İBNÜ’L-ESİR

3. CİLT

HİCRİ 44. YIL       ANA SAYFA      Kur’an      Hadis      Sözlük      Biyografi

 

MUAVİYE'NİN ZİYAD'I KENDİSİNE İLHAK ETMESİ

 

Bu yıl içinde Muaviye Ziyad bin Sümeyye'yi kendisine ilhak etmişti. Bazı tarihçiler bu olayın şöyle cereyan ettiğini kaydederler: Ziyad Muaviye'nin yanına vardığında O'nunla birlikte Abdi Kaysoğulları'ndan bir adam bulunmaktadır. Bu adam Ziyad'a: "İbn Amir'in yanına varıp O'nunla görüşmek istiyorum. Buna müsaade eder misin?" diye sorar. Ziyad da: "Eğer aranızda geçecek konuşmaları bana anlatırsan buna müsaade ederim." diye cevap verir. Adam "Olur." der ve Ziyad İbn Amir'in yanına gitmesine izin verir. İbn Amir bu adama şöyle der: "Haydi, haydi! Sümeyye'nin oğlu benim yaptığım uygulamalara karşı çıkıyor ve görevlilerimi de kötüleyip duruyor. Ben Kureyş'ten öyle adamlar götürdüm ki Ebu Süfyan'ın Sümeyye'yi asla görmediğine yemin etmelerini sağlayabilirim."

 

Adam geri döndüğünde Ziyad aralarında geçen konuşmaları ona sorar, fakat o Ziyad'a bir şeyanlatmak istemez. Ancak Ziyad'ın ısrarları üzerine aralarında geçen konuşmaları aktarır. Bunun üzerine de Ziyad durumu ve aralarında geçen bu konuşmaları Muaviye'ye bildirir. Muaviye kapıcısına şöyle der: "Eğer İbn Amir gelecek olursa atının yüzüne vur ve onu şehrin en dış kapılarına kadar kovala, gitsin." Gerçekten İbn Amir geldiğinde Muaviye'nin kapıcısı O'nu geriye kovmuştu. Bu durumla karşılaşan İbn Amir Muaviye'nin oğlu Yezid'e varıp şikayette bulunmuş ve Yezid İbn Amir'le birlikte gelip O'nu Muaviye'nin yanına sokmuştu. Muaviye İbn Amir'i gördüğünde hemen kalkıp içeriye girmiş ve iltifat etmemişti. Yezid bunun üzerine İbn Amir'e: "Otur, burada oturabildiğin kadar." demiş, İbn Amir'in böyle oturup durduğunu gören Muaviye de çıkıp O'na şöyle seslenmişti: "Ey Amir'in oğlu! Sen Ziyad hakkında bazı şeyler söylemişsin. Gerçekten bu sözleri sen mi söyledin? Araplar çok iyi bilir ki ben cahiliye döneminde bir hayli üstün ve şerefli bir kimse idim. İslam'a girince İslam benim bu izzet ve şerefimi daha da artırdı. Ancak ben Ziyad ile adamlarımı çoğaltmak istemediğim gibi şerefimi de O'nunla arttırmak istiyor değilim. Ne var ki Ziyad'ın bir hakkı olduğunu öğrendim ve bu hakkını korumak istedim." İbn Amir O'nun bu sözlerine: "Ey Müminlerin emiri! Biz Ziyad'ın dediğine bakalım, acaba o ne der?" diye karşılık vermiş, Muaviye: "Şimdi sen ne istiyorsun, asılona bakalım." deyince de kalkıp Ziyad'ın yanına gitmiş ve onu razı etmişti.

 

Ziyad Küfe'ye vardığında Küfelilere: "Ben sizin yararınız için bir işi sizden istemeye geldim." demiş, onlar: "Ne istiyorsun?" diye sorduklarında: "Benim nesebimi Muaviye'ye ilhak etmenizi istiyorum." diye karşılık vermiş, onların: "Eğer yalan yere bir şahitlikle olacaksa asla yapamayız." demeleri üzerine de kalkıp Basra'ya gitmiş, orada bir adam kendisini Muaviye'ye ilhak etmek üzere şahitlik yapmıştı.

 

Bütün bu anlattıklarımız Muaviye'nin Ziyad'ı kendi nesebine bağlaması konusunda Ebu Ca'fer et-Taberi'nin naklettiklerinden ibarettir. Ancak Taberi işin asıl gerçek yönünü zikretmiş değildir. O'nun bu anlattıkları Ziyad'ın Muaviye'ye ilhak edilmesinden sonra meydana gelmiş bir hikayeyi nakl etmekten ibarettir. Ben ise burada İslam tarihinde asla ihmal edilmemesi gereken işlerden birisi olan bu ilhak meselesinin asıl sebeplerini ve gerçek yönünü zikretmeye çalışacağım.

 

Sümeyye İran'da Kesker'e bağlı Zendeverd Dihkanı'nın bir cariyesi idi. Bu Dihkan bir ara hastalanınca Sakif Kabilesi'ne mensup meşhur tabip el-Haris bin Kelede'yi tedavi için yanına çağırmıştı. el-Haris Dihkan'ı tedavi edip iyileştirmiş ve bundan dolayı Dihkan el-Haris'e hediye olarak Sümeyye'yi vermişti. Sümeyye el-Haris'e ismi Nüfey olan Ebu Bekre adında bir çocuk doğurur. Ancak el-Haris bu çocuğa pek sevinmez. Arkasından Nafi' adında bir oğul daha doğurur. Ancak bununla da pek gözü aydın olmaz. ResuluIlah (S.A.V.)'ın Taif'i muhasarası sırasında Sümeyye'nin bu çocuklarından olan Ebu Bekre gelip Resulullah'a katılmış, Müslüman olmuştu. Bunun üzerine babası el-Haris diğer oğlu Nafi'e yakınlık duyup: "Benim oğlum sensin" der. Ancak daha sonra el-Haris Sümeyye'yi aslen Rum olan Ubeyd adındaki bir kölesiyle evlendirmiş ve ondan Ziyad doğmuştu.

 

Başka bir kavle göre ise Ebu Süfyan bin Harb cahiliye döneminde Taife yaptığı bir seyahat sırasında Ebu Meryem es-Selüli adındaki bir meyhaneciye misafir olur. Bu Ebu Meryem es-Seluli daha sonra Müslüman olup Resulullah (S.A.V.)'ın ashabı arasına katılmış idi. Ebu Süfyan bu ziyareti sırasında Ebu Meryem'e: "Ey Eba Meryem: Ben bir kadınla yatmayı arzu ediyorum. Bana şöyle iyi birini bul." demiş. Ebu Meryem de O'na: "Sümeyye'ye ne dersin?" diye sorunca, Ebu Süfyan da: "Olur, getir. O sarkık memelerine, koltuk altlarının ve kasıklarının pis pis kokmasına rağmen getir." diye karşılık vermiş, o da Sümeyye'yi getirmişti. Ebu Süfyan O'nunla yatmış ve Sümeyye hamile kalmıştı. O'nun bu hamileliği sonunda, Hicretin birinci yılında Ziyad dünyaya gelmişti. Ziyad büyüyüp de delikanlılık çağına gelince Ebu Musa el-Eş'ari Basra Valiliği sırasında O'nu katip edinmiş, daha sonra da Hz. Ömer bin elHattab Ziyad'ı gayet beğenip memnun olacağı görevlere getirmişti. Bir gün gittiği bu görevlerinden Hz. Ömer'in yanına dönen Ziyad muhacir ve ensarın da hazır bulunduğu bir yerde gayet mükemmel bir hitapta bulunmuştu. O'nun bu güzel konuşması üzerine Amr bin el-As şöyle demişti: "Vallahi eğer bu çocuğun babası Kureyş'den olsaydı bütün Arapları önüne katar, onları yönetirdi." O sırada orada bulunan ve Amr'ın bu sözünü duyan Ebu Süfyan da: "Vallahi, ben O'nun babasını ve annesinin rahmine koyanı iyi biliyorum." şeklinde konuşmuş, Hz. Ali ise: "Sus ey Ebu Süfyan! Sen çok iyi biliyorsun ki eğer Ömer senin bu sözlerini işitecek olursa sana zina haddi uygulama hususunda hiç de tereddüt etmez." demiş ve Ebu Süfyan'ı ikaz etmişti.

 

Hz. Ali hilafete geçince Ziyad'ı Fars illerine vali tayin etmişti. Ziyad bütün buraları hakimiyeti altına geçirip kalelerini gayet mükemmel şekilde korumuş, ancak onun bu faaliyetlerini işiten Muaviye'nin canı sıkılıp, Ziyad'a bir mektup yazarak tehdit etmiş ve babasının Ebu Süfyan olduğunu hatırlatıp durmuştu. Mektubu okuyan Ziyad Müslümanların huzuruna çıkıp şöyle konuşmuştu: "Hayretler doğrusu! Şu ciğerleri çiğneyen kadının oğluna ve nifakın başına hayret ediyorum. Beni tehdit edip duruyor, üzerime geleceğini söylüyor. Halbuki benimle onun arasında Resulullah (s.a.v.)'ın amcasının oğulları, muhacirlerle ensar vardır. Ama Vallahi, eğer onunla karşı karşıya gelmem hususunda bana izin verilecek olursa beni karşısında son derece heybetli, gayet sert, haşin ve kılıçla kelle uçuran birisi olarak görecek. "

 

Bu durumlar Hz. Ali'ye ulaşınca Ziyad'a bir mektup yazarak şöyle demişti: "Ben seni asla onun akrabası olduğundan dolayı oraya tayin etmedim. Ebu Süfyan'ın ağzından kaçırdığı ve boş olan bu sözden dolayı sen ne ondan miras alabilirsin, ne de alacağın bu miras sana helal olur. Seni O'nun nesebine ilhak etmek de caiz değildir. Muaviye önünden arkasından girip, sağından solundan kuşatarak insanı kandırmağa çalışır. Ondan kendini sakın ve korumağa çalış, vesselam."

 

Hz. Ali şehit edildikten sonra Muaviye ile Ziyad arasında meydana gelen barış ile ilgili daha evvel bilgi vermiştik. Ziyad, Maskala bin Hubeyre eş-Şeybani ile anlaşarak yirmi bin dirhem vermiş, Muaviye'ye gidip şöyle söylemesini istemişti. "Ziyad Fars illerinin karasını da denizini de yiyip bitirdi. Seninle de iki bin dirhem üzerinde anlaşma yaptı. Vallahi bu söylenenlerin doğru olduğuna inanıyorum." Sonra da: "Eğer sana neler söyleniyor diye soracak olursa O'na de ki: "Ziyad'ın Ebu Süfyan'ın oğlu olduğu söyleniyor." Maskala bin Hubeyre gidip kendisine söylenenleri aynen Muaviye'ye söylemiş, Muaviye'nin de Ziyad'ı kendisine meylettirmek istediğini görmüş, bu şekilde Muaviye'nin Ziyad'ı ilhak etmesi hususunda yakınlaşmanın daha çok artmasını sağlamıştı. Her ikisi bu konuda anlaşarak Ziyad'a şahitlik edecek kimselerin çağrılmasına karar vermişlerdi. Bu çağırılanlar arasında Ebu Meryem es-Sehlli de bulunuyordu. Muaviye O'na sormuştu: "Ey Ebu Meryem! Bu konuda nasıl bir şahitlik edersin?" Ebu Meryem bu soruya şöyle cevap vermişti: "Bir gün Ebu Süfyan yanıma gelip benden bir kadın istemiş, ben de ona Sümeyye'den başka bir kadın olmadığını bildirmiştim. Ebu Süfyan: "Olsun, pisliğine ve pis kokulu oluşuna rağmen onu getir," deyince ben de Sümeyye'yi getirdim, O'nunla yattı. Sümeyye Ebu Süfyan'ın yanından çıktığında topuklarından meni damlıyordu." Onun bu sözleri üzerine Ziyad: "Yavaş ol ey Eba Meryem! Biz seni şahit olarak çağırdık, hakaret etmek için buraya gelmedin." diye çıkışmıştı.

 

Nihayet Muaviye Ziyad'ı nesebine ilhak etti. Onun Ziyad'ı bu şekilde kendisine ilhak etmesi İslam şeriatının hükümlerinin aleni olarak ilk defa çiğnenmiş olduğu bir hadise idi; çünkü Resulullah (S.A.V.) bir çocuk için kimin yatağında doğmuşsa onun nesebine bağlı olduğu hükmünü getirmiş ve zina edenin de recmedilmesini emretmişti.

 

Ziyad Hz. Aişe'ye bir mektup yazıp O'na: "Ziyad bin Ebi Süfyan'dan ... " diye hitap ta bulunmuş ve delil olarak kullanması için Hz. Aişe'nin kendisine "Ziyad bin Ebi Süfyan'a ... " şeklinde bir mektup yazmasını beklemişti. Hz. Aişe ise O'na bir mektup yazıp: "Müminlerin annesi Aişe'den oğlu Ziyad'a ... " şeklinde hitap etmişti.

Muaviye'nin Ziyad'ı ilhak etmesi Müslümanların hepsini bir hayli üzmüş ve özellikle bu Ümeyyeoğulları'na çok ağır gelmişti. Bu konuda sözün uzamasına yol açıp kitabı kabartacak bir sürü hikaye anlatılır. Bundan dolayı biz onları burada zikretmedik.

 

Muaviye'nin mazur olduğunu göstermek isteyenler şöyle demişlerdi:

 

Muaviye Ziyad'ı cahiliye döneminde nikahtan birine dayanarak ilhak etmiştir. Cahiliye dönemindeki bu bir sürü nikah çeşitlerini burada zikretmeğe gerek yoktur. Bunlardan biri şu idi: Bir sürü adam bir fahişe ile yatar ve bu kötü kadın bir çocuk doğurduğunda kendisiyle birleşmiş olan erkeklerden istediği birisine çocuğu ilhak edip onu baba olarak ilan ederdi. Ancak İslam geldiğinde bu çeşit nikahı haram kılmıştı. Bundan dolayı da Muaviye o cahiliye dönemindeki nikahlardan her hangi birisiyle bir babaya nispet edilen bir çocuğun onun oğlu olduğunu kararlaştırmış ve bu nikah çeşitleri arasında bir fark görmemişti. Muaviye bunun caiz olduğu hususunda yanılmış, cahiliyenin kabul ettiği nikah ile İslam'ın kabul ettiği nikah arasında bir fark gözetmemişti. Bu ise bütün Müslümanların ittifak ile reddettiği bir nikahtır. Aynı şekilde her hangi bir hususta buna benzer bir ilhak kesinlikle vaki olmuş değildir. Bundan dolayı da Muaviye'nin elinde bu hususta hiç bir delil yoktur.

 

Anlatıldığına göre Ziyad bin Ebih, Muaviye'nin kendisini ilhak etmesinden sonra hacca gitmek istemiş, onun hacca gitmek istediğini kardeşi Ebu Bekre işitmişti. Ebu Bekre Muğire bin Şu'be'nin şehadet etme konusunda Ziyad'ın farklı davranmasından beri O'na dargındı. Ziyad'ın hacca gitmek istediğini duyması üzerine evine gelmiş ve oğullarından birine şöyle demişti:

 

"Yavrum! Babanın hacca gitmek istediğini duydum. O'na söyle, Medine'ye vardığında mutlaka Resulullah (S.A.V.)'ın zevcesi ve Ebu Süfyan'ın kızı olan Ümmü Habibe'yi ziyaret etmek isteyecektir. Eğer Ümmü Habibe bu ziyaret için izin verirse bu Resulullah (s.a.v.)'e karşı yapılabilecek en büyük saygısızlık olacaktır. Görüşmeyi kabul etmezse dünyada en büyük rezalet ve düşmanları için de sevinç kaynağı olacaktır." Onun bu sözleri üzerine Ziyad haccetmekten vazgeçip O'na: "Allah senden razı olsun, nasihatların en büyüğünü yaptın!" demişti.

 

BİR SONRAKİ SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA

 

MÜHELLEB'İN SİND İLLERİNE (KUZEY HİNDİSTAN'A) GAZASI