SAHİH-İ MÜSLİM |
HAYIZ |
باب نسخ
"الماء من
الماء". ووجوب
الغسل بالتقاء
الختانين
22- "SU SU'DAN
DOLAYIDIR" HÜKMÜNÜN NESH EDİLMESİ VE İKİ SÜNNET YERİNİN BİRBİRİNE
KAVUŞMASI SEBEBİYLE GUSLETMENİN VACİB OLMASI BABI
وحدثني
زهير بن حرب
وأبو غسان
المسمعي. ح وحدثناه
محمد بن
المثنى وابن
بشار. قالوا:
حدثنا معاذ بن
هشام. قال:
حدثني أبي عن
قتادة. ومطر عن
الحسن، عن أبي
رافع، عن أبي
هريرة؛ أن نبي
الله صلى الله
عليه وسلم قال:
"إذا جلس
بين شعبها
الأربع ثم
جهدها. فقد
وجب عليه
الغسل". وفي
حديث مطر "وإن
لم ينزل". قال
زهير من بينهم
"بين أشعبها
الأربع".
781-
Bana Zuheyr b. Harb ile Ebu Gassan el-Mismai
tahdis etti (H). Bunu bize Muhammed b. el-Müsenna ile İbn Beşşar da tahdis
etti. Dediler ki: Bize Muaz b. Hişam tahdis edip dedi ki: Bana babam Katade ve
Matar'dan tahdis etti. O Hasan'dan, o Ebu Rafi'den, o Ebu Hureyre'den rivayet ettiğine göre Allah'ın Nebisi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Erkek kadının dört şu'besi arasına
oturduktan sonra onu yorarsa artık ona gusletmek icap eder" buyurmuştur.
Hadisin Matar yoluyla rivayetinde
"menisini akıtmasa dahi" ibaresi de vardır.
Aralarından Zuheyr ise
(şu'besi anlamındaki şuab kelimesini) "dört eş'ubu (şu'besi)
arasında" diye ifade etmiştir.
Diğer tahric: Buhari,
291; Ebu Davud, 216; Nesai, 191; İbn Mace, 610; Tuhfetu'l-Eşraf, 14659
حدثنا
محمد بن عمرو
بن عباد بن
جبلة. حدثنا
محمد بن أبي
عدي. ح وحدثنا
محمد بن
المثنى. حدثني
وهب بن جرير.
كلاهما عن
شعبة، عن
قتادة، بهذا الإسناد،
مثله. غير أن
في حديث شعبة
"ثم اجتهد"
ولم يقل "وإن
لم ينزل".
782-
Bize Muhammed b. Amr b. Abbad b. Cebele tahdis
etti. Bize Muhammed Ebu Adiy tahdis etti (H). Bize Muhammed b. el-Müsenna da
tahdis etti. Bize Vehb b. Cerir tahdis etti. (Muhammed
ile birlikte) ikisi Şu'be'den, o Katade'den bu isnad ile hadisi bunun gibi
rivayet etti. Ancak hadisin Şu'be yoluyla rivayetinde "sonra oldukça
gayret ederse" demiş "menisini akıtmasa dahi" dememiştir.
وحدثنا
محمد بن
المثنى. حدثنا
محمد بن
عبدالله
الأنصاري.
حدثنا هشام بن
حسان. حدثنا
حميد بن هلال
عن أبي بردة،
عن أبي موسى
الأشعري. ح وحدثنا
محمد بن
المثنى. حدثنا
عبدالأعلى
(وهذا حديثه)
حدثنا هشام عن
حميد بن هلال.
قال (ولا
أعلمه إلا عن
أبي بردة) عن
أبي موسى قال: اختلف في ذلك
رهط من
المهاجرين
والأنصار. فقال
الأنصاريون:
لا يجب الغسل
إلا من الدفق
أو من الماء.
وقال
المهاجرون: بل
إذا خالط فقد
وجب الغسل.
قال: قال أبو
موسى: فأنا
أشفيكم من
ذلك. فقمت
فاستأذنت على
عائشة. فأذن
لي. فقلت لها:
يا أماه! (أو يا
أم المؤمنين!)
إن
أرد أن
أسألك عن شيء.
وإن أستحييك.
فقالت: لا تستحي
أن تسألني عما
كنت سائلا عنه
أمك التي ولدتك.
فإنما أنا
أمك. قلت: فما
يوجب الغسل؟
قالت: على
الخبير سقطت.
قال رسول الله
صلى الله عليه
وسلم "إذا جلس
بين شعبها
الأربع، ومس
الختان
الختان، فقد
وجب الغسل".
783-
Bize Muhammed b. el-Müsenna da tahdis etti.
Bize Muhammed b. Abdullah el-Ensari tahdis etti. Bize Hişam b. Hassan tahdis
etti. Bize Humeyd b. Hilal, Ebu Burde'den tahdis etti. O Ebu Musa el-Eş'ari'den
rivayet etti (H). Bize Muhammed b. el-Müsenna da tahdis etti. Bize Abdula'la
tahdis etti. -Bu onun hadisidir.- Bize Hişam, Humeyd b. Hilal'den tahdis edip
dedi ki: -ki ben bu hadisi ancak Ebu
Burde'den diye biliyorum- O Ebu Musa'dan şöyle dediğini nakletti: Bu hususta
Muhacirlerle Ensar'dan bir topluluk ihtilafa düştü. Ensardan olanlar gusül-
ancak defkden (meninin akmasından) yahut sudan dolayı gerekir, dediler.
Muhacirler ise: Hayır cima olursa gusül icap eder dediler.
Ebu Musa dedi ki: Bu
hususta sizi ben ihtilaftan kurtaracağım. (Sonra devamla şunları söyledi):
Kalkıp gittim, Aişe'nin huzuruna girmek için izin istedim. Bana izin verildi.
Ona: Anacığım -yahut müminlerin annesi- ben sana bir husus hakkında soru sormak
istiyorum fakat şüphesiz senden utanıyorum, dedim. O: Seni doğuran anandan
sorabileceğin her soruyu utanmadan bana sorabilirsin çünkü ben senin annenim,
dedi. Ben de: Gusletmeyi gerektiren nedir dedim. O: Sen bunu iyi bilen birisine
sormuş oldun, dedi çünkü Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Erkek
kadının dört şu'besi arasına oturup da sünnet yeri sünnet yerine değerse artık
gusül icap eder" buyurmuştur.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir; Tuhfetu'l-Eşraf, 16277
حدثنا
هارون بن
معروف،
وهارون بن
سعيد الأيلي.
قالا: حدثنا
ابن وهب.
أخبرني عياض
بن عبدالله عن
أبي الزبير،
عن جابر بن
عبدالله، عن
أم كلثوم، عن
عائشة زوج
النبي صلى
الله عليه
وسلم. قالت: إن رجلا سأل
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم عن الرجل
يجامع أهله ثم
يكسل. هل
عليهما
الغسل؟ وعائشة
جالسة. فقال
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم "إني
لأفعل ذلك.
أنا وهذه. ثم
نغتسل".
784-
Bize Harun b. Maruf ile Harun b. Said el-Eyli
tahdis edip dediler ki. Bize İbn Vehb tahdis etti ... Cabir b. Abdullah, Ümmü Külsum'dan, o Nebi (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'in zevcesi Aişe'den şöyle dediğini nakletti: Bir adam
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e hanımı ile cima ettikten sonra
menisi akmayan kimsenin durumu hakkında soru sorup her ikisine de gusletmek
gerekir mi dedi. Aişe de oturuyordu. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
buna "ben bu işi bununla birlikte yapıyorum sonra guslediyoruz"
buyurdu.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir; Tuhfetu'l-Eşraf, ı 7983
AÇIKLAMA: (773-784) Şunu bilelim ki, şu anda ümmet inzal
sözkonusu olmasa dahi cimadan dolayı gusletmenin de vacip olduğunu, inzal ile
de icap ettiğini ittifak ile kabul etmiş bulunmaktadır. Ashab-ı kiram'dan bir
cemaat ancak inzal ile guslün vacip olduğunu kabul ediyordu. Sonra bunların bir
kısmı görüşlerinden vazgeçti ve diğerlerinden sonra da bu hususta icma
gerçekleşti.
Bu husustaki (21
numaralı) babta (773) "su ancak sudan dolayı gerekir" hadisi ile
birlikte (777 numaralı) Ubey b. Ka'b'ın Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'den zevcesi ile cima ettikten sonra menisi akmayan bir kimse hakkında
"erkeklik organını yıkayıp, abdest alacağına" dair hadisi ile (781
numaralı) "sizden biriniz kadının dört şu'besi arasına oturup ... inzal
etmese dahi" hadisi de bu husustadır.
İlim adamları derler ki:
İşte uygulama (amel) bu hadise göredir. (Yani menisi akmasa dahi
gusletmelidir.) "Su ancak sudan gerekir" hadisine gelince, ashabın
büyük çoğunluğu ile onlardan sonra gelenler o mensuhtur, demişlerdir. Burada
nesh edilmesinden maksatları ise önceleri meni akmaksızın cimadan ötürü
gusletme yükümlülüğü yokken sonradan vacip olmuştur.
İbn Abbas (r.a.) ve
başkaları bunun mensuh olmadığı, aksine bundan maksadın rüyasında ihtilam
olmakla birlikte inzal olmamışsa gusletmesinin vacip olmayacağının kastedildiği
kanaatindedirler. Bu hükmün bu şekilde kalıcı olduğunda da şüphe yoktur.
Ubey b. Ka'b'ın rivayet
ettiği (777) hadisi ile ilgili olarak da: Biri mensuh olduğu, diğeri ise fercin
dışında onunla teması hakkında yorumlandığı şeklinde olmak üzere iki cevap
verilmiştir. Allah en iyi bilendir.
(773) "Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) ile birlikte Kuba'ya çıkıp gittim."
Kuba ismi (sonu) medli,
müzekker ve munsarif bir isimdir. Muhakkiklerin ve çoğunluğun kabul ettiği
sahih kanaat budur. Bunun bir diğer söyleyişi daha vardır ki buna göre müennes
ve ğayri munsariftir, bir diğer görüşe ise bu maksur bir isimdir. "itban b. Malik" ismi meşhur olan
söyleyişe göre ayn harfi kesrelidir. (Utban şeklinde) ötreli olduğu da
söylenmiştir, iman bölümünde bunu açıklamıştık.
(775) "Bize
Ubeydullah b. Muaz el-Anberi tahdis etti. .. birbirini neshederdi." Bu
senetteki bütün raviler Basralıdır. Kufeli olan Ebu'l-Ala müstesnadır.
Ebu'l-Ala'nın adı ise Yezid b. Abdullah b. eş-Şihhir'dir. Ebu'l-Ala
tabiindendir. Müslim'in bu sözü Ebu'l-Ala'dan rivayet etmekten maksadı da
"su, sudan dolayı gerekir" şeklindeki hadisin nesh edilmiş olduğunu
anlatmaktır. Ebu'l-Ala'nın: "Sünnet de sünneti nesh eder" şeklindeki
sözü doğrudur. İlim adamları der ki:
Sünnetin sünneti neshi
dört şekildedir:
1- Mütevatir olan bir
sünnetin yine mütevatir bir sünnetle nesh edilmesi
2- Vahid bir haberin
kendisi gibi vahid bir haberle nesh edilmesi
3- Ahad rivayetlerin
mütevatir rivayetlerle nesh edilmesi
4- Mütevatir sünnetin
ahad sünnet ile nesh edilmesi
İlk üçünün caiz oluşunda
görüş ayrılığı yoktur. Dördüncüsü ise büyük çoğunluğa göre caiz değildir. Bazı
zahiri alimleri ise caizdir demişlerdir. Allah en iyi bilendir.
(776) Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: ''Aceleye getirilecek olursan ... sana
gusletmek gerekmez." İbn Beşşar'ın rivayetinde de: ''Aceleye getirilecek
olursan ... " şeklindedir. Aceleye getirilecek olursan anlamındaki
"u'cilte" lafzının hemzesi her iki yerde de ötreli, ayn harfi sakin,
cim harfi kesrelidir. İkinci kelime olan "akhatte" lafzı ilkinde
hemze ve ha fethalı, İbn Beşşar'ın rivayetinde ise "u'cilte: aceleye
getirilirsen" ifadelerinde olduğu gibi hemze ötreli, ha harfi kesrelidir.
Her iki rivayet de sahihtir. Burada khatın anlamı meninin akıtılmamasıdır.
Yağmurun yağmaması anlamına gelen bu lafzın bu maksatla kullanılması bir
istiaredir. Bunun yer hakkında kullanılması ise bitkinin yetişmemesi demektir.
Allah en iyi bilendir.
(777) "Sonra
menisini akıtmazsa" ibaresinde ye harfini ötreli olarak zaptettik, fethalı
olarak okunması da caizdir. Erkek cima ederken menisini akıtamayacak olursa
"eksele'r-reculü" denilir. Kaf harfi fethalı, sin kesreli olarak
"kesile" de kullanılır ama birincisi daha fasihtir.
Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'in: "Kadından kendisine isabet edeni yıkar" buyruğu
kadının fercinin yaşlılığının necis olduğuna delildir. Bu husustaki görüş
ayrılığı bilinen bir şeydir. Bizim mezhep alimlerimizin bazılarına göre sahih
olan bu yaşlılığın necis olduğudur. Temiz olduğunu söyleyenler bu hadisteki
yıkama emrini müstehap olarak yorumlarlar. Mezhep alimlerimizin çoğunluğuna
göre daha sahih olan budur. Allah en iyi bilendir.
(778) "Bana babam
el-Milyy'den tahdis etti, O da el-Melf'den nakletti el-Meli sözü ile el-Meli
Ebu Eyyub'u kastetmektedir." Asıl yazmalarda bu şekilde "Ebu
Eyyub" lafzındaki "eb" kelimesi vav ile birlikte yazılmış olup,
bu da doğru bir şekildir. "el-Meli" ise kendisine güvenilen itimat
olunan kişi demektir. Allah en iyi bilendir.
(779) "Cima edip de
menisi gelmezse" ibaresindeki "yumni: menisinin gelmesi" fiili
fasih söyleyişte ye harfi ötreli, mim harfi sakin kullanılır, rivayet de bu
şekilde gelmiştir. Ye harfinin fethalı kullanılması ikinci bir söyleyiştir.
Üçüncü söyleyiş ise ye harfi ötreli, mim fethalı, nun şeddeli (yumenni
şeklinde)dir. Bunun için mı em na, mena ve menna olmak üzere üç türlü
kullanılır. Bunları Ebu Amr ez-Zahid nakletmiştir ama birinci söyleyiş daha
fasih ve daha meşhur olmanın yanında Kur'an-ı Kerim de bunu kullanmıştır.
Nitekim yüce Allah: 'Akıttığınız meniyi gördünüz mü?" (Vakıa, 58)
buyurmaktadır.
(781) "Ebu Gassan
el-Mismai" isminde "Gassan" hem munsarıf, hem gayr-ı munsarif
olabilir. Adı Malik b. Abdulvahid'dir. Daha önce defalarca açıklamış olmakla
birlikte kitabın baş taraflarında taahhüt ettiğim şekilde aradan uzun bir fasıla
geçtiğinden ötürü buna ve benzerlerine tekrar dikkat çekerim.
"Ebu Rafi"'in
adının Nufey' olduğu da daha önce geçmiş idi.
"Dört şu'besi
arasına oturduktan sonra ... " Şuab (şube'nin çoğulu) kelimesi diğer
rivayette "eş'ub" olarak zikredilmiştir. İlim adamları dört şu'be'den
ne kastedildiği hususunda farklı görüşlere sahiptirler. Kastın eller ve ayaklar
olduğu, ayaklar ve uyluklar olduğu, ayaklar ve kasıklar olduğu söylenmiştir.
Kadi İyaz ise fercin dört Şu'besinin kastedildiğini söylemiştir.
"Şuab" kelimesi "şu'be"in çoğulu olup, kenarlar
anlamındadır. Bu lafzın "eş'ub" rivayeti ise "şuab"in
çoğuludur.
"Onu yorma"nın
anlamı ise hareketiyle onu yorması demektir. Hattabı de böyle açıklamıştır.
Başkaları ise onu çokça yorarsa diye açıklamıştır. Kadi İyaz -yüce Allah'ın
rahmeti ona- der ki: Daha uygun anlam onunla bu işi yaparken bütün çaba ve
gayretini harcaması anlamında olduğudur çünkü "cehd" güç ve takat
demektir. Bu da harekete ve işi tamamen yapmaya denilir. Bu açıklama da
hareketi ile onu yorması diye açıklayanların görüşüne yakındır. Yoksa bu
hususta kadının karşı karşıya kaldığı herhangi bir zorluk, bir meşakkat yoktur.
Allah en iyi bilendir.
Hadisin anlamına
gelince, guslün vücubu meninin akmasına bağlı değildir. Aksine haşefe fercin
içine girip, kayboldu mu erkeğe de, kadına da gusül icap eder. Bugün bu hususta
hiçbir görüş ayrılığı yoktur. Daha önceleri ashab-ı kiramdan ve onlardan
sonrakilerin bazılarının görüş ayrılığı vardı fakat sonraları dediğimiz bu
husus üzerinde icma gerçekleşmiş bulunmaktadır. Bunun açıklaması da daha önce
geçti.
Mezhep alimlerimiz
(Şafii) şöyle demektedir: Bir erkeğin yahut bir kadının duburüne bir hayvanın
fercine ya da duburüne haşefeyi sokarsa gusletmek icab eder. Kendisine
haşefesini soktuğu varlığın diri yahut ölü, küçük yahut büyük olması fark
etmez. Bu ister kasten yapılsın, ister unutarak, ister kendi seçim ve tercihi
ile ister zorlama ve baskı ile olsun fark etmez. Kendisi uyurken kadının
zekerini sokması halinde de hüküm aynıdır, erkeklik organı ister sertleşsin,
ister sertleşmemiş olsun fark etmez. Sünnetli olup, olmaması da durumu
değiştirmez. Bütün bu şekillerde yapana da, yapılana da gusletmek icab eder.
Yapanın yahut yapılanın çocuk olması hali müstesnadır, onun için gusül icab
eder denilemez çünkü o mükellef değildir fakat cünüp olduğu söylenebilir. Eğer
kişi mümeyyiz ise velinin ona abdest almasını emrettiği gibi, gusletmesini de
emretmesi gerekir. Gusletmeksizin namaz kılacak olursa namazı sahih olmaz.
Büluğa erişinceye kadar gusletmezse artık ona gusletmesi vacip (farz) olur.
Küçükken gusledip de sonra büluğa ererse yeniden gusletmesi gerekmez.
Mezhep alimlerimiz der
ki: Cimada muteber olan zekeri sağlıklı olan kimsenin haşefesinin girmesidir.
Bu hususta ittifak vardır. Haşefe tamamen girecek olursa o zaman ilgili bütün
hükümlerin yerine getirilmesi sözkonusudur. Erkeklik organının tamamen
sokulması ittifakla şart değildir. Şayet haşefenin bir kısmı girerse ittifakla
sözü edilen herhangi bir hüküm taalluk etmez. Bundan sadece bazı mezhep
alimlerimizin sözkonusu ettiği şaz bir görüş müstesnadır. Bu görüşe göre bunun
da hükmü diğerleri ile tamamen aynıdır fakat bu görüş oldukça büyük bir
yanlıştır ve kabul edilmemiştir.
Erkeklik organı kesilmiş
ise eğer kalan kısmı haşefeden az ise bu husustaki hiçbir hüküm ona taalluk
etmez. Şayet kalan kısım yalnızca haşefe kadar ise onun tamamıyla sokulması
halinde ilgili hükümler de ona taalluk eder. Eğer haşefe miktarından fazla ise
bu hususta mezhep alimlerimizin iki meşhur görüşü vardır. Bunların daha sahih
olanına göre hükümlerin haşefe miktarı olan kısmı ile alakalı olduğudur. İkinci
görüşe göre ise kalan kısım tamamen sokulmadıkça ona hüküm taalluk
etmeyeceğidir. Allah en iyi bilendir.
Erkeklik organına bir
bez sarıp, bu haliyle onu bir kadının fercine sokacak olursa mezhep
alimlerimizin bu hususta üç görüşü vardır. Bunların sahih ve meşhur olanına
göre erkeğe de, kadına da guslün icap ettiğidir. İkinci görüşe göre organı bir
bez içinde olup, soktuğundan ötürü gusül gerekmez, üçüncü görüşe göre eğer bez
zevkin ve rutubetin ulaşmasını engelleyecek kadar kalın ise gusül icap etmez,
değilse gerekir. Allah en iyi bilendir.
Kadın bir hayvanın
erkeklik organını kendisine sokacak olursa gusletmesi gerekir. Vücuttan
koparılıp, kesilmiş bir erkeklik organını sokarsa iki görüş vardır. Daha sahih
olanına göre gusletmesi icab eder.
(783) Aişe (r.anha)'nın:
"Bu işi iyi bilene sordun" sözü yani sen bu işi gerçekten bilen, onun
gizli açık bütün yönlerinden haberdar ve bu hususta oldukça bilgisi ileri
birisine sordun demektir.
"Sünnet yeri,
sünnet yerine temas ederse ... " İlim adamlarının dediklerine göre bu
erkeklik organını onun fercine sokarsan demektir. Yoksa kasıt temas etmenin
gerçek manası değildir çünkü kadının sünnet yeri fercin üst tarafındadır.
Erkeklik organı cima halinde ona temas etmez. İlim adamlarının da icma ile
kabul ettiğine göre erkeklik organını onun sünnet yeri üzerine koyup, içeri
sokmayacak olursa her ikisine de gusletmek gerekmez. O halde dediğimiz hususun
kastedildiğine bu delildir. Temas etmekten maksat ise onun hizasına kadar
gelmektir. Aynı şekilde başka rivayette geçen: "İki sünnet yeri iltika
ederse" de birbiriyle aynı hizaya gelirse anlamındadır.
(784) "Cabir b.
Abdullah, Ümmü Külsum'dan, o Aişe'den" Burada adı geçen Ümmü Külsum
tabiinden bir kadındır. Ebu Bekr es-Sıddık (r.anh)'ın kızıdır. Bu rivayet yaşça
büyük olanın küçük olandan rivayeti türündendir çünkü Cabir (r.anh) sahabidir
ve hem yaşça, hem mertebe ve fazilet itibariyle Ümmü Külsum'dan büyüktür. Allah
hepsinden razı olsun.
"Ben bu işi bununla
yapıyorum ... " buyruğundan bu gibi ifadeleri eğer bir maslahat varsa ve
herhangi bir rahatsızlık doğurmayacaksa zevcesinin huzurunda kullanmanın caiz
olduğu anlaşılmaktadır. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in bu
ibareleri kullanması ise soranı daha iyi etkilemesi ve bunun hatırında iyice
kalması içindir. Ayrıca Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in vücub
(farziyet) ifade ettiği için bunu yaptığı hükmü de anlaşılmaktadır çünkü böyle
bir şey anlaşılmayacak olursa soranın sorusuna cevap verilmiş olmaz.
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan:
23- ATEŞİN TEMAS
ETTİĞİ ŞEY (YEMEK)TEN DOLAYI ABDEST ALMAK BABI