İBNÜ’L-ESİR

2. CİLT

İSLAM ÖNCESİ MEKKE...      ANA SAYFA      Kur’an      Hadis      Sözlük      Biyografi

 

İBN MUDAR

 

Annesi; Sevde bint Akk'tır. Ana-baba bir kardeşi; İyad'dır. Rebia ve Enmar isminde Baba bir iki kardeşleri daha vardı. Bunların anneleri ise Cürhüm'den Cedale bint Valan'dır.

Anlatıldığına göre, Nizar bin Maadd'ın ölümü yaklaşınca, çocuklarına vasiyette bulunup onlara şöyle demiş: "Çocuklarım, kırmızı renkli deriden yapılmış olan şu çadırım ve benzeri diğer mallarım, Mudar'ın; -bunun üzerine ona Mudar el-Hamra adı verildi- şu siyah kıl çadır ve benzeri diğer mallarım, Rebia'nın, şu ayakları siyah beyaz olan koyunlar da İyad'ındır." Bunun üzerine (İyad), bir çeşit siyah beyaz renkli ve küçük ayakları olan koyunları aldı. Nizar devamla: "Şu miktar mallar ve bu divan Enmar'ındır. Onun üzerinde otursun." Enmar da kendisine isabet eden malları aldı. "Şayet bu konuda her hangi bir müşkülünüz olursa ve paylaştırmakta anlaşmazlığa düşerseniz, Cürhüm'lü Efa'yi bulunuz."

 

Nitekim aralarında anlaşmazlık düştü. Cürhüm'lü Efa'nın yanına gitmek üzere yola çıktılar. Yollarında gitmekte iken, Mudar, otlanılmış bir çayırlık görür. Der ki: "Bu çayırdan otlamış olan devenin kesinlikle bir gözü kördür." Rebia: "Göğsü aynı zamanda çukurdur." İyad: "Kuyruğu kesiktir." Enmar: "Ürkmüş kaçmıştır" dedi. Fazla bir yol almadan, yolda kalmış bir adam görürler. Onlara devesini sorar. Mudar der ki: "Senin bu devenin bir gözü kör müdür?" Adam: "Öyledir." der. İyad: "Kuyruğu kesik midir?" diye sorar. Adam: "Evet" der. Enmar: "Ürküp kaçmış mıydı?" diye sorar, adam ona da: "Evet" der. Bunun üzerine adam: "Bunlar gerçekten benim devemin nitelikleridir. Bana onun nerede olduğunu söyleyiniz." Devesini görmediklerine dair yemin ettiler. Fakat adam onları bırakmayıp şöyle der: "Benim devemin nitelikleri aynen sizin dediğiniz gibi iken, sizleri nasıl bırakabilirim?"

 

Hep birlikte Necran'a varıncaya kadar gittiler. Orada Cürhüm'lü Efa'yı bulup ona misafır oldular. Devenin sahibi, ona durumunu anlattı. Cürhüm'lü onlara sorar: "Peki, görmeden devesinin niteliklerini nasıl söyleyebildiniz?" Mudar dedi ki: "Ben çayırın bir tarafının otlanmış, bir tarafının dokunulmamış olduğunu gördüm. Bundan onun bir gözünün kör olduğunu anladım." Rebia:

 

"Ben onun ön ayaklarının birisinin sağlam bir şekilde yere basmış olduğunu, ötekinin ise doğru dürüst iz bırakmamış olduğunu gördüm. Buradan onun göğsünün rahat olmadığını anladım." dedi. İyad dedi ki: "Onun pisliklerinin bir tarafta toplanmış olduğunu gördüğüm için, kuyruğunun kesik olduğunu anladım. Şayet kuyruklu olsaydı, pisliklerini dağıtırdı." Enmar da şöyle dedi: "Ben onun ürküp kaçmış bir deve olduğunu şundan anladım: Otları sarılmış yerde otlamış sonra onu bırakıp otu daha yaramaz ve daha az olan bir yerde gidip otlamış." Cürhüm'lü adama: "Bunlar senin deveni görmemiş. Git deveni ara." dedi.

 

Cürhüm'lü daha sonra onlara kim olduklarını sorar. Ona kim olduklarını bildirirler. Kendilerine: "Hoş geldiniz" diyerek: "Ben sizlerin bu durumda olduğunuzu görüyorum, bununla birlikte sizin bana ihtiyacınız söz konusu olabilir mi?" diye sorduktan sonra onlara yemek getirilmesini ister. Beraberce yer, içerler. Sonra Mudar şöyle der: "Bugün içtiğimiz şaraptan güzel şarap içmiş değilim. Ancak bunun meyvesi bir mezar üzerinde bitmiştir." Rebia der ki: "Bugün yediğim etten daha güzel et yemiş değilim. Ancak bu hayvan köpek sütüyle beslemniştir." İyad der ki: "Ben bugün gördüğümüz tepeye tırmanan adam gibi kimse görmedim. Ancak o, bilinen babasından başka birisinin çocuğudur." Enmar der ki: "Bizim işimize yarayacak bundan daha faydalı bir söz görmedim."

 

Cürhüm'lü söylenen bu sözleri işitince hayrete düştü ve hemen annesinin yanına giderek durumu sordu. Kadın ona, çok büyük serveti olan birisinin karısı olduğunu, fakat bunun bir türlü çocuğu olmadığını bu mülkün başkalarına gitmesini istemediği için, başka birisiyle ilişki kurduğunu ve bunun sonucunda kendisine hamile kaldığını bildirdi. Saki'ye de şarabın durumunu sordu. Ona şöyle dedi: "Ben bu şarabı babanın kabri üzerine dikmiş olduğum bir hurma ağacından yaptım." Çobana da etin durumunu sordu. Çoban ona: "Bu et, bir dişi köpek tarafından emzirilmiş bir koyunun etidir." dedi.

Bu sefer Mudar'a soruldu: "Sen şarabın böyle olduğunu nereden anladın?" Mudar: "Çünkü, çok aşırı bir şekilde bir susuzluk bastı." dedi. Rabia'ya da sözlerini neye dayanarak söylediği soruldu. O da birşey söyledi. Bu sırada Cürhüm'lü gelip onlara: "Bana durumunuzu anlatın." dedi. Onlar da durumlarını anlattılar Cürhüm'lü aralarında şu şekilde hüküm verdi: Kırmızı çadır, dinarlar ve develer (bunlar kırmızı idi) Mudar'ın; siyah kıl çadır ile siyah atlar Rebia'nın; ayakları siyah beyaz olan koyunlar ile küçük ayaklı koyunlar iyad'ın; taçla ve dirhemler ise Enmar'ındır.

 

Mudar, develere ilk şarkı söyleyendir. Bunun sebebi de şu olmuştu: Bir sefer devesinden düşmüş ve eli kırılmıştı. O da: "Ah elim, elim" demeye başladı. Develer, meralarından etrafına toplanmaya başladı. Eli iyileşip deveye binecek duruma gelince, develere şarkı söylemeye başladı. Sesi de oldukça güzeldi. Denildiğine göre; eli kırılan kendisi değil, kölesidir. Bunu görünce bağırmış, develer etrafında toplanmıştı. Böylece Mudar, ilk olarak develere şarkı söylemeyi icat etti. Sonra gelenler de buna ilaveler yaptılar.

 

"Şarkıyı işitince kuyruklarını sallamaya başladılar" anlamındaki ilk darb-ı meseli, o zaman o söyledi. Böylece bu daha sonra bir meselolarak dillerde dolaşmaya başladı.

Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Mudar ve Rabia'ya küfr etmeyin. Çünkü onların ikisi de Müslüman idi."

 

BİR SONRAKİ SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA

 

İBN NİZAR - İBN MEADD - İBN ADNAN