İBNÜ’L-ESİR

2. CİLT

HİCRİ 10. YIL       ANA SAYFA      Kur’an      Hadis      Sözlük      Biyografi

 

HİCRETİN ONUNCU YILI OLAYLARI (9 Nisan 631 - 28 Mart 632)

 

NECRAN HEYETİNİN GELMESİ

 

Bu yıl içerisinde Resülullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Halid bin Velid'i Necran'daki Haris bin Ka'ab oğulları'na göndererek üç kere İslam'a davet etmesini, kabul ettikleri takdirde aralarında kalıp onlara İslam'ın hükümlerini öğretmesini, etmeyecek olurlarsa savaşmasını emretti. Halid, onların üzerine giderek, onları İslam'a davet etti. Onlar da bu daveti kabul edip Müslüman oldular. Halid de aralarında kalarak Resülullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e mektup yazıp İslam'a girdiklerini haber verdi. Daha sonra Halid, onların heyetleri ile birlikte geri döndü. Onların gönderdikleri bu heyet arasında Kays bin el-Husayn bin Yezid bin Kaynan Zu'lGussa, Yezid bin Abdulmedan ve başkaları da vardı. Bunlar Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in huzuruna geldiler. Daha sonra Şevval (31 Aralık 631 - 28 Ocak 632) ayının sonlarında ya da Zilhicce (28 Şubat - 28 Mart 632) ayında geri döndüler. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de onlara İslam'ın hükümlerini öğretmek ve zekatlarını toplamak amacıyla Amr bin Hazm'ı göndermişti. Ayrıca O'nunla birlikte yazılı bir talimat vermişti. Resülullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) vefat ettiğinde Amr bin Hazm, Necranlılar yanında görevine devam etmekte idi.

 

Necran'ın Hıristiyanlarına gelince, bunlar aralarından ileri gelenleri de sıradan kimseleri de bir grup halinde Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e gönderip ''mübahale'' yapılmasını istediler. Resülullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bunun üzerine beraberinde Ali, Fatıma ve Hasan ile Hüseyin olduğu halde yanlarına çıktı. Necranlılar onları görünce, şöyle dediler: "Bunlar, öyle yüzlerdir ki eğer Allah'tan dağları yerinden oynatmasını isteyecek olsalar kesinlikle yerinden oynatırlar." Bu bakımdan onunla ''mübahale'' yapmayıp her birisi kırk dirhem değerindeki iki bin elbise vermek ve Resülullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in elçilerini misafir edip ağırlamak üzere anlaştılar. Bunun üzerine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de dinlerinden döndürülmemek ve öşür alınmamak üzere onlara yazılı bir ahitname verdi. Ayrıca faiz yememelerini ve faizli muamelelerde bulunmamalarını da şart koştu.

 

Ebü Bekir, halife seçilince onlara bu esaslar dahilinde muamele etti.

 

Fakat Ömer halife seçildikten sonra kitap ehlini Hicaz bölgesinden sürdü. Bu arada Necran halkım da oradan sürgün etti. Bunun üzerine bir kısmı Şam'a bir kısmı da Küfe'de Necraniyye diye bilinen yere gittiler. Hz. Ömer (r.a.) onların mallarını ve akarlarını satın aldı. Denildiğine göre onlar oldukça çoğalmış ve sayıları kırk bin kişiyi bulmuştu. Kendi aralarında kıskançlık başgösterince, Ömer bin el-Hattab'a giderek: "Bizi buradan başka bir yere sür" dediler. O sırada Ömer bin el-Hattab, zaten onların Müslümanlara zararlarının gelmesinden korkmaya başlamıştı. Bu tekliflerini ganimet bilerek onları sürdü. Daha sonra pişman olup tekliflerini geri aldılarsa da Hz. Ömer (r.a.) bunu kabul etmedi. Hz. Osman'ın halifeliği dönemine kadar böylece kaldılar. Hz. Ali halife olunca O'na gelip şöyle dediler: "Allah adına senden sağ elinle bizim (yerimize dönmemiz için) bir yazı yazmanı istiyoruz." Fakat Hz. Ali (r.a.) onlara: "Ömer doğru karar veren birisi idi: Ben O'na ters düşmekten hoşlanmam" dedi.

 

Hz. Osman onlardan ödemekle yükümlü oldukları elbiselerden iki yüz tanesini kaldırmıştı. Küfe'de bulunan en-Necraniyye Valisi Şam'da ve çevresinde bulunan Necranlılara görevliler gönderir ve bunlar onlardan elbiseleri toplayıp gelirlerdi.

 

Muaviye ile oğlu Yezid başa geçince Necranlılar dağınıklıklarını, kendilerinden çok kişi öldüğünü, çok kişinin de Müslüman olduğunu belirtip durumlarını anlattılar. Dolayısıyla azalmış bulunduklarım söyleyerek Hz. Osman'ın kendilerine vermiş olduğu mektubu gösterdiler. Bunun üzerine onlardan iki yüz elbiseyi daha kaldırarak böylelikle onlardan dört yüz elbise düşürülmüş oldu. Haccac Irak Valisi olunca Abdurrahman bin Muhammed bin Eş'as O'na karşı ayaklandığında Dahkanları Abdurrahman' ı desteklemekle itham etti. Onları da aynı suçla itham edip bin üç yüz elbise ve ayrıca elbiselerin dışında başka bir takım şeyler vermekle yükümlü tuttu. Ömer bin Abdulaziz başa geçince kendilerinin artık yok olmak durumunda kaldıklarını, sayıca azaldıklarını, Arapların üzerlerine ısrarla hücumlar tertiplediklerini ve Haccac'ın kendilerine zulümlerini şikayet ettiler. Bunun üzerine Ömer onların, sayımlarının yapılmasını emretti. İlk sayımlarının onda biri kadar oldukları görüldü. Bu sefer Ömer bin Abdulaziz şunu söyledi: "Benim görüşüme göre sizin barış anlaşmanız bir cizyedir. Onların arazilerinden bir şey alınmaz. Ayrıca Müslümanın ve ölen kimsenin de cizyesi düşer." dedikten sonra yalnızca iki yüz elbise ödemekle mükellef tuttu.

 

Yusuf bin Ömer es-Sakafi Irak Valisi olunca, Haccac'a olan bağlılığı dolayısıyla onları ilk hallerine geri çevirdi. Daha sonra es-Seffah başa geçince onun Küfe'den çıktığı gün önüne çıkarak yoluna reyhanlar döktüler ve üzerine de reyhan attılar. Onların bu durumları hoşuna gitti. Daha sonra durumlarını anlatıp Haris bin Ka'aboğulları'ndan olan dayıları vasıtasıyla O'na yaklaştılar. Abdullah bin Haris onların konusuyla ilgili olarak Seffah'la konuştu. Seffah cizyelerini tekrar iki yüz elbiseye indirdi. er-Reşid başa geçince, bu sefer tahsildarlardan şikayet ettiler. O da tahsildarlardan muaf tutulup onların bu vergilerini doğrudan Beytul-mal'e ödemelerini emretti.

 

Bu senenin Şevval (31 Aralık 631 - 28 Ocak 632) ayında, başlarında Habib es-Selemam olduğu halde Seleman heyeti geldi. Gubşan heyeti ile Amir heyetleri de bu senenin Ramazan (1 Kasım - 30 Aralık 631) ayında geldi. Başlarında Surad bin Abdullah olmak üzere on küsur kişiden oluşan Ezdlilerin heyeti de yine aynı yıl içerisinde gelmiştir. Surad Müslüman olmuş, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) da O'nu kavminden Müslüman kimselerin emiri yapmıştı. Ayrıca O'na müşriklerle cihad etmesini emretmiştir. Bu nedenle Surad da Cureş kentine gitmişti. Cüreş kentinde aralarında Has'am Kabilesi'nin bulunduğu Yemen'de bir takım kabileler de vardı. Onları bir aya yakın bir süre muhasara etmiş, onlar da kendilerini savunmuşlardı. Fakat Küşr diye bilinen bir dağa vardığında Cüreşliler bozguna uğradığını zannederek arkasına koyuldular ve O'na yetiştiler. Tam bu sırada onların üzerine bir dönüş yaparak çetin bir şekilde onlarla savaştı. Cüreş halkı aralarından iki kişiyi durumunu öğrenmek üzere Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in yanına göndermişlerdi. Bu iki kişi Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in huzurunda olduklarında: "Şükr, Allah'ın yaratmış olduğu hangi ülkelerdir?" diye sorunca onlar: "Bizim ülkemizde Küşr diye anılan bir dağ vardır" diye cevap verdiler.

 

Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Hayır o Küşr değil, aksine o Şükrdür. Şu anda Allah'ın develeri orada kesilmektedir," diye ekledi. Ebu Bekir (r.a.) ya da Osman onlara: "Vay sizin halinize, o size kavminizin başına bir musibet gelmiş olduğunu söylüyor. Allah'a dua edip onların üzerinden bu musibeti kaldırmasını dilemesini söyleyiniz" deyince, bu iki temsilci bu tavsiyeyi yerine getirdiler. Bunun üzerine Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Allah'ım onların üzerindeki musibeti kaldır" diye dua buyurdu. Bu iki temsilci O'nun huzurundan çıkıp kavimlerinin yanına geldiklerinde Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in durumlarından söz ettiği günün saatinde büyük bir musibete duçar olarak onlardan bir takım kimselerin öldürülmüş olduğunu gördüler. Cüreşlilerin heyeti Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in yanına giderek İslam'a girdiler.

 

Yine aynı yıl içerisinde Ferve bin Müseyk el-Muradi ile birlikte Murad heyeti, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in huzuruna geldi. Bu Ferve, Kinde krallarından ayrılarak gelmişti. İslam'dan kısa bir süre önce Murad ile Hemdanlılar arasında bir savaş olmuş ve bu savaşı Hemdanlılar kazanmıştı. Muradlılardan pek çok kimse öldürmüşlerdi. İşte bu vakanın olduğu güne er-Rezm Günü adı verilmiştir. O sıralarda Hemdan'ın reisi Mesruk'un babası olan el-Ecda' bin Malik idi. Ferve bu konuda şunları söylemiştir:

 

''Galip gelirsek zaten eskiden beri galibiz

Yenilirsek de pek bozguna uğramayız

Korkaklık adetimiz yoktur, fakat bizim ümitlerimiz;

Başkalarınınsa lehine zamanın dönmesi vardır

İşte zaman bir ona bir buna döner

Onun getirdikleri bir gelir, bir gider

Sevinç ve neş'e veren şeyler

Ve nimetler yıllar ve yıllar sürse de

Zamanın hücumu onu ters yüz ederse

Birincisine alıştıklarından gıpta ederler

Zamanın aldatıcılığına aldanan

Kendisine hainlik ettiğini görür

Krallar ebedi olursa o zaman biz de;

Kerimler ebedileşirse biz de ebedi kalırız

İşte kavminin efendilerini yokeden budur

Nitekim daha öncekileri de böyle yok etmiştir''

 

Ferve kavminden ayrılıp Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in yanına gitmek üzere yola koyulunca şu beyitleri okudu:

 

''Kinde kralları, ayaktaki damarın tutulup

Ayağa hainlik ettiği gibi yüz çevirirse;

Bineğimi Muhammed (Sallallahu aleyhi ve Sellem) tarafına çevirdim

Bu yolculuğumun hayrını ve faydasını umarım.''

 

Ferve, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in yanına varınca Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) O'na: "Ey Ferve, er-Rezm Günü'nde kavmine isabet eden seni üzdü mü?" diye sorunca, Ferve: "Ey Allah'ın Resulü, benim kavmime isabet eden kimin kavmine isabet ederse üzülmeyecek midir?" deyince, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem):

"Muhakkak bu, senin kavminin İslam'a girişinde hayırdan başka bir şeyi artırmayacaktır" diyerek Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) O'nu Murad, Zübeyd ve Mezhic diye bilinen kabileierin tümüne vali tayin etti. O'nunla birlikte Halid bin Said bin elAs'ı da gönderdi. Halid, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) vefat edinceye kadar zekat toplama görevlisi olarak orada kaldı.

 

Yine ayın yıl içerisinde Cüzam'lı Ferve bin Amr Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e bir elçi göndererek Müslüman olduğunu bildirdi ve beyaz bir katır hediye etti. Bu Ferve kendilerine komşu olan Araplar üzerine Bizanslılar adına görev yapan birisi idi. O'nun kaldığı yer Şam bölgesindeki Muan taraflarıydı. Bizanslılar Müslüman olduğu haberini alınca takibe koyuldular ve sonunda O'nu esir alıp hapse koydular. Bu konuda şu beyitleri söylemiştir:

 

''Selma'nın yanına gece gitmek istedim de

Rumlar kapı ile havuz arasında idi

Atlı alıkonuldu, gördüğü de üzdü onu

Uyumak istedim fakat ağlattılar beni.

Selma benden sonra sürme çekme gözüne

Hiç bir insana da yaklaşmayasın.''

 

Sonunda Bizanslılar O'nu Filistin'de İfra' diye bilinen bir su kenarında asmak istediklerinde aşağıdaki beyitlere benzer birtakım beyitler söyledi:

 

''Selma biliyor mu arkadaşının

İfra, kıyısında bir binek üstünde olduğunu

Anasına erkek deve yaklaşmamıştır bunun

Çünkü testereyle kolları biçilmiştir.''

 

Onu idam etmek için yaklaştıklarında da şu beyiti söyledi:

 

<<İleri gelen Müslümanlara söyle ki:

Rabbime teslim oldum, kemiklerimle ve şu durumda''

 

Daha sonra boynunu uçurup idam ettiler.

 

Yine bu yıl içerisinde Zübeyd heyeti, Amr bin Ma'dikerib ile birlikte Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in huzuruna gelmiştir. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Amr'ın gelmesinden önce Zübeyd ve Murad üzerine Ferve bin Müseyk'i vali tayin etmiş bulunuyordu. Amr, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in yanından dönüp kavmi olan Zübeydoğulları'nın yanında ve başlarında Ferve olduğu halde kaldı. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) vefat edince, Amr irtidad etti.

 

Yine aynı yılda aralarında el-Carud bin Amr'ın da bulunduğu Abdulkays heyeti, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in huzuruna gelmiştir. Carud, Hıristiyan idi. O, Müslüman olduğu gibi beraberinde olanlar da İslam'a girdi. Carud, gerçekten İslam'a güzel bir şekilde bağlandığından kendi kavmini, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in vefatından sonra -el-Münzir bin en-Nu'man ile birlikte irtidad edildiği zaman- irtidad etmekten alıkoymak istemişti. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Mekke'nin fethinden önce el-Ala bin el-Hadrami'yi el-Münzir bin Savi el-Abdı'ye göndermiş ve o zaman bu el-Münzir İslam'a girmiş ve güzel bir şekilde bağlanmış ve Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in vefatından ve Bahreynlilerin irtidatından önce ölmüştü. Bahreyn'liler irtidad ettiğinde el-Ala' Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in Bahreyn üzerindeki emiri bulunuyordu.

 

Aralarında Müseylime'nin de bulunduğu Hanifeoğulları heyeti de bu yıl gelmiştir. Müseylime, Ensar'dan bir kadın olan İbnetü'l-Haris'in evinde misafir olmuştu. Müseylime Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile bir araya gelmiş daha sonra Yemame'ye geri dönüp orada peygamberlik iddiasında bulunmuş, onların karşısında bir takım yalanlar düzerek Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile peygamberlikte ortak olduğunu iddia etmiş, Hanifeoğulları da O'na tabi olmuşlardı.

 

el-Eş'as bin Kays ile birlikte Kinde'lilerin heyeti de yine bu yıl gelmiştir.

 

Bunlar altmış atlı idi. el-Eş'as şöyle söyledi: "Bizler Akil el-Murar'ın oğullarıyız, sen de Akil el-Murar'ın oğlusun." deyince Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Bizler en-Nadr bin Kinane'nin oğullarıyız. Nesepte annemize tabi değiliz. Babalarımızı da reddetmeyiz."

Muharib'lilerin heyeti ile Mizhec'in bir kolu olan Rehalıların heyeti de yine bu yıl gelmiştir.

Abs'ın, Sadif'in heyetleri de aynı yıl gelmiş ve Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile birlikte Veda Haccı'nda bulunmuşlardır. On kişilik Havlan heyeti de bu yıl gelmiştir.

Aralarında Amir bin et-Tufeyl, Erbed bin Kays, Cebbar bin Sülma bin Malik bin Ca'fer'in de bulunduğu Amir bin Sa'sa'aoğulları'nın heyeti de bu yıl gelmiştir. Amir, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e suikast yapmak istiyordu. O'nun kavmi kendisine: "Herkes Müslüman oldu. Sen de Müslüman ol." dediyse de Amir: "Ben bu gencin ayağının arkasından gitmem" demiş daha sonra da Erbed'e dönerek şöyle demiştir: "Yanına gittiğimizde ben O'nu sana dikkat etmeyecek şekilde meşgul edeceğim sen de arkadan kılıçla hücum edersin." diye talimat verdi. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in yanına geldiklerinde Amir, Erbed'in O'nu vurabilmesi için konuşup meşgul ediyordu. Fakat Erbed hiçbir harekette bulunmayınca, Amir Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e: "Ben kesinlikle Medine'yi senin üzerine atlı ve savaşçılarla doldurup taşıracağım" demiştir. Geri dönüp gidince, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Allah'ım, Amr'a karşı beni sen koru" diye dua etti. Heyet çıktığı zaman Amir, Erbed'e: "Niye öldürmedin?" diye sorunca, Erbed: "Ben, onu her öldürmek için davranmak istediğimde benimle O'nun arasına sen giriyordun ve ben senden başkasını göremiyordum. Kılıçla seni mi vuraydım?" diye cevap verdi. Ondan sonra geri dönüp gittiler. Yolun bir noktasında bulundukları sırada Allah, Amir bin et- Tufeyl üzerine taün (veba) hastalığını musallat kıldı ve O'nu öldürdü. O sırada Selüloğulları'ndan bir kadının yanında misafir bulunuyordu. Orada öldü ve öldüğü zaman: "Devenin ishale yakalanıp ölmesi gibi mi öleceğim? Selüloğulları'ndan bir kadının evinde mi öleceğim?" deyip duruyordu.

 

Ayrıca Allah, Erbed'in üzerine de bir yıldırım göndererek O'nu yaktı. Erbed bin Kays, Lebid bin Rabia'nın anne bir kardeşi idi.

 

Yine bu yıl içerisinde Resülullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in huzuruna aralarında efendileri olan Zeydu'ül-Hayl'in de bulunduğu Tayyoğulları'nın heyeti gelmişti. Bunlar İslam'a girmiş ve güzel bir şekilde bağlanmışlardı. Resülullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) "Araplar arasında bana kimin faziletinden söz edilip daha sonra yanıma gelmiş ise, mutlaka O'nu, hakkında söylenenlerden aşağıda görmüşümdür, ancak Zeyd'ü'l-Hayr böyle değildir." buyurarak O'na bu adı vermiştir. Feyd arazisini ve onunla birlikte diğer bazı yerleri ikta' ederek vermiştir. Zeyd, döndüğünde Necid taraflarındaki bir köyde hummaya yakalanarak orada vefat etmiştir.

 

Müseylimetü'l-Kezzab (Yalancı Müseylime) bu yıl içerisinde Resülullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e bir mektup yazarak peygamberlikte Hz. Muhammed (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e ortak olduğunu söylüyordu. Bu mektubunu iki elçi ile birlikte göndermişti. Resülullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bu ikisine bu konuda ne dediklerini sorunca, her ikisi de Müseylime'yi tasdik ettiklerini söyledi. Bunun üzerine Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onlara: "Eğer elçilerin öldürülmemesi geleneği sözkonusu olmasaydı, mutlaka sizleri öldürürdüm" diye buyurdu.

Müseylime gönderdiği mektupta şöyle demekte idi:

 

"Allah'ın Resulü Müseylime'den Allah'ın Resülü Muhammed'e, Bundan sonra derim ki: Ben, bu işte sana ortak kılındım. Bu bakımdan yerin yarısı bizim, öbür yarısı da Kureyş'indir. Fakat Kureyşliler haddi aşan bir kavimdir."

 

Bunun üzerine Resülullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle yazdı:

 

"Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla, Allah'ın Resülü Muhammed'den yalancı Müseylime'ye ... Bundan sonra sana diyorum ki: Selam hidayete tabi olanların üzerine olsun. Gerçek şu ki, yeryüzü Allah'ındır. Onu kullarından dilediği kimselere miras verir. Güzel alabet ise takva sahiplerinindir."

 

Denildiğine göre, Müseylime ve diğer başka yalancıların peygamberlik iddiası Veda Haccı'ndan sonra ve Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in vefatı ile sonuçlanan hastalığında olmuştur. İnsanlar, O'nun hasta olduğunu haber alınca, Yemen'de el-Esved el-Ansi, Yemame'de Müseylime ve Esedoğulları arasında da Tulayha peygamberlik iddiasına kalkışmışlardır.

 

BİR SONRAKİ SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA

 

HAZRETİ ALİ'NİN YEMEN'E GÖNDERİLMESİ ve HEMDAN'IN İSLAM'A GİRMESİ

 

 

BU YIL MEYDANA GELEN DİĞER OLAYLAR

 

HAZRETİ ALİ'NİN YEMEN'E GÖNDERİLMESİ ve HEMDAN'IN İSLAM'A GİRMESİ

 

RESULULLAH (S.A.V.)'İN ZEKAT AMİRLERİNİ GÖNDERMESİ

 

VEDA HACCI