SAHİH-İ MÜSLİM |
HAYIZ |
(14) باب
المستحاضة
وغسلها
وصلاتها
14- İSTİHAZALI KADIN,
ONUN GUSLETMESİ VE NAMAZ KILMASI BABI
62 - (333) وحدثنا
أبو بكر بن
أبي شيبة وأبو
كريب. قالا: حدثنا
وكيع عن هشام
بن عروة، عن
أبيه، عن
عائشة؛ قالت:
جاءت
فاطمة بنت أبي
حبيش إلى
النبي صلى
الله عليه
وسلم. فقالت:
يا رسول الله!
إني امرأة
أستحاض فلا
أطهر. أفأدع
الصلاة؟ فقال
"لا. إنما ذلك
عرق وليس
بالحيضة. فإذا
أقبلت الحيضة
فدعي الصلاة.
وإذا أدبرت
فاغسلي عنك
الدم وصلي".[ش
(أستحاض)
الاستحاضة
جريان الدم من
فرج المرأة في
غير أوانه. وأنه
يخرج من عرق
يقال له:
العاذل. (عرق)
هذا العرق هو
المسمى
بالعاذل.
(بالحيضة)
يجوز فيها الوجهان:
أحدهما مذهب
الخطابي، كسر
الحاء، أي الحالة.
والثاني، وهو
الأظهر، فتح
الحاء، أي الحيض.
(أدبرت)
المراد
بالإدبار
انقطاع الحيض].
751- Bize Ebu Bekr b. Ebî
Şeybe ile Ebu Kureyb rivayet ettiler. Dedilerki Bize Vekî, Hişanı b. Urve'den,
o da Babasından, o da Aişe'den naklen rivayet
etti. Aişe şöyle demiş: Ebu Hubeyş'in kızı Fatıma Nebi (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'e gelerek: Ey Allah'ın Resulü, ben istihazalı bir kadınım. Bir türlü
temizlenemiyorum, namazı bırakayım mı, dedi. Allah Resulü: "O ancak bir
damar( dan gelen bir kanıdır. O ay hali değildir. Bu sebeple ay hali zamanın
gelince namazı bırak. Ay hali vaktin bitince de üzerindeki kanı yıka ve namaz
kıl" buyurdu.
Diğer tahric: Buhari,
228; Tirmizi, 125; Nesai, 357; İbn Mace, 621
(333) حدثنا
يحيى بن يحيى.
أخبرننا
عبدالعزيز بن
محمد وأبو
معاوية. ح
وحدثنا قتيبة
بن سعيد. حدثنا
جرير. ح
وحدثنا ابن
نمير. حدثنا
أبي. ح وحدثنا خلف
بن هشام.
حدثنا حماد بن
زيد. كلهم عن
هشام بن عروة.
بمثل حديث
وكيع وإسناده.
وفي حديث قتيبة
عن جرير: جاءت
فاطمة بنت أبي
حبيش بن
عبدالمطلب بن
أسد. وهي
امرأة منا. قال:
وفي حديث حماد
بن زيد زيادة
حرف، تركنا ذكره.
752- Bize Yahya b. Yahya
rivayet etti (Dediki): Bize Abdülaziz b. Muhammed ile Ebu Muaviye haber
verdiler. H.
Bize Kuteybe ibni Saîd
de rivayet etti (Dediki): Bize Cerîr rivayet eyledi H.
Bize İbni Nümeyr dahî
rivayet etti. (Dediki): Bize babam rivayet etti H.
Bize Halef b. Hişam da
rivayet etti. (Dediki): Bize Hamnıad b. Zeyd rivayet etti. Bunların hepsi Hişam
b. Urve'den, Veki'in hadisi ve isnadı gibi rivayette bulunmuşlardır.
Kuteybe'nin Cerîr'den
naklen rivayet ettiği hadisde: «Fatıma binti Ebî Hubeyş b. Abdilmuttalip b.
Esed geldi. O bizden bir kadındır» sözleri vardır. Hammad b. Zeyd hadisinde ise
ziyade bir söz vardır, biz onu terk ettik.
Diğer tahric: Cerir,
İbn Numeyr ve Abdulaziz'in rivayetlerini Müslim yalnız başına rivayet etmiştir.
Halef b. Hişam'ın rivayetini Nesai, 214, 362; İbn Mace, 621
Ebu Muaviye'nin
rivayetini Buhari, 228; Tirmizi, 125; Nesai, 212, 257 de rivayet etmişlerdir.
AÇIKLAMA: (751)
"Ebu Hubeyş kızı Fatıma (r.anha): Ey Allah'ın Resulü ... dedi ve namaz
kıl" buyurdu. Bu babta daha başka hadisler de vardır.
Daha önce istihazanın
kadının fercinden kanın zamansız akması olduğunu ve bunun el-azil adındaki bir
damardan çıktığını, ay hali kanının böyle olmayıp, rahmin dip tarafından çıkıp
geldiğini belirtmiştik.
İstihazalı (müstehaza)
kadının hükmü ise fıkıh kitaplarında en güzel bir şekilde genişçe
açıklanmıştır. Ben bununla ilgili ana meselelere işaret edeceğim.
Öncelikle bilmek gerekir
ki, istihazalı kadının hükmü hükümlerin birçoğunda temiz kadınların hükmü ile
aynıdır. Bizim mezhebimizde de, ilim adamlarının büyük çoğunluğuna göre de
kanının gelmesi halinde kocasının onunla ilişki kurması caizdir. Bunu
İbnu'l-Münzir el-İşraj adlı eserinde, İbn Abbas, İbnu'l-Müseyyeb, Hasan-i
Basrl, Ata, Said b. Cubeyr, Katade, Hammad b. Ebi Süleyman, Bekr b. Abdullah
el-Müzenı, el-Evzai, es-Sevri, Malik, İshak ve Ebu Sevr'den de nakletmiş
bulunmaktadır. İbnu'l-Münzir, ben de böyle diyorum, demiştir.
Ayrıca şunları da
eklemektedir: Aişe (r.anha)'dan "kocası ona yaklaşmaz" dediğini de
rivayet etmiş bulunuyoruz. Nehaı ve Hakem de böyle demiş olup, İbn Sirin ise
kocasının ona yaklaşmasını mekruh görmüştür. Ahmed ise bu halinin uzun süre
devam etmesi dışında kocası ona yaklaşmaz, demiştir. Yine ondan gelen bir başka
rivayete göre ise, kocasının harama düşmekten korkması hali dışında ona
yaklaşması caiz değildir. Ancak tercih olunan görüş cumhurun az önce
kaydettiğimiz görüşüdür. Buna delil ise İkrime'nin, Cahş kızı Hamne
(radıyallahuanh}'dan yaptığı şu rivayettir: Hamne istihazalı bir kadın idi,
kocası da onunla cima ediyordu. Bunu Ebu Davud, Beyhaki ve başkaları bu
lafızia, hasen bir isnad ile rivayet etmişlerdir. Buhari de sahihinde şöyle
demektedir: İbn Abbas dedi ki: İstihazalı olan kadına kocası yaklaşır, namaz
kıldığına göre bu daha büyük bir iştir çünkü istihazalı kadın namaz, oruç ve
diğer ibadetlerde temiz kadın gibidir. O halde cimada da onun gibidir çünkü
haram oluş ancak şeriat ile sabit olur, şeriatte ise haram olduğunu belirten
bir hüküm varid olmamıştır. Allah en iyi bilendir.
Namaz, oruç, itikaf,
Kur'an okumak, mushafa dokunmak, mushafı taşımak, tilavet secdesi, şükür
secdesi yapmak, ibadetlerin ona farz olması gibi bütün bu hususlarda temiz
kadın hükmündedir. Bu üzerinde icma olmuş bir husustur.
İstihazalı kadın namaz
kılmak isterse hadesten taharet ve necasetten taharet hususlarında ihtiyatlı
olması emrolunarak abdestten ve eğer teyemmüm yapıyorsa teyemmümden önce
fercini yıkamalı ve fercine necaseti durdurmak ya da azaltmak maksadıyla bir
pamuk ya da bir bez koymalıdır. Şayet kanı yalnız bununla önlenecek kadar az
miktarda akıyorsa bundan başka bir şey yapmak yükümlülüğü yoktur. Eğer bununla
önü alınamıyorsa bununla birlikte fercinin üzerine bir bez bağlar. Bunu da
beline uçkur gibi bir ip ve benzeri bir şey bağlar ondan sonra iki ucu kesilmiş
başka bir bez alır ve bunu uylukları ile kaba etlerinin arasına yerleştirir ve
her iki ucunu belindeki beze {uçkura} bağlar. Bu bezin bir ucu göbeği yanında
önünde, diğeri ise arkasında kalır ve bunu iyice bağlar, uylukları arasında
bağladığı bu bezi fercinin üzerindeki pamuğa iyice yapıştırır. İşte bu
uygulamaya teleccum, istisfar ve ta'sib adı verilir.
Mezhep alimlerimiz der
ki: Bu şekilde bağlamak ve teleccum şu iki yer dışında vaciptir. Eğer onu
bağlamaktan dolayı rahatsız oluyor ve kanın toplanması onu yakıyorsa zararlı olacağından
ötürü böyle yapması gerekmez. İkincisi ise oruçlu olması halidir. Gündüzün
fercine pamuk veya bez koymaz sadece bağlamakla yetinir.
Mezhep alimlerimiz der
ki: Bez bağlayıp teleccum yapma işinin abdestten önce olması gerekir. Bu
şekilde bağladıktan hemen sonra ara vermeden abdest almalıdır. Eğer bez
bağlayıp, teleccum edip de abdest almayı geciktirir ve arada zaman uzarsa
abdestinin sahih olup olmayacağı ile ilgili iki görüş vardır. Daha sahih olan
görüşe göre abdesti olmaz ama belirttiğimiz şekilde sağlam bir şekilde bezini
bağladıktan sonra herhangi bir kusuru olmaksızın kendisinden kan çıkacak olursa
abdesti de, namazı da bozulmaz, farzını kıldıktan sonra dilediği kadar da
nafile namaz kılabilir çünkü onun kusuru bulunmamaktadır ve böyle bir işten
kaçınmak da imkansızdır ama bezi bağlamaktaki bir kusuru dolayısıyla kan
çıkacak olursa yahut bağladığı bez iyice bağlı olmadığından yerinden kayar ve
bu sebeple de daha çok kan çıkarsa abdesti bozulur. Şayet bu hal namaz
esnasında olursa namazı bozulur. Farzını kıldıktan sonra olursa nafile namaz
kılamaz çünkü onun taksiri vardır.
Her bir farz için ferci
yeniden yıkayıp, oraya yeniden pamuk ya da bez koyup bağlamaya gelince, duruma
bakılır. Eğer bağladığı bez yerinden etkileyecek şekilde ayrılmış yahut kan
bezin kenarlarına taşmış ve dışarı çıkmış ise bunu yenilemesi icap eder. Eğer
bağladığı bez yerinden ayrılmamış ve dışarıya kan da çıkmamışsa bu hususta
mezhep alimlerimizin iki görüşü vardır. Daha sahih olan görüşe göre abdesti
yenilemesi icap ettiği için, bağını da yenilemesinin icap ettiğidir.
Bizim mezhebimizde
istihazalı kadın bir abdestle ister eda, ister kaza olsun ancak farz bir namaz
kılabilir. Onunla birlikte ise farzdan önce de, sonra da dilediği kadar nafile
kılabilir. Mezhebimizdeki bir diğer görüşe göre nafile kılmak zorunlu
olmadığından ötürü hiçbir şekilde nafile kılması mübah olmaz. Ancak doğrusu
birincisidir.
Urve b. ez-Zubeyr,
Süfyan es-Sevri, Ahmed ve Ebu Sevr'den bizim mezhebimizdeki görüş gibi kanaat
nakledilmiştir.
Ebu Hanife ise bu
durumdaki bir kadının temizliği vakte bağlıdır. O bir vakit içerisinde tek bir
abdest ile dilediği kadar kaza namazı kılabilir.
Rabia, Malik ve Davud
(ez-Zahirı) da şöyle demektedir: İstihaza kanı abdesti bozmaz. Abdest alacak
olursa o abdestiyle istihaza dışındaki bir sebeple abdesti bozuluncaya kadar
dilediği sayıda farz namaz kılar. Allah en iyi bilendir.
Mezhep alimlerimiz der
ki: İstihazalı bir kadının vakti girmeden önce farz bir namaz için abdest
alması sahih değildir. Ebu Hanife ise caizdir demiştir. Bizim delilimiz bunun
zaruri bir taharet (abdest) olmasıdır. Dolayısıyla ihtiyaç duyulacak zamandan
önce alınması caiz değildir. Mezhep alimlerimiz şöyle der: Abdest aldıktan
sonra abdestinin hemen arkasında ilk olarak namazını kılar. Eğer vaktin başında
abdest alıp, ortasında namaz kılacak şekilde gecikirse durumuna bakılır. Şayet
bu gecikme avretini örtmek, ezan okunması, kamet getirilmesi, kıbleyi tayin
etmek, büyük mescide ve şerefli yerlere gitmek, karşısında namaz kılacağı bir sütre
bulmak için yürümek, cumayı ve cemaati beklemek ve buna benzer namaz ile ilgili
herhangi bir sebeple uğraştığından dolayı gecikmişse sahih ve meşhur görüşe
göre caizdir. Mezhebimizde bunun caiz olmayacağı görüşü de vardır ki, bunun
hiçbir değeri yoktur.
Şayet namazı bu sebeple
ve bunlar gibi benzer sebepler dışındaki sebeplerle geciktirecek olursa üç
görüş vardır. Bunların en sahih olanına göre caiz olmaz ve tahareti (abdesti)
batıl olur, ikincisi caizdir, abdesti batıl olmaz ve vaktin çıkmış olmasından
sonra dahi o abdestiyle namaz kılabilir.
Üçüncü görüş: Farz
namazın vakti çıkmadığı sürece namaz kılmayı geciktirme hakkı vardır. Vakit
çıkacak olursa o abdest ile namaz kılamaz. En sahih olanı kabul edip,
geciktirmesi halinde farz namaz kılması mübah olmaz, görüşünü kabul etsek,
bunun için kendisi erken davranıp farzı kılacak olursa vakit devam ettiği
sürece dilediği kadar nafile namaz da kılabilir. Farzın vakti çıkacak olursa bu
husustaki iki görüşün daha sahih olanına göre aynı abdestle bundan sonra nafile
namaz kılamaz. Allah en iyi bilendir.
Mezhep alimlerimiz der
ki: İstihazalı kadın abdest alırken kendisi için namaz kılmanın mübahlığını
niyet eder, yalnızca hadesi kaldırmak ile niyet etmekle yetinmez.
Mezhebimizdeki bir diğer görüşe göre, hadesi kaldırmak üzere niyet etmesi de
onun için yeterlidir. Üçüncü bir görüşe göre ise hem namaz kılmayı
mübahlaştırmak, hem hadesi kaldırmak üzere niyet etmesi gerekir. Ancak sahih
olan birincisidir.
İstihazalı kadın abdest
aldıktan sonra artık namaz kılmayı kendisi için mübah kılmış olur. Hadesi de
kalkmış olur denilebilir mi? Bu hususta mezhep alimlerimizin farklı görüşleri
vardır. Sahih olana göre hadesinden herhangi bir şey kalkmış olmaz, sadece
hades ile birlikte bu abdesti ile namaz kılması ona mübah olmuş olur. Nitekim
teyemmüm yapmış bir kimse de bize göre hadesli (abdestsiz)dir. İkinci görüşe
göre ise gelecekteki hades hali değil de önceki hadesi ve abdestini aldığı
esnadaki hadesi kalkmış olur. Üçüncü görüşe göre ise yalnız geçmişteki hadesi
kalkmış olur.
İstihazalı kadının
herhangi bir namaz için ya da herhangi bir vakit dolayısıyla gusletmesi
gerekmez. Yalnızca ay halinin kesildiği zaman gusletmesi gerekir. Selefiyle
halefiyle ilim adamlarının cumhuru bu kanaattedir. Bu görüş, Ali, İbn Mesud,
İbn Abbas ve Aişe (r.anhum)'dan rivayet edildiği gibi, Urve b. Zübyr, Ebu
Seleme b. Abdurrahman, Malik, Ebu Hanife ve Ahmed de bu görüştedir.
İbn Ömer, İbn ez-Zübeyr
ve Ata b. Ebu Rebah'tan, her bir namaz için gusletmesi gerekir, dedikleri
rivayet edilmiştir. Bu görüş Ali ve İbn Abbas'tan da rivayet edilmiş
bulunmaktadır.
Aişe (r.anha)'nın her
gün bir defa gusleder, dediği rivayet edilmiştir.
Müseyyeb ile Hasan'dan
ise, her zaman için öğle namazından öğle namazına gusleder, dedikleri rivayet
edilmiştir. Allah en iyi bilendir.
Cumhurun delili şudur:
Asılolan (guslün) vacib olmamasıdır. Çünkü ancak Şeriatte varid olan vacib
olur. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den ise ona yalnızca bir defa
gusletmesini emrettiği sahih olarak rivayet edilmiştir. Bu emir de onun: '~y
hali vaktin geldi mi namazı bırak, bitti mi guslet" buyruğudur. Bu
buyrukta gusletmesini tekrar etmesini gerektiren bir ifade bulunmamaktadır.
Ebu Davud'un Süneni,
Beyhaki ve başka kaynaklarda rivayet edilmiş bulunan Nebi (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'in istihazalı kadına gusletmesini emretmiş olduğuna gelince, bu hususta
sabit olmuş bir rivayet yoktur. Beyhaki de, ondan öncekiler de bu rivayetin
zayıf olduğunu açıklamışlardır ama bu hususta Buhari ve Müslim'in sahihlerinde
naklettikleri şu rivayet sahihtir: Cahş kızı Ümmü Habibe (r.anha) istihaza kanı
gördü, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ona: "Bu ancak bir damar(
dan gelen bir kanYdır. Guslet, sonra namaz kıl" buyurduğu ve kendisinin de
her namaz vakti için guslettiği sahih olarak sabit olmuştur.
Şafii-yüce Allah'ın
rahmeti ona- dedi ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ona gusledip,
namaz kılmasını emir buyurdu. Burada her bir namaz için gusletmesini emrettiği
ifadesi yoktur. Onun her bir namaz için gusletmesinin ise kendisine verilen
emri n dışında tatavvu (nafile) olarak yaptığında -inşallah- hiçbir şüphe
yoktur. Onun için böyle yapmak imkan dahilinde idi. Şafiinin ifadeleri kelimesi
kelimesine böyledir. Hocası Süfyan b. Uyeyne, Leys b. sad ve başkaları da böyle
demişlerdir. Kullandıkları ibareleri de birbirine yakındır.
İstihazalı kadın iki
türlüdür. Bir türü, gördüğü kan ay hali kanı olmayan ve onunla karıştırılmayan
bir kan görür. Bir günden az bir süre kan görmesi gibi.
Diğer tür ise, bir kısmı
ay hali kanı olan, bir kısmı böyle olmayan kanlar görür. Bu da kesintisiz
olarak her zaman kan görmesi ya da ay hali süresinin azamisini aşan bir süre
kan görmeye devam etmesi ile olur.
Bu durumdaki kadının üç
hali söz konusudur:
1. Mübtede denilen yeni
ay hali görmeye başlamış birisi olması. Bu da daha önce kan görmemiş alandır.
Bu gibileri hakkında Şafiinin iki görüşü vardır. Bunların daha sahih olanına
göre, bunun bir tam gün ay hali olduğunun kabul edilmesi, ikincisi ise altı ya
da yedi gün ay hali olduğunun kabul edilmesidir.
2. İddeti bilinen birisi
olması. O da istihaza olmadan önceki ay hali süresi ne kadar ise~ kadar bir
süre ay hali olarak değerlendirilir.
3. Kanların birini
diğerinden ayırd edebilecek bir durumda olması hali.
Bazı günler çokça kan
görmesi, bazı günler de az görmesi, siyah ve kırmızı kan görmesi gibi. Bu
durumda siyaha çalan (koyu renkli) kan gördüğü günler adet günleri olur. Ancak
bu şekilde gördüğü kan bir gün ve bir geceden az, on beş günden de fazla
olmamalıdır. Kırmızı renkli kan da onbeş günden az olmamalıdır.
Bütün bunlara dair
bildik etraflı açıklamalar vardır. Burada biz konu ile ilgili geniş
açıklamalarda bulunmayı uygun görmüyoruz çünkü bu kitap bu maksatla yazılan bir
kitap değildir.
İşte bunlar, istihazalı
kadın ile ilgili temel bazı meselelere dair kısa bilgilerdir, onlara değinmiş
olduk. Bunları delilleriyle ve bunlarla ilgili diğer pek çok fer'i mesele ile
Şerhu'l-Mühezzeb'de genişçe açıklamış bulunmaktayım. Allah en iyi bilendir.
"Ebu Hubeyş kızı
Fatıma" Ebu Hubeyş'in adı Kays b. el-Muttalib b. Esed b. Abduluzza b.
Kusayy'dır.
Diğer (752) rivayette
"Ebu Hubeyş b. Abdulmuttalib b. Esed kızı Fatıma" denilmektedir. Asıl
nüshalarda bu şekilde b. Abdulmuttalib diye geçmektedir ama ilim adamları
ittifakla bunun bir yanılgı olduğunu kabul etmişlerdir. Doğrusu ise
"abd" lafzını zikretmeksizin Ebu Hubeyş b. el-Muttalib kızı
Fatıma'dır. Allah en iyi bilendir.
"Bizden bir
kadın" sözünün anlamı Esed oğullarından demektir. Bunu söyleyen ise Hişam
b. Urve yahut onun babası Urve b. ez-Zubeyr b. el-Avvam b. Huveylid b. Esed b.
Abduluzza'dır. Allah en iyi bilendir.
(751) "Ben: Ey
Allah'ın Resulü dedim ... hayır buyurdu."
Hadisten Şu Hükümler
Anlaşılmaktadır:
1- Ay hali kanı olduğuna
hüküm verilen süre dışında istihazalı kadın her zaman için namazını kılar. Daha
önce de belirttiğimiz gibi bu üzerinde icma olunmuş bir husustur.
2- Sorması gereken bir
husus u olan bir kimsenin fetva sorması caizdir.
3- Kadının bizzat ve
erkeklerle muhatap olarak taharet (gusül, abdest) ve kadınların hadesleri
(abdest bozucu halleri) ile ilgili fetva sorması caizdir.
4- İhtiyaç halinde
kadının sesini duymak caizdir.
"Bu bir damarıdan
gelen kan) dır, ay hali değildir." Daha önce bu damara el-azil denildiği geçmiş
bulunmaktadır. Ay hali anlamındaki lafzın "elhıyda" ve
"el-hayda" diye telaffuz edilmesinin mümkün olduğu daha önce
defalarca geçti. Hıyda söyleyişi Hattabl'nin benimsediği görüştür, ikincisi ise
daha güçlü olup hayda söyleyişidir. Ay hali demektir. Bu söyleyişi Hattabi
muhaddislerin çoğunluğundan ya da -daha önce kendisinden naklettiğimiz gibi-
hepsinden nakletmiştir. Dolayısıyla bu yerde bu lafız muayyen olarak böyle
söylenir ya da ona yakın olarak söylenir çünkü anlam bunu gerektirmektedir.
Zira Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) istihazayı tespit etmek, ay halinin
olmadığını anlatmak istemiştir. Allah en iyi bilendir.
Pek çok fıkıh kitabında
görülen "o kopan ve kan boşaltan bir damardır" ifadesi ise hadiste
yer aldığı bilinmeyen bir fazlalıktır. Belli bir anlam ifade etse dahi bu
böyledir. Allah en iyi bilendir.
"Ay hali vaktin
gelince namazı bırak." Burada da "hayda" lafzının fethalı ve
kesreli okunması caizdir.
Bu hadiste, ay hali
zamanında namaz kılması yasaklanmaktadır. Bu haram kılmak anlamında bir
yasaktır. Burada Müslümanların icmaı ile namazın fasid olmasını
gerektirmektedir. Bu hüküm farz namaz ile nafile namaz arasında farklılık arz
etmez çünkü hadisin zahiri bunu gerektirmektedir. Aynı şekilde ay hali olan
kadının Kabe'yi tavaf etmesi, cenaze namazı kılması, tilavet secdesi ve şükür
secdesi yapması da haramdır. Bütün bunlar ittifakla kabul edilmiş hususlardır.
İlim adamları bu halde iken namaz kılmakla mükellef olmadığını ve kazasını
yapmakla da yükümlü olmadığını icma ile kabul etmişlerdir. Allah en iyi
bilendir.
’’Ay halin bitince de
kanını yıka ve namaz kıl." Ay halinin bitmesinden maksat ay halinin
kesilmesi, sona ermesidir. Bu sebeple dikkat edilmesi gereken bir husus da ay
halinin kesildiğinin alametini bilmektir. Bu husus u açıklayanlar da çok azdır.
Mezhep alimlerimizden bir topluluk buna gereken itinayı göstermiş
bulunmaktadır. Bu husustaki açıklamaların özü de şudur: Ay halinin sona
erdiğinin ve temizlik halinin başladığının alameti, kanın sarımtırak rengin ve
bulanıklığın çıkmasının da kesilmesidir. Beyaz renkli bir sıvının çıkması ile
hiçbir şey çıkmaması arasında da fark yoktur.
Beyhaki, İbnu's-Sabbağ
ve mezhep alimlerimizden başkaları da şöyle demektedir: Teriyye denilen iz,
sarımtırak rengi de, bulanıklığı da bulunmayan, pamuk üzerinde renksiz bir iz
bırakan azıcık bir nemdir. Bu ise ay hali kanının kesilmesinden sonra görülür.
Aişe (r.anha)'dan Buhari'nin sahihinde zikrettiği şu rivayet sahih olarak
gelmiştir: Buna göre Aişe kadınlara şöyle demiştir: "O beyaz akıntı izini
görmeden (temizlenmiş olduğunuza hüküm vermekte) acele etmeyiniz." Bununla
kastettiği ise temizlik hallerine hüküm vermeleridir.
Mezhep alimlerimiz der
ki: İstihazalı kadının ay hali zamanı geçtikten sonra vakti giren ilk namaz
için derhal gusletmesi icap eder. Bundan sonra artık herhangi bir namazı ya da
farz orucu terk etmesi caiz olmaz. Kocası da onunla ilişki kurmaktan imtina
etmez, kendisi de temiz olan birisinin yaptığı hiçbir şeyi yapmamazlık etmez.
Kesinlikle kendisinin ay hali olduğu izlenimini verecek hiçbir tutum takınmaz.
Ancak Malik (r.anh)'dan gelen bir rivayete göre adetinden sonra üç gün süre ile
bu gibi hususlardan uzak durduğunu izhar eder. Allah en iyi bilendir.
Bu hadiste:
1- Necasetin giderilmesi
emredilmekte 2- Kanın necis olduğu
3- Yalnızca ay halinin
kesilmesi ile namazın vacip olduğu anlaşılmaktadır. (752) "Hammad b.
Yezid'in hadisinde bir fazlalık vardır. Biz onu zikret-
medik."
Kadi İyaz (rahimehullah)
dedi ki: Zikretmediği fazlalık "üzerindeki kanı yıka ve abdest al" ibaresidir.
Bu fazlalığı Nesai ve başkaları zikretmiş ama Müslim bunu kaydetmemiştir çünkü
bu yalnızca Hammad'ın naklettiği lafızlardandır. Nesai dedi ki: Biz bu hadiste
Hammad'ın dışında bir kimsenin "ve abdest al" dediğini bilmiyoruz.
Allahu a'lem kastettiği de Hişam'ın bu hadisi rivayeti ile ilgilidir çünkü Ebu
Davud ve başkaları Adiyy b. Ebu Sabit, Habib b. Ebu Sabit ve Eyyub b. Mekki'nin
rivayetinde abdesti zikretmiş bulunmaktadırlar. Ebu Davud: Bütün bu rivayetler
zayıftır demiştir. Allah en iyi bilendir.
63 - (334) حدثنا
قتيبة بن
سعيد. حدثنا
ليث. ح وحدثنا
محمد بن رمح.
أخبرنا الليث
عن ابن شهاب،
عن عروة، عن
عائشة؛ أنها
قالت:
استفتت
أم حبيبة بنت
جحش رسول الله
صلى الله عليه
وسلم. فقالت:
إني أستحاض.
فقال "إنما
ذلك عرق
فاغتسلي. ثم
صلي" فكانت
تغتسل عند كل
صلاة. قال
الليث بن سعد:
لم يذكر ابن
شهاب أن رسول
الله صلى الله
عليه وسلم أمر
أم حبيبة بنت
جحش أن تغتسل
عند كل صلاة.
ولكنه شيء
فعلته هي. وقال
ابن رمح في
روايته: ابنة
جحش. ولم يذكر
أم حبيبة.
753- Bize Kuteybetü-bnü
Said rivayet etti. (Dediki): Bize Leys rivayet etti. H.
Bize Muhammed b. Rumh
da rivayet etti. (Dediki): Bize Leys, İbni Şihab'dan o da Urve'den, o da
Aişe'den naklen haber verdi. Aişe şöyle demiş: Cahş
kızı Ümmü Habibe Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e fetva sorarak: Ben
istihaza kanı görüyorum, dedi. Allah Resulü: "O bir damar(dan gelen bir
kan)'dır. Gusledip sonra namaz kıl" buyurdu. Bundan dolayı o da her namaz
için guslederdi.
Leys b. Sa'd dedi ki:
İbn Şihab Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in, Cahş kızı Ümmü Habibe'ye
her namaz için gusletmesini emrettiğini zikretmeyip, bunu kendisinin yaptığını
söylemiştir. İbn Rumh ise rivayetinde Cahş kızı demek olan "bint-i
Cahş" demeyip, yine aynı anlamda "ibnet-i Cahş" demiş ve ayrıca
"Ümmü Habibe'yi zikretmemiştir.
Diğer tahric: Ebu
Davud, 290; Tirmizi, 129; Nesai, 206, 350
64 - (334) وحدثنا
محمد بن سلمة
المرادي.
حدثنا
عبدالله بن
وهب عن عمرو
بن الحارث، عن
ابن شهاب، عن
عروة بن
الزبير وعمرة
بنت
عبدالرحمن،
عن عائشة زوج
النبي صلى
الله عليه
وسلم؛ أن أم
حبيبة بنت جحش
(ختنة رسول
الله صلى الله
عليه وسلم،
وتحت عبدالرحمن
بن عوف)
استحيضت سبع
سنين. فاستفتت
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم في ذلك.
فقال رسول الله
صلى الله عليه
وسلم "إن هذه
ليست بالحيضة.
ولكن هذا عرق.
فاغتسلي
وصلي". قالت
عائشة: فكانت
تغتسل في مركن
في حجرة أختها
زينب بنت جحش.
حتى تعلو حمرة
الدم الماء.
قال ابن شهاب:
فحدثت بذلك
أبا
بكر ابن
عبدالرحمن بن
الحارث بن
هشام. فقال: يرحم
الله هندا. لو
سمعت بهذه
الفتيا.
والله! إن كانت
لتبكي. لأنها
كانت لا تصلي.
754- Bize Muhammed b.
Selemete'I-Muradi de rivayet etti. (Dediki): Bize Abdullah b. Vehb, Amr b.
el-Haris'ten, o da İbni Şihab'dan, o da Urvetü'bnü Zübeyr ile Amra Biııti
Abdirrahman'dan, onlar da Nebi (s.a.v.)’in zevcesi Aişe'den naklen rivayet ettiler. Ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi
ve Sellem)'in baldızı ve Abdurrahman b. Avf'ın zevcesi olan Cahş kızı Ümmü
Habibe yedi yıl süreyle istihaza kanı gördü. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'den bu hususta fetva sordu. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem):
"Bu ay hali değildir ama bu (kan akıtan) bir damardır. Bu sebeple
gusledip, namaz kıl" buyurdu.
Aişe dedi ki: Kızkardeşi
Cahş kızı Zeynep'in odasında bir leğen içinde yıkanıyordu. Öyle ki kanın
kırmızı rengi suyun üstüne çıkıyordu.
İbn Şihab dedi ki: Ben
bunu Ebu Bekr b. Abdurrahman b. el-Haris b. Hişam'a tahdis ettim. O şöyle dedi:
Allah Hind'e rahmet buyursun. Keşke bu fetvayı duymuş olsaydı. Allah'a yemin
olsun ki o (bu hali dolayısıyla) namaz kılmadığı için ağlayıp, duruyordu.
Diğer tahric: Buhari,
327 -buna yakın-; Ebu Davud, 285; Nesai, 203, 204, 205; İbn Mace, 626 -uzun
olarak-
(334) وحدثني
أبو عمران
محمد بن جعفر
بن زياد.
أخبرنا
إبراهيم (يعني
ابن سعد) عن
ابن شهاب، عن
عمرة بنت
عبدالرحمن،
عن عائشة؛
قالت: جاءت
أم حبيبة بنت
جحش إلى رسول
الله صلى الله
عليه وسلم. وكانت
استحيضت سبع
سنين. بمثل
حديث عمرو ابن
الحارث إلى
قوله: تعلو
حمرة الدم
الماء. ولم
يذكر ما بعده.
755- Bana Ebu İmran
Muhammed b. Ca'fer b. Ziyad dahi rivayet etti. (Dediki): Bize İbrahim yani İbni
Sa'd, İbni Şihab'dan, o da Amra binti Abdirrahman'dan, o da Âişe'den naklen
haber verdi. Aişe şöyle demiş.:
Ümmü Habibe binti Cahş
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e geldi. Yedi yıl istihaza kanı
görmüştü sonra da Amr b. el-Haris'in hadisi rivayet ettiği gibi "kanın
kırmızı rengi suyun üstüne çıkıyordu" ibaresine kadar zikretti ondan
sonrasını zikretmedi.
(334) وحدثني
محمد بن
المثنى. حدثنا
سفيان بن
عيينة عن
الزهري، عن
عمرة، عن
عائشة؛ أن
ابنة جحش كانت
تستحاض سبع
سنين. بنحو
حديثهم.
756- Bana Muhammed übnü'l
Müsenna da rivayet etti. (Dediki): Bize Süfyan b. Uyeyııe, Zühri'den, o da
Amra'dan, o da Âîşe'den naklen rivayet etti. Aişe bu
rivayette de ötekilerin hadisinde olduğu gibi. Cahş kızı yedi yıl süreyle
istihaza kanı görüyordu, diye hadisi onların hadislerine yakın rivayet etti.
65 - (334) وحدثنا
محمد بن رمح.
أخبرنا الليث.
ح وحدثنا
قتيبة بن سعيد.
حدثنا ليث عن
يزيد بن أبي
حبيب، عن
جعفر، عن
عراك، عن
عروة، عن
عائشة؛ أنها
قالت: إن
أم حبيبة سألت
رسول الله صلى
الله عليه وسلم
عن الدم؟
فقالت عائشة.
رأيت مركنها
ملآن دما.
فقال لها رسول
الله صلى الله
عليه وسلم
امكثي قدر ما
كانت تحبسك
حيضتك. ثم
اغتسلي وصلي".
757- Bize Muhammed b. Rumh
rivayet etti (Dedi ki) Bize Leys, haber verdi. H.
Bize Kuteybetüb'nü
Saîd de rivayet etti. (Dediki): Bize Leys, Yezld b. Ebi Habib'den, o da Ca'ferden,
o da. Irak'dan, o da Urve'den, o da Aişe'den naklen rivayet etti. Ki Aişe söyle demiş: Ümmü Habibe, Resulullah (Sallallahu aleyhi
ve Sellem)'e kan'a dair soru sordu. Aişe: Ben onun (içinde yıkandığı) leğenini
kanla dolmuş gördüm, dedi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ona: ''4y
halin seni alıkoyduğu kadar bir süre bekle sonra guslet ve namaz kıl"
buyurdu.
Diğer tahric: Ebu
Davud, 279; Nesai, 207, 351
AÇIKLAMA 753-757: (753) "Cahş kızı Ümmü Habibe Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) 'den fetva sordu," (756) diğer rivayette
"Cahş kızı" diyerek Ümmü Habibe'yi zikretmemiş;
(754) Abdurrahman b.
Avf'ın nikahı altında olup, "ResuluIlah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in
baldızı Cahş kızı Ümmü Habibe" diyerek hadisi zikretmektedir.
Aynı hadiste: "Aişe
dedi ki ... yıkanırdı." Diğer rivayette (756): "Cahş kızı istihaza
kanı görüyordu" denilmektedir.
Bu lafızlar asıl
nüshalarda bu şekilde sabittir.
Kadi İyaz son rivayet
ile ilgili olarak şunları nakletmektedir: Ebu'l-Abbas er-Razi'nin nüshasında
"Cahş kızı Zeynep" olarak geçmektedir. Kadi İyaz der ki: Muvatta
ravileri de bu hususta Malik'ten rivayeti farklı nakletmişlerdir. Çoğunluğu
Cahş kızı Zeynep derken, birçok ravi de "Cahş kızı" demişlerdir. Doğrusu
da budur. Böyle diyerek "Abdurrahman b. Avf'ın nikahı altında"
ibaresinin bir yanılma olduğunu açıklamıştır çünkü Zeynep müminlerin annesi
olup, kesinlikle Abdurrahman b. Avf onunla evlenmemiştir. Ondan önce onunla
Zeyd b. Harise evlenmişti sonra ResuluIlah (s.a.v.) onunla evlendi. Abdurrahman
b. Avf'ın zevcesi ise Zeyneb'in kızkardeşi olan Ümmü Habibe'dir. Nitekim (754)
"ResuluIlah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in baldızı ve Abdurrahman b.
Avf'ın zevcesi" ifadesi doğru bir şekilde açıklamalı olarak gelmiştir.
Aynı şekilde "kızkardeşi Zeyneb'in evinde yıkanırdı" sözlerinde de bu
açıklama yapılmış olmaktadır.
Ebu Ömer b. Abdilberr
-yüce Allah'ın rahmeti ona- dedi ki: Denildiğine göre Cahş'ın Zeynep, Ümmü
Habibe ve Talha b. UbeyduIlah'ın zevcesi Hamne adındaki kızlarının üçü de
istihaza kanı görüyorlardı. Aralarında Ümmü Habibe dışında istihazalı olan
olmadığı da söylenmiştir. Kadi Yunus b. Muğis de el-Mev'ib fi Şerhi'l-Muvatta
adlı kitabında da bunun gibi bir rivayet nakletmiş ve onların üçünün de adının
aynı şekilde Zeynep olduğunu onlardan birisinin lakabının Hanne, diğerinin
künyesinin Ümmü Habibe olduğunu da belirtmiştir. Eğer bu durum böyle ise o
takdirde Malik, Ümmü Habibe'ye Zeynep adını vermekte hata etmekten kurtulmuş
olur. Buhari de Aişe (r.anha)'nın rivayet ettiği bir hadiste Nebi (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'in zevcelerinden bir kadın diye zikretmiş, bir diğer
rivayetinde "müminierin annelerinden birisi" bir başkasında da
"Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) istihazalı olduğu halde hanımlarından
birisiyle birlikte itikafa girdi" diye rivayette bulunmuştur. Kadi İyaz'ın
ifadeleri bunlardır.
"Um Habibe"
sözü hakkında Darakutni şöyle demektedir: İbrahim el-Harbi dedi ki: Doğrusu
adının sonunda he olmaksızın "Um Habib" olduğudur. Kendisinin adı ise
Habibe'dir. Darakutni: el-Harbi'nin bu sözü doğrudur. O bu işi insanlar
arasında en iyi bilendi, demiştir. Başkası da şöyle demektedir: Bu Amre'den, o
Aişe'den rivayete göre Um Habib ... diye rivayet edilmiştir. Ebu Ali el-Gassani
dedi ki: Sahih olan adının Habibe olduğudur. Aynı şekilde Humeydi de Süfyan'dan
bunu böyle rivayet etmiştir. İbnu'l-Esir der ki: Ona Ümmü Habibe denilir, Ümmü
Habib de söylenmiştir ama birincisi daha çok kullanılır, istihaza gören bir
kadın idi. Siyer alimleri der ki: İstihaza gören kadın onun kızkardeşi Cahş
kızı Hamne'dir. İbn Abdilberr dedi ki: Doğrusu her ikisinin de istihaza
gördükleridir.
"Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in baldızı" (baldızı anlamındaki)
"hatene" kelimesi Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in zevcesinin
yakın akrabası demektir.
Dilbilginleri der ki:
Haten kocaya nispetle karısının akrabalarına denilir.
Hamu ise kadına nispetle
kocanın akrabalarına denilir. Bıhr ise hepsi hakkında kullanılır.
"Abdurrahman b.
Avf'ın nikahı altında" ibaresi ise o'nun zevcesi demektir. Böylelikle iki
husus ile onu tanıtmış olmaktadır. Birincisi müminlerin annesi, Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in zevcesi Cahş kızı Zeyneb'in kızkardeşi olduğu,
ikincisi ise Abdurrahman'ın zevcesi olduğudur .
(754) Muhammed b. Seleme
el-Muradl'nin rivayetinde "İbn Vehb'den, o Amr b. el-Haris'den ...
Aişe'den." Bu rivayette bu şekilde Urve b. ez-Zubeyr ve Amre'den diye
gelmiştir ki doğrusu budur. Bunu İbn Ebu Zi'b de ez-Zührl'den, o Urve ve
Amre'den diye rivayet etmiştir. Yahya b. Said el-Ensari de Urve ve Amre'den
diye rivayet etmiştir. Aynı şekilde ez-Zühri de böyle rivayet etmiş olmakla
birlikte el-Evzai onlara muhalefet etmiş, bunu ez-Zühri'den, o Urve b. Amre'den
diye "an" lafzı ile rivayet etmiş ve böylelikle Urve'yi, Amre'den
rivayet nakleden birisi yapmıştır.
Müslim'in bundan sonra
(756) "bize Muhammed b. el-Müsenna tahdis etti. .. Aişe'den"
şeklindeki rivayetinin senedi asıl nüshalarda bu şekildedir. Kadi İyaz da bunu es-Semerkandi
dışında- Müslim'in bütün ravilerinden böylece rivayet etmiştir. Burada Amre
yerine Urve'yi koymuştur. Allah en iyi bilendir.
(754) ''Ama bu bir
damardır ... " Diğer rivayette (757) "daha önce ay hali seni
alıkoyduğu kadar bekle sonra gusledip namaz kıl" ibarelerinde istihazalı
kadının ay hali süresi bittikten sonra gusletmesinin vacip olduğuna delil
vardır. İsterse kanı akmakta olsun. Bu üzerinde icma edilmiş bir husustur. Daha
önce bunun açıklaması da geçti.
(754) "Bir leğende
yıkanırdı." (Leğen anlammı verdiğimiz) mirken, içinde elbiselerin
yıkandığı leğene (büyükçe leğen, bazı yörelerde tast denilen leğen) demektir.
"Hatta suyun
üzerine kanın kırmızı rengi çıkardı." Yani o leğende yıkanırdı. Leğen
içinde oturur, üzerine su dökerdi. Ondan dökülen su kana karışır ve su kırmızı
bir renk alırdı. Bununla birlikte daha sonra bu rengi değişmiş ve kendisiyle
yıkanılmış sudan da ayrıca kendisini temizlediğinde şüphe yoktur.
(757) "Onun
leğenini kanla dolu gördüm." Bizim diyarımızdaki asıl nüshalarda bu
şekildedir. Kadi İyaz'ın belirttiği üzere "mel'an (dolu)" lafzının
"mel'a" olarak da rivayet edildiğini zikretmektedir ki, her iki
rivayet de doğrudur çünkü birincisi müzekker olan (mirken) lafzma göredir,
ikincisi de onunla aynı anlamı taşıyan "el-iccane" lafzına göre
gelmiştir. Allah en iyi bilendir.
66 - (334) حدثني
موسى بن قريش
التميمي.
حدثنا إسحاق
بن بكر بن مضر.
حدثني أبي.
حدثني جعفر بن
ربيعة عن عراك
بن مالك، عن
عروة بن
الزبير، عن
عائشة، زوج
النبي صلى
الله عليه
وسلم؛ أنها
قالت: إن
أم حبيبة بنت
جحش. التي
كانت تحت
عبدالرحمن بن
عوف. شكت إلى
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم الدم.
فقال لها
"امكثي قدر ما
كانت تحبسك
حيضتك. ثم
اغتسلي فكانت
تغتسل عند كل
صلاة.
758- Bana Musa b. Kureyş
Et-Temimi rivayet etti. (Dediki): Bize İshak b. Bekir b. Mudar rivayet etti.
(Dediki): Bana babam rivayet etti. (Dediki): Bana Ca'fer b. Rabia Irak b.
Malik'den, o da Urvetü'bnü Zübeyr'den, o da Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)
in zevcesi Aişe'den naklen rivayet
etti: Aişe şöyle demiş: Abdurrahman b, Avf'ın nikahı altındaki Cahş kızı Ümmü
Habibe Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e (istihaza halinde gelen)
kan'dan şikayet etti. O'na: "Daha önce ay halin seni alıkoyduğu kadar bir
süre bekle, sonra guslet" buyurdu. O da her namaz vakti gelince
guslederdi.
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan:
15- AY HALİ OLAN
KADININ ORUCU KAZA ETMESİNİN VACİP OLDUĞU, NAMAZIN KAZASININ DA VACiP OLMADIĞI
BABI