İBNÜ’L-ESİR |
2. CİLT |
ARMENİA
VE AZERBAYCAN HALKI İLE YAPILAN BARIŞ ANLAŞMASI
Hz.
Osman Velid bin Ukbe bin Ebi Muayt'ı Küfe'ye tayin ettikten sonra Ukbe bin Ferkad'ı
Azerbaycan Valiliği'nden azletmiş, bunun üzerine de oranın halkı daha önce
akdetmiş oldukları anlaşmayı bozmuşlardı. Onların böyle davranması üzerine Küfe
Valisi el-Velid, H. 25. yılda Azerbaycan'a bir sefer düzenlemişti. Velid, öncü
kuvvetlerinin başına Abdullah bin Şube el-Ahmesi'yi getirmişti. İslam askerleri
Mukan, Beber ve Teylesan üzerine hücum edip bir çok ganimet ve esir ele
geçirmişlerdi. Bunun üzerine Azerbaycan bölgesinin halkı Müslümanlarla barış
yapmayı arzu etti.
Onlarla
daha evvel Huzeyfe'nin yaptığı barışın şartlarını ihtiva eden bir anlaşma
akdedildi. Bu anlaşma gereğince onlardan sekiz yüz bin dirhem alınacaktı.
Bundan sonra Velid askerlerini etrafa dağıtmış ve Selman bin Rabia elBahili'yi
on iki bin kişilik bir kuvvetle Armenia halkının üzerine göndermişti. Selman
Armenia üzerine yürüyüp önüne çıkanları kılıçtan geçirmiş, bolca esir ve
ganimet almıştı. Sonra oradan ayrılıp Velid'in yanına elleri ganimetlerle ve
esirlerle dolu olarak varmıştı. Velid bu zaferlerden sonra elde ettiği
ganimetlerle geriye doğru dönmeye başlamış ve Musul yoluyla Küfe'ye doğru
yönelmişti.
Yolda
el-Hadise' de konaklamış ve bu arada Hz. Osman'dan bir mektup almıştı. Hz.
Osman mektubunda şöyle diyordu: "Muaviye bin Ebi Süfyan'dan aldığım bir
habere göre Rumlar Müslümanlar üzerine büyük ordularla gelmekte imişler.
Mektubumun sana ulaştığı yerde hemen Küfe ehlinden seçeceğin sekiz veya dokuz
bin kişilik bir kuvvetin başına dirayetli bir adamı geçir ve Şam' daki
kardeşlerine yardım etmek üzere gönder."
el-Velid
etrafında bulunan Müslümanlara hemen okuduğu bir hutbe ile bu durumu bildirmiş
ve yanında bulunan Selman bin Rabia'yı sekiz bin kişilik bir ordunun başına
geçirip Şam'a göndermişti. Oraya gelen Müslümanlar Şam askerleriyle birlikte
Bizans topraklarına girerek bir hayli akınlar yapmış ve Bizans topraklarında
fethettikleri kalelerden diledikleri oranda ganimet ele geçirmişlerdi.
Başka
bir rivayette de Habib bin Mesleme'ye yardımcı olarak Selman bin Rabia'yı Said
bin el-Ass'ın gönderdiği kaydedilir. Bunun sebebi de şöyle anlatılır: "Hz.
Osman Muaviye'ye bir mektup yazıp Habib bin Mesleme'yi Şam askerleriyle
birlikte Ermeniyye bölgesine gazaya göndermesini ister ve Muaviye de Habib'i
Armenia'ya gönderir. Habib Kalikale şehrine gelip muhasara etmiş ve buranın
halkı da cizye ödemeyi kabul ederek bazı kimselerin götürülüp sürgün edilmesini
istemişlerdi. Habib onlardan çok kimseyi götürmüş ve Rum illerine varmıştı.
Habib bu muhasarada yanındaki askerlerle birlikte Kalikala civarında aylarca
ikamet etmişti.
Bu
kaleye Kalikala adının verilmesinin sebebi şu idi: Patrik Erminakus'un Kali
isminde bir kızı varmış. Kali bir şehir inşa ettirip adını Kalikale koymuş.
Bunun manası ''Kali'nin yaptığı iyilik''tir. Daha sonra Araplar buraya
''Kalikale'' adını vermişlerdi.
Bugün
Sultan Kılıç Arslan'ın oğulları elinde bulunan Malatya, Sivas, Aksaray, Konya
ve civarındaki şehirlerden ta İstanbul Boğazı'na kadar uzanıp giden, Patrik
Erminakus'un sahip olduğu bu bölgeden Müslümanlar üzerine Mavriyan adında
birisinin kumandasında seksen bin Bizans askerinin gelmekte olduğu haberi
Muaviye'ye Habib bin Mesleme tarafından iletilmişti. Bunun üzerine Muaviye
durumu Hz. Osman'a bildirmiş, o da Said bin el-As'a haber gönderip Habib'e
yardım etmesini emretmişti. Said bin el-As da Selman bin Rabia vasıtasıyla altı
bin kişilik bir kuvveti göndermiş ve Rumlara hücum etmek üzere Habib'in
komutasında toplanmışlardı. Habib'in hanımı olan Ümmü Abdullah bint Yezid
el-Kelbi, efendisinin sefere çıkmak üzere olduğunu görünce: "Hedefın
neresidir?" diye sorar. O da: "Mavriyan'ın tahtının
cibinliğidir," diye cevap verir ve yoluna devam eder. Habib önüne çıkan
kimselerle çarpışmış ve onları kılıçtan geçirerek gerçekten Mavriyan'ın
tahtının cibinliğine kadar ulaşmıştı. Ancak oraya vardığında hanımının orada
olduğunu görmüştü. Araplardan ilk defa üzerine cibinlik kurulan kadın bu idi.
Daha sonra Habib ölünce, Dahhak bin Kays Ümmü Veled olan bu kadınla evlenmişti.
Habib
hezimete uğratıldıktan sonra Kalikale'ye dönmüş oradan Merhala'ya gelip
yerleşmişti. Bu arada Ahlat Patriği daha evvel İyad bin Ganm'den aldığı bir
emanname ile Habib'e gelir. Habib bu emanname gereği patriğe iyi muamele eder.
Patrik de ona bazı hediyeler verir. Habib Ahlat'ta bir müddet kalır, sonra da
ayrılırken Mükes hakimi ile karşılaşır. Mükes el-Büsfürrecan bölgesine bağlı
bir yer idi. Buraları O'na ikta olarak verir ve oradan da Ezdişat' a gider.
Ezdişat, içinde kırmızı renkli boya bulunan bir yer olarak bilinir. Habib,
Debil kenarına geldiğinde hemen atlarını donatıp bu kaleyi muhasara etmiş ve
halkı da kale içinde kendilerini savunmaya almışlardı. Habib kaleye karşı
mancınıklar kurup onları sıkıştırınca eman istemişler, O da bu emanlarını kabul
edip etrafa askerlerini ganimet için göndermişti. Atlıları Zatu'l-Lücum'a
varmışlardı. Buraya Zatu'l-Lücum, yani ''Gemliler'' denmesinin sebebi şu idi:
Müslümanlar buraya varıp ganimetler arasında bir sürü gem ele geçirmişlerdi. O
sırada Rumlar üzerlerine hücum etmiş, ancak atlarına takacak gem
bulamamışlardı. Bunun üzerine Müslümanlar aniden Rumlara karşılık verip onları
kılıçtan geçirmiş ve onlara karşı muzaffer olmuşlardı. Habib oradan Siractayr
ve Bağravend üzerine birlikler göndermiş, buranın patriği bazı vergiler ödemek
üzere onunla sulh akdetmişti. aynı şekilde Büsfürrecan bölgesinin patriği de
gelip sulh akdetmiş ve bütün ülkesinin vergisini ödemeyi kabul etmişti.
Daha
sonra Siscan üzerine yürüyüp buranın halkının mukavemeti ile karşılaşmış,
giriştiği çarpışmalarda onları hezimete uğratmış ve istila etmişti. Oradan
Cürzan üzerine vardığında buranın patriğinin elçisi gelmiş ve ondan barış
anlaşması akdetmesini dilemişti. Habib daha sonra Tiflis üzerine varıp halkıyla
sulh anlaşması yapmıştı. buranın Cürzan'a bağlı olduğu bilinmekteydi. Habib bu
bölgenin etrafında bulunan birçok kaleleri ve şehirleri fethetmiş ve onlarla
sulh anlaşması akdetmişti. Diğer yandan Selman bin Rabia Erran üzerine yürüyüp
Beylekan kalesini sulh yoluyla ele geçirmiş ve halkının canlarına, mallarına,
şehirlerinin surlarına dokunmamak üzere anlaşma yapmış ve onların da cizye
vermelerini şart koşmuştu.
Daha
sonra Selman, Berzaa şehri üzerine yürüyüp orada karargahını Sursur denilen
yerde kurmuştu. Burası bir nehir olup aralarında bir fersahlık mesafe vardı. Selman
buranın halkıyla günlerce çarpışmış, civar köyler üzerine sayısız saldırılar
düzenlemişti. Bunun üzerine buranın halkı O'nunla sulh yapmayı kabul etmiş ve
Beylekan halkıyla yapmış olduğu sulha benzer bir sulh akdettikten sonra şehre
girmişti. Arkasından askerlerini bu şehrin varoşları üzerine yöneltip buraları
da fethetmiş ve Belaşcan Kürtlerini İslam'a davet etmişti. Bunlar Selman'a
karşı koymuş, onunla çarpışmış, ancak yenilince bir kısmı cizye ödemiş ve bir
kısmı da zekat vermeyi kabul etmişti. Oradan Şemkur üzerine birlikler gönderip
burayı da fethetmişti. Şemkur bir hayli eskiydi. Bu güne kadar hala ayakta
duran gayet mamur bir yerdir. Yezid bin Ü seyd' in Armenia' dan çekilmesinden
sonra bu şehre giren Senaverdiler burayı yıkıp yakmışlardı. Daha sonra Boğa, bu
şehri H. 240 yılında onarmış ve halife Mütevekkil'in adına buraya
el-Mütevekkiliyye adını vermişti.
Sonra
Selman Erez ve el-Kurr nehirlerinin birleştiği yere gelip Kabale şehrini
fethetmiş, Seker ve diğer şehirlerin halkıyla bazı vergiler ödemek üzere
anlaşma yapmıştı. aynı şekilde Şirvan ve diğer dağ bölgelerinin hükümdarlarıyla
antlaşmalar yaptığı gibi Maskat ve eş-Şaberan ve Bab el-Ebvab şehirlerinin
halkıyla anlaşmalar yapmış fakat bunlar daha sonra bu anlaşmadan
vazgeçmişlerdi.
BİR SONRAKİ
SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA
MUAVİYE'NİN
BİZANS ÜZERİNE YAPTlĞI SEFER