İBNÜ’L-ESİR

3. CİLT

HİCRİ 36. YIL       ANA SAYFA      Kur’an      Hadis      Sözlük      Biyografi

 

SIFFİN OLAYININ BAŞLANGICI

 

Hz. Ali Cemel Olayı'ndan sonra Basra'dan geri dönüp Kufe'ye gelmiş ve Hz. Osman'ın Hemedan'a vali olarak tayin etmiş olduğu Cerir bin Abdullah el-Beceli ile yine Hz. Osman tarafından tayin edilmiş olan Azerbaycan valisi Eş'as bin Kays'ın kendisine bey'at etmek üzere yanına gelmelerini istemiş her İkisi Hz. Ali'nin yanına gelerek bey'at etmişlerdi. Bunu müteakiben Hz. Ali Muaviye'ye bir adam göndermek istemişti. Cerir: "Muaviye'ye beni gönder, onunla bir yakınlığım ve arkadaşlığım vardır." deyince el-Eşter: "Sakın O'nu göndermeyesin, çünkü O'nun gönlü Muaviye'ye daha çok yatkındır." diye itiraz etmişti. Bunun üze-rine Hz. Ali ise, el-Eşter'e şöyle demişti: Bırak O'nu bir gönderelim, bakalım bize ne haberler getirir." Sonra da Cerir'i eline verdiği bir mektupla Muaviye'ye göndermiş, mektubunda muhacirlerle ensarın bey'at ettiklerini, ancak Talha ve Zübeyr'in bu bey'ata uymayıp kendisiyle savaştığını yazmış ve muhacirlerle ensarın yapmış olduğu bey'ata uyup itaat etmesini istemişti.

 

Cerir Muaviye'nin yanına gitmiş, Şam'a vardığında Muaviye O'nu bekletip bu arada Amr bin el-As ile istişarede bulunmuştu. Amr Muaviye'ye Şam ahalisini toplayıp Hz. Osman'ın kanını bahane ederek Hz. Ali ile savaşılmasını tavsiye etmiş, Muaviye de Amr'ın bu tavsiyesine uymuştu. Gerçekten Şam halkı daha önce Nu'man bin Beşir'in kana bulanmış olarak getirmiş olduğu Hz. Osman'ın gömleği ile hanımı Naile'nin koparılmış parmaklarını gördükleri anda bir hayli duygulanmışlardı. Kanlı gömleğin yanısıra Naile'nin el ayasından bir parçaya bitişik olan iki parmağıyla baş parmağından bir kısım getirilen kesik uzuvlar arasında idi. Muaviye bu parmaklarla kanlı gömleği Şam mescidinde minbere asarak her taraftan gelen adamlara göstermiş, kanlı gömlek ve onun içinde kanlı parmaklar minberde asılı olarak durmuş ve onu her gören mutlaka ağlamıştı. Şam halkından bazı kimseler Hz. Osman'ın kanını dökenlerle savaşıncaya kadar cünüplükten yıkanmanın dışında asla vücutlarına su değdirmeyeceklerine, yatağa yatmayacaklarına ve kendilerine karşı çıkacak herkesi öldüreceklerine dair yemin etmişlerdi. Cerir Şam'dan dönerek Hz. Ali'nin yanına gelip Muaviye'nin Şam halkıyla kendisine karşı savaşmak üzere anlaştığını, Hz, Osman'ın şahadetine ağlayarak: "Onu Ali öldürdü ve arkasından onu öldürenleri himaye etti" dediklerini ve kendisine karşı savaşıp, öldürmedikçe veya onun tarafından öldürülmedikçe bundan vazgeçmeyeceklerini söylediklerini anlatmıştı. Bunun üzerine el-Eşter Hz. Ali'ye: "Ben Cerir'i göndermemen konusunda itirazda bulunmuş, düşmanlığını ve hilekarlığını sana anlatmıştım. Eğer beni oraya göndermiş olsaydın Muaviye'nin yanına gidip de hayırla açılmasını arzu ettiğimiz her türlü kapıyı açmış ve korktuğumuz her türlü kapıyı da kapatmadan bırakıp gelmezdim ve bu mutlaka daha hayırlı olurdu." Eşter'in bu sözleri üzerine Cerir şöyle der: "Eğer oraya gitmiş olsaydın seni mutlaka öldürürlerdi, çünkü Hz. Osman'ın katilleri arasında senin de adını zikrediyorlar." Ancak Eşter şöyle karşılık verir: "Vallahi eğer ben onlara gitmiş olsaydım bana verecekleri cevap ve gösterecekleri tavır beni ilgilendirmezdi. Muaviye'yi öyle bir noktaya getirirdim ki bir an evvel karar vermeğe mecbur kalırdı. Eğer müminlerin emiri bu konuda benim tavsiyelerime uyacak olursa durumlar düzelinceye ve şüpheler kalkıncaya kadar seni hapsetmesi çok iyi olacak." Cerir, bunun üzerine çıkıp Karkisiye'ye gitmiş ve oradan Muaviye'ye bir mektup yazmış, Muaviye'de O'na yazdığı mektupta yanına gelmesini istemişti.

 

Anlatıldığına göre herhangi bir gerek olmadığı halde Cerir el-Beceli'nin reddedilmesi ve geri gönderilmesi konusunda Muaviye'yi teşvik eden Şurahbil bin Sımt el-Kindi idi. Bunun da sebebi olarak şu olayanlatılır: Hz. Ömer Şurahbil'i Irak'a Sa'ad bin Ebi Vakkas'ın yanına göndermiş, Sa'ad bin Ebi Vakkas da ona önemli mevkiler vererek kendisine yaklaştırmıştı. Bu arada aralarındaki bazı çekişmelerden dolayı Eş'as bin Kays el-Kindi Şurahbil'i kıskanıyordu. Cerir el-Beceli de Hz. Ömer'e Irak'tan bir görevle gelmiş bulunuyordu. Eş'as Cerir'den:

 

"Eğer yapabilirsen Şurahbil'i Hz. Ömer'in huzurunda yeriver." şeklinde bir istekte bulunmuş, Cerir de Hz. Ömer'in yanına geldiğinde Hz. Ömer Irak'tan ve Müslümanlardan ne haberler getirdiğini sormuş, o da Sa'ad bin Ebi Vakkas'ın iyiliğinden ve herkese iyi davrandığından söz ettikten sonra okuduğu beyitlerle Zebr ve Şurahbil bin es-Sımt'ı kötülemişti. Bunun üzerine Hz. Ömer Sa'ad bin Ebi Vakkas'a mektup yazarak Zebr ve Şurahbil'i Medine'ye göndermesini istemiş, Sa'ad da bunların ikisini Medine'ye göndermişti. Hz. Ömer Zebr'i Medine'de bırakıp Şurahbil'i Şam'a göndermiş, Şurahbil, Şam'a vardığında orada kendisine değer verilmiş ve ileri gelenler arasında yer bulmuştu, çünkü babası es-Sımt, Şam'a ilk gazaya çıkanlardan biri idi.

 

Cerir bin el-Beceli Hz. Ali'nin mektubunu getirdiğinde Muaviye Şurahbil'in gelmesini beklemiş ve geldiğinde Cerir'in getirdiği mektubu haber vermişti. Şurahbil: "Müminlerin emiri olarak Osman bizim halifemiz idi ve eğer onun kanını talep etmekte gücün yeterse bunu yap, aksi takdirde biz bir kenara çeker gideriz." demiş, bunun üzerine Cerir oradan ayrılıp Medine'ye geri dönmüştü. Nihayet Hz. Ali yanında bulunan askerlerle en-Nuhayle'ye doğru çıkmış ancak Küfe halkından Murre el-Hemedani ve Mesrük gibi kişiler Hz. Ali'ye katılmışlardı. Bunlar yanlarındaki adamlarla birlikte Kazvin'e gittiler. Mesruk daha sonraları Sıffin Savaşı'nda Hz. Ali'nin yanında yer almadığından dolayı Allah'a tövbe ve istiğfar edip durmuştu. Hz. Ali en-Nuhayle'ye geldiğinde Abdullah bin Abbas Basra halkıyla birlikte gelip O'na katılmıştı. Hz. Ali'nin yola çıktığı haberini alan Muaviye Amr bin el-As ile istişare etmiş, Amr da O'na şöyle öğütte bulunmuştu: "Eğer Ali sana karşı gelirse sen de O'na çekinmeden karşı çık. Sakın geri kalma, görüşlerinle ve hilelerinle ona karşı koymaya çalış. Muaviye savaş hazırlıklarına girişmiş, etrafındakiler de bu hazırlıklarda ona katılmışlardı. Amr bin el-As ahaliyi Hz. Ali'ye karşı teşvik ederek onun güçsüzlüğünü ve adamlarının azlığını anlatmağa çalışıyor, şöyle diyordu:

 

"Irak halkı bölük bölük olmuş, onların cemaatleri dağılmış, moralleri bozulmuş, kılıçları da körelmiş bulunmaktadır. Basralılar ise öldürmüş olduğu kimselerden dolayı Ali'ye muhaliftirler. Cemel Vakası'nda hem Basralıların hem de Kufelilerin ileri gelenleri ölüp gittiler. Ali ise sizin halifenizi öldürerek çok büyük bir grupla üzerinize geliyor. Sakın, sakın, akıtılmış kanınızı kaybetmeyesiniz ve bu kanın öcünü geciktirmeyesiniz." Bundan sonra Muaviye Şam askerlerini çeşitli gruplara ayırmış, Amr bin el-As ve iki oğlu Abdullah ve Muhammed'e birer sancak vermiş, aynı şekilde kölesi Verdan'a da bir sancak teslim etmişti. Diğer taraftan Hz. Ali de kölesi Kanber'e bir sancak vermişti. Nihayet Muaviye yola çıkmış, ancak sefere doğru yönelmekte acele etmemişti. Diğer taraftan Hz. Ali de Ziyad bin Nadr el-Hurizi ile birlikte sekiz bin kişilik bir öncü kuvvet göndermişti. Arkasından Hz. Ali Şurayh b Hani ile birlikte dört bin kişilik bir yardımcı kuvvet de gönderdikten sonra kendisi Medain halkının savaşçılarından bir miktar adam alarak yola koyulmuştu. Medain'de Muhtar bin Ebu Ubeyd es-Sakafi'nin amcası Sa'ad bin Mes'ud'u vali olarak bıraktıktan sonra Nuhayle'den yola çıkmıştı. Mabiğa bin Ca'de O'nunla birlikte bulunuyordu. Diğer taraftan Hz. Ali Medain halkından Ma'kal bin Kays'ı üç bin kişilik bir kuvvetle Musul'a doğru göndererek Rakka'ya varmasını istemişti. Ma'kal Rakka'ya vardığında oranın halkına nehir üzerinde bir köprü yapmalarını ve bu köprüden Şam'a geçileceğini söylemiş, ancak Rakka halkı buna pek yanaşmamış ve gemilerini Şamlılar tarafına göndermişlerdi. Ma'kal bin Kays Menbic Köprüsü'nden geçmek üzere oradan ayrılıp gitmiş ve Rakka'da yerine el-Eşter'i bırakmıştı. el-Eşter, Rakka halkına şöyle demişti: "Allah'a yemin ederim ki müminlerin emirinin üzerinden geçeceği bir köprü yapmadığınız takdirde sizi kılıçtan geçirir, erkeklerinizi öldÜrür, mallarınıza el koyarım." el-Eşter'in bu sözleri üzerine Rakka halkı bir araya gelip birbirlerine şöyle demişlerdi: "Buna Eşter derler ve gerçekten yeminini yerine getirecek adamdır. Hatta yemin ettiğinden daha fazla bir kötülükte de bulunabilir." Bunun üzerine nehir üzerine bir köprü yapıp Hz. Ali ve adamlarının geçmelerini sağlamışlardı. Hz. Ali ve askerleri köprüden geçerken bir hayli izdiham olmuş, hatta bu arada Abdullah bin Ebu Husayn el-Ezdi'nin sarığı suya düşmüş, inip sarığını almış ve tekrar atına binmişti. Abdullah bin el-Haccac elEzdi'nin de sarığı suya düşmüş, O da sarığını almak üzere inmiş ve almıştı. Bunların her ikisi de Sıffın Savaşı'nda öldürülmüştü.

Hz. Ali Fırat Nehri'ne vardığında Ziyad bin Nadr el-Harisi ile Şurayh bin Hani'yi çağırarak onları Küfe'den çıkıp geldikleri gibi, on iki bin kişilik bir ordu ile Muaviye üzerine göndermişti. Hz. Ali'nin kendilerini Küfe'den Şam'a doğru göndermiş olduğu halde onların tekrar dönüp Hz. Ali'ye gelmelerinin sebebi şu idi: Onlar daha önce giderken Fırat Nehri'nin öbür yakasına geç•• mişler ve Anat denilen yere vardıklarında Muaviye'nin Şam askerleriyle üzerlerine geldiğini haber almışlar, bunun üzerine şöyle demişlerdi:

 

"Hayır, vallahi bizimle Müslümanlar ve müminlerin emiri arasında bu vadi bulunduğu müddetçe kesinlikle savaşa girmeyiz. Yanımızda bulunan bu az sayıdaki askerle Şam ordusunu karşılamamız doğru olmaz." Bu sözleri söyledikten sonra Anat'tan nehri geçip karşı tarafa varmak için gitmişler, fakat Anat halkı kendilerine izin vermemişti. Oradan Hit şehrine gelip karşıya geçmek istemişler ve Hz. Ali 'nin askerlerine katılmışlardı. Yanına vardıklarında Hz. Ali onlara: "Benim öncü kuvvetlerim arkamdan bana doğru geliyorlar." diye söylenmişti. Şurayh ve Ziyad O'na olup bitenleri anlatmışlar, ancak Hz. Ali: "Siz her türlü kapıyı kapattınız." demişti. Hz. Ali askerleriyle birlikte Fırat Nehri'ni geçtikten sonra yine öncü kuvvetlerini önden göndermişti. Bu gidenler Şam sınırına yaklaştıkları bir sırada Ebu'l-A'var es-Sülemi'nin başında bulunduğu Şam kuvvetlerinden bazı askerlerle karşılaşmışlardı. Her ikisi durumu Hz. Ali'ye bildirmiş, Hz. Ali de el-Eşter'e süratle oraya varmasını emrederek şunları söylemişti: "Oraya vardığında onla-rın emiri sensin, ancak sakın karşındaki adamlarla birden savaşa girişmeyesin. Onlar savaşa başladıklarında, sen de savaşa girebilirsin. Onları bey'at için davet et ve bu konudaki görüşlerini aL. Sakın onlara karşı beslemiş olduğun kinden dolayı bey'at etmeğe davet etmedikçe ve bu daveti tekrar tekrar onlara iletip durumlarını öğrenmedikçe çarpışmaya girişmeyesin. Sağ kanat kuvvetlerinin başına Ziyad'ı, sol kanat kuvvetlerinin başına ise Şurayh'i getir. Savaşa atılmak isteyen biri gibi sakın onlara çok yaklaşmayasın. Ve ben sana yaklaşıncaya kadar da korkuya kapılmış bir kimse olarak uzaklarda kalmayasın. Allah nasip ederse ben de hemen senin arkandan orada olacağım."

 

Sonra Hz. Ali Ziyad ve Şurayh'e bir mektupla durumu bildirmiş ve elEşter'e itaat etmelerini tavsiye etmişti. el-Eşter Hz. Ali'nin tavsiyelerine uyarak onlara varmış ve savaştan uzak durmağa çalışmıştı. Akşama kadar Ebu'I-A'var es-Sülemi üzerlerine saldırıncaya kadar öylece bekleyip durmuşlardı. Nihayet bu saldırıya karşı koymuş ve bir saat kadar çarpışmışlardı. Sonra Şam askerleri geriye doğru çekilmiş ve ertesi gün Haşim bin Utbe ve el-Merkal adındaki şahıs onları takip etmişti. Ebu'l-A'var da ona karşı tekrar saldırıya geçmiş ve o gün akşama kadar sabırla ve birbirlerine kargı çekinmeden savaşmışlar, sonra her iki taraf çekilip gitmişti. Daha sonra el-Eşter onlara karşı saldırıya geçerek: "Bana Ebu'l-A'var'ı gösteriniz." diye seslenmiş, onlar da buna karşı:

 

"İnna lillah ve inna ileyhi raciun." demeğe başlamışlardı. Ebu'l-A'var bir gün önce bulunduğu yerin arka tarafında durmuş, el-Eşter de gelip bir gün evvel durduğu yerde askerlerini saf'a koymuştu. el-Eşter, Sinan bin Malik en-Nehai'ye şöyle demişti: "Kalk, el-A'var'a git ve O'nu teke tek çarpışmağa davet et!" Sinan: "Benimle mi, yoksa seninle mi çarpışmağa çağırayım?" diye sormuş. el-Eşter: "Eğer seninle kapışmasını emretsem yapar mısın?" deyince de:

 

"Evet, vallahi eğer bana onların safları üzerine tek başıma hücum etmeyi emretsen derhal bunu yaparım." diye karşılık vermiş, el-Eşter de O'na duada bulunmuş ve: "Ebu'l-A'var'ı benimle çarpışması için çağır" demişti. Sinan kalkıp Şamlıların tarafına gitmiş; "Bana eman veriniz, ben elçiyim." diyerek eman almış ve Ebu'l-A'var'ın yanına gidip şöyle demişti: "el-Eşter seni teke tek çarpışmağa davet ediyor. Aramızda galip gelen suya ulaşsın ve suyu içsin."

 

Bu haber Muaviye'ye ulaşınca adamlarına: "Bu konuda ne dersiniz?" diye sormuş. Velid bin Utbe ve Abdullah bin Sa'ad şöyle demişlerdi: "Onlar Affan'ın oğlunu su içmekten alıkoydukları gibi sen de onları alıkoy! Onları susamış olarak öldür, Allah da onların canlarını alsın." Amr bin el-As ise şöyle demişti: "Onlarla suyun arasına girme, sen kana kana su içiyorken onları böyle susuz bırakma, onlarla suyun dışında başka türlü çarpış, kendinle Allah arasında olan duruma bak ve öyle karar ver." Ancak Velid ile Abdullah bin Sa'ad yukarıda zikrettiğimiz sözlerini tekrar ısrarla söylemiş ve şunları ilave etmişlerdi: "Onları suya yaklaştırma, geceye kadar bu şekilde bırak. Eğer onlar bu konuda güç yetiremezlerse zaten çekip gidecekler. Bu geri dönüşleri de onlar için bir hezimettir. Suya yaklaşmalarına engel ol. Allah onları kıyamet gününde susuz bıraksın." Bu durum karşısında Sa'sa'a şunları söylemişti: "Allah suyu facirlerden ve şu şarap içenlerden bile alıkoymaz. Allah'ın laneti sizin ve bu fasık adamın üzerine olsun." (Fasık derken Velid bin Utbe'yi kasdediyor). Sonra Sa'sa'a Velid'e küfredip onu tehdit etmişti.

 

Başka bir rivayete göre ise Velid bin Utbe ile Abdullah bin Sa'ad bin Ebi Şerh Sıffin olaylarında bulunmamışlardı.

 

Sonra Sa'sa'a geri dönerek orada geçen konuşmaları ve Muaviye'nin size görüşümü bildireceğim demesini Hz. Ali'ye bildirmişti. Muaviye diğer taraftan Ebu'l-A'var'ı suyun kenarına göndererek Hz. Ali taraftarlarını suya ulaşmaktan alıkoyması için emir vermişti. Hz. Ali, olup bitenleri işitince:

 

"Onlarla su için çarpışınız." diye emir vermişti. Eş'as bin Kays el-Kindi: "Onlara ben gideceğim." diyerek Şamlıların üzerine yürümüş, yaklaştığında birbirlerine karşılıklı ok atmağa başlamışlar, bir saat bu şekilde çarpıştıktan sonra mızraklarla birbirle-rine saldırmış, sonra kılıçlarını çekerek bir saat kadar da sürekli kılıçlarla savaşmışlardı. Bu çarpışmaların akabinde Muaviye Halid bin Abdullah el-Kasri'nin dedesi Yezid bin Esed el-Beceli el-Kasri'yi Ebu'l-A'var'a yardım etmek üzere göndermişti. Bunların gelmesi üzerine Hz. Ali de, Şebes bin Rib'i er-Reyahi'yi kendi kuvvetlerine yardımcı olarak göndermiş ve çarpışmalar hayli şiddetlenmişti. Arkasından Muaviye Amr bin el-As'ı büyük kuvvetlerle Ebu'l-A'var ve Yezid bin Esed'e yardım etmek üzere gönderince Hz. Ali de el-Eşter'i büyük kuvvetlerle Eş'as ve Şebes'e yardımcı olarak göndermişti. Bu arada çarpışmalar bir hayli şiddetlenip durmuştu.

 

Hz. Ali'nin taraftarları Şamlıların üzerine şiddetli hücumlarda bulunup onların ellerindeki su menfezlerini ele geçirerek şöyle demişlerdi: "Vallahi bu sudan Şamlılara bir damla bile içirmeyiz." Ancak Hz. Ali, taraftarlarına haber göndererek: "Siz sudan kendi ihtiyacınız kadar alın ve onlara suyu kesmeyin. Yüce Allah onların isyan ve zulümlerinden dolayı size zafer ihsan edip yardım etmiştir." demişti.

 

Sonra Hz. Ali bu şekilde iki gün kalmış, onlara adam göndermediği gibi onlar tarafından kendisine gelen de olmamıştı. Nihayet Hz. Ali Ebu Amr bin Beşir bin Amr bin Mihsan el-Ensari'yi, Said bin Kays el-Hemdani ve Şebes bin Rid'i et-Temimi'yi çağırarak onlara şöyle demişti: "Kalkın bu adama gidin ve onu Allah'a itaate ve cemaate bağlanmağa davet edin." Bu arada Şebes Hz. Ali'ye şöyle demişti: "Ey müminlerin emiri! Sana bey'at etmesi halinde kendisine bir görev verilip memnun olacağı bir noktaya ve mevkie getirileceği konusunda vaatte bulunacak ve onu bu konuda istekli kılacak olursan belki bu bey'at etmesine etkili olabilir." Bunun üzerine Hz. Ali de: "Kalkın, ona gidin ve bey'at etmek konusunda ikna etmeye çalışın. Bu konuda delil ileri sürün ve ne dediğini öğrenin." diye konuşmuştu.

 

Bu olaylar bu yılın zilhicce ayının ilk günlerinde meydana gelmişti. Nihayet kalkıp ona giderler ve sözü önce Beşir bin Amr el-Ensari alıp Allah'a hamd ve sena ettikten sonra şöyle konuşur: "Ey Muaviye! Bilmiş ol ki bu dünyan kaybolup gidecektir ve sen ahirete yöneleceksin. Bil ki Yüce Allah seni dünyada yaptıklarından dolayı sorguya çekecek, bu yüzden ya mükafatlandıracak, ya da cezalandıracaktır. Sana şunu hatırlatayım ki sakın bu Müslüman cemaatin arasına ayrılık sokup bu ümmetin kanını heder etmeyesin. "

 

Muaviye birden O'nun sözünü keserek şöyle der: "Sen kendi adamına bunları tavsiye ettin mi?" Muaviye'nin bu sözü üzerine Ebu Amr: "Benim adamım senin gibi değildir. O gerçekten iyilik konusunda bu işe daha layık olması yanında, fazilet, dine bağlılık ve İslam'a ilk girenlerden olmak ve Resulullah (S.A.V.)'a olan yakınlık bakımlarından da daha üstündür ve bu iş onun hakkıdır." deyince de Muaviye şöyle sorar: "Peki, Ali ne istiyor?" Amr bu soruya: "Allah'tan korkmanı, Allah'tan korkmanı sana tavsiye edip amcanın oğluna icabet ederek O'na bey'at etmeni ve hakka yönelmeni istiyor ki bu senin dinin ve ahiretin için mutlaka daha hayırlıdır." diye cevap verir. Muaviye şöyle der: "Peki bizler böyle yapıp da Affan'ın oğlunun kanını terk mi edelim? Hayır, vallahi ben bunu kesinlikle yapacak değilim."

 

Said bin Kays konuşmak ister, fakat Şebes bin Rib'i sözünü keserek Allah'a hamd ve sena ettikten sonra şunları söyler: "Ey Muaviye! Mihsan'ın oğluna neler söylediğini iyice anlıyor musun? Vallahi istediğin bizim için gizli kapaklı bir şey değildir. Onları kendine çekip heva ve hevesleriyle meylettirmen ve itaat ettirebilmen şu sözleri tekrarlayıp durmanla mümkün olmaktadır:

 

"Sen şöyle diyorsun: "Sizin imamınız haksız yere öldürüldü, biz de onun kanını talep ediyoruz." İşte bu sözlerin üzerine bir sürü isyancı sana uyuyor ve bu davetine katılıyor. Senin bugün istemiş olduğun noktaya gelebilmek için ona yardım etmekte geciktiğini, O'nun öldürülmesine rıza gösterdiğini ve bunu arzuladığını iyi biliyoruz. Umulur ki bir kimse ile istemiş olduğu şeyarasına Yüce Allah girer ve O'nu istediğine ulaştırmaz ve olabilir ki Yüce Allah bir gayeye ulaşmak isteyen kimseyi daha da ileri bir noktaya ulaştırır, muvaffak kılar. Vallahi bunların hiçbirinde de hayır olmayacaktır. Vallahi umduğun konularda eğer hataya düşecek olursan bugün Arapların en kötü insanı olarak tanınacaksın. Temenni ettiğin şeye ulaşabilmen ancak cehennem ateşine atılman karşılığında mümkün olabilecektir. Allah'tan kork ey Muaviye! Şu anda istediğin şeyden vazgeç ve bu konuda ayrılıklar çıkarıp Ümmetin arasına tefrika sokma."

Bu sözlere karşılık Muaviye Allah'a hamd ettikten sonra şöyle demişti:

 

"Her şeyden evvel benim burada gördüğüm husus, kavminin efendisi ve son derece şerefli ve üstün olan bir adamın sözünü kesip haberli olmadığın bir konuya girmen ve bilmediğin bir hususta sözler söylemendir. Ey kaba bedevi! Sen bilmediğin bir konuda yalan söyledin ve anlattığın her konuda da bir sürü yalanlar uydurdun; çek git yanımdan! Aramızda kılıçtan başka hiçbir şey olmayacaktır! "

 

Muaviye bu sözlerden sonra son derece kızmış ve gelen heyet de çıkıp gitmişti. Giderken Şebes bin Rib'i Muaviye'ye şöyle demişti: "Bizi kılıçlarla mı korkutuyorsun? Allah'a yemin ederim ki bu kılıçları önce biz sana ulaştı racağız. "

 

Bu heyet gelip durumu Hz. Ali 'ye bildirince Hz. Ali etrafında bulunanlardan ileri gelen kimseleri çıkarmış, bunlara da bir hayli adam katılıp bir cemaat halinde savaş meydanına atılmışlardı. Muaviye de onlara karşı bir grup adam çıkarınca her iki taraf karşı karşıya gelip çatışmağa başlamışlardı. Adetlerine göre, çarpıştıktan sonra her iki grup yerlerine çekiliyorlardı. Irak halkı ile Şam halkının karşılıklı olarak hep birlikte çarpışmalarını pek hoş karşılamamışlar, bunun sonucunda pek çok insanın ölüp gitmesinden korkmuşlardı. Bu yüzden bu karşılıklı çarpışmalara bazen Hz. Ali, bazen el-Eşter, bir keresinde Hicr bin Adiyy el-Kindi, diğer bir seferinde Şebes bin Rib'i, Halid bin Muammer, Ziyad bin Nadr el-Harisi, Ziyad bin Hasa'fa el-Temimi, Said bin Kays el-Hemedani, Ma'kıl bin Kays er-Reyahi ve Kays bin Said el-Ensari birer birer cemaatleriyle çıkıp çarpışıyorlardı. Fakat bunlar arasında savaşa en çok atılan el-Eşter olmuştu. Muaviye de bunlara karşı Halid bin el-Velid'in oğlu Abdurrahman'ı, Ebu'I-A'var es-Sülemi'yi Habib bin Mesleme el-Fihri, İbn Zilkila elHimyeri, Ubeydullah bin Ömer bin el-Hattab'ı, Şurahbil bin Sind el-Kindi'yi Huınra bin Malik el-Hemdani'yi çıkarmış ve çarpışmalar bu şekilde Zilhicce ayının başından sonuna kadar devam edip gitmişti. Bazen bir günde iki sefer karşılıklı çarpışmaların olduğu görülüyordu.

 

BİR SONRAKİ SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA

 

BU (36.) YILIN DİĞER OLAYLARI