DEVAM:
39. Borç Ve Faiz
وَحَدَّثَنِى
مَالِكٌ،
عَنْ زَيْدِ
بْنِ أَسْلَمَ،
أَنَّهُ
قَالَ : كَانَ
الرِّبَا فِي
الْجَاهِلِيَّةِ
أَنْ يَكُونَ
لِلرَّجُلِ
عَلَى
الرَّجُلِ
الْحَقُّ
إِلَى أَجَلٍ،
فَإِذَا
حَلَّ
الأَجَلُ
قَالَ :
أَتَقْضِي
أَمْ تُرْبِي
؟ فَإِنْ
قَضَى
أَخَذَ،
وَإِلاَّ
زَادَهُ فِي
حَقِّهِ
وَأَخَّرَ
عَنْهُ فِي
الأَجَلِ(
Zeyd b.
Eslem'den: Cahiliye devrinde faiz şöyle olurdu:
Birisinde vadeli
bir alacağı olan kimse, alacağının zamanı gelince borçlusuna:
«— Borcunu
ödeyecek misin, yoksa arttıracak mısın?» derdi. Verirse alır, veremezse
alacağının üzerine faiz ilavesiyle bir müddet daha ertelerdi.
قَالَ
مَالِكٌ :
وَالأَمْرُ
الْمَكْرُوهُ
الَّذِي لاَ
اخْتِلاَفَ
فِيهِ
عِنْدَنَا أَنْ
يَكُونَ
لِلرَّجُلِ
عَلَى الرَّجُلِ
الدَّيْنُ
إِلَى
أَجَلٍ،
فَيَضَعُ عَنْهُ
الطَّالِبُ
وَيُعَجِّلُهُ
الْمَطْلُوبُ،
وَذَلِكَ
عِنْدَنَا
بِمَنْزِلَةِ
الَّذِي
يُؤَخِّرُ
دَيْنَهُ
بَعْدَ مَحِلِّهِ
عَنْ
غَرِيمِهِ،
وَيَزِيدُهُ
الْغَرِيمُ
فِى حَقِّهِ.
قَالَ:
فَهَذَا
الرِّبَا بِعَيْنِهِ
لاَ شَكَّ
فِيهِ(
İmam Malik der
ki: Bu hususta bize göre ihtilafsız mekruh olan, birisinde alacağı olan bir
kimsenin, alacağının bir kısmından vaz geçmesine karşılık borçlunun geri kalan
kısmı zamanı gelmeden ödemesi şeklindeki durumdur. Çünkü bu, ödeme zamanı
geldikten sonra alacağını tehir etmesi ve borçlunun da ona daha fazla ödemesi
mesabesindedir. Bu ise hiç şüphesiz doğrudan doğruya faizdir.
قَالَ
مَالِكٌ فِى
الرَّجُلِ
يَكُونُ لَهُ عَلَى
الرَّجُلِ
مِئَةُ
دِينَارٍ
إِلَى أَجَلٍ،
فَإِذَا
حَلَّتْ
قَالَ لَهُ
الَّذِي عَلَيْهِ
الدَّيْنُ :
بِعْنِي
سِلْعَةً يَكُونُ
ثَمَنُهَا
مِئَةَ
دِينَارٍ
نَقْداً بِمِئَةٍ
وَخَمْسِينَ
إِلَى أَجَلٍ،
هَذَا بَيْعٌ
لاَ
يَصْلُحُ،
وَلَمْ يَزَلْ
أَهْلُ
الْعِلْمِ
يَنْهَوْنَ
عَنْهُ.
قَالَ
مَالِكٌ
وَإِنَّمَا
كُرِهَ
ذَلِكَ لأَنَّهُ
إِنَّمَا
يُعْطِيهِ
ثَمَنَ مَا بَاعَهُ
بِعَيْنِهِ،
وَيُؤَخِّرُ
عَنْهُ الْمِئَةَ
الأُولَى
إِلَى
الأَجَلِ
الَّذِي ذَكَرَ
لَهُ آخِرَ
مَرَّةٍ،
وَيَزْدَادُ
عَلَيْهِ
خَمْسِينَ
دِينَاراً
فِي
تَأْخِيرِهِ
عَنْهُ، فَهَذَا
مَكْرُوهٌ
وَلاَ
يَصْلُحُ،
وَهُوَ أَيْضاً
يُشْبِهُ
حَدِيثَ
زَيْدِ بْنِ
أَسْلَمَ فِي
بَيْعِ
أَهْلِ
الْجَاهِلِيَّةِ،
إِنَّهُمْ
كَانُوا
إِذَا
حَلَّتْ
دُيُونُهُمْ
قَالُوا
لِلَّذِي
عَلَيْهِ
الدَّيْنُ :
إِمَّا أَنْ
تَقْضِيَ
وَإِمَّا
أَنْ
تُرْبِيَ ؟
فَإِنْ قَضَى أَخَذُوا،
وَإِلاَّ
زَادُوهُمْ
فِي حُقُوقِهِمْ،
وَزَادُوهُمْ
فِي الأَجَلِ(
İmam Malik der
ki: Bir kimsenin diğer birinde vadeli yüz dinar alacağı olsa, zamanı gelince
borçlu, ona:
«— Bana peşin
fiyatı yüz dinar olan bir malı yüz elli dinara vadeli olarak sat» dese, bu alış
veriş doğru olmaz. İlim adamları bunu yasaklıyor.
İmam Malik der ki: Bu, mekruhtur. Çünkü bu
durumda borçlu, alacaklıya sattığı şeyin bedelini, o şeyin aynıyla ödemiş,
alacaklı da ilk yüz dinarı ikinci bir müddet için tehir etmiş, bu tehiri
sebebiyle elli dinar daha alacağına eklemiş olur ki, bu mekruhtur, doğru
değildir.
Bu aynı zamanda
Zeyd b. Eslem'in cahiliye devrindeki alış verişler hakkında rivayet ettiği
hadise benzemektedir. Onlar alacaklarının zamanı gelince borçluya:
«— Ya borcunu
öde, ya da artır (faiz ver)» derlerdi. Eğer öderse alırlar, ödeyemezse
alacakları miktarı artırırlar, müddeti uzatırlardı.