol aldığını haber alınca Zübeyr bin Mahuz, Haricilere şöyle dedi: "Sizin şu iki silahlı birlik arasına düşmeniz doğru bir tutum olamaz. O bakımdan, haydi gelin, hep birlikte düşmanımıza karşı gidelim ve onlarla tek cepheden karşılaşalım." Bunun üzerine Zübeyr onları alıp Cuha bölgesini, Nehrevanat'ı aştı, Medain'e vardı. Burada Kerdem bin Mersed el-KurMi de bulunuyordu. Medain halkı üzerine baskın yaptılar. Erkek, kadın, çocuk dinlemeden öldürdüler; hatta hamile kadınların karınlarını bile yarıyorlardı. Kerdem oradan kaçtıktan sonra Sabat'a vardılar. Önlerine geleni kestiler, öldürdüler. Hariciler Kerh üzerine de bir topluluk gönderdiler. Orada Ebu Bekir bin Mihnef ile karşılaştılar. Ebu Bekir onlarla çok şiddetli bir çarpışmaya tutuştu, ancak öldürüldü ve arkadaşları da bozguna uğradı. Hariciler yeryüzünde oldukça bozgunculuk yaptılar, fesat çıkarttılar.

 

Küfe halkı emirlerinin yanına vardılar. O zaman Küfe Emini, lakabı Kuba' olan Haris bin Ebi Rabia idi. O'na bağırarak: "Haydi dışarı çık, çünkü düşmanın üzerimize gelmesi çok yakındır, kaybedecek zaman da yok." dediler. Bunun üzerine Haris, ''en-Nuhayle'' denilen yere varıncaya kadar çıkıp gitti, burada günlerce kaldı. İbrahim bin Eşter yanına varıp ileri gitmeğe teşvik etti. Bu sefer Haris Deyr Abdurrahman'a varıncaya kadar gitti ve orada yine durup beklemeğe başladı. Şebes bin Ribl yanına varıp ilerlemesini istedi. O'nunla birlikte olan halk bu şekilde ağırdan yürüdüğünü görünce Recez vezninde bununla ilgili olarak şöyle bir beyit söylediler:

 

''Kuba' bizi görülmemiş bir şekilde yürüttü, Bir gün yürüyor, bir ay duruyor.''

 

Bu sefer Kuba' bu yerden de kalkıp tekrar yola koyuldu. Konakladığı her yerde, herkes O'na sesleninceye kadar yerinden ayrılmıyordu. Öyle ki Fırat Nehri'ne on günden fazla bir süre içerisinde ancak varabildi. Buraya geldiğinde Hariciler de buraya varmış bulunuyorlardı. Hariciler aralarında bulunan köprüyü aşıp geçtiler ve adı Simak bin Yezid olan bir adamı kızı ile birlikte yakaladılar. Kız yakalandıktan sonra öldürülmek üzereyken onlara şöyle dedi: "Ey Müslümanlar! Benim babam musibete uğramış bir kimsedir, onu öldürmeyiniz.

 

Bana gelince, ben öyle bir kızım ki, Allah'a yemin ederim, hiç bir zaman çirkin bir iş işlemedim. Hiç bir komşuma eziyet etmedim, hiç bir kimsenin evinin içine bakmadım ve hiç bir kimseyi de evinin üstünden gözetlemedim." Hariciler bu kızı öldürmeğe kastedince ölüp düşüverdi. Kılıçlarıyla onu parçaladılar. Simak ''es-Sarat'' denilen yere yaklaşıncaya kadar Hariciler ile birlikte kaldı. Burada Küfelilere yönelip şöyle seslendi: "Nehri aşıp bunların yanına geliniz, çünkü bunlar çok az ve adi bir topluluktur." Küfeliler ise O'nun boynunu vurdular ve daha sonra astılar. Bunun üzerine İbrahim bin Eşter Haris'e şöyle dedi: "Sen benimle birlikte gelmeleri için askerleri teşvik et ki nehri aşıp bu köpeklerin yanına varayım. Sana onların başlarını getireceğim." Bu sözleri üzerine Şebes, Esma bin Harice, Yezid bin Haris, Muhammed bin Umeyr ve başkaları: "Allah komutanımıza iyiliğini versin. Bırak, gitsinler." dediler. Bu sözleriyle İbrahim'i kıskanmış gibiydiler. Hariciler karşılarında bulunan ordunun çokluğunu görünce aradaki köprüyü yıktılar. Haris bunu ganimet bilip olduğu yerde kaldı. Daha sonra askerlerin önünde oturup şöyle konuştu:

 

"İmdi, savaşın başlangıcında ilk olarak ok atışı yapılacak. Sonra mızraklar çekilip bunlarla savaşılacak. Daha sonra yine sağ ve sol yanlardan mızrak darbeleriyle vuruşulacak, bütün bunların sonunda ise kılıçları çekmek suretiyle savaşılacaktır." Adamın birisi O'na şöyle dedi: "Komutanımız gerçekten çok güzel nitelendirdi, fakat şu nehir bizimle onların arasında olduğu sürece sizin bu dediğinizi ne zaman yapacağız? Şimdi siz emir verin, şu köprü bağlansın; ondan sonra bizi onların tarafına geçirin. Muhakkak Allah sizin sevdiğinizi gösterecektir. "

 

Bunun üzerine Haris köprüyü bağladı ve askerler de köprüden geçti.

 

Medain'e kadar Haricileri kovalayıp durdular. Onların bazı atlıları köprünün yakınında güçsüz bir kovalama yapıp geri döndüler. Haris onları Küfe topraklarından çıkartmak üzere arkalarından Abdurrahman bin Mihnef'i altı bin kişi ile birlikte gönderip O'na şöyle dedi: "Bunlar Basra topraklarına varır varmaz peşlerini bırakın." Abdurrahman onları Asbahan topraklarına varıncaya kadar kovalamağa devam etti, sonra çarpışmadan geri döndü. Hariciler, Şeyhanlı Yezid bin Haris bin Ruveym'in yönetimi altında bulunan Rey'e doğru gittiler. Yezid Haricilerle çarpıştı, fakat Rey halkı Haricilere yardım etti. Yezid'in kendisi öldürüldü, oğlu Havşeb ise kaçtı. Babası ölüm halinde iken Havşeb'i kendisini müdafaa etmek için çağırmış ise de O geri dönmemişti. Bununla ilgili olarak bir şair şöyle der:

 

''Havşeb ailesini koruyan hür bir kişi olsaydı, Ölümle Mus'ab oğlu İsa 'nın karşılaştığı gibi karşılaşırdı.''

 

Şair bu sözleriyle Mus'ab'ın oğlu İsa'nın babasını bırakıp kaçmadığını, bilakis öldürülünceye kadar babasının yanında çarpıştığını anlatmak istiyor.

 

Bir gün Bişr bin Mervan sözünü ettiğimiz bu Havşeb ile ikrime bin Rib'i'nin de yanında bulunduğu bir sırada şöyle sordu: "Çok asil bir ata ihtiyacım var. Bana kim böyle bir at söyleyebilir?" İkrime bunun üzerine şöyle dedi:

 

"Havşeb'in atı." (Çünkü o Rey günü bu atın sırtına binip kurtulmuştu.) Yine Bişr bir başka gün: "Oldukça güçlü bir katıra ihtiyacım var, nasıl bulabilirim?" diye sormuş, bu sefer Havşeb şöyle demişti: "Vasıl bin Müsafır'in katırı." (Çünkü ikrime, Vasıl'ın karısı ile ilişkili olmakla itham edilmekteydi.) Bunun üzerine Bişr gülümseyerek: "Şimdi sen hakkını almış oldun." diye cevap vermişti.

 

Hariciler Rey'in işini bitirdikten sonra Asbahan üzerine gittiler ve orayı Attab bin Verka'nın da bulunduğu sırada muhasara altına aldılar. Attab onlara karşı direndi. Şehir kapısının önünde onlarla çarpışıyor, surlardan onlara ok ve taşlar attırıyordu. Attab ile birlikte kendisine ''Ebu Hureyre'' denilmekte olan Hadramutlu bir adam vardı. Bu kişi Haricilere hamle yapıyor ve şöyle diyordu:

 

''Eyateşin köpekleri, söyleyin, Diş bileyen Ebu Hureyre 'nin nasıldır hücumu? Gece gündüz size homurdanıyor o. Ey Ebu Mahuz'un ve kötülerin oğlu, Benim at sırtındaki savaşımı nasıl buluyorsun?''

 

Hariciler O'nunla böyle uzun süre karşı karşıya kalınca günün birinde onlardan birisi bir tuzak kurdu ve kılıçla omuzuna bir darbe indirip yere düşürdü. Arkadaşları O'nu alıp götürdüler ve tedavi ettiler. Sonunda iyileşti ve eskiden olduğu gibi yine onlara karşı çıkıp çarpışmağa başladı.

 

Hariciler bir kaç ay daha onları muhasaraya devam ettiler. Öyle ki, yiyecekleri bitti ve muhasaranın sıkıntıları kendisini hissettirmeğe başladı. Büyük bir kıtlıkla karşı karşıya kaldılar. Attab bu durumda onlara şöyle dedi: "Ey insanlar! Sizler kıtlıkla karşı karşıyasınız. Önünüzde sadece her hangi birinizin yatağında ölmesi, arkasından gücü yettiği takdirde kardeşinin onu alıp gömmesi kalıyor. Daha sonra ise kendisi ölecek ve ne kendisini defnedecek, ne de namazını kılacak bir kimse kalmış olacaktır. Allah'a yemin ederim, sayıca az değilsiniz ve sizler salih atlılarsınız. Haydi, henüz kuvvetimiz varken, henüz hayattayken şu sıkıntılardan dolayı zayıflayıp hareket edemez hale düşmeden önce hep birlikte bunlara karşı çıkalım. Allah'a yemin ederim, eğer bunların üzerine samimi ve güçlü bir şekilde hücum ederseniz, onlara karşı zafer kazanırsınız." Kaledekiler O'nun bu teklifini kabul ettiler.

 

BİR SONRAKİ SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA

 

İBN MAHUZ'UN ÖLDÜRÜLMESİ VE KATARİ BİN FÜCAE'NİN KOMUTANLIĞI