İBNÜ’L-ESİR |
1. CİLT |
KİSRA
ŞİRÜYE BİN PERVİZ BİN HÜRMÜZ BİN ENUŞİRVAN'IN HÜKÜMDARLIĞI
Annesi
Meryem Bizans Hükümdarı Mavrık'ın kızı olup asıl adı Kubad olan Şiruye bin Perviz
tahta çıkıp hükümdar olunca ülkenin hatırı sayılır büyükleri ve eşrafı yanına
gelip: "Ülkemizde iki hükümdarın bulunması doğru olmaz, ya Kisra Perviz'i
(babam) öldürürsün, biz o zaman sana kuloluruz ya da biz seni tahttan indirir,
Perviz'e itaat ederiz." dediler.
Şiruye,
onların bu sözlerine kırıldı, babasını merkezden uzaklaştırıp başka bir yere
gönderdi ve orada hapsettirdi. Sonra ülkenin saygı değer büyüklerini bir araya
topladı ve onlara: "Biz Kisra Perviz'e yaptığı kötülükleri anlatmak ve bu
kötülüklerinden bir kısmına bizzat kendisini vakıf kılmak maksadıyla bir elçi
göndermeyi düşündük." dedi ve ülkenin işlerini tedvirle görevli olan Üstaz
Huşnes (Esfad. Cüşnes ?) adında birisini gönderdi. Şiruye, O'ndan babası
Perviz'e şunları söylemesini istedi: "Yaptığın kötülükler seni bu hale
düşürdü, çünkü sen baban Hürmüz'e karşı cür'etli davranıp gözlerine mil
çektirdin ve öldürdün. Sonra evladın olan bizlere kötülük edip halkla olan
münasebetlerimizi engelledin ve her türlü huzur ve rahattan mahrum bırakın.
Ayrıca hapishanelere koyduğun kişileri ebediyen mahkUm ederek onlara kötülük
ettin. Diğer taraftan bir çok kadın ahp sırf kendi arzuna tahsis ettin, onlara
şefkat göstermedin ve çocuk doğurmalarına müsait olan erkeklerle muaşeretlerine
engeloldun. Tebaan olan halka sert ve katı davrandın. Vergi mükelleflerinden
vergi toplarken şiddet kullanıp zulmettin. Bizans ve diğer ülkelerin sınır
boylarına askerler toplayıp onları aile ve çocuklarından ayırdın. Bu arada sana
iyilik etmesine, kızıyla evlendirmesine ve katında iyi bir intiba bırakmasına
rağmen Bizans Hükümdarı Mavrık'a karşı ihanet ettin. Senin ve ülke halkının
ihtiyacı olmadığı, size bir faydası dokunmadığı halde ''çarmıh''ı O'na
vermedin. İşte bu yaptıklarına dair lehinde bir delilin varsa, bunları anlat;
eğer delilin yoksa hakkında ilahi emrin tahakkuk etmesi için hemen Allah'a
tövbe et."
Nihayet
elçi Üstaz Huşnes, Kisra Perviz'in yanına geldi ve Şiruye'nin sözlerini
aktarmak suretiyle elçilik görevini yerine getirdi. Bunun üzerine Kisra Pervız:
"Benden
cevap olarak kısa ömürlü olan Şiruye'ye söyle ki: Hiç bir kimse için büyük
suçlar bir yana, küçüklerini bile yakinen iç yüzünü bilmeden açığa vurup yaymak
uygun değildir. Nitekim aslını araştırmadan bize nispet ederek bir takım
suçları sayıp döktün. Eğer biz senin söylediğin gibi olsak bile, ey cahil; bu
hareketinle bir ayıp işlemiş olacağından bizden sadır olan ve öldürühnemizi
gerektiren böyle büyük bir suçu açığa vurmaman ve yaymaman gerekirdi; çünkü
senin milletinin kadıları, ölüme mahkum olan bir kimsenin çocuğunu, hükümdar
olmak bir yana, babasından ayırırlar ve iyi kimselerle düşüp kalkmasına müsaade
etmezler, halbuki biz -Allah'a hamdolsun- O'nun yol göstermesiyle kendimizi,
çocuklarımızı ve tebaamızı kusursuz bir şekilde ıslah edip düzelttik. Şimdi
ben, cehaletini anlaman için bize yüklediğin suçların iç yüzünü açıklıyorum.
Sana cevabım şöyledir: "Babam Hürmüz hakkında söylediklerine cevabım
şudur: Bir takım kötü kimselerin tahrikiyle babamız Hürmüz bizi itham etti,
hatta hakkımızdaki kötü düşüncelerinden korkuya kapılarak kapısından uzaklaştık
ve Azerbaycan'a gittik. Böylece aramızın açıldığı etrafa yayıldı. Nihayet
devletinin zayıf düşüp otoritesinin kaybolduğunu görünce Azerbaycan'dan kalkıp
kapısına geldik . Fakat bu defa münafık Behram üzerimize hücum ederek bizi
ülkemizden uzaklaştırıp kovdu, bunun üzerine biz de Bizans ülkesine gidip
sığındık, sonra tekrar ülkemize geri döndük ve babamızı öldürenlerden veyahut
onun öldürülmesinde parmağı olanlardan intikam almakla işe başladık. "
"Oğullarım
hususunda söylediklerinize gelince: Ben sizin lüzumsuz şeylerle meşgul
olmanızı, dolayısıyla ülke ve tebaaya karşı zarar ve eziyetinizi önlemek için
başınıza koruyucu muhafızlar tayin ettim. Ayrıca sizin için bol miktarda
harcama yaptım ve bütün ihtiyaçlarınızı temin ettim. Özellikle senin durumuna
işaret etmek istiyorum. Müneccimler senin doğumun münasebetiyle bana karşı
fitne ve fesat çıkaracak birisi olduğunu veyahut da senin sebebinle bunun
meydana geleceğini söylediler. Diğer taraftan Hint Hükümdarı da sana bir
mektupla bir hediye göndermişti. Mektubu okuduğum zaman, hükümdarlığımın
üzerinden otuz sekiz yıl geçtikten sonra, hükümdar olup tahta geçeceğini
müjdelediğini gördüm. Bu mektubu ve müneccimlerin doğumun münasebetiyle
söylediklerini ihtiva eden yazıyı mühürleyip muhafaza ettim. Bunlar şimdi eşim
Şirin'in yanında bulunmaktadır. İstersen bunları okuyabilirsin. İşte bütün
bunlar bile, seni öldürmek şöyle dursun, sana olan iyiliklerimizi engellemedi.
"
"Uzun
müddet hapishanelerde tuttuğumuzu söylediğin kimselere gelince, bu husustaki
cevabım şudur: Ben ancak ölüme mahkum olan veya bir kısım organları kesilmesi
gereken kimseleri hapsettim. Halbuki mahkumları korumakla görevli olanlar ile
vezirler ölüme mahkum olanların bir yolunu bulup beni öldürmezden önce onları
öldürmemi istiyorlardı. Fakat ben kan dökmekten nefret ettiğim ve ölümü hak
edenlerin hayatta kalmalarını istediğim için temkinli hareket edip onları
öldürmedim ve durumlarını Allah'a havale ettim. Eğer onları hapishaneden dışarı
çıkaracak olursan, Rabb'ine karşı isyan etmiş olursun ve bunun akıbetine
katlanmak mecburiyetinde kalırsın."
"Tebaamız
olan halka zor ve baskı kullanarak onlardan mal, çeşitli mücevher ve meta
topladığımız hususundaki sözünüze gelince: Ey cahil! Şunu bilmelisin ki,
Allah'tan sonra mülk ve devleti ayakta tutan şey mal ve askerdir. Bilhassa
çevresi düşmanlar tarafından sarılmış olan Fars ülkesini düşmanların arzu ve
isteklerinden koruyup onları bertaraf etmek ancak asker, silah ve savaş için
kuvvet hazırlamakla mümkün olur. Bunlar ise ancak bol miktarda para ve mal ile
temin edilir. Bizden önceki atalarımız silah, mal ve benzeri diğer şeyleri
toplamışlardı, fakat münafık Behram ve adamları çok az miktarı hariç bunları
yağma ettiler. Nihayet biz Azerbaycan'dan mülk ve tahtımıza döndükten ve halk
bize itaat edip boyun eğdikten sonra ülkemİzin her tarafına ispehbed (baş
kumandan)ler ve fadusebanlar (bir tür askeri ve idari görev?) gönderdik; bunlar
düşmanlara karşı koydular ve düşman ülkelerine baskınlar yaptılar. Bu vesile
ile düşman ülkelerinden çok miktarda mal ve meta ganimet olarak bize ulaştı.
Duyduğuma göre, ölüme müstahak olan kötü kimselerin düşüncelerine uyarak bu
malları dağıtmak istiyormuşsun. Sana şu kadarını söyleyeyim ki, bu mallar bir
hayli emek sarf edilerek, güçlüklere katlanılarak, hatta tehlikelere göğüs
gerilerek toplanmıştır. Sakın böyle bir harekete girişme, zira bu mal ve
servet, saltanat ve ülken için bir sığınak, düşmanına karşı koyman için bir
kuvvettir. "
Nihayet
Üstaz Huşnes (Cüşnes ?), Şiruye'nin yanına döndü ve babası Perviz'in verdiği
cevapları ona anlattı. Sonra Fars'ın hatırı sayılır büyükleri tekrar Şiruye'nin
yanına geldiler ve: "Ya babanın öldürülmesini emredersin, yahut da biz
seni tahttan indirir, ona itaat ederiz. " dediler. Bu durum karşısında
Şiruye istemiyerek babasının öldürülmesini emretti ve bu iş için babası
Perviz'in zulmüne uğrayan kişileri seçip görevlendirdi. Nihayet Nimruz
bölgesinden Mihr-Hürmüz bin Merdanşah adında bir genç O'nu öldürdü.
Kisra
Perviz öldürülünce oğlu Şiruye elbisesini parçalayıp ellerini yüzüne vurarak
yüksek sesle ağladı. Sonra emriyle babası Perviz'in naşı götürüldü ve ülkenin
ileri gelen büyükleri ve eşrafı naş'ı arkadan takip ettiler, Nihayet Perviz
defnedildikten sonra Şiruye'nin emriyle babasının katili MilırHürmüz öldürüldü.
Kisra
Perviz'in hükümdarlığı otuz sekiz yıl sürdü.
Sonra
Şiruye veziri Firuz ile yaptığı bir meşveret neticesinde şecaat ve edep sahibi
olan on yedi kardeşini öldürttü.
Bundan
sonra Şiruye hastalıklara yakalandı ve dünya lezzetlerinden zevk alamaz oldu.
Sonra Deskiretü'l-Melik'te öldü, Şiruye kardeşlerinin öldürülmesinden sonra çok
üzüldü ve öldürülmelerine dayanamadı. Denildiğine göre, kardeşlerini
öldürttükten bir gün sonra kız kardeşleri Buran ile Azermiduht yanına girip
ağır konuştular ve ona: "Senin sonu gelmeyen bir saltanata karşı olan
hırsın, baban ve kardeşlerini öldürmeğe sevk etti." dediler. Şiruye, kız
kardeşlerinden bu sözü işitince şiddetli bir şekilde ağladı, tacını başından
çıkarıp yere attı ve hayatı boyunca keder ve üzüntüsü devam etti. Yine rivayete
göre hanedanından gücünün yettiği kimseleri ortadan kaldırıp yok etmişti. Onun
döneminde Fars ülkesinde veba hastalığı baş gösterdi ve bu hastalığa yakalanan
pek çok kişi öldü. Şiruye de aynı hastalıktan öldü ve hükümdarlığı sekiz ay
sürdü.
BİR SONRAKİ
SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA