İBNÜ’L-ESİR |
3. CİLT |
MUAVİYE'NİN
ZİYAD'I KENDİSİNE İLHAK ETMESİ
Bu
yıl içinde Muaviye Ziyad bin Sümeyye'yi kendisine ilhak etmişti. Bazı tarihçiler
bu olayın şöyle cereyan ettiğini kaydederler: Ziyad Muaviye'nin yanına
vardığında O'nunla birlikte Abdi Kaysoğulları'ndan bir adam bulunmaktadır. Bu
adam Ziyad'a: "İbn Amir'in yanına varıp O'nunla görüşmek istiyorum. Buna
müsaade eder misin?" diye sorar. Ziyad da: "Eğer aranızda geçecek
konuşmaları bana anlatırsan buna müsaade ederim." diye cevap verir. Adam
"Olur." der ve Ziyad İbn Amir'in yanına gitmesine izin verir. İbn
Amir bu adama şöyle der: "Haydi, haydi! Sümeyye'nin oğlu benim yaptığım uygulamalara
karşı çıkıyor ve görevlilerimi de kötüleyip duruyor. Ben Kureyş'ten öyle
adamlar götürdüm ki Ebu Süfyan'ın Sümeyye'yi asla görmediğine yemin etmelerini
sağlayabilirim."
Adam
geri döndüğünde Ziyad aralarında geçen konuşmaları ona sorar, fakat o Ziyad'a
bir şeyanlatmak istemez. Ancak Ziyad'ın ısrarları üzerine aralarında geçen
konuşmaları aktarır. Bunun üzerine de Ziyad durumu ve aralarında geçen bu
konuşmaları Muaviye'ye bildirir. Muaviye kapıcısına şöyle der: "Eğer İbn
Amir gelecek olursa atının yüzüne vur ve onu şehrin en dış kapılarına kadar
kovala, gitsin." Gerçekten İbn Amir geldiğinde Muaviye'nin kapıcısı O'nu
geriye kovmuştu. Bu durumla karşılaşan İbn Amir Muaviye'nin oğlu Yezid'e varıp
şikayette bulunmuş ve Yezid İbn Amir'le birlikte gelip O'nu Muaviye'nin yanına
sokmuştu. Muaviye İbn Amir'i gördüğünde hemen kalkıp içeriye girmiş ve iltifat
etmemişti. Yezid bunun üzerine İbn Amir'e: "Otur, burada oturabildiğin
kadar." demiş, İbn Amir'in böyle oturup durduğunu gören Muaviye de çıkıp
O'na şöyle seslenmişti: "Ey Amir'in oğlu! Sen Ziyad hakkında bazı şeyler
söylemişsin. Gerçekten bu sözleri sen mi söyledin? Araplar çok iyi bilir ki ben
cahiliye döneminde bir hayli üstün ve şerefli bir kimse idim. İslam'a girince
İslam benim bu izzet ve şerefimi daha da artırdı. Ancak ben Ziyad ile
adamlarımı çoğaltmak istemediğim gibi şerefimi de O'nunla arttırmak istiyor
değilim. Ne var ki Ziyad'ın bir hakkı olduğunu öğrendim ve bu hakkını korumak
istedim." İbn Amir O'nun bu sözlerine: "Ey Müminlerin emiri! Biz
Ziyad'ın dediğine bakalım, acaba o ne der?" diye karşılık vermiş, Muaviye:
"Şimdi sen ne istiyorsun, asılona bakalım." deyince de kalkıp
Ziyad'ın yanına gitmiş ve onu razı etmişti.
Ziyad
Küfe'ye vardığında Küfelilere: "Ben sizin yararınız için bir işi sizden
istemeye geldim." demiş, onlar: "Ne istiyorsun?" diye
sorduklarında: "Benim nesebimi Muaviye'ye ilhak etmenizi istiyorum."
diye karşılık vermiş, onların: "Eğer yalan yere bir şahitlikle olacaksa
asla yapamayız." demeleri üzerine de kalkıp Basra'ya gitmiş, orada bir
adam kendisini Muaviye'ye ilhak etmek üzere şahitlik yapmıştı.
Bütün
bu anlattıklarımız Muaviye'nin Ziyad'ı kendi nesebine bağlaması konusunda Ebu
Ca'fer et-Taberi'nin naklettiklerinden ibarettir. Ancak Taberi işin asıl gerçek
yönünü zikretmiş değildir. O'nun bu anlattıkları Ziyad'ın Muaviye'ye ilhak
edilmesinden sonra meydana gelmiş bir hikayeyi nakl etmekten ibarettir. Ben ise
burada İslam tarihinde asla ihmal edilmemesi gereken işlerden birisi olan bu
ilhak meselesinin asıl sebeplerini ve gerçek yönünü zikretmeye çalışacağım.
Sümeyye
İran'da Kesker'e bağlı Zendeverd Dihkanı'nın bir cariyesi idi. Bu Dihkan bir
ara hastalanınca Sakif Kabilesi'ne mensup meşhur tabip el-Haris bin Kelede'yi tedavi
için yanına çağırmıştı. el-Haris Dihkan'ı tedavi edip iyileştirmiş ve bundan
dolayı Dihkan el-Haris'e hediye olarak Sümeyye'yi vermişti. Sümeyye el-Haris'e
ismi Nüfey olan Ebu Bekre adında bir çocuk doğurur. Ancak el-Haris bu çocuğa
pek sevinmez. Arkasından Nafi' adında bir oğul daha doğurur. Ancak bununla da
pek gözü aydın olmaz. ResuluIlah (S.A.V.)'ın Taif'i muhasarası sırasında
Sümeyye'nin bu çocuklarından olan Ebu Bekre gelip Resulullah'a katılmış,
Müslüman olmuştu. Bunun üzerine babası el-Haris diğer oğlu Nafi'e yakınlık
duyup: "Benim oğlum sensin" der. Ancak daha sonra el-Haris Sümeyye'yi
aslen Rum olan Ubeyd adındaki bir kölesiyle evlendirmiş ve ondan Ziyad
doğmuştu.
Başka
bir kavle göre ise Ebu Süfyan bin Harb cahiliye döneminde Taife yaptığı bir
seyahat sırasında Ebu Meryem es-Selüli adındaki bir meyhaneciye misafir olur.
Bu Ebu Meryem es-Seluli daha sonra Müslüman olup Resulullah (S.A.V.)'ın ashabı
arasına katılmış idi. Ebu Süfyan bu ziyareti sırasında Ebu Meryem'e: "Ey
Eba Meryem: Ben bir kadınla yatmayı arzu ediyorum. Bana şöyle iyi birini
bul." demiş. Ebu Meryem de O'na: "Sümeyye'ye ne dersin?" diye
sorunca, Ebu Süfyan da: "Olur, getir. O sarkık memelerine, koltuk
altlarının ve kasıklarının pis pis kokmasına rağmen getir." diye karşılık
vermiş, o da Sümeyye'yi getirmişti. Ebu Süfyan O'nunla yatmış ve Sümeyye hamile
kalmıştı. O'nun bu hamileliği sonunda, Hicretin birinci yılında Ziyad dünyaya
gelmişti. Ziyad büyüyüp de delikanlılık çağına gelince Ebu Musa el-Eş'ari Basra
Valiliği sırasında O'nu katip edinmiş, daha sonra da Hz. Ömer bin elHattab
Ziyad'ı gayet beğenip memnun olacağı görevlere getirmişti. Bir gün gittiği bu
görevlerinden Hz. Ömer'in yanına dönen Ziyad muhacir ve ensarın da hazır
bulunduğu bir yerde gayet mükemmel bir hitapta bulunmuştu. O'nun bu güzel
konuşması üzerine Amr bin el-As şöyle demişti: "Vallahi eğer bu çocuğun
babası Kureyş'den olsaydı bütün Arapları önüne katar, onları yönetirdi." O
sırada orada bulunan ve Amr'ın bu sözünü duyan Ebu Süfyan da: "Vallahi,
ben O'nun babasını ve annesinin rahmine koyanı iyi biliyorum." şeklinde
konuşmuş, Hz. Ali ise: "Sus ey Ebu Süfyan! Sen çok iyi biliyorsun ki eğer
Ömer senin bu sözlerini işitecek olursa sana zina haddi uygulama hususunda hiç
de tereddüt etmez." demiş ve Ebu Süfyan'ı ikaz etmişti.
Hz.
Ali hilafete geçince Ziyad'ı Fars illerine vali tayin etmişti. Ziyad bütün
buraları hakimiyeti altına geçirip kalelerini gayet mükemmel şekilde korumuş,
ancak onun bu faaliyetlerini işiten Muaviye'nin canı sıkılıp, Ziyad'a bir
mektup yazarak tehdit etmiş ve babasının Ebu Süfyan olduğunu hatırlatıp
durmuştu. Mektubu okuyan Ziyad Müslümanların huzuruna çıkıp şöyle konuşmuştu:
"Hayretler doğrusu! Şu ciğerleri çiğneyen kadının oğluna ve nifakın başına
hayret ediyorum. Beni tehdit edip duruyor, üzerime geleceğini söylüyor. Halbuki
benimle onun arasında Resulullah (s.a.v.)'ın amcasının oğulları, muhacirlerle
ensar vardır. Ama Vallahi, eğer onunla karşı karşıya gelmem hususunda bana izin
verilecek olursa beni karşısında son derece heybetli, gayet sert, haşin ve
kılıçla kelle uçuran birisi olarak görecek. "
Bu
durumlar Hz. Ali'ye ulaşınca Ziyad'a bir mektup yazarak şöyle demişti:
"Ben seni asla onun akrabası olduğundan dolayı oraya tayin etmedim. Ebu
Süfyan'ın ağzından kaçırdığı ve boş olan bu sözden dolayı sen ne ondan miras
alabilirsin, ne de alacağın bu miras sana helal olur. Seni O'nun nesebine ilhak
etmek de caiz değildir. Muaviye önünden arkasından girip, sağından solundan
kuşatarak insanı kandırmağa çalışır. Ondan kendini sakın ve korumağa çalış,
vesselam."
Hz.
Ali şehit edildikten sonra Muaviye ile Ziyad arasında meydana gelen barış ile
ilgili daha evvel bilgi vermiştik. Ziyad, Maskala bin Hubeyre eş-Şeybani ile
anlaşarak yirmi bin dirhem vermiş, Muaviye'ye gidip şöyle söylemesini istemişti.
"Ziyad Fars illerinin karasını da denizini de yiyip bitirdi. Seninle de
iki bin dirhem üzerinde anlaşma yaptı. Vallahi bu söylenenlerin doğru olduğuna
inanıyorum." Sonra da: "Eğer sana neler söyleniyor diye soracak
olursa O'na de ki: "Ziyad'ın Ebu Süfyan'ın oğlu olduğu söyleniyor."
Maskala bin Hubeyre gidip kendisine söylenenleri aynen Muaviye'ye söylemiş,
Muaviye'nin de Ziyad'ı kendisine meylettirmek istediğini görmüş, bu şekilde
Muaviye'nin Ziyad'ı ilhak etmesi hususunda yakınlaşmanın daha çok artmasını
sağlamıştı. Her ikisi bu konuda anlaşarak Ziyad'a şahitlik edecek kimselerin
çağrılmasına karar vermişlerdi. Bu çağırılanlar arasında Ebu Meryem es-Sehlli
de bulunuyordu. Muaviye O'na sormuştu: "Ey Ebu Meryem! Bu konuda nasıl bir
şahitlik edersin?" Ebu Meryem bu soruya şöyle cevap vermişti: "Bir
gün Ebu Süfyan yanıma gelip benden bir kadın istemiş, ben de ona Sümeyye'den
başka bir kadın olmadığını bildirmiştim. Ebu Süfyan: "Olsun, pisliğine ve
pis kokulu oluşuna rağmen onu getir," deyince ben de Sümeyye'yi getirdim,
O'nunla yattı. Sümeyye Ebu Süfyan'ın yanından çıktığında topuklarından meni
damlıyordu." Onun bu sözleri üzerine Ziyad: "Yavaş ol ey Eba Meryem!
Biz seni şahit olarak çağırdık, hakaret etmek için buraya gelmedin." diye
çıkışmıştı.
Nihayet
Muaviye Ziyad'ı nesebine ilhak etti. Onun Ziyad'ı bu şekilde kendisine ilhak
etmesi İslam şeriatının hükümlerinin aleni olarak ilk defa çiğnenmiş olduğu bir
hadise idi; çünkü Resulullah (S.A.V.) bir çocuk için kimin yatağında doğmuşsa
onun nesebine bağlı olduğu hükmünü getirmiş ve zina edenin de recmedilmesini
emretmişti.
Ziyad
Hz. Aişe'ye bir mektup yazıp O'na: "Ziyad bin Ebi Süfyan'dan ... "
diye hitap ta bulunmuş ve delil olarak kullanması için Hz. Aişe'nin kendisine
"Ziyad bin Ebi Süfyan'a ... " şeklinde bir mektup yazmasını
beklemişti. Hz. Aişe ise O'na bir mektup yazıp: "Müminlerin annesi
Aişe'den oğlu Ziyad'a ... " şeklinde hitap etmişti.
Muaviye'nin
Ziyad'ı ilhak etmesi Müslümanların hepsini bir hayli üzmüş ve özellikle bu
Ümeyyeoğulları'na çok ağır gelmişti. Bu konuda sözün uzamasına yol açıp kitabı
kabartacak bir sürü hikaye anlatılır. Bundan dolayı biz onları burada
zikretmedik.
Muaviye'nin
mazur olduğunu göstermek isteyenler şöyle demişlerdi:
Muaviye
Ziyad'ı cahiliye döneminde nikahtan birine dayanarak ilhak etmiştir. Cahiliye
dönemindeki bu bir sürü nikah çeşitlerini burada zikretmeğe gerek yoktur.
Bunlardan biri şu idi: Bir sürü adam bir fahişe ile yatar ve bu kötü kadın bir
çocuk doğurduğunda kendisiyle birleşmiş olan erkeklerden istediği birisine
çocuğu ilhak edip onu baba olarak ilan ederdi. Ancak İslam geldiğinde bu çeşit
nikahı haram kılmıştı. Bundan dolayı da Muaviye o cahiliye dönemindeki
nikahlardan her hangi birisiyle bir babaya nispet edilen bir çocuğun onun oğlu
olduğunu kararlaştırmış ve bu nikah çeşitleri arasında bir fark görmemişti.
Muaviye bunun caiz olduğu hususunda yanılmış, cahiliyenin kabul ettiği nikah
ile İslam'ın kabul ettiği nikah arasında bir fark gözetmemişti. Bu ise bütün
Müslümanların ittifak ile reddettiği bir nikahtır. Aynı şekilde her hangi bir
hususta buna benzer bir ilhak kesinlikle vaki olmuş değildir. Bundan dolayı da
Muaviye'nin elinde bu hususta hiç bir delil yoktur.
Anlatıldığına
göre Ziyad bin Ebih, Muaviye'nin kendisini ilhak etmesinden sonra hacca gitmek
istemiş, onun hacca gitmek istediğini kardeşi Ebu Bekre işitmişti. Ebu Bekre
Muğire bin Şu'be'nin şehadet etme konusunda Ziyad'ın farklı davranmasından beri
O'na dargındı. Ziyad'ın hacca gitmek istediğini duyması üzerine evine gelmiş ve
oğullarından birine şöyle demişti:
"Yavrum!
Babanın hacca gitmek istediğini duydum. O'na söyle, Medine'ye vardığında
mutlaka Resulullah (S.A.V.)'ın zevcesi ve Ebu Süfyan'ın kızı olan Ümmü
Habibe'yi ziyaret etmek isteyecektir. Eğer Ümmü Habibe bu ziyaret için izin
verirse bu Resulullah (s.a.v.)'e karşı yapılabilecek en büyük saygısızlık
olacaktır. Görüşmeyi kabul etmezse dünyada en büyük rezalet ve düşmanları için
de sevinç kaynağı olacaktır." Onun bu sözleri üzerine Ziyad haccetmekten
vazgeçip O'na: "Allah senden razı olsun, nasihatların en büyüğünü
yaptın!" demişti.
BİR SONRAKİ
SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA
MÜHELLEB'İN SİND
İLLERİNE (KUZEY HİNDİSTAN'A) GAZASI