SAHİH-İ MÜSLİM |
TAHARE |
باب
استحباب
إطالة الغرة
والتحجيل في
الوضوء
12- ABDEST'TE
"GURRE''Yİ VE "TAHCİL"İ UZUN TUTMANIN MÜSTEHAP OLUŞU BABI
34 - (246) حدثني
أبو كريب محمد
بن العلاء
والقاسم بن زكرياء
بن دينار وعبد
بن حميد.
قالوا: حدثنا
خالد بن مخلد
عن سليمان بن
بلال. حدثني
عمارة بن غزية
الأنصاري عن
نعيم بن
عبدالله
المجمر؛ قال:
رأيت
أبا هريرة
يتوضأ. فغسل
وجهه فأسبغ
الوضوء. ثم
غسل يده
اليمنى حتى
أشرع في
العضد. ثم يده اليسرى
حتى أشرع في
العضد. ثم مسح
رأسه. ثم غسل رجله
اليمنى حتى
أشرع في
الساق. ثم غسل
رجله اليسرى
حتى أشرع في
الساق. ثم قال:
هكذا رأيت رسول
الله صلى الله
عليه وسلم
يتوضأ. وقال:
قال رسول الله
صلى الله عليه
وسلم "أنتم
الغر المحجلون
يوم القيامة.
من إسباغ
الوضوء. فمن
استطاع منكم
فليطل غرته
وتحجيله".
578- Bana Ebu Kureyb Muhammed b. Ala' ile Kaasim b. Zekeriyya b. Dinar ve Abd b. Humeyd rivayet ettiler. Dedilerki: Bize Halid b. Mahled, Süleyman b. Bilal'dan rivayet etti. (Dediki): Bana Umaratü'bnü Gaziyyete'l-Ensarî, Nuaym b. Abdillah el-Mücmir'den rivayet etti. Şöyle demiş: Ebu
Hureyre'yi abdest alırken gördüm. Yüzünü yıkadı,
iyice abdest aldı. Sonra da sağ elini ta pazusuna
gelinceye kadar yıkadı. Sonra başına mesh etti. Sonra sağ ayağını baldınna varıncaya kadar yıkadı. Sonra sol ayağını
baldırına geçinceye kadar yıkadı. Sonra: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in
böyle abdest aldığını gördüm, dedi. Arkasından şunları ekledi: Raseılullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) "Sizler iyice abdest aldığınızdan ötürü
kıyamet gününde el-ğurr (alınlarınızda sakarlık) el-muhaccelun (bacaklarınız sekir,
sekili) haşredileceklersiniz. Bu sebeple sizden gücü
yeten ğurresini (alın sakarlığını) ve tahcilini (bacaklanndaki sekirliği, sekiliği) uzun tutsun. " buyurdu.
Diğer tahric: Buhari, 136 -muhtasar
olarak-; Tuhfetu'l-Eşraf, 14643
35 - (246) وحدثني
هارون بن سعيد
الأيلي. حدثني
ابن وهب.
أخبرني عمرو
بن الحارث عن
سعيد بن أبي
هلال، عن نعيم
بن عبدالله؛
أنه رأى أبا
هريرة يتوضأ.
فغسل وجهه
ويديه حتى كاد
يبلغ
المنكبين. ثم
غسل رجليه حتى
رفع إلى
الساقين. ثم
قال: سمعت
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم يقول "إن
أمتي يأتون
يوم القيامة
غرا محجلين من
أثر الوضوء. فمن
استطاع أن
يطيل غرته
فليفعل".
579- Bana Harun b. Said el-Eyli'de rivayet etti. (Dediki): Bana İbni Vehb rivayet etti. (Dediki)
: Bana Amr b. Haris, Said
b. Ebi HiIal'den o da Nuaym b. AbdilIah'tan naklen haber
verdi ki o Ebu Hureyte'yi
abdest alırken görmüş, yüzünü ve ellerini neredeyse omuzlarına varıncaya kadar
yıkamış sonra da ayaklarını ta baldırlarına kadar yıkamış sonra da şöyle
demiştir: Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'i şöyle buyururken dinledim:
"Şüphesiz ümmetim kıyamet gününde abdestin etkisinden dolayı alınları
sakar, baldırıarı sekili geleceklerdir. Bu sebeple sizden alnının sakarlığını uzun tutabilen yapsın.
"
36 - (247) حدثنا
سويد بن سعيد
وابن أبي عمر.
جميعا عن مروان
الفزاري. قال
ابن أبي عمر:
حدثنا مروان
عن أبي مالك
الأشجعي سعد بن
طارق، عن أبي
حازم، عن أبي
هريرة؛ أن
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم قال: "إن
حوضي أبعد من
أيلة من عدن.
لهو أشد بياضا
من الثلج.
وأحلى من
العسل باللبن.
ولآنيته أكثر
من عدد
النجوم. وإني
لأصد الناس
عنه كما يصد
الرجل إبل
الناس عن
حوضه" قالوا:
يا رسول الله!
أتعرفنا
يومئذ؟ قال
"نعم. لكم سيما
ليست لأحد من
الأمم. تردون
علي غرا
محجلين من أثر
الوضوء".
580- Bize Suveyd b. Sa'id ile İbni Ebi Ömer hep birden Mervan el-Fezari'den rivayet
ettiler. İbni Ebi Ömer dediki bize Mervan ebu Maîik el-Eşca'i
Said b. Tariktari o da Ebu Hazımdan o da Ebu Hureyreden
naklen rivayet ettiki: Resulullah
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem)
şöyle buyurmuşlaı: "Benim Havz'ım
Eyle ile Aden arası uzaklıktan daha geniştir. Andolsun
o(nun suyu) kardan beyaz, ballı sütten daha tatlıdır.
Andolsun onun kaplarının sayısı yıldızların
sayısından fazladır ve bir adam başkalarına ait develeri kendi havuzuna nasıl
yaklaştırmıyorsa ben de diğer insanları ona yaklaştırmayacağım. "
Ashab: Ey Allah'ın Resulü o gün bizi tamyacak
mısın, dediler. O: "Evet, sizin diğer ümmetlerden hiçbirisinin sahip
olmadığı bir alametiniz olacaktır. Sizler benim yanıma abdestin etkisinden
dolayı alnınız sakar, bacaklarınız sekili geleceksiniz" buyurdu.
Diğer tahric: İbn Mace,
4282; Tuhfetu'I-Eşraf, 13399
37 - (247) وحدثنا
أبو كريب
وواصل بن
عبدالأعلى
(واللفظ لواصل)
قالا: حدثنا
ابن فضيل عن
أبي مالك الأشجعي،
عن أبي حازم،
عن أبي هريرة؛
قال: قال
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم "ترد علي
أمتي الحوض.
وأنا أذود
الناس عنه كما
يذود الرجل
إبل الرجل عن
إبله" قالوا:
يا نبي الله!
أتعرفنا؟ قال
"نعم. لكم سيما
ليست لأحد
غيركم. تردون
علي غرا محجلين
من آثار
الوضوء.
وليصدن عني
طائفة منكم
فلا يصلون.
فأقول: يا رب!
هؤلاء من
أصحابي.
فيجيبني ملك
فيقول: وهل
تدري ما
أحدثوا بعدك؟".
581- Bize Ebu Kureyb ile Vasıl b. Abdil A'la'da rivayet ettiler.
Lafız Vasılındır. Dedilerki bize İbni
Fudayl, Ebu Malik-i Eşca-i'den, o da Ebu Hazim'den, o da Ebu Hureyre'den naklen rivayet
etti. Ebu Hureyre şöyle demiş; Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "Ümmetim Havz'ın
başına yanıma gelecek. Ben de bir kimsenin başka adamın develerini kendi
develerine karışmasını engellemek istediği gibi diğer insanların o havuzun
yanına yaklaşmalarına engel olacağım. "
Ashab: Ey Allah'ın Nebisi, bizi tanıyacak mısın, dediler. O şöyle
buyurdu: "Evet, sizin sizden başka kimsede bulunmayan bir simanız
(alametiniz) olacak. Benim yanıma abdestin etkisinden alınlarınız sakar,
ayaklarınız sekili geleceksin iz ama andolsun sizden
bir kesimin yanıma yaklaşmaları engellenecek, bu sebeple (yanıma)
varamayacaklar. Ben: Rabbim bunlar ashabımdandır diyeceğim. Melek bana: Senden
sonra olmadık neleri çıkardıklarını biliyor musun, diye cevap verecek. "
38 - (248) وحدثنا
عثمان بن أبي
شيبة. حدثنا
علي بن مسهر عن
سعد بن طارق،
عن ربعي بن
حراش، عن
حذيفة؛ قال:
قال
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم "إن حوضي
لأبعد من إيلة
من عدن. والذي
نفسي بيده!
إني لأذود عنه
الرجال كما
يذود الرجل
الإبل
الغريبة عن
حوضه" قالوا:
يا رسول الله!
وتعرفنا؟ قال
"نعم. تردون
علي غرا
محجلين من
آثار الوضوء.
ليست لأحد
غيركم".
582- Bize Osman b. Ebi Şeybe dahi rivayet etti. (Dedikî) Bize Ali b. Müshir, Sa'd b. Tarık'tan o da Bib'ı b. Hıraş'tan o da Huzeyfe'den naklen rivayet etti. Huzeyfe şöyle demiş: Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)
şöyle buyurdu: "Muhakkak benim Havz'ım Eyle'den Aden'e kadar olan uzaklıktan daha geniştir. Nefsim
elinde olana yemin ederim ki, ben bir adamın yabancı develeri kendi havuzuna
yaklaşmasınlar diye nasıl engelliyorsa diğer insanları ona yaklaşmaktan öyle
engelleyeceğim. "
Ashab: Ey Allah'ın Resulü bizi tanıyacak mısın ki, dediler. O:
"Evet, sizler benim yanıma abdestin izlerinden dolayı alınlarınız sakar,
bacaklarınız sekili geleceksiniz ve bu (alamet) sizden başkalarında
olmayacak." buyurdu.
Diğer tahric: İbn Mace,
4302; Tuhfetu'l-Eşraf, 3315
AÇIKLAMA (578-582
numaralı hadisler): Bu hadisler, ğurre (alın sakarlığı)yi ve tahdli
(bacaklardaki sekiliği, sekirliği) uzatmanın müstehap olduğunu açık bir şekilde ifade etmektedir. Gurrenin uzun tutulması hakkında mezhep alimlerimiz
şu açıklamayı yapmaktadır:
Bu, başın ön tarafından
bir miktar ve yüzün tamamının yıkandığından kesin olarak emin olacak şekilde
yüzün yıkanması gereken kısmından fazlasını yıkamaktır. Tahcilin
(bacaklardaki sakarlığın) uzun tutulmasına gelince, bu da kollarda dizlerin,
ayaklarda da topukların yukarısını yıkamaktır. Mezhep alimlerimiz arasında
bunun müstehap olduğu hususunda görüş ayrılığı
yoktur. Ancak müstehap olan miktar hususunda farklı
görüşlere sahiptirler.
1- Herhangi bir sınır sözkonusu olmaksızın dirseklerin ve topukların yu-
karısını yıkamak müstehaptır.
2- Pazunun
ve baldırın yarısına kadar yıkanması müstehaptır. 3-
Omuzlara ve dizlere kadar yıkamak müstehaptır.
Bu başlıktaki hadisler
bütün bunları kapsamaktadır.
Maliki İmam Ebu'l-Hasan b. Battal ile Kadı İyaz'ın,
dirseğin ve topuğun yukarısından fazlasının yıkanmasının müstehap
olmadığı üzerinde ilim adamlarının ittifak ettiği şeklindeki iddiaları
geçersizdir. Hem Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'in ve Ebu
Hureyre'nin (r.a.) bu şekildeki fiili uygulamaları sabit
iken, onların bu iddiaları nasıl doğru olabilir ki?
Aynı zamanda bu bizim
mezhebimizin benimsediği görüş olup, bizim mezhebimizde bu hususta
belirttiğimiz gibi görüş ayrılığı yoktur. Bu hususta herhangi bir kimse muhalif
bir kanaat ortaya koyarsa, bu açık ve sahih sünnetler ona karşı delildir. İbn Battal ile Kadı lyaz'ın Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: "Kim bundan fazlasını yapar ya da
eksiltirse o iyi olmayan bir iş yapmış ve zulmetmiş olur" buyruğunu delil
göstermeleri ise doğru bir delillendirme değildir.
Çünkü bundan kasıt, yıkama sayısından fazlasını yapmaktır. Allah en iyi
bilendir.
(578) "Nuayın b. Abdullah el-Mucmir'den"
el-Mucmir denildiği gibi elMucemmir
de denilmiştir. Ona el-Mucemmir (tütsücü,
tütsüleyici) denilmesinin sebebi Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in
mescidini tütsülemek işini yapması idi. el-Mucemmir,
Abdullah'ın bir sıfalıdır. Mecazi olarak oğlu Nuayın hakkında da kullanılır. Allah en iyi bilendir.
"Pazusuna kadar yıkadı, baldınna
kadar yıkadı" ifadelerinin anlamı yıkamayı onlann
bir kısmını da kapsayacak şekilde yaplı, demektir.
(31134)
"Sizler kıyamet
gününde abdest izlerinden dolayı. .. " Dilciler "ğurre"nin
alın alnındaki beyazlık (sakarlık) olduğunu, tahcilin
ise ön ve arka ayaklarındaki beyazlık olduğunu söylemişlerdir. İlim adamları
der ki: Kıyamet gününde abdest organlarında görülecek olan nura ğurre ve tahcil adı, alın ğurresine benzetilerek verilmiştir. Allah en iyi bilendir.
(580) "Hiçbir
ümmetin sahip olmadığı bir alametiniz olacaktır. " Hadisteki
"sima" alamet demektir. "Simya" olarak da söylenir. İlim
ehlinden bir topluluk bu hadisi abdestin bu ümmetin -yüce Allah şerefini
arttırsın- özelliklerinden olduğuna delil göstermişler, başkaları ise: Hayır,
abdest bu ümmete özel değildir. Bu ümmetin özelliği ondaki sakarlık ve sekirliktir demişler ve (3/135) bu husustaki: "İşte bu
benim de abdestim, benden önceki diğer nebilerin de abdestidir" hadisini
delil göstermişlerdir.
Birincileri ise buna iki
şekilde cevap vermişlerdir: Evvela bu zayıf olduğu bilinen zayıf bir hadistir.
İkincisi, sahih dahi olsa, abdestin diğer ümmetler arasında yalnızca nebilerine
ait bir özellik olması ihtimali vardır, ümmet olarak ise abdest sadece bu
ümmetin özelliğidir. Allah en iyi bilendir.
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in (580): "Ve ben insanları ondan a/ıkoyarım" buyurması. Diğer rivayette (581) "ben
insanları ona yaklaştırmam" buyrukları hepsi aynı anlamda olup, onları
kovar, engellerim, demektir.
"Bir melek bana
cevap verir." Bütün asıllarda bu şekilde "cevap" kökündendir.
Kadı İyaz da bütün ravilerden
bu şekilde nakletmiş olmakla birlikte onların (mağriblilerin)
ravilerinden İbn Ebu Cafer' den naklettiği rivayetine göre "bana cevap verir"in yerine "benim yanıma gelir"
anlamında "gelmek" kökünden kullanılmışlır.
Birincisi daha açıkça anlaşılır bir manadır, ikincisi de açıklanabilir bir
şekildir. Allah en iyi bilendir.
"Senden sonra
olmadık neler çıkardıklarını biliyor musun?" Bundan sonraki (583 numaralı)
diğer rivayette de: "Senden sonra değiştirdiler (diyecekler). Ben de: O
halde uzak olsunlar, uzak olsunlar diyeceğim" buyrukları ilim adamlannın farklı şekillerde açıkladığı ibarelerdendir:
1- Bundan maksat
münafıklar ve mürtedlerdir. Onların sakarlık ve sekirlik ile birlikte haşredilmeleri,
bu alametleri dolayısıyla Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in onlara seslenmesi ve kendisine, bunlar sana vaat
edilenler değildir çünkü bunlar senden sonra birtakım şeyleri değiştirdiler.
Yani onlar açığa vurdukları Müslümanlıkları üzere ölmediler, denilecektir demektir.
2- Maksat Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in
zamanında yaşayıp, ondan sonra irtidad edenlerdir.
Onlar üzerinde abdest alameti bulunmasa dahi Nebi (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) hayatta iken onların Müslümanlığını
bildiğinden ötürü (3/136) onlara seslenecek, bu sefer: Onlar senden sonra irtidad ettiler denilecek.
3- Bundan maksat, tevhid inancı üzere ölmüş, masiyet
ve büyük günah işlemiş kimseler ile bid'atleri ile
İslam'ın dışına çıkmayan bid'at sahibi kimselerdir.
Bu görüşe göre bu şekilde Havzdan uzaklaştınlacak
olanların kesin olarak cehenneme gidecekleri söylenemez ama onlara bir ceza
olmak üzere Havuzdan uzaklaştınlmaları sonra şanı
yüce Allah'ın onlara merhamet buyurup, azapsız olarak kendilerini cennete
koyması da mümkündür.
Bu görüş sahipleri der
ki: Bu halleri onların sakarlık ve sekirliklerinin
olmasına engel değildir. Bunların Nebi (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'in zamanında yaşamış kimseler
olmaları da, sonra yaşamış kimseler olmaları da Nebi (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'in ise kendilerini alametleri ile
tanımış olması mümkündür.
Hafız, imam Ebu Ömer b. Abdilberr dedi ki:
Din ile ilgili bid'at ortaya çıkartan herkes Havzın yanından uzaklaştınlacak
kimselerden olacaktır. Hariciler, Rafızıler vesair heva sahibi mezhep mensupları
böyledir. Zulüm ve hakslZlıkta aşınya
gitmiş, hakkı gizlemekte aşınya kaçmış zalimler,
büyük günahları açıkça işleyenler bunlara örnektir. Bütün bunların bu hadis-i
şerifte kastedilenlerden olmalarından korkulur. Allah en iyi bilendir.
(582) "Nefsim
elinde olana yemin ederim ki" buyruğundan da, yemin teklif edilmeden ve
yemin için bir zorunluluk bulunmadan yüce Allah'ın adına yemin etmenin caiz
olduğu anlaşılmaktadır. Bunun delilleri de pek çoktur.
39 - (249) حدثنا
يحيى بن أيوب
وسريج بن يونس
وقتيبة بن
سعيد وعلي بن
حجر. جميعا عن
إسماعيل بن جعفر.
قال ابن أيوب:
حدثنا
إسماعيل.
أخبرني العلاء
عن أبيه، عن
أبي هريرة؛ أن
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم أتى
المقبرة فقال:
"السلام
عليكم دار قوم
مؤمنين. وإنا،
إن شاء الله،
بكم لاحقون.
وددت أنا قد
رأينا إخواننا"
قالوا: أولسنا
إخوانك يا
رسول الله؟
قال "أنتم
أصحابي.
وإخواننا
الذين لم
يأتوا بعد".
فقالوا: كيف
تعرف من لم
يأت بعد من أمتك
يا رسول الله؟
فقال "أرأيت
لو أن رجلا له خيل
غر محجلة. بين
ظهري خيل دهم
بهم. ألا يعرف
خيله؟" قالوا:
بلى. يا رسول
الله! قال
"فإنهم يأتون
غرا محجلين من
الوضوء. وأنا
فرطهم على
الحوض. ألا
ليذادن رجال
عن حوضي كما
يذاد البعير
الضال.
أناديهم: ألا
هلم! فيقال: إنهم
قد بدلوا
بعدك. فأقول:
سحقا سحقا".
583- Bize Yahya b. Eyyub ile Süreye b. Yunus, Kuteybetü'bnü
Said ve Ali b. Hucur toptan
İsmail b. Ca'ferden rivayet ettiler. İbni Fyyup dediki
bize İsmail rivayet etti. (Dediki): Bana Ala'
babasından o da Ebu Hureyre'den naklen haber verdi: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) kabristana vardı ve: "es-Selamu
aleyküm ya daru kavmi mu'minın ve inna inşaallahu bikum lahikun: Ey müminler topluluğunun yurdu(nda
sakin olanlar} selam sizlere, biz de yüce Allah dilerse size kavuşacağız.
Kardeşlerimizi görmeyi çokça arzu ederdim" buyurdu.
Ashab: Biz kardeşlerin değil miyiz ey Allah'm
Resulü, deyince, O: "Siz ashabımsınız, kardeşlerimiz henüz
gelmemişlerdir" buyurdu. Ashab:
Ümmetinden henüz
gelmemiş olanları nasıl tanıyacaksm ey Allah'm Resulü, dediler. O: "Ne dersin sizden bir
kimsenin siyah ve yağız atlar arasında alınları sakar, bacakları sekir atları bulunsa kendi atlarını tanımaz mı?"
buyurdu.
Ashab: Elbette tanır ey Allah'm Resulü
dediler. Allah Resulü: "İşte onlar da abdestten dolayı alınları sakar,
bacakları sekir gelecekler ve ben Havz'ın
kenarına sizden önce varmış olacağım. Şunu da bilin ki, yolunu şaşırmış bir
devenin alıkonulduğu gibi benim havuzumdan da birtakım kimseler
engellenecektir. Ben: Hey buraya gelin, diye onlara sesleneceğim ama: Senden
sonra değiştirdiler, denilecek. Ben de: O halde uzak olsunlar, uzak olsunlar,
diyeceğim" buyurdu.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir; Tuhfetu'l-Eşraf, 14008
(249) حدثنا
قتيبة بن
سعيد. حدثنا
عبدالعزيز
يعني الدراوردي.
ح وحدثني
إسحاق بن موسى
الأنصاري. حدثنا
معن. حدثنا
مالك. جميعا
عن العلاء بن
عبدالرحمن،
عن أبيه، عن
أبي هريرة؛ أن
رسول الله صلى
الله عليه وسلم
خرج إلى
المقبرة فقال: "السلام
عليكم دار قوم
مؤمنين. وإنا،
إن شاء الله،
بكم لاحقون"
بمثل حديث
إسماعيل بن
جعفر. غير أن
حديث مالك
"فليذادن
رجال عن حوضي".
584- Bize Kuteybetü'bnü Said rivayet etti (Dediki): Bize Abdülaziz yanî Deraverdi
rivayet etti H. Bana İshak b. Musa el-Ensari de
rivayet etti. (Dediki) : Bize Ma'n
rivayet etti. (Dediki) ; Bize Malik rivayet etti.
Bunlar hep birden Ala' b. Abdirrahman'dan, o da
babasından, o da Ebu Hureyre'den naklen rivayet
etmişler ki: Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) kabristana çıktı. "Ey müminler
topluluğunun yurdu, es-selamu aleykum
inşallah biz de size katı/acağız" buyurdu ve
(bir önceki) İsmail b. Cafer'in hadisi ile aynen rivayet etti. Ancak Malik'in
(bu) rivayetinde: ':Andolsun birtakım kimseler benim havuzumdcin uzaklaştınlacaklardır"
denilmektedir.
Diğer tahric: Ebu Davud,
3237; Nesai, 150; Tuhfetu'I-Eşraf,
14086
AÇIKLAMA: "Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)
kabristana geldi. .. " (Kabristan anlamındaki) el-makbura
aynı zamanda el-makbere ve el-makbire diye de
telaffuz edilmekle birlikte sonuncusu az kullanılır.
"Bir kavmin
yurdu" anlamındaki hitap, bazı açıklamalara göre o yurtta bulunan topluluk
(3/137) ya da o yurtta yaşayanlar demek olur. Bir diğer açıklamaya göre
konaklanılan yer manasına da gelir.
"Muhakkak inşallah
biz de size kavuşacağız. " Ölümde şüphe olmamakla birlikte Allah Resulü
istisnada bulunmuştur (inşallah demiştir). İlim adamlarının bu hususta çeşitli
açıklamaları vardır. Bunların en güçlü olanlarına göre bumin
şüphe anlamında kullanılmadığıdır ama Allah Resulü bunu teberrüken ve yüce
Allah'ın: "Hiçbir şey hakkında sakın: Ben bunu mutlaka yarın yapacağım
deme. Allah dilemiş ola {inşallah} demedikçe" (Kehf,
18/23-24) şeklindeki yüce Allah'ın emri ni yerine
getirmek için böyle söylemiştir.
İkinci görüşü Hattabi ve başkalarının naklettiğine göre bu, konuşan bir
kimsenin konuşmasına güzellik katmak için alışageldiği bir ade~dir.
Üçüncü açıklamaya göre
burada istisna (inşallah demek) bu yerde onlara kavuşmak hakkındadır. Anlamının
Allah dileyeceği zaman şeklinde olduğu da söylenmiştir, oldukça zayıf daha
başka açıklamalar da yapılmışbr. Zayıf oldukları ve
onlara ihtiyaç bulunmadığı için onları almadım. Bir diğer zayıf görüş de şudur:
Buradaki istisna munkab olup, iman ile birlikte
dönüşe aittir. Onunla birlikte gerçek müminler de vardı, münafık oldukları
sanılan başka kimseler de vardı. Dolayısıyla istisna onlar hakkındadır
şeklindeki görüş de böyledir. Bu iki görüş her ne kadar meşhur ise de bunların
açıkça hatalı oldukları da görülmektedir. Allah en iyi bilendir.
"Kardeşlerimi
görmeyi çok arzu ederdim ... " İlim adamları der ki: Bu hadisten temennide
bulunmanın caiz olduğu anlaşılmaktadır. Özellikle de hayırlı şeyler, fazilet
sahibi ve salih kimselerle kavuşmak hususlarında bu
böyledir.
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in "kardeşlerimizi görmüş olmayı arzu
ederdim" sözünden maksat da, onları dünya hayatında görseydik demektir.
Kadı İyaz da şöyle demektedir: Maksat ölümden sonra
onlara kavuşmayı temenni etmektir.
İmam el-Baci der ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in:
"Hayır siz ashabımsınız" buyruğu, onların kardeşliklerini reddetmek
anlamında değildir; ama ashabı olduğunu belirterek onların sahip oldukları
yüksek mertebeyi sözkonusu etmektedir. Onlar hem
kardeş, hem ashab idiler. Henüz gelmemiş olanlar ise
kardeştiler, ashab değildirler. Nitekim yüce Allah:
"Müminler ancak kardeştir." (Hucurat,
49/10) buyurmaktadır.
Kadı İyaz
der ki: Ebu Ömer b. Abdilberr
bu hadis ve buna benzer ahir zamanda geleceklerin fazileti ile ilgili hadisler
hakkında şu kanaattedir: Ashabtan sonra genelolarak sahabiler arasında
bulunan kişilerden daha faziletli kimseler gelebilir. Allah Resulünün:
"Sizin en hayırlılarımz benim
çağdaşlarımdır" buyruğu da özel anlamlı olup, insanların en hayırlıları
benim çağdaşlarımdır yani ilk Muhacir'lerle Ensar ve
onların yolunu izleyenlerdir. İşte bunlar ümmetin en faziletlileri olup,
hadis-i şerifte kastedilenlerdir. Onun zamanında birtakım (yanlışlık ve
kötülükleri) karıştırmış olanlara gelince (3/138) onu görmüş yahut ona sahabilik etmiş olsa dahi ya da onun güzel bir geçmişi ve
dinde herhangi bir etkisi yoksa birinci asırdan sonraki diğer asırlarda
rivayetlerin delalet ettiği üzere onlardan daha faziletli kimseler gelebilir.
Kadı İyaz'ın dediğine göre buyrukların anlamı
üzerinde açıklamalarda bulunan meani bilginlerinden
daha başkaları da bu kanaati benimsemiştir. Onun dediğine göre ilim adamlarının
büyük çoğunluğu ise bundan farklı kanaattedir. Nebi (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'e sahabilik
edip, ömründe onu bir defa görerek sahabilik
meziyetini elde eden bir kimse daha sonra gelecek herkesten daha faziletlidir.
Sahabe olmak faziletine hiçbir amel denk değildir. Bunlar derler ki: Bu ise
Allah'ın lütfudur, onu dilediğine verir. Bunlar görüşlerine
Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'in: "Sizden biriniz Uhud kadar altın infak ederse onlardan birisinin bir avuç
infakına hatta onun yarısına ulaşmaz" hadisini delil göstermişlerdir. Kadı
İyaz'ın açıklamaları bunlardır. Allah en iyi bilendir.
"Bir adamın
simsiyah atlar arasında ... " Hadiste geçen "ed-duhm"
kelimesi "edhem"in çoğulu olup, siyah
demektir. "Duhme" de siyahlık anlamındadır.
"el-Buhm" lafzı da yine siyah demektir.
Bunun siyah beyaz yahut kırmızı bile olsa başka rengin karışmadığı halis
herhangi bir renk anlamında olduğu da söylenmiştir. Bu İbnu's-Sikklt, Ebu Hatim es-Sicistani ve başkalarının da görüşüdür.
"Ben Havza onlardan
önce varmış olacağım" buyruğu ile ilgili olarak Herevi
ve başkaları şöyle demektedir: Ben Havza onlardan önce gitmiş olacağım çünkü
"faraf' lafzı onlar için suyu hazırlayıp, kova
ve ipleri tedarik etmek üzere onlardan önce giden kimseye denilir.
Bu hadiste -yüce
Allah'ın şerefini arttırmasını dilediğimiz- bu ümmete pek büyük bir müjde
vardır. Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'den önce Havzın
başına varacak kimselere ne mutlu!
"Onlara: Gelin diye
sesleneceğim." Dilbilginleri (gelin) anlamındaki
"helumme" lafzının iki ayrı söyleyişi
olduğunu, bunların en fasihinin ise tekil, ikil, dişil ve çoğul için hep aynı
şekilde kullanılacağıdır. Yüce Allah'ın: "Haydi şahitlerinizi
getirin" (En'am, 6/150) buyruğu ile:
"Kardeşlerine: Yanımıza gelin diyenleri. .. " (Ahzab,
33118) buyruğunda bu şekilde kullanılmıştır. İkinci söyleyiş ise şahısa göre
değişik kipierde çekiminin yapılması şeklidir. İbnu's-Sikkit ve başkaları da
bizim az önce belirttiğimiz gibi birincisi daha fasihtir demişlerdir.
"Ben de: O halde
uzak olsunlar, uzak olsunlar" derim. Rivayetlerde bu şekilde "suhkan, suhkan: uzak olsunlar,
uzak olsunlar" tekrar edilmiştir. (3/139) Bu lafız "suhkan" ve "suhukan"
şeklinde okunmuştur. Yedi kıraatte her iki şekil ile de okunmuştur, Kisai ötreli diğerleri ise sakin okumuşlardır.
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan:
13- HİLYE (SÜS,
NUR) ABDESTİN VARDIĞI YER'E KADAR ULAŞIR