İBNÜ’L-ESİR

2. CİLT

HİCRİ 22. YIL       ANA SAYFA      Kur’an      Hadis      Sözlük      Biyografi

 

HORASAN'IN FETHİ

 

Bazı rivayetlere göre bu yıl içinde Ahnef bin Kays Horasan üzerine bir sefer düzenlemişti. Bir diğer rivayette ise bu seferin Hicri 18'de meydana geldiği ifade edilir.

 

Horasan'ın fethedilmesinin sebebi olarak şu hadiseler kaydedilir: CelUla halkının büyük bir hezimete uğramasından sonra Rey şehrine gidip yerleşen Yezdecird orada bulunan Eban Cazuye'nin saldırısına uğramıştı. Bunun üzerine Yezdecird: "Ey Eban! Yoksa bana gadr mı ediyorsunuz?" deyince Eban O'na: "Hayır, biz sana gadretmiyoruz, fakat sen mülkünü ve tahtını başkalarının elinde terk ederek buralara geldin. Ben de hakkım olan bir şeyi sana yazdırtmak istiyorum," demiş ve Yezdecird 'in elinden mührünü alarak arzu ettiği miktarda çek yazdırmış, O'nun mührüyle senedi mühürlemişti. Fakat daha sonra Sa' d buraya gelince onun bu yazmış olduğu senetleri kesinlikle kabul etmemiş, O'na iade etmişti.

Yezdecird, Rey'den İsfahan'a, oradan da Kirman'a gitmiş ve yanında da ateşgedeyi götürmüştü. Kirman'dan Horasan'a ve oradan Merv şehrine gelerek orada ikamet etmiş, kendisine gelebilecek saldırılardan emin bir şekilde yerleşip büyük bir ateşgede inşa ettirmiş ve kendisine acemlerden yakın olan kimselerle burada ikamet etmişti. Yezdecird buradan Hürmüzan'a mektuplar yazmış ve bu arada Fars illeri halkı da isyan etmiş ve ahitlerini bozmuşlardı. Ayrıca, dağ yörelerinin halkı ve Firuzan da bu isyana katılıp ahitlerini bozmuş olduklarından Hz. Ömer Müslümanlara bu illere girmeye müsaade etmişti. Bunun üzerine el-Ahnef Horasan'a doğru yola çıkmış, Horasan bölgesine girerek Herat'ı kılıç zoruyla fethetmiş ve Suhar bin Fulan el-Abdi'yi burada vekil bırakmıştı. Ahnef buradan Merv eş-Şehcan'a doğru yürüyerek Nisabur'a Mutarrif bin Abdullah bin eş-Şihhir'i Hassan'ın oğlu Hars'ı Serahs'a göndermişti. el-Ahnef Merv eş-Şehcan'a yaklaşınca Yezdecird oradan çıkıp Merv erRuz'a yerleşmişti. Ahnef de Merv eş-Şehcan'da ikamet etmiş bulunuyordu. Bu arada Yezdecird Merv er-Ruz'da iken Türk hakanına, Suğd ve Çin krallarına mektuplar yazıp onlardan yardımlar istemişti. el-Ahnef, Küfe halkının göndermiş olduğu yardımlar geldikten sonra Merv eş-Şehcan'da yerine Harise bin enNu'man el-Bahili'yi vekil bıraktıktan sonra Yezdecird'in bulunduğu Merv erRuz'a doğru yola koyulmuştu.

 

el-Ahnef'in geldiğini duyan Yezdecird oradan çıkıp Belh'e yerleşmiş ve Ahnef de Merv er-Ruz'da karargah kurmuştu. Küfeliler oradan Belh şehrine Yezdecird üzerine yürümüş ve arkalarından el-Ahnef de onlara katılarak Belh'te Küfelilerle Yezdecird'in askerleri arasında büyük bir çatışma olmuştu. Hezimete uğrayan Yezdecird nehri aşarak karşıya geçmiş, Ahnef de Küfelilerin arkasından yetişip onlara yardım etmiş ve Allah onlara Belh'in fethini ihsan etmişti.

 

Horasan'da ikamet eden Müslümanlar da buradan kaçıp barış yapmayı kabul etmeyenlerin arkasından giderek Nisabur ve Toharistan arasında onları kovalamışlardı. Bundan sonra el-Ahnef Merv er-Ruz'a geri dönüp orada yerleşmiş ve Toharistan'da Rabi' bin Amir'i vekil bırakmıştı. el-Ahnef, bütün bu fetihlerin müjdesini Hz. Ömer'e bir mektupla bildirmiş, bunları duyan Hz. Ömer şöyle söylemişti: "Bizimle bu bölge arasında ateşten bir denizin olduğunu arzu ederdim." O'nun bu sözünü duyan Hz. Ali: "Neden ey mü'minlerin emiri?" diye sorunca Hz. Ömer: "Bu bölgenin halkı üç sefer yerlerinden edileceklerdir ve üçüncüsünde ise tamamen yok edileceklerdir. Fakat onların bu halleri o günkü Müslümanların hallerinden bana biraz daha sevimli gelir. "

 

Hz. Ömer, bunun arkasından el-Ahnef'e mektup yazıp Ceyhun Nehri'ni aşmamalarını tavsiye etmişti. Yezdecird, buradan hezimete uğramış olarak nehri geçtikten sonra tekrar geriye, Türk Hakanı'ndan Fergana ve Suğd bölgelerinden aldığı yardımlarla geri dönmüş ve Horasan'a gelmişti. Onların kalabalık askerlerle geldiğini gören Küfeliler el-Ahnef'in yanına Merv er-Ruz'a geri gelmişler ve bunun üzerine müşrikler Merv şehrine tekrar sahip olmuşlardı.

 

el-Ahnef, Yedecird'in Türk Hakanı'yla birlikte üzerlerine geldiğini duyunca, geceleyin askerleri arasına çıkıp dolaşmış ve herhangi bir iyi görüşe rast gelebileceğini düşünerek onları gizlice dinlemeye koyulmuştu. Atların yemlerini hazırlarken şu konuşmalarını işitmişti. Onlardan birisi arkadaşına şöyle diyordu: "Eğer komutanımız, şu dağın eteklerine bizi çekse, düşmanla aramızda nehir bir hendek görevi görürdü; ayrıca biz de sırtımızı şu dağa dayamış olurduk ki düşman arkamızdan kesinlikle gelip bizi kuşatamazdı. O zaman tek bir cepheden düşmanla çarpışmak durumunda kalırdık ki umarım Allah bize o anda zafer ihsan eder." el-Ahnef ertesi gün sabahleyin bütün askerlerini toplayıp onları dağ eteklerine çekmişti. yanında on bin kadar Basralı ve on bin kadar da Küfeli asker bulunuyordu. Türkler yanlarında bulunan diğer ordularla Müslümanların üzerine gelmiş hücum ediyor ve geceleyin ise uzaklaşıyorlardı.

 

O gece el-Ahnef yanında bulunan bazı arkadaşlarıyla birlikte Türk Hakanı'nın ikamet ettiği yere kadar sokulmuş ve orada bekleyedurmuştu. Sabaha doğru çıktıklarında Türk askerlerinden bir tanesi elindeki silahıyla meydana atılmış ve davula vurup askerin önünde savaş ve çarpışma vaziyeti almıştı. O'nu gören Ahnef hemen üzerine atılmış, çarpışmışlar, el-Ahnef O'nu öldürüp silahını elinden alarak geri gelmişti. Türk askerlerinden ikinci bir savaşçı daha meydana çıkmış ve o da davuluna vurarak aynı şekilde meydan okumuştu. el-Ahnef onun da üzerine atılmış ve arkadaşı gibi onu da öldürüp silahını almıştı. Üçüncüsü de çıktığında öncekiler gibi davranmış, el-Ahnef onu da öldürmüş ve tekrar askerlerinin yanına dönmüştü.

 

Türkler, savaş örfü olarak aralarından üç süvarinin çıkıp da karşı tarafta bulunan düşmanla çarpışıncaya kadar yerlerinden ayrılmaz, orduları hücuma geçmezdi. O gün Türkler bu üç askerlerinin öldürüldüğünü görünce, onları alıp Türk Hakanı'na getirmişler, hakan bu durumu kötüye yorarak bir hayli endişelenmiş ve: "Bizim burada duruşumuz bir hayli uzadı. Atlılarımız öldürüldü ve artık bizim bu insanlarla savaşmamızda bir hayır yoktur." diyerek geri dönmüştü. Böylece günün ortalarına doğru Müslümanlar Türk Hakanı'nın geri çekilip Belh'e gittiğini görmüş ve karşılarında hiç kimseyi bulmamışlardı. Yezdecird de Türk Hakanı'nı Merv er-Ruz'da Müslümanlarla karşı karşıya bırakarak kendisi Merv eş-Şehcan'a gitmişti. Orada bulunan Harise bin Nu'man kaleye kapanmıştı. Türk Hakanı Belh'teyken Yezdecird hazinelerini sakladığı yerlerden çıkarmıştı.

 

Büyük miktardaki muazzam hazineleri eline geçiren Yezdecird, geri dönüp Türk Hakanı'nın yanına gitmeyi arzu edince, İran halkı O'na: "Ne yapmak istiyorsun?" diye sormuşlardı. O da: "Türk Hakanı'nın yanına varıp oradan Çin ülkesine gitmeyi arzu ediyorum" diye karşılık verince, onlar: "Bu çok kötü bir görüştür. Bizimle birlikte bu üzerimize gelen kuvvetlerle sulh yapmak üzere gel de onlarla anlaşalım. Çünkü onlar gerçekten dindar olan ve ahitlerine vefa eden insanlardır. Kendi ülkemizde bizi yöneten ve dindar olan insanların olması ve onların ülkelerine gidip bizi yönetecek dinsiz ve vefasız kimselerin hakimiyetinin altına girmekten daha iyidir." Yezdecird onların teklifini reddedince O'na: "O halde bırak hazinelerimizi, bizi yönetecek olan insanlara gidelim de ülkemizden kesinlikle ayrılmayalım" Fakat bunu da Yezdecird reddedince hemen O'nunla çarpışmaya girişerek, hezimete uğratıp elindeki hazineleri almışlardı. Halkına karşı yenilen Yezdecird, Türk Hakanı'nın yanına gidip, Ceyhun Nehri'ni aşıp Belh'e oradan da Ferğane'ye giderek Türk illerinde ikamet etmişti. Hz. Ömer devri boyunca, orada bulunan Yezdecird, Hz. Osman zamanında isyan eden Horasan halkıyla mektuplaşıp duruyordu. Bu konuya ilerde döneceğiz.

 

Yezdecird'in ayrılıp gitmesinden sonra İranlılar hazinelerini alıp, elAhnef'in yanına gelmiş, O'nunla barış anlaşması yaparak hazineleri ve malları teslim etmiş ve kendi ülkelerinde, mallarının mülklerinin başında Kisralar döneminden daha çok rahat ve huzur içinde Müslümanların yönetimi altında yaşamışlardı. Bu sefer sırasında da Müslüman savaşçıların ve atlılarının her birine Kadisiye gününde isabet eden ganimetler kadar ganimet isabet etmişti. el-Ahnef Belh'e gelip, Türk Hakanı'nın nehri aşıp gitmesinden sonra yerleşmiş Kufeliler de Belh'in dört bir bucağında yerleşip orada ikamet etmişlerdi. elAhnef, Merv er-Ruz'a gelip karargahını kurmuş ve Ömer'e Türk hakanıyla Yezdicerd'e karşı kazanmış olduğu zaferi müjdelemişti.

 

Hakan ve Yezdecird nehri aştıklarında Yezdecird'in Çin hükümdarına gönderdiği elçiyle karşılaşmışlardı. Bu gelen elçi Çin hükümdarıyla konuştuğunu ve kendisine şunları sorduğunu söyledi: "Sizi ülkenizden çıkaran kimselerin, sayılarının çok az, sizin ise kalabalık olduğunuzu söylediğinize göre, değişik hallerinin olması gerekir. Onun için bana bu hallerini anlat da dinleyeyim. Çünkü az oluşları ve size karşı galip gelişleri onların hayırlı bir kavim olduklarını ve sizin ise hayatınızda kötülüklerin bulunduğunu göstermektedir. Ben de O'na: "Sor da anlatayım" eleyince aramızda şu konuşma geçti:

- Bu insanlar ahde vefa ediyorlar mı?

- Evet.

- Sizinle savaşa girmeden önce, size neyi teklif ediyorlar?

- Bizi şu üç şeyden birisine davet edip muhayyer bırakıyorlar: Ya dinlerine girmek. (Eğer dinlerine girersek, onlar bizi kendilerinden bir fert olarak kabul ederler, bize mükafatlarda bulunurlar.) Yahut cizye vermek, ya kabul etmediğimizde savaşa razı olmak.

- Onların emirlerine itaatleri nasıldır?

- Emirlerine son derece itaat eder ve bağlılık gösterirler.

- Onlar neyi haram kılıyor, neyi helal kılıyorlar? Kendilerine helal kılı-

nanı haram, haram kılınanı da helal kılıyorlar mı? - Hayır.

- işte bu kavim kendilerine haram kılınanı helal, helal kılınanı da haram kılmadıkça hiçbir şeyonları bu zaferlerinden alıkoyamaz. Sonra "Ne giyiyorlar?" diye sordu. Giydiklerini anlattım. "Savaşta neye biniyorlar?" diye sorunca, ata bindiklerini anlattım. O da; "Atlar ne güzeldir," deyince, ona develerin çöküşlerini ve yerlerinden kalkışlarını anlattım. Bunun üzerine: "Bu anlattığın hayvanlar boyunları uzun olanlar olsa gerek," dedi. Bana Yezdecird'e verilmek üzere şu mektubu yazdı:

 

"Sana ta Merv'den Çin'e uzayıp gidecek ordular gönderebilirim ve bu da bazı bilgileri elde etmemiş olsaydım gerçekleşirdi. Ancak elçinin anlattığı bu kavim, şayet bu halleriyle dağlar üzerine hücum etseler, dağları devirir ve onları hiç kimse durduramaz. Onlar senin elçinin anlattığı şekilde iseler, eğer bana doğru gelecek olurlarsa beni de yerimden yok ederler. Onun için sen onlarla barış yap, kendi ülkende kal ve onlar seni heyecana geçirmedikçe sen kesinlikle onları kışkırtmayasın. "

 

Bunun üzerine Yezdecird yanında bulunan Kisra ailesiyle Türk Hakanı'na ahitte bulunarak Fergana'da ikamet etmişti.

 

Bu büyük fethin müjdesi Hz. Ömer'e ulaştığında, Müslümanları camide toplayıp onlara hutbe irad etmiş ve gelen müjde ve zafer ihsanından dolayı Allah'a hamd ederek şunları söylemişti:

 

"Haberiniz olsun ki Mecusi devleti kökünden yıkılmış ve mahvolmuştur.

Artık onlar kendi ülkelerinde Müslümanlara zarar verebilecek şekilde bir tek karış toprağa bile sahip olamayacaklardır. Haberiniz olsun ki Allah onların mülklerini, arazilerini, şehirlerini, mallarını ve halkını sizin emrinize vermiştir. Bunları bildikten sonra Cenab-ı Hak nasıl davrandığınızı imtihan edecektir. Ben, bu ümmet hakkında kolay kolay korkmam, ancak sizin tarafınızdan gelecek kötülüklerden korkarım. "

Başka bir rivayete göre Horasan'ın fethinin Hz. Osman'ın zamanında gerçekleştiği kaydedilir. ilerde bundan da söz edeceğiz.

 

BİR SONRAKİ SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA

 

ŞEHRİZUR ve SAMAĞAN'IN FETHİ