İBNÜ’L-ESİR

2. CİLT

HİCRİ 17. YIL       ANA SAYFA      Kur’an      Hadis      Sözlük      Biyografi

 

BAHREYN TARAFINDAN FARSLARA SAVAŞ AÇILMASI

 

Denildiğine göre Hz. Ömer Ahvaz ve çevresinin alınmasından sonra: "Bizimle Farslılar arasında ateşten bir set olmasını, böylelikle onların bizlere gelmemesi bizim de onlara varmamamızın sağlanmış olmasını çok arzu ederdim" dermiş.

 

Hz. Ebü Bekir'in halifeliği döneminde Bahreyn Valisi el-Ala' bin Hadrami idi. Fakat Hz. Ömer O'nu görevden almış, yerine Kudame bin Maz'um'u tayin etmişti. Daha sonra Kudame'yi de görevden almış, tekrar Ala'yı atayıp Sa'ad bin Ebi Vakkas'a yardımcı olmak üzere görevlendirmişti. el-Ala, irtidat edenlerle yapılan savaşlarda gerçekten üstünlükler göstermişti, fakat Sa'ad Kadisiyye halkına karşı zafer kazanıp Kisraları yolundan kaldırınca O'nun bu başarıları el-Ala'nın yaptıklarından daha büyük görünmeye başlamıştı. Bunun üzerine el-Ala, Farslara bir şey yapmak istemiş, bu konuda itaat etmek veya isyan etmek gibi bir şeyi gözünün önüne getirmemişti. Hem kendisine hem de başkalarına Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile Ebü Bekir'e uymak ve gafıl avlanmaktan korktuğu için, denizde savaş yapmayı yasaklamıştı. Fakat el-Ala, halkı Farslara karşı savaşa çağırınca halk çağrısını kabul etmişti. el-Ala, onları birkaç ayrı bölük yapmıştı. Bunların birinin başına Carud bin Muana, diğerinin başında Sivar bin Hemman, bir başkasının başına Hüleyd bin Münzir bin Savi'yi getirmişti. Huleyd'i de bütün orduların komutanı olarak görevlendirmiş ve onları deniz yoluyla Hz. Ömer'in izni olmadan Fars ülkesine götürmüştü. Askerler Bahreyn'den Fars bölgesine geçmiş ve Istahr'da kıyıya çıkmışlardı. Karşılarında ise başlarında Hirbiz olmak üzere Farslar bulunuyordu. Farslar, Müslümanlarla gemileri arasına karışınca, Huleyd, Müslümanların arasında kalkıp konuşma yapmış ve onlara şöyle demişti: "İmdi bu kavim sizleri kendileriyle savaşmak üzere çağırmadığı halde sizler onlarla savaşmaya gelmiş bulunuyorsunuz. Gemiler de topraklar da elbette galip gelenlerin olacaktır. O halde ''Sabır ve namaz ile yardım isteyiniz. Gerçekten o namaz, huşu sahipleri dışında kalanlar için çok büyük bir iştir''" (Bakara suresi, 45) askerler onun bu davetini kabul ederek öğle namazını kıldıktan sonra düşmanlar üzerine atıldılar ve ''Tavus'' diye bilinen yerde çok çetin bir çarpışmaya tutuştular. Orada Suvar ile Carud öldürüldü.

Huleyd ise, kendi askerlerine piyade olarak çarpışmalarını emretmişti.

 

Onlar da o şekilde yapmış ve Farslardan büyük ölçüde kimseleri öldürmüşler, daha sonra denize geri dönmek için yol bulamadıklarından Basra'ya doğru gitmek üzere yola koyulmuşlardı. Ancak Farslar onların önlerini kesmiş, yollarını kapatarak karargah kurmuş ve kendilerini savunmaya başlamışlardı.

 

Hz. Ömer el-Ala'nın yaptıklarını haber alınca, Utbe bin Gazvan'a haber göndererek helak olup gitmeden önce kesif bir Müslüman ordusu alarak Fars diyarına gidip Müslümanları kurtarmasını emretmiş ve ayrıca: "Bana şunlar şunlar ilham edildi" deyip olanlara benzer şeyler söylemişti. Diğer taraftan elAla'ya da en ağır gelebilecek bir emri vererek O'nu Sa'ad'ın emri altına verdi.

 

Bunun üzerine el-Ala', beraberindekilerle birlikte Sa'ad'ın yanına gitmişti.

Diğer taraftan Utbe, aralarında Asım bin Amr, Arfece bin Herseme, Ahnef bin Kays ve başkalarının da bulunduğu on iki bin kişilik kalabalık bir orduyu göndermiş ve bunlar katırlar sırtında yola koyulmuşlar, yan taraflarında ise başlarında Amir bin Lüeyy oğullarından bir kişi olan Ebü Sebre bin Ebi Ruhm komutanlığında süvarileri de yola çıkarmışlardı. Utbe askerlerle birlikte yola koyularak sahil tarafını takip etti. Ebü Sebre ile Huleyd karşılaşıncaya kadar hiç kimse onlara karşı çıkmamıştı. Öyle ki Tavus Vakası'nın hemen akabinde Müslümanlar Farsların yollarını tutmuş bulunuyordu. Onlarla savaşanlar IstahI' halkı ile başkalarından kaçmış ve gelip onlara katılmış bazı kimseler idi. Istahrlılar daha önce Müslümanların yolunu kestikleri yerde bulunuyorlardı.

 

Asker toplayarak her taraftan onların üzerine gelirken, Farslarla Ebu Sebre Tavus vakasından sonra karşılaştılar. Bu karşılaşma olduğu sırada diğer Müslüman askerler onların yardımına gelmiş bulunuyorlardı. Müşriklerin başında ise Sehrek adında bir komutan vardı. Her iki ordu birbirleriyle çarpışmaya girmiş, Allah Müslümanlara zafer nasip etmiş, müşriklerden pek çok kimse öldürülmüştü. Bu savaştan sonra Basra yakınlarına kadar ulaşılmıştır. Buranın çevresi bitki itibarıyla zaten bütün bölgelerden daha değerli idi. Daha sonra Müslümanlar ellerine geçirdikleri ganimetlerle dağılmıştı. Utbe kendilerine yazdığı mektupta onları teşvik etmiş geriye kalıp dönenlerin az olduğunu bildirmiş, bunun üzerine salimen Basra'ya geri dönmüşlerdi.

 

Utbe, Ahvaz'ın güvenliğini sağlayıp Farslara boyun eğdirdikten sonra, Hz. Ömer'den hac için izin istemiş, Hz. Ömer de kendisine izin vermişti. Utbe, haccını bitirdikten sonra Hz. Ömer'den görevden affedilmesini istemişse de affedilmemiş, işinin başına dönmesi için kendisine ısrar etmişti. Bunun üzerine Utbe Allah'a dua ederek oradan ayrıldı. Fakat ''Batn-ı Nahle'' denilen yerde vefat etmiş ve orada defnedilmişti. Hz. Ömer O'nun vefat ettiğini duyunca kabrini ziyaret etmek maksadıyla gitmiş ve: "Eğer bilinen belirli bir ecel olmasaydı senin katilin ben olmuş olurdum" demiş, sonra O'ndan hayırla söz etmişti. Utbe muhacirlerden kendisine yer ayırıp belirleyen kimseler arasında değildi. Gazvan kızı Fahite'den olma çocukları evlerini annelerinden miras almışlardı. Fahite, o zamanlar Osman bin Affan'ın nikahında idi. Kölesi olan Hubab da O'nun bu davranışına uyarak kendisine bir yer tahsis etmemişti. Utbe bin Gazvan, Sa'ad'den ayrılışının üçüncü yılının başında vefat etmişti. Bu ise Fars ülkesinde bulunan askerlerin tamamıyla gelip Basra'ya yerleşmelerinden sonra olmuştu. Kendisi ayrıldıktan sonra askerlerinin başına Ebu Sebre bin Ebi Ruhm'u Basra'da, bırakmıştı. Hz. Ömer kendisini senenin geri kalan aylarında da aynı görevde bıraktıktan sonra Muğire bin Şu'be'yi Basra'ya vali olarak tayin etmişti. Basra valiliği sırasında kendisiyle Ebu Bekir arasında meydana gelen olayın dışında kimse ona karşı gelmemiş ve her hangi bir olay olmamıştı. Hz. Ömer, daha sonra Basra Valiliğine Ebu Musa'yı tayin etmiş; Ebu Musa oradan da Kufe'ye tayin edilmişti. Daha sonra Hz. Ömer, İbn Süraka'yı Basra'ya tayin etmiş, yine İbn Süraka Basra'dan alınıp KUfe'ye tayin edilmişti. Buna karşılık Ebu Musa Kufe'den alınarak Basra'ya tayin edilmiş ve ikinci defa Basra Valiliği'ne getirilmiş idi. Utbe bin Gazvan'ın Basra Valiliği'nden daha önce söz edilmiş ve 14. yılda valiliğiyle ilgili ihtilatlara temas edilmişti.

 

BİR SONRAKİ SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA

 

MUĞİRE'NİN BASRA'DAN ALINMASI ve EBU MUSA'NIN TAYİN EDİLMESİ