SAHİH-İ MÜSLİM

TAHARE

 

باب استحباب إطالة الغرة والتحجيل في الوضوء

12- ABDEST'TE "GURRE''Yİ VE "TAHCİL"İ UZUN TUTMANIN MÜSTEHAP OLUŞU BABI

 

34 - (246) حدثني أبو كريب محمد بن العلاء والقاسم بن زكرياء بن دينار وعبد بن حميد. قالوا: حدثنا خالد بن مخلد عن سليمان بن بلال. حدثني عمارة بن غزية الأنصاري عن نعيم بن عبدالله المجمر؛ قال:

 رأيت أبا هريرة يتوضأ. فغسل وجهه فأسبغ الوضوء. ثم غسل يده اليمنى حتى أشرع في العضد. ثم يده اليسرى حتى أشرع في العضد. ثم مسح رأسه. ثم غسل رجله اليمنى حتى أشرع في الساق. ثم غسل رجله اليسرى حتى أشرع في الساق. ثم قال: هكذا رأيت رسول الله صلى الله عليه وسلم يتوضأ. وقال: قال رسول الله صلى الله عليه وسلم "أنتم الغر المحجلون يوم القيامة. من إسباغ الوضوء. فمن استطاع منكم فليطل غرته وتحجيله".

 

578- Bana Ebu Kureyb Muhammed b. Ala' ile Kaasim b. Zekeriyya b. Dinar ve Abd b. Humeyd rivayet ettiler. Dedilerki: Bize Halid b. Mahled, Süleyman b. Bilal'dan rivayet etti. (Dediki): Bana Umaratü'bnü Gaziyyete'l-Ensarî, Nuaym b. Abdillah el-Mücmir'den rivayet etti. Şöyle demiş: Ebu Hureyre'yi abdest alırken gördüm. Yüzünü yıkadı, iyice abdest aldı. Sonra da sağ elini ta pazusuna gelinceye kadar yıkadı. Sonra başına mesh etti. Sonra sağ ayağını baldınna varıncaya kadar yıkadı. Sonra sol ayağını baldırına geçinceye kadar yıkadı. Sonra: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in böyle abdest aldığını gördüm, dedi. Arkasından şunları ekledi: Raseılullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) "Sizler iyice abdest aldığınızdan ötürü kıyamet gününde el-ğurr (alınlarınızda sakarlık) el-muhaccelun (bacaklarınız sekir, sekili) haşredileceklersiniz. Bu sebeple sizden gücü yeten ğurresini (alın sakarlığını) ve tahcilini (bacaklanndaki sekirliği, sekiliği) uzun tutsun. " buyurdu.

 

Diğer tahric: Buhari, 136 -muhtasar olarak-; Tuhfetu'l-Eşraf, 14643

 

 

35 - (246) وحدثني هارون بن سعيد الأيلي. حدثني ابن وهب. أخبرني عمرو بن الحارث عن سعيد بن أبي هلال، عن نعيم بن عبدالله؛ أنه رأى أبا هريرة يتوضأ. فغسل وجهه ويديه حتى كاد يبلغ المنكبين. ثم غسل رجليه حتى رفع إلى الساقين. ثم قال:  سمعت رسول الله صلى الله عليه وسلم يقول "إن أمتي يأتون يوم القيامة غرا محجلين من أثر الوضوء. فمن استطاع أن يطيل غرته فليفعل".

 

579- Bana Harun b. Said el-Eyli'de rivayet etti. (Dediki): Bana İbni Vehb rivayet etti. (Dediki) : Bana Amr b. Haris, Said b. Ebi HiIal'den o da Nuaym b. AbdilIah'tan naklen haber verdi ki o Ebu Hureyte'yi abdest alırken görmüş, yüzünü ve ellerini neredeyse omuzlarına varıncaya kadar yıkamış sonra da ayaklarını ta baldırlarına kadar yıkamış sonra da şöyle demiştir: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'i şöyle buyururken dinledim: "Şüphesiz ümmetim kıyamet gününde abdestin etkisinden dolayı alınları sakar, baldırıarı sekili geleceklerdir. Bu sebeple sizden alnının sakarlığını uzun tutabilen yapsın. "

 

 

36 - (247) حدثنا سويد بن سعيد وابن أبي عمر. جميعا عن مروان الفزاري. قال ابن أبي عمر: حدثنا مروان عن أبي مالك الأشجعي سعد بن طارق، عن أبي حازم، عن أبي هريرة؛ أن رسول الله صلى الله عليه وسلم قال: "إن حوضي أبعد من أيلة من عدن. لهو أشد بياضا من الثلج. وأحلى من العسل باللبن. ولآنيته أكثر من عدد النجوم. وإني لأصد الناس عنه كما يصد الرجل إبل الناس عن حوضه" قالوا: يا رسول الله! أتعرفنا يومئذ؟ قال "نعم. لكم سيما ليست لأحد من الأمم. تردون علي غرا محجلين من أثر الوضوء".

 

580- Bize Suveyd b. Sa'id ile İbni Ebi Ömer hep birden Mervan el-Fezari'den rivayet ettiler. İbni Ebi Ömer dediki bize Mervan ebu Maîik el-Eşca'i Said b. Tariktari o da Ebu Hazımdan o da Ebu Hureyreden naklen rivayet ettiki: Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuşlaı: "Benim Havz'ım Eyle ile Aden arası uzaklıktan daha geniştir. Andolsun o(nun suyu) kardan beyaz, ballı sütten daha tatlıdır. Andolsun onun kaplarının sayısı yıldızların sayısından fazladır ve bir adam başkalarına ait develeri kendi havuzuna nasıl yaklaştırmıyorsa ben de diğer insanları ona yaklaştırmayacağım. "

 

Ashab: Ey Allah'ın Resulü o gün bizi tamyacak mısın, dediler. O: "Evet, sizin diğer ümmetlerden hiçbirisinin sahip olmadığı bir alametiniz olacaktır. Sizler benim yanıma abdestin etkisinden dolayı alnınız sakar, bacaklarınız sekili geleceksiniz" buyurdu.

 

Diğer tahric: İbn Mace, 4282; Tuhfetu'I-Eşraf, 13399

 

 

37 - (247) وحدثنا أبو كريب وواصل بن عبدالأعلى (واللفظ لواصل) قالا: حدثنا ابن فضيل عن أبي مالك الأشجعي، عن أبي حازم، عن أبي هريرة؛ قال: قال رسول الله صلى الله عليه وسلم "ترد علي أمتي الحوض. وأنا أذود الناس عنه كما يذود الرجل إبل الرجل عن إبله" قالوا: يا نبي الله! أتعرفنا؟ قال "نعم. لكم سيما ليست لأحد غيركم. تردون علي غرا محجلين من آثار الوضوء. وليصدن عني طائفة منكم فلا يصلون. فأقول: يا رب! هؤلاء من أصحابي. فيجيبني ملك فيقول: وهل تدري ما أحدثوا بعدك؟".

 

581- Bize Ebu Kureyb ile Vasıl b. Abdil A'la'da rivayet ettiler. Lafız Vasılındır. Dedilerki bize İbni Fudayl, Ebu Malik-i Eşca-i'den, o da Ebu Hazim'den, o da Ebu Hureyre'den naklen rivayet etti. Ebu Hureyre şöyle demiş; Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "Ümmetim Havz'ın başına yanıma gelecek. Ben de bir kimsenin başka adamın develerini kendi develerine karışmasını engellemek istediği gibi diğer insanların o havuzun yanına yaklaşmalarına engel olacağım. "

 

Ashab: Ey Allah'ın Nebisi, bizi tanıyacak mısın, dediler. O şöyle buyurdu: "Evet, sizin sizden başka kimsede bulunmayan bir simanız (alametiniz) olacak. Benim yanıma abdestin etkisinden alınlarınız sakar, ayaklarınız sekili geleceksin iz ama andolsun sizden bir kesimin yanıma yaklaşmaları engellenecek, bu sebeple (yanıma) varamayacaklar. Ben: Rabbim bunlar ashabımdandır diyeceğim. Melek bana: Senden sonra olmadık neleri çıkardıklarını biliyor musun, diye cevap verecek. "

 

 

38 - (248) وحدثنا عثمان بن أبي شيبة. حدثنا علي بن مسهر عن سعد بن طارق، عن ربعي بن حراش، عن حذيفة؛ قال:

 قال رسول الله صلى الله عليه وسلم "إن حوضي لأبعد من إيلة من عدن. والذي نفسي بيده! إني لأذود عنه الرجال كما يذود الرجل الإبل الغريبة عن حوضه" قالوا: يا رسول الله! وتعرفنا؟ قال "نعم. تردون علي غرا محجلين من آثار الوضوء. ليست لأحد غيركم".

 

582- Bize Osman b. Ebi Şeybe dahi rivayet etti. (Dedikî) Bize Ali b. Müshir, Sa'd b. Tarık'tan o da Bib'ı b. Hıraş'tan o da Huzeyfe'den naklen rivayet etti. Huzeyfe şöyle demiş: Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "Muhakkak benim Havz'ım Eyle'den Aden'e kadar olan uzaklıktan daha geniştir. Nefsim elinde olana yemin ederim ki, ben bir adamın yabancı develeri kendi havuzuna yaklaşmasınlar diye nasıl engelliyorsa diğer insanları ona yaklaşmaktan öyle engelleyeceğim. "

 

Ashab: Ey Allah'ın Resulü bizi tanıyacak mısın ki, dediler. O: "Evet, sizler benim yanıma abdestin izlerinden dolayı alınlarınız sakar, bacaklarınız sekili geleceksiniz ve bu (alamet) sizden başkalarında olmayacak." buyurdu.

 

 

Diğer tahric: İbn Mace, 4302; Tuhfetu'l-Eşraf, 3315

 

AÇIKLAMA (578-582 numaralı hadisler): Bu hadisler, ğurre (alın sakarlığı)yi ve tahdli (bacaklardaki sekiliği, sekirliği) uzatmanın müstehap olduğunu açık bir şekilde ifade etmektedir. Gurrenin uzun tutulması hakkında mezhep alimlerimiz şu açıklamayı yapmaktadır:

 

Bu, başın ön tarafından bir miktar ve yüzün tamamının yıkandığından kesin olarak emin olacak şekilde yüzün yıkanması gereken kısmından fazlasını yıkamaktır. Tahcilin (bacaklardaki sakarlığın) uzun tutulmasına gelince, bu da kollarda dizlerin, ayaklarda da topukların yukarısını yıkamaktır. Mezhep alimlerimiz arasında bunun müstehap olduğu hususunda görüş ayrılığı yoktur. Ancak müstehap olan miktar hususunda farklı görüşlere sahiptirler.

 

1- Herhangi bir sınır sözkonusu olmaksızın dirseklerin ve topukların yu-

karısını yıkamak müstehaptır.

2- Pazunun ve baldırın yarısına kadar yıkanması müstehaptır. 3- Omuzlara ve dizlere kadar yıkamak müstehaptır.

Bu başlıktaki hadisler bütün bunları kapsamaktadır.

Maliki İmam Ebu'l-Hasan b. Battal ile Kadı İyaz'ın, dirseğin ve topuğun yukarısından fazlasının yıkanmasının müstehap olmadığı üzerinde ilim adamlarının ittifak ettiği şeklindeki iddiaları geçersizdir. Hem Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in ve Ebu Hureyre'nin (r.a.) bu şekildeki fiili uygulamaları sabit iken, onların bu iddiaları nasıl doğru olabilir ki?

 

Aynı zamanda bu bizim mezhebimizin benimsediği görüş olup, bizim mezhebimizde bu hususta belirttiğimiz gibi görüş ayrılığı yoktur. Bu hususta herhangi bir kimse muhalif bir kanaat ortaya koyarsa, bu açık ve sahih sünnetler ona karşı delildir. İbn Battal ile Kadı lyaz'ın Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: "Kim bundan fazlasını yapar ya da eksiltirse o iyi olmayan bir iş yapmış ve zulmetmiş olur" buyruğunu delil göstermeleri ise doğru bir delillendirme değildir. Çünkü bundan kasıt, yıkama sayısından fazlasını yapmaktır. Allah en iyi bilendir.

 

(578) "Nuayın b. Abdullah el-Mucmir'den" el-Mucmir denildiği gibi elMucemmir de denilmiştir. Ona el-Mucemmir (tütsücü, tütsüleyici) denilmesinin sebebi Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in mescidini tütsülemek işini yapması idi. el-Mucemmir, Abdullah'ın bir sıfalıdır. Mecazi olarak oğlu Nuayın hakkında da kullanılır. Allah en iyi bilendir.

"Pazusuna kadar yıkadı, baldınna kadar yıkadı" ifadelerinin anlamı yıkamayı onlann bir kısmını da kapsayacak şekilde yaplı, demektir. (31134)

"Sizler kıyamet gününde abdest izlerinden dolayı. .. " Dilciler "ğurre"nin alın alnındaki beyazlık (sakarlık) olduğunu, tahcilin ise ön ve arka ayaklarındaki beyazlık olduğunu söylemişlerdir. İlim adamları der ki: Kıyamet gününde abdest organlarında görülecek olan nura ğurre ve tahcil adı, alın ğurresine benzetilerek verilmiştir. Allah en iyi bilendir.

 

(580) "Hiçbir ümmetin sahip olmadığı bir alametiniz olacaktır. " Hadisteki "sima" alamet demektir. "Simya" olarak da söylenir. İlim ehlinden bir topluluk bu hadisi abdestin bu ümmetin -yüce Allah şerefini arttırsın- özelliklerinden olduğuna delil göstermişler, başkaları ise: Hayır, abdest bu ümmete özel değildir. Bu ümmetin özelliği ondaki sakarlık ve sekirliktir demişler ve (3/135) bu husustaki: "İşte bu benim de abdestim, benden önceki diğer nebilerin de abdestidir" hadisini delil göstermişlerdir.

 

Birincileri ise buna iki şekilde cevap vermişlerdir: Evvela bu zayıf olduğu bilinen zayıf bir hadistir. İkincisi, sahih dahi olsa, abdestin diğer ümmetler arasında yalnızca nebilerine ait bir özellik olması ihtimali vardır, ümmet olarak ise abdest sadece bu ümmetin özelliğidir. Allah en iyi bilendir.

 

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in (580): "Ve ben insanları ondan a/ıkoyarım" buyurması. Diğer rivayette (581) "ben insanları ona yaklaştırmam" buyrukları hepsi aynı anlamda olup, onları kovar, engellerim, demektir.

"Bir melek bana cevap verir." Bütün asıllarda bu şekilde "cevap" kökündendir. Kadı İyaz da bütün ravilerden bu şekilde nakletmiş olmakla birlikte onların (mağriblilerin) ravilerinden İbn Ebu Cafer' den naklettiği rivayetine göre "bana cevap verir"in yerine "benim yanıma gelir" anlamında "gelmek" kökünden kullanılmışlır. Birincisi daha açıkça anlaşılır bir manadır, ikincisi de açıklanabilir bir şekildir. Allah en iyi bilendir.

"Senden sonra olmadık neler çıkardıklarını biliyor musun?" Bundan sonraki (583 numaralı) diğer rivayette de: "Senden sonra değiştirdiler (diyecekler). Ben de: O halde uzak olsunlar, uzak olsunlar diyeceğim" buyrukları ilim adamlannın farklı şekillerde açıkladığı ibarelerdendir:

 

1- Bundan maksat münafıklar ve mürtedlerdir. Onların sakarlık ve sekirlik ile birlikte haşredilmeleri, bu alametleri dolayısıyla Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in onlara seslenmesi ve kendisine, bunlar sana vaat edilenler değildir çünkü bunlar senden sonra birtakım şeyleri değiştirdiler. Yani onlar açığa vurdukları Müslümanlıkları üzere ölmediler, denilecektir demektir.

 

2- Maksat Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in zamanında yaşayıp, ondan sonra irtidad edenlerdir. Onlar üzerinde abdest alameti bulunmasa dahi Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) hayatta iken onların Müslümanlığını bildiğinden ötürü (3/136) onlara seslenecek, bu sefer: Onlar senden sonra irtidad ettiler denilecek.

 

3- Bundan maksat, tevhid inancı üzere ölmüş, masiyet ve büyük günah işlemiş kimseler ile bid'atleri ile İslam'ın dışına çıkmayan bid'at sahibi kimselerdir. Bu görüşe göre bu şekilde Havzdan uzaklaştınlacak olanların kesin olarak cehenneme gidecekleri söylenemez ama onlara bir ceza olmak üzere Havuzdan uzaklaştınlmaları sonra şanı yüce Allah'ın onlara merhamet buyurup, azapsız olarak kendilerini cennete koyması da mümkündür.

 

Bu görüş sahipleri der ki: Bu halleri onların sakarlık ve sekirliklerinin olmasına engel değildir. Bunların Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in zamanında yaşamış kimseler olmaları da, sonra yaşamış kimseler olmaları da Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in ise kendilerini alametleri ile tanımış olması mümkündür.

 

Hafız, imam Ebu Ömer b. Abdilberr dedi ki: Din ile ilgili bid'at ortaya çıkartan herkes Havzın yanından uzaklaştınlacak kimselerden olacaktır. Hariciler, Rafızıler vesair heva sahibi mezhep mensupları böyledir. Zulüm ve hakslZlıkta aşınya gitmiş, hakkı gizlemekte aşınya kaçmış zalimler, büyük günahları açıkça işleyenler bunlara örnektir. Bütün bunların bu hadis-i şerifte kastedilenlerden olmalarından korkulur. Allah en iyi bilendir.

 

(582) "Nefsim elinde olana yemin ederim ki" buyruğundan da, yemin teklif edilmeden ve yemin için bir zorunluluk bulunmadan yüce Allah'ın adına yemin etmenin caiz olduğu anlaşılmaktadır. Bunun delilleri de pek çoktur.

 

 

39 - (249) حدثنا يحيى بن أيوب وسريج بن يونس وقتيبة بن سعيد وعلي بن حجر. جميعا عن إسماعيل بن جعفر. قال ابن أيوب: حدثنا إسماعيل. أخبرني العلاء عن أبيه، عن أبي هريرة؛  أن رسول الله صلى الله عليه وسلم أتى المقبرة فقال: "السلام عليكم دار قوم مؤمنين. وإنا، إن شاء الله، بكم لاحقون. وددت أنا قد رأينا إخواننا" قالوا: أولسنا إخوانك يا رسول الله؟ قال "أنتم أصحابي. وإخواننا الذين لم يأتوا بعد". فقالوا: كيف تعرف من لم يأت بعد من أمتك يا رسول الله؟ فقال "أرأيت لو أن رجلا له خيل غر محجلة. بين ظهري خيل دهم بهم. ألا يعرف خيله؟" قالوا: بلى. يا رسول الله! قال "فإنهم يأتون غرا محجلين من الوضوء. وأنا فرطهم على الحوض. ألا ليذادن رجال عن حوضي كما يذاد البعير الضال. أناديهم: ألا هلم! فيقال: إنهم قد بدلوا بعدك. فأقول: سحقا سحقا".

 

583- Bize Yahya b. Eyyub ile Süreye b. Yunus, Kuteybetü'bnü Said ve Ali b. Hucur toptan İsmail b. Ca'ferden rivayet ettiler. İbni Fyyup dediki bize İsmail rivayet etti. (Dediki): Bana Ala' babasından o da Ebu Hureyre'den naklen haber verdi: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) kabristana vardı ve: "es-Selamu aleyküm ya daru kavmi mu'minın ve inna inşaallahu bikum lahikun: Ey müminler topluluğunun yurdu(nda sakin olanlar} selam sizlere, biz de yüce Allah dilerse size kavuşacağız. Kardeşlerimizi görmeyi çokça arzu ederdim" buyurdu.

 

Ashab: Biz kardeşlerin değil miyiz ey Allah'm Resulü, deyince, O: "Siz ashabımsınız, kardeşlerimiz henüz gelmemişlerdir" buyurdu. Ashab:

Ümmetinden henüz gelmemiş olanları nasıl tanıyacaksm ey Allah'm Resulü, dediler. O: "Ne dersin sizden bir kimsenin siyah ve yağız atlar arasında alınları sakar, bacakları sekir atları bulunsa kendi atlarını tanımaz mı?" buyurdu.

 

Ashab: Elbette tanır ey Allah'm Resulü dediler. Allah Resulü: "İşte onlar da abdestten dolayı alınları sakar, bacakları sekir gelecekler ve ben Havz'ın kenarına sizden önce varmış olacağım. Şunu da bilin ki, yolunu şaşırmış bir devenin alıkonulduğu gibi benim havuzumdan da birtakım kimseler engellenecektir. Ben: Hey buraya gelin, diye onlara sesleneceğim ama: Senden sonra değiştirdiler, denilecek. Ben de: O halde uzak olsunlar, uzak olsunlar, diyeceğim" buyurdu.

 

Yalnız Müslim rivayet etmiştir; Tuhfetu'l-Eşraf, 14008

 

 

(249) حدثنا قتيبة بن سعيد. حدثنا عبدالعزيز يعني الدراوردي. ح وحدثني إسحاق بن موسى الأنصاري. حدثنا معن. حدثنا مالك. جميعا عن العلاء بن عبدالرحمن، عن أبيه، عن أبي هريرة؛ أن رسول الله صلى الله عليه وسلم خرج إلى المقبرة فقال: "السلام عليكم دار قوم مؤمنين. وإنا، إن شاء الله، بكم لاحقون" بمثل حديث إسماعيل بن جعفر. غير أن حديث مالك "فليذادن رجال عن حوضي".

 

584- Bize Kuteybetü'bnü Said rivayet etti (Dediki): Bize Abdülaziz yanî Deraverdi rivayet etti H. Bana İshak b. Musa el-Ensari de rivayet etti. (Dediki) : Bize Ma'n rivayet etti. (Dediki) ; Bize Malik rivayet etti. Bunlar hep birden Ala' b. Abdirrahman'dan, o da babasından, o da Ebu Hureyre'den naklen rivayet etmişler ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) kabristana çıktı. "Ey müminler topluluğunun yurdu, es-selamu aleykum inşallah biz de size katı/acağız" buyurdu ve (bir önceki) İsmail b. Cafer'in hadisi ile aynen rivayet etti. Ancak Malik'in (bu) rivayetinde: ':Andolsun birtakım kimseler benim havuzumdcin uzaklaştınlacaklardır" denilmektedir.

 

 

Diğer tahric: Ebu Davud, 3237; Nesai, 150; Tuhfetu'I-Eşraf, 14086

 

AÇIKLAMA:        "Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) kabristana geldi. .. " (Kabristan anlamındaki) el-makbura aynı zamanda el-makbere ve el-makbire diye de telaffuz edilmekle birlikte sonuncusu az kullanılır.

"Bir kavmin yurdu" anlamındaki hitap, bazı açıklamalara göre o yurtta bulunan topluluk (3/137) ya da o yurtta yaşayanlar demek olur. Bir diğer açıklamaya göre konaklanılan yer manasına da gelir.

"Muhakkak inşallah biz de size kavuşacağız. " Ölümde şüphe olmamakla birlikte Allah Resulü istisnada bulunmuştur (inşallah demiştir). İlim adamlarının bu hususta çeşitli açıklamaları vardır. Bunların en güçlü olanlarına göre bumin şüphe anlamında kullanılmadığıdır ama Allah Resulü bunu teberrüken ve yüce Allah'ın: "Hiçbir şey hakkında sakın: Ben bunu mutlaka yarın yapacağım deme. Allah dilemiş ola {inşallah} demedikçe" (Kehf, 18/23-24) şeklindeki yüce Allah'ın emri ni yerine getirmek için böyle söylemiştir.

 

İkinci görüşü Hattabi ve başkalarının naklettiğine göre bu, konuşan bir kimsenin konuşmasına güzellik katmak için alışageldiği bir ade~dir.

Üçüncü açıklamaya göre burada istisna (inşallah demek) bu yerde onlara kavuşmak hakkındadır. Anlamının Allah dileyeceği zaman şeklinde olduğu da söylenmiştir, oldukça zayıf daha başka açıklamalar da yapılmışbr. Zayıf oldukları ve onlara ihtiyaç bulunmadığı için onları almadım. Bir diğer zayıf görüş de şudur: Buradaki istisna munkab olup, iman ile birlikte dönüşe aittir. Onunla birlikte gerçek müminler de vardı, münafık oldukları sanılan başka kimseler de vardı. Dolayısıyla istisna onlar hakkındadır şeklindeki görüş de böyledir. Bu iki görüş her ne kadar meşhur ise de bunların açıkça hatalı oldukları da görülmektedir. Allah en iyi bilendir.

"Kardeşlerimi görmeyi çok arzu ederdim ... " İlim adamları der ki: Bu hadisten temennide bulunmanın caiz olduğu anlaşılmaktadır. Özellikle de hayırlı şeyler, fazilet sahibi ve salih kimselerle kavuşmak hususlarında bu böyledir.

 

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in "kardeşlerimizi görmüş olmayı arzu ederdim" sözünden maksat da, onları dünya hayatında görseydik demektir. Kadı İyaz da şöyle demektedir: Maksat ölümden sonra onlara kavuşmayı temenni etmektir.

İmam el-Baci der ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: "Hayır siz ashabımsınız" buyruğu, onların kardeşliklerini reddetmek anlamında değildir; ama ashabı olduğunu belirterek onların sahip oldukları yüksek mertebeyi sözkonusu etmektedir. Onlar hem kardeş, hem ashab idiler. Henüz gelmemiş olanlar ise kardeştiler, ashab değildirler. Nitekim yüce Allah: "Müminler ancak kardeştir." (Hucurat, 49/10) buyurmaktadır.

 

Kadı İyaz der ki: Ebu Ömer b. Abdilberr bu hadis ve buna benzer ahir zamanda geleceklerin fazileti ile ilgili hadisler hakkında şu kanaattedir: Ashabtan sonra genelolarak sahabiler arasında bulunan kişilerden daha faziletli kimseler gelebilir. Allah Resulünün: "Sizin en hayırlılarımz benim çağdaşlarımdır" buyruğu da özel anlamlı olup, insanların en hayırlıları benim çağdaşlarımdır yani ilk Muhacir'lerle Ensar ve onların yolunu izleyenlerdir. İşte bunlar ümmetin en faziletlileri olup, hadis-i şerifte kastedilenlerdir. Onun zamanında birtakım (yanlışlık ve kötülükleri) karıştırmış olanlara gelince (3/138) onu görmüş yahut ona sahabilik etmiş olsa dahi ya da onun güzel bir geçmişi ve dinde herhangi bir etkisi yoksa birinci asırdan sonraki diğer asırlarda rivayetlerin delalet ettiği üzere onlardan daha faziletli kimseler gelebilir. Kadı İyaz'ın dediğine göre buyrukların anlamı üzerinde açıklamalarda bulunan meani bilginlerinden daha başkaları da bu kanaati benimsemiştir. Onun dediğine göre ilim adamlarının büyük çoğunluğu ise bundan farklı kanaattedir. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e sahabilik edip, ömründe onu bir defa görerek sahabilik meziyetini elde eden bir kimse daha sonra gelecek herkesten daha faziletlidir. Sahabe olmak faziletine hiçbir amel denk değildir. Bunlar derler ki: Bu ise Allah'ın lütfudur, onu dilediğine verir. Bunlar görüşlerine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: "Sizden biriniz Uhud kadar altın infak ederse onlardan birisinin bir avuç infakına hatta onun yarısına ulaşmaz" hadisini delil göstermişlerdir. Kadı İyaz'ın açıklamaları bunlardır. Allah en iyi bilendir.

"Bir adamın simsiyah atlar arasında ... " Hadiste geçen "ed-duhm" kelimesi "edhem"in çoğulu olup, siyah demektir. "Duhme" de siyahlık anlamındadır. "el-Buhm" lafzı da yine siyah demektir. Bunun siyah beyaz yahut kırmızı bile olsa başka rengin karışmadığı halis herhangi bir renk anlamında olduğu da söylenmiştir. Bu İbnu's-Sikklt, Ebu Hatim es-Sicistani ve başkalarının da görüşüdür.

"Ben Havza onlardan önce varmış olacağım" buyruğu ile ilgili olarak Herevi ve başkaları şöyle demektedir: Ben Havza onlardan önce gitmiş olacağım çünkü "faraf' lafzı onlar için suyu hazırlayıp, kova ve ipleri tedarik etmek üzere onlardan önce giden kimseye denilir.

 

Bu hadiste -yüce Allah'ın şerefini arttırmasını dilediğimiz- bu ümmete pek büyük bir müjde vardır. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den önce Havzın başına varacak kimselere ne mutlu!

 

"Onlara: Gelin diye sesleneceğim." Dilbilginleri (gelin) anlamındaki "helumme" lafzının iki ayrı söyleyişi olduğunu, bunların en fasihinin ise tekil, ikil, dişil ve çoğul için hep aynı şekilde kullanılacağıdır. Yüce Allah'ın: "Haydi şahitlerinizi getirin" (En'am, 6/150) buyruğu ile: "Kardeşlerine: Yanımıza gelin diyenleri. .. " (Ahzab, 33118) buyruğunda bu şekilde kullanılmıştır. İkinci söyleyiş ise şahısa göre değişik kipierde çekiminin yapılması şeklidir. İbnu's-Sikkit ve başkaları da bizim az önce belirttiğimiz gibi birincisi daha fasihtir demişlerdir.

 

"Ben de: O halde uzak olsunlar, uzak olsunlar" derim. Rivayetlerde bu şekilde "suhkan, suhkan: uzak olsunlar, uzak olsunlar" tekrar edilmiştir. (3/139) Bu lafız "suhkan" ve "suhukan" şeklinde okunmuştur. Yedi kıraatte her iki şekil ile de okunmuştur, Kisai ötreli diğerleri ise sakin okumuşlardır.

 

Sonraki sayfa için aşağıdaki link’i kullan:

 

13- HİLYE (SÜS, NUR) ABDESTİN VARDIĞI YER'E KADAR ULAŞIR