İBNÜ’L-ESİR |
2. CİLT |
EBU ZER'
el-ĞİFARİ'NİN er-REBEZE'YE GÖNDERİLMESİ
Bu
yıl içinde Ebu Zerr el-Gıfari Şam'dan Medine'ye gönderilmiş ve bu hususta birçok
sebep ileri sürülmüştü. Bu sebepler arasında Muaviye'nin Ebu Zerr'e küfretmesi,
O'nu ölümle tehdidi gibi şeyler nakledilir ve Şam'dan Medine'ye gönderilmesi ve
Medine'den sürgün edilmesi gibi acı olaylar zikredilir. Ancak bu acı olayların
anlatılması pek doğru olmaz. Bu doğru olsa bile Hz. Osman'a bu konuda hak
vermek gerekir, çünkü devlet başkanının emri altında bulunanları te' dip etmeye
hakkı vardır. Bu ve bu gibi konularda devlet başkanı yetkilidir. Bunun için de
Hz. Osman'ın kınanması mümkün değildir. Fakat bütün bunlara rağmen bunları
anlatmaktan hiç hoşlanmıyorum.
Ancak
bu konuda onu mazur görenler şöyle anlatmaktadırlar: "İbn esSevda' Şam'a
vardığında Ebu Zerr'le karşılaşıp O'na şöyle demişti: ''Ey Eba Zerr! Sen
Muaviye'nin 'Mal Allah'ın malıdır! Her şey Allah'ındır' demesini ve
Müslümanlara rağmen Müslümanlara danışmadan onların adını silmek istemesini
beğeniyor musun?'' Bunun üzerine Ebu Zerr Muaviye'ye varıp: ''Sana ne oluyor da
Müslümanların malına Allah'ın malı adını veriyorsun?'' diye sorar. Muaviye O'na
cevaben: ''Allah'ın rahmeti üzerine olsun ey Ebu Zerr! Biz Allah'ın kulları,
mal da O'nun değil midir?'' deyince Ebu Zerr de: ''Evet, ama bunu söyleme''
der. Bunun üzerine Muaviye: ''Peki Müslümanların malı olarak diye
niteleyeceğim'' diye cevap verir. İbn Sevda' tekrar Ebu'd-Derda'a gidip Ebu
Zerr'e söylediklerinin aynısını ona aktarır. Ebu'd-Derda': ''Vallahi senin
Yahudi olduğunu zannediyorum!'' diye karşılık verir. Arkasından Ebu'dDerda',
Ubade bin es-Samit'e gidip durumu anlatmış ve Muaviye'ye gidip, ''Vallahi Ebu
Zerr'i sana karşı kışkırtan bu İbn es-Sevda'dır'' demiştir."
Ebu
Zerr bir Müslümanın bir gecede yiyeceğinin dışında hiçbir malının olmaması
gerektiğine ve kesinlikle mal biriktirmeyip Allah yolunda veya hak sahibi
kimselere dağıtılmasına kani idi. Kur'an-ı Kerim'in: ''Altın ve gümüşü yığıp da
onları Allah yolunda sarfetmeyenler var ya, işte onlara acı bir azabı müjdele''
(et-Tevbe suresi, 34) ayeti kerimesinin zahiri ile hüküm verirdi. Ebu Zerr,
Dimaşk' ın çarşılarında insanlara şöyle seslenirdi: "Ey zenginler ve ey
günahkar fakirler! O altın'ı ve gümüşü biriktirip de Allah yolunda
sarfetmeyenlerin cehennem ateşiyle yanıp kavrulacaklarına dair haberler vardır.
Onların yüzleri, önleri ve sırtları bu ateşten demirlerle dağlanacaktır. "
Nihayet şehrin fakirleri zenginlere karşı bir cephe teşkil edip Ebu Zer'in
yanında yer aldılar. Zenginler onlardan gördükleri bu tepkiyi de Muaviye'ye
şikayet etmişlerdi. Bir gün Muaviye Ebu Zerr el-Gıfari'ye adamın biriyle bin
dinar para gönderir. Ebu Zerr bu parayı o gece çıkmadan hemen infak eder.
Ertesi gün sabahleyin Muaviye sabah namazını kıldıktan sonra parayı gönderdiği
adamı çağırtıp ona Ebu Zerr'e gitmesini: "Beni Muaviye'nin azabından
kurtar, çünkü o bin dinarı başkasına vermemi emretmişken yanlışlıkla getirip
sana verdim?" diye söylemesini emreder. Adam Ebu Zerr'e gidip bu emri
yerine getirir. Fakat Ebu Zerr ona: "Ey oğulcağızım! Muaviye'ye git ve Ebu
Zerr vallahi bize göndermiş olduğun o dinarlardan bir tanesi bile bizimle sabahlamamıştır
, hepsini dağıttık, diyor de ve bu paraların bize yanlışlıkla geldiğini
söyleyip bunları verdiğimiz adamlardan toplamamız için bize üç gün mühlet
vermesini iste" der. Muaviye Ebu Zerr'in amelinin sözlerini gerçekten
tasdik ettiğini görünce Hz. Osman'a şöyle bir mektup yazmıştı: "Ebu Zerr
beni bir hayli zor duruma sokuyor. O fakirlere şöyle şöyle söyleyip
duruyor." Hz. Osman ise ona şöyle karşılık vermişti: "Fitne başını
kaldırmış ve gözlerini açıp etrafa yayılmıştır. Bunun için senin bu meseleyi
fazla kurcalamadan hemen kapatman daha uygundur. Sonra Ebu Zerr'i yanına
vereceğin bir delil ile birlikte bana gönder ve insanlarla dalaşmaktan
yapabildiğin kadar uzak dur." Bunun üzerine Muaviye Ebu Zerr'i Medine'ye
Hz. Osman'ın yanına göndermişti. Ebu Zerr Medine'ye varıp da şehrin Sel Dağı
eteklerine ulaştığını görünce şöyle demişti: "Medine halkını büyük bir
baskın ve sürekli anılacak bir harp ile müjdeleyin." Hz. Osman'ın yanına
vardığında Hz. Osman O'na:
"Bu
Şamlılar senin dilinin uzunluğundan söz edip duruyorlar, sebebi nedir?"
diye sorar. Bunun üzerine Ebu Zerr de olup bitenleri anlatır. Ancak Hz. Osman
şöyle karşılık verir: "Ey Ebu Zerr! Ben ancak bana düşenleri yerine
getirebilirim. Müslümanları da gayret sarfetmeye ve iktisatlı davranmaya davet
edebilirim. Zühd ve takvaya bağlanmaları konusunda onları mecbur edemem. "
Ebu Zerr de bunun üzerine: "Maruf ile dağıtıp bilinen şekilde mallarını
komşuya, akrabalarına, kardeşlerine infak etmedikçe zenginlerden razı
olmayınız?" der. Orada bulunan Ka'abu'l-Ahbar şunu söyler: "Farzları
yerine getiren kimse görevini yapmış sayılır." Onun bu sözünü duyan Ebu
Zerr başıma bir darbe indirip kafasını yaralar ve: "Ey Yahudi'nin oğlu!
Sana ne oluyor da burada laf söyleyebiliyorsun?" diye bağırır. Hz. Osman
Ka'ab'ın bu yaralanma işini kendisi yüklenir ve diyetini kendisi öder. Ancak
Ebu Zerr Hz. Osman'a şöyle der: "Medine'den çıkıp gitmeme izin verir
misin? Çünkü Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Medine evlerinin Sel Dağı
eteklerine ulaştığında buradan çıkıp gitmemi emretmiştir." Bunun üzerine
Hz. Osman O'na Medine'den çıkma izni vermiş ve O da er-Rebze denilen yere gidip
konaklamış ve orada bir mescit inşa etmiştir. Hz. Osman O'na bir miktar deve ve
iki de hizmetçi verip günlük İhtiyaçlarını karşılayacak kadar para verirdi.
aynı şekilde Rafi' bin Hudeye de bir meseleden dolayı Medine'nin dışında
yerleşmişti.
Ebu
Zerr Medine'den uzak kalıp bedevi adetlerine alışmaması için Medine'ye gidip
gelirdi. Kendisi Şam'dan uzaklaştıktan sonra Muaviye O'nun ailesini de yanına
göndermişti. Şam'dan ayrıldıkları sırada yanlarında bir adamın taşıyamayacağı
kadar ağır bir torba vardı. Muaviye etrafındakilere seslenerek: "Bakınız,
dünyada zühdden bahseden adamların yanlarında neler var." demiş, bunun
üzerine Ebu Zerr'in hanımı: "Vallahi bunun içinde ne dinar var, ne de
dirhem. Ebu Zerr'in kendisine verilen maaştan kendi ihtiyaçlarımız için
ayırdığımız birkaç kuruştan başka bir şey yoktur," diye karşılık vermişti.
Ebu
Zerr, er-Rebze'de bulunduğu sırada bir gün zekat toplamak üzere bir memur gelir
ve namaza kalkılacağı sırada Ebu Zerr'e: "Buyur, namazı kıldır" der.
Bunun üzerine Ebu Zerr: "Hayır, sen buyur; çünkü Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) bana şöyle demişti: "Başında burnu kesik bir köle dahi
olsa dinle ve ona itaat et." Sen bir kölesin, fakat burnun kesik değildir.
Onun için namazı sen kıldır." diye karşılık verir. Bu adam Mucaşi' adında
bir zekat memuru idi.
BİR SONRAKİ
SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA