SAHİH-İ MÜSLİM |
İMAN |
باب بيان
عدد شعب
الإيمان
وأفضلها
وأدناها، وفضيلة
الحياء،
وكونه من
الإيمان
12- İMAN ŞU'BELERİNİN
SAYISINI, BUNLARIN EN ÜSTÜN VE EN AŞAĞI OLANINI, HAYA'NIN FAZİLETİNİ VE ONUN
İMANDAN OLDUĞUNU BEYAN BABI
57 - (35) حدثنا
عبيدالله بن
سعيد، وعبد بن
حميد. قالا:
حدثنا أبو
عامر العقدي.
حدثنا سليمان
بن بلال، عن
عبدالله ابن دينار،
عن أبي صالح،
عن أبي هريرة،
عن النبي صلى
الله عليه
وسلم قال:
"الإيمان بضع
وسبعون شعبة.
والحياء شعبة من
الإيمان".
151- Bize Ubeydullah b. Said
ve Abd b. Humeyd tahdis edip dediler ki: Bize Ebu Amir el-Akadi tahdis etti
(Dedi ki:) Bize Süleyman b. Bilal, Abdullah b. Dinar dan, o da Ebu Salih'den, o
da Ebu Hureyre (r.a.)’den rivayet etti. Ebu
Hureyre Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den şöyle buyurduğunu nakletti:
"İman yetmiş küsur şubedir. Haya'da imandan bir şubedir. "
Diğer tahric: Buhari,
9, 4676; Tirmizi, 2614; Nesai, 5019, 5020 -uzun olarak- 5021 "iman yetmiş
küsur şubedir" ibaresini zikretmeden muhtasar olarak; İbn Mace, 57
-uzunca-; Tuhfetu'lEşraf, 12816
AÇIKLAMA: "Ebu Amir el-Akadi"nin
adı Abdulmelik b. Amr b. Kays'dır. Mukaddimenin baş taraflarında zayıflardan
rivayet nakletmenin yasak oluşu babında buna dair açıklamalar geçmiş
bulunmaktadır. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: "İman yetmiş küsur
şubedir" buyruğunu bu şekilde Ebu Amir el-Akadi'den, o Süleyman b.
Bilal'den, o Abdullah b. Dinar'dan, o Ebu Salih'ten, o Ebu Hureyre'den, o Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)' den diye bu şekilde rivayet etmiştir.
58 - (35) حدثنا
زهير بن حرب.
حدثنا جرير،
عن سهيل، عن
عبدالله بن
دينار، عن أبي
صالح، عن أبي
هريرة؛ قال:
قال
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم:
"الإيمان بضع
وستون شعبة.
فأفضلها قول
لا إله إلا
الله. وأدناها
إماطة الأذى
عن الطريق.
والحياء شعبة من
الإيمان".
152- Bize Zuheyr b. Harb
tahdis etti (Dedi ki): Bize Cerir, Süheyl'den, o da Abdullah b. Dinar'dan, o da
Ebu Salih'den, o da Ebu Hüreyre'den naklen
rivayet eyledi. Ebu Hureyre dedi ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
şöyle buyurdu: "İman yetmiş küsur -yahut altmış küsur- şubedir. Bunların
en faziletIisi La ilahe illallah demek, en aşağısı ise yolda rahatsızlık veren
şeyleri kaldırmaktır. Haya da imandan bir şubedir. "
Tahric bilgisi 151
numaralı hadis ile aynıdır.
AÇIKLAMA: "Zuheyr'in Cerir'den, o
Suheyl'den, o Abdullah b. Dinar'dan, o Ebu Salih'ten, o Ebu Hureyre'den diye
rivayetinde yetmiş küsur yahut altmış küsur" şeklindedir. Evet, Sehl'in
naklettiği rivayet yoluyla Müslim'de "yetmiş küsur yahut altmış
küsur" diye şüphe ile rivayet edilmiştir.
Buhari ise bunu
kitabının baş taraflarında el-Akadi yoluyla gelen rivayetle altmış küsur diye
şüphe sözkonusu olmaksızın rivayet etmiştir. Ebu Davud,
Tirmizi ve başkaları da
Suheyl'in rivayeti olarak "altmış küsur" diye ve şüphe ifadesi
olmaksızın rivayet etmişlerdir. Tirmizi bu hadisi bir başka yoldan rivayet
edip, o rivayette: "Altmış dört bab (çeşit)dır" diye rivayet
etmiştir.
İlim adamları iki
rivayetten hangisinin daha tercih edileceği hususunda ihtilaf etmişlerdir. Kadı
Iyaz doğrusu diğer hadislerde diğer ravilerin naklettiği gibi altmış küsur
olduğudur derken, Şeyh Ebu Amr b. es-Salah (rahimehullah) şöyle demiştir:
Suheyl'in rivayetinde görülen bu şüphe, Suheyl' den gelmektedir. Hafız Ebu Bekr
el-Beyhaki (rahimehuIlah) da böyle demiştir. Ayrıca Suheyl' den şüphe
etmeksizin yetmiş küsur dediği de rivayet edilmiştir.
Süleyman b. Bilal ise bu
hadisi Amr b. dinar'dan şüphe etmeksizin, kesin ifade ile rivayet etmiştir. Bu
rivayet Sahihayn' de tahriç edilmiştir. Şu kadar var ki bizim elimizde bulunan Müslim'in
kitabında "yetmiş küsur" şeklinde iken d.:mizdeki Buhari kitabında
altmış küsurdur. Bunların her birisinin bu iki kitaptan hangisinde ne şekilde
geldiğini nakletmiş bulunmaktayım. Bu iki rivayetin her birisinin bu hadisin
rivayet yollarında bilinen bir rivayet olduğunda herhangi bir problem yoktur.
Ancak tercihte ihtilaf etmişlerdir.
(İbnu's-Salah devamla)
dedi ki: İşi sağlam tutmak ve ihtiyat bakımından daha uygun görülen daha az
şubeyi sözkonusu eden rivayetin tercih edilmesidir ama aralarından daha çoğunu
sözkonusu eden rivayeti tercih edenler de vardır. Ebu Abdullah el-HalIm! işte
bu rivayeti tercih etmiştir çünkü hüküm, fazla olanı şüphesiz, kesin olarak
hıfz edip, rivayet eden kimsenin lehine verilir. (Devamla) Şeyh (İbnu's-Salah)
dedi ki: Diğer taraftan bu şubeleri tek tek tayin etmek ile ilgili söylenecek
sözler uzayıp gider. Bu hususta pek çok eserler tasnif edilmiştir. Bunların en
faydalı olanları ise Buhara' da Şafiilerin imamı olan Ebu Abdullah
el-Halimi'nin Kitabu'l-Minhac adlı eseridir. O aynı zamanda Müslüman imamların
en üstünlerinden birisi idi. Hafız Ebu Bekr el-Beyhaki (rahimehuIlah) da
oldukça değerli ve dopdolu eseri olan Şuabu'lİman'da da onun izini takip
etmiştir. -İbnu's-Salah'ın ifadeleri bunlardır.-
Kadı Iyaz (rahimehuIlah)
dedi ki: (Küsur anlamındaki) bıd ve bıd'a lafızları be harfi hem kesreli, hem
fethalı (bad' ve bad'a şeklinde) okunabilir. Ancak bu sayıların kastedilmesi
halinde böyledir. Eğer et parçası anlamında kullanılacak olursa be harfi sadece
fethalı okunur. Sayı için kullanılırsa üç ila on arası hakkında kullanılır. Üç
ila dokuz arası hakkında kullanıldığı da söylenmiştir. el-Halil dedi ki: Bıd'
(küsur) yedi demektir. İki ila on arası olduğu da, on iki ila yirmi arası
olduğu da söylenmiştir ama on iki için kullanılmaz. Derim ki:
İşte bu görüş daha
yaygın ve daha güçlü olan görüştür.
"Şube" ise bir
şeyin bir parçası, bir bölümü demektir. Buna göre hadis:
Yetmiş küsur haslettir
anlamına gelir.
Kadı Iyaz (rahimehullah)
dedi ki: Daha önce imanın asıl anlamının sözlükte tasdik demek, şeriatta ise
kalp ve dilin tasdiki anlamında olduğu açıklaması geçmiş bulunmaktadır. Şeriabn
zahir ifadeleri imanı burada görüldüğü gibi ameller hakkında da kullanmaktadır.
Bu amellerin en faziletiisi la ilah e illaIlah en sonuncuları ise yoldan
rahatsızlık verici şeyleri kaldırmaktır. İmanın kemalinin amellerle, tamama
ermesinin itaatlerle söz konusu olduğunu, aynı zamanda itaatlere bağlanıp bu
şubeleri katmanın da tasdikin genelinden ve ona dair delillerden olduğunu,
bunların tasdik ehli kimselerin ahlakını teşkil ettiklerini de söylemiştik.
Buna göre bunlar iman adının hem şer'i, hem sözlük anlamının dışında değildir.
Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) herkes için muayyen olarak gerekli olan ve o
sahih olmadıkça diğer şubelerden hiçbirisinin sahih olmayacağı tevhidin bu
şubelerin en faziletlisi, en üstünü olduğuna, en aşağısının ise Müslümanlara
zarar vermeleri umulan yolda kendilerine rahatsız verebilecek şeyleri ortadan
kaldırmak olduğuna dikkat çekmiştir. Bu iki uç arasında ise çok sayıda şube
bulunmaktadır. Eğer müçtehid (olanca gayret ile çalışan) bir kimse galip zan ve
ileri derecede sıkı bir takip ile bunları tespit etmeye kalkışacak olursa
tespit etme imkanını bulabilir. Nitekim daha önce geçenlerden bazıları bunu
yapmış bulunmaktadır. Bununla birlikte bunlar Nebi (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'in kastettikleridir, diye hükme varmak zordur. Diğer taraftan bunların
muayyen olarak tek tek bilinmesi de gerekmez, bunları bilmemenin imana zararı
da yoktur çünkü imanın asılları (kökleri) ve dalları da kesin olarak
bilinmektedir, şubelerinin bu sayıda olduğuna inanmak ise iemalı olarak gerekli
bir husustur. -Kadı Iyaz (rahimehullah)'ın açıklamaları bunlardır.-
İmam, hafız Ebu Hatim b.
Hibban dedi ki: Bir süre bu hadisin manasını adım adım takip ettim, bu
itaatlerin sayımını, dökümünü yaptım. Bunların burada belirtilen sayıdan çok
daha fazla olduklarını gördüm. Bu sefer sünnetlere döndüm, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in
imandan diye saydığı itaatleri saydım. Bu sefer de bunların yetmiş küsurdan az
olduklarını gördüm. Yüce Allah'ın kitabına döndüm, onu dikkatle okudum, yüce
Allah'ın imandan saydığı her bir itaati saydım, onların da yetmiş küsurdan az
olduklarını gördüm. Kitaptakileri, sünnettekilere ekledim, tekrar edilenleri
düştüm, bu sefer yüce Allah'ın ve nebisinin (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
imandan diye saydığı her bir şeyin yetmiş dokuz şube olduğunu, ne fazla, ne
eksik olmadığını gördüm. Böylelikle Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in, bu
sayının kitap ve sünnetteki rivayetlerde yer aldığını kastetmiş olduğunu
anladım.
Ebu Hatim (rahimehullah)
bütün bunları Vasfu'l-İman ve Şuabuhu adlı kitabında sözkonusu etmiş ve aynı
zamanda yetmiş küsur şube olduğunu rivayet edenlerin rivayetlerinin sahih
olduğunu da ifade etmiştir çünkü Araplar onun dışındakilerin sözkonusu
olmayacağını kastetmeksizin bir şey hakkında bir sayı zikredebilirler. Bunun
kitabında sözünü ettiği benzer örnekleri de vardır, iman ve İslam ile ilgili
hadisler de bu türdendir. Yüce Allah en iyi bilendir.
59 - (36) حدثنا
أبو بكر بن
أبي شيبة،
وعمرو
الناقد، وزهير
بن حرب. قالوا:
حدثنا سفيان
بن عيينة، عن
الزهري، عن
سالم، عن
أبيه؛ سمع
النبي صلى
الله عليه
وسلم رجلا يعظ
أخاه في
الحياء. فقال: "الحياء
من الإيمان".
153- Bize Ebu Bekr b. Ebi Şeybe,
Amr en-Nakid ve Zuheyr b. Harb tahdis edip dediler ki Bize Süfyan b. Uyeyne,
Zührî'den, o da Salim'den o da
babasından naklen rivayet etti. Babası şöyle demiş: Nebi (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) bir adamı haya hakkında kardeşine öğüt verirken dinledi sonra:
"Haya imandandır" buyurdu.
Diğer tahric: Tirmizi,
2615; İbn Mace, 58; Tuhfetu'I-Eşraf, 6828
(36) حدثنا
عبد بن حميد.
حدثنا
عبدالرزاق.
أخبرنا معمر،
عن الزهري،
بهذا الإسناد.
وقال: مر برجل من
الأنصار يعظ
أخاه.
154- Bize Abd b. Humeyd
tahdis etti. Bize Abdurrezzak haber verdi, bize Ma'mer, ez-Zühri'den bu isnat
ile haber verip şöyle dedi: ... Kardeşine öğüt
veren Ensar'dan bir adamın yanından geçti...
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir; Tuhfetu'I-Eşraf, 6954
60 - (37) حدثنا
محمد بن
المثنى،
ومحمد بن
بشار(واللفظ
لابن المثنى)
قالا: حدثنا
محمد بن جعفر.
حدثنا شعبة،
عن قتادة؛ قال
سمعت أبا السوار
يحدث؛ أنه سمع
عمران بن حصين
يحدث عن النبي
صلى الله عليه
وسلم أنه قال:
"الحياء لا
يأتي إلا
بخير" فقال
بشير بن كعب:
إنه مكتوب في
الحكمة: أن
منه وقار ومنه
سكينة. فقال
عمران: أحدثك
عن رسول الله
صلى الله عليه
وسلم وتحدثني
عن صحفك.
155- Bize Muhammed b.
el-Müsenna ve -Iafız İbnu'l-Müsenna'ya ait olmak üzere- Muhammed b. Beşşar
tahdis edip dediler ki. Bize Muhammed b. Ca'fer rivayet etti. (Dedi ki): Bize Şu'be,
Katade'den naklen rivayet etti. Katade dedi ki: Ebu's-Sewar'ı şunu tahdis
ederken dinledim: O İmran b. Husayn'ı, Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den tahdis ederken dinlediğine göre Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Haya, hayırdan başka bir şey
getirmez" buyurdu.
Bunun üzerine Buşeyr b.
Ka'b: Hikmette: Onun bir kısmı vakardır, bir türü sekinettir diye yazılıdır
dedi. Bu sefer İmran: Ben sana Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den
hadis rivayet ediyorum, sen bana yanımda bulunan sahifelerden naklediyorsun,
dedi.
Diğer tahric: Buhari,
5766; Tuhfetu'I-Eşraf, 10877
AÇIKLAMA: Müslim (rahimehullah)'ın:
"Bize Muhammed b. el-Müsenna ve Muhammed b. Beşşar tahdis etti ... İmran
b. el-Husayn'ı tahdis ederken dinledi." Müslim ikinci rivayet yolunda
(156) ise bize Yahya b. Habib el-Harisı tahdis etti ... Birkaç kişi ile
birlikte İmran b. el-Husayn'ın yanında idik. .. " demektedir. Bu iki
senetteki ravilerin tamamı Basralı'dır. Bir kitapta (bölümre) arka arkaya gelen
iki isnattaki bütün ravilerin Basralı olması gerçekten nefis bir şekildir. Şube
her ne kadar Vasıtlı ise de o da aynı zamanda Basralıdır çünkü Şube hem Vasıti,
hem Basri nispetlidir. O Vasıt'tan Basra'ya geçmiş ve Basra' yı yurt
edinmiştir.
Ebu's-Sewar'ın adı
Hassan b. Hureys el-Adevl'dir. Burada geçen Ebu Katade'nin adı ise Temim b.
Nuzeyr el-Adevl'dir. Temim b. ez-Zubeyr de söylenir, İbn Yezid de denir. Bunu
Hakim Ebu Ahmed zikretmiştir.
Raht (birkaç kişi) ise özelolarak
aralarında kadın bulunmayan ve ondan daha aşağı sayıdaki erkekler için
kullanılır. Kendi lafzından tekili yoktur, çoğulu: erhut, erhat, erahit ve
erahıt olarak gelir.
.61
- (37) حدثنا يحيى
بن حبيب
الحارثي
حدثنا حماد بن
زيد، عن
إسحاق؛ (وهو
ابن سويد) أن
أبا قتادة
حدث؛ قال: كنا
عند عمران بن حصين
في رهط منا.
وفينا بشير بن
كعب. فحدثنا
عمران يومئذ
قال:
قال
رسول الله
عليه وسلم:
"الحياء خير
كله" قال أنه
قال: "الحياء
كله خير" فقال
بشير بن كعب: إنا
لنجد في بعض
الكتب أو
الخدمة أن منه
سكينة ووقارا
للهز ومنه
ضعف. قال فغضب
عمران حتى
احمرتا عيناه.
وقال ألا
أراني أحدثك
عن رسول الله
صلى الله عليه
وسلم وتعارض
فيه؟
قال فأعاد
عمران الحديث.
قال فأعاد
بشير. فغضب
عمران. قال،
فمازلنا نقول
فيه: إنه منا
يا أبا نجيد!
إنه لا بأس به.
156- Bize Yahya b. Habib
el-Harisi tahdis etti. Bize Hammad b. Zeyd, İshak'tan ~ki İbni Süveyd'dir—
naklen Ebu Katade'nin (şunu) tahdis ettiğini anlattı. Ebu Katade tahdis edip dedi ki: Biz birkaç kişi ile birlikte
İmran b. Husayn'ın yanında idık. Aramızda Buşeyr b. Ka'b da vardı. O gün İmran
bize tahdis edip dedi ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Haya,
tamamıyla hayırdır" buyurdu. Yahut Allah Resulü: "Haya'nın tümü
hayırdır" buyurdu.
Bunun üzerine Buşeyr b.
Ka'b şöyle dedi: Biz de kitaplardan birisinde yahut hikmette: Gerçekten onun
bir bölümü sekinettir, Allah için bir tazimdir, bir bölümü de zayıflıklır
yazdığını görüyoruz.
(Ebu Katade) dedi ki:
Bunun üzerine İmran öyle bir kızdı ki gözleri kızardı ve şunları söyledi: Bu ne
demek oluyor? Ben sana Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den hadis
naklediyorum, sen ise ona karşı çıkıyorsun.
(Ebu Katade) dedi ki:
İmran hadisi bir daha tekrar etti, Buşeyr de aynı sözleri tekrar edince İmran
yine kızdı. (Ebu Katade) dedi ki: Bizler de ey Ebu Nuceyd o bizdendir, ondan
bir zarar gelmez, deyip durduk.
Diğer tahric: Ebu
Davud, 4796; Tuhfetu'l-Eşraf, 10878
حدثنا إسحاق
بن إبراهيم.
أخبرنا النضر.
حدثنا أبو
نعامة العدوى.
قال: سمعت
حجير بن
الربيع العدوى
يقول، عن
عمران ابن
حصين، عن
النبي صلى الله
عليه وسلم.
نحو حديث حماد
بن زيد.
157- Bize İshak b. İbrahim
bildirdi. Bize en-Nadr haber verdi. (Dedi ki): Bize Ebu Neamete'l-Adevi rivayet
etti. Dediki: Huceyr b. er-Rabi' el-Adevi diyor ki: İmran b. Huseyn'den, o Nebi (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'den diyerek, Hammad b. Zeyd'in rivayet ettiği (bir önceki) hadise yakın
olarak hadisi rivayet etti.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir; Tuhfetu'l-Eşraf, 10762
AÇIKLAMA: "Buşeyr b. Ka'b dedi ki: ...
Onda bir sakınca yoktur. .. deyip durduk."
Buşeyr ve benzeri
isimlerin nasıl okunacaklarına dair açıklamalar yazdığımız fasılların
sonlarında geçtiği gibi, mukaddimenin baş taraflarında da geçti. "Ebu
Nuceyd" İmran b. Husayn'ın kendisidir. Oğlu Nuceyd adı ile
künyelenmiştir.-
"(...):
Zayıflık" kelimesi dat harfi fethalı da, ötreli de okunabilir. İkisi de
meşhur söyleyiştir.
"(...): Öyle ki
gözleri kızardı." Asıl yazmalarda bu şekildedir ve sahihtir.502
-Benzerleri de çoktur ve bilinmektedir. Biz bu hadisi Ebu Davud'un Süneninde
ise tesniye elifi olmaksızın "(.....): Gözleri kızardı" diye rivayet
etmiş bulunmaktayız ki bu da açıktır.
İmran (r.a.)'ın tepki
göstermesine gelince, onun Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in O tamamıyla
hayırdır buyruğunu işittikten sonra "bir kısmı da zayıflıktır" demiş
olmasından dolayıdır. "Karşı çıkıyorsun" ifadesi ise sen ona karşı
başka bir söz söylüyor ve ona muhalif olan bir sözle ona itiraz ediyorsun,
demektir.
Orada bulunanların:
"O bizdendir, onda bir sakınca yoktur" demelerine gelince: Bu kişi
münafık, zındık, bid'atçilik ya da buna benzer istikamet ehli kimselerin
hallerine muhalif bir şekilde itham edileceklerden değildir, an lamındadır.
Allah en iyi bilendir.
Müslim
(rahimehullah)'ın: "Bize İshak bildirdi ... İmran b. el-Husayn'den"
Bu senet de İshak dışında hepsi Basralı olan ravilerin bulunduğu bir senetlir.
Yalnız İshak Basralı değil, Mervezi' dir.
Sözü geçen en-Nadr büyük
imam en-Nadr b. Şumeyl' dir. Ebu Neame'nin adı Amr b. İsa b. Suveyd olup,
vefatından önce hafızası karışmış sika ravilerden birisidir. Daha önceki
fasıllarda ve onlardan sonra da Buhari ve Müslim'in Sahihlerinde hafızası
karışmış kimselerden gelmiş olan rivayetlerin ravi tarafından hafızası
karışmadan önce alındığı bilinen rivayetler olarak kabul edildiğini
açıklamıştık. Huceyr adı ise ha harfi ötreli okunur. Doğruyu en iyi bilen
Allah'tır. Hamd ve minnet ona mahsustur.
Rivayetlerde Haya
Hakkında Kullanılan Farklı Lafızlar
(151) "Haya imandan
bir şubedir." (153) diğer rivayette: "Haya imandandır." Ötekinde
(155) "haya, hayırdan başka bir şey getirmez." (156) diğerinde:
"Haya, tamamıyla hayırdır" yahut "tamamen hayırdır"
rivayetlerinde "haya" kelimesi memdud elif iledir. Utanmak demektir.
502 Burada merhum Nevevi
Arapçada çoğunlukla riayet edilen bir kaide olan öznenin tesniye veya
çoğuloluşuna bakılmaksızın fiilin tekilolarak gelmesi kaidesine ve burada bu
kaideye uyulmadığına işaret ederek bundan sonra da gerek Arap dilinde, gerek
Kur'an-ı Kerim'de, gerekse sünnet-i seniyye'deki kullanımlarda örneklerini
belirtmektedir. Bundan sonra da yukarıda da zikredildiği gibi benzerleri çoktur
ve bilinmektedir demiştir. (Çeviren)
İmam el-Vahidı
(rahimehullah) dedi ki: Dilciler haya etmenin hayattan geldiğini
söylemişlerdir. Adam haya etti ifadesi ise onun ayıplanacak yer ve konumları
iyice bildiği için sahip olduğu güçlü hayattan dolayı (utandı) demek olur. Buna
göre haya ileri derecede duyarlılıktan, inceliğinden ve hayat şuurunun güçlü
oluşundan gelir.
İmam, üstad Ebu'l-Kasım
el-Kuşeyri'nin Risalesinde büyük üstad Ebu'lKasım el-Cuneyd (r.a.}'dan şöyle
dediğini rivayet etmekteyiz: Haya nimetleri görmek ile birlikte taksirin de
görülmesidir. İşte bunlardan kendisine haya denilen bir hal doğar.
Kadı Iyaz ve başka
şarihler şöyle demektedir: Haya, her ne kadar bir garize (fıM bir güdü) ise de
imandan diye sayması bazı hallerde edinilen bir huy ve diğer iyi ameller gibi
kazanım ile elde edilen bir hal olmasından dolayıdır. Bu bazı hallerde de fıtri
bir güdü de olabilir ama bunun şeriatın kanununa uygun olarak kullanılması ise bir
kazanıma, niyete ve ilme gerek gösterir. İşte haya bu yönüyle ve iyilikleri
işlemeye iten, masiyetlerden alıkoyan bir his olmasından ötürü imandandır.
Hayanın tamamıyla hayır
olup, hayırdan başka bir şey getirmeyişine gelince, bunun açıklaması bazı kimseler
için zor olabilir çünkü haya sahibi büyük görüp saygı duyduğu bir kimseye
açıkça hakkı söylemekten utanabilir, bunun sonucunda ona iyiliği emredip,
kötülükten sakındırmayı terk edebilir. Haya kişiyi bazı hallerde birtakım
hakları ihlal etmeye, yerine getirmemeye ve bunun dışında adeten maruf olan
birtakım şeyleri ifa etmemeye de itebilir.
Bunun cevabı aralarında
Şeyh Ebu Amr b. es-Salah (rahimehullah}'ın da bulunduğu imamlardan bir
topluluğun verdiği cevaptır: Sözü edilen bu engeloluş gerçekte bir haya
değildir. Aksine o bir acizlik, bir zayıf irade ve bir küçüklüktür. Bunlara
haya adını vermek örfe göre ifadeleri kullananların kullanımlarındandır. Onlar
bunu gerçek hayaya benzerliğinden ötürü mecazi olarak böyle adlandırmışlardır. Hayanın
gerçek mahiyeti ise hak sahibi kimseler hakkında çirkin olanı terk etmeye ve
kusurlu hareketten alıkoymaya iten bir huydur ve buna benzer hallerdir. Buna da
bizim Cüneyd (Allah ondan razı olsun)' den naklen zikrettiğimiz sözler
delildir. Allah en iyi bilendir.
Nebi (Sallallahu aleyhi
ve Selleml'in: "En alt derecesi ise yolda rahatsızlık veren şeyleri
kaldırmaktır." Yani yoldan uzaklaştırmak, bir kenara almaktır. Rahatsızlık
veren şey (eza)den- maksat ise taş, ot, diken ya da daha başka rahatsız eden her
şeydir.
"Haya hakkında
kardeşine öğüt veriyordu." Ona utanmamasını söylüyor, yaptığı işin çirkin
olduğunu belirterek çokça utangaç olmaktan vazgeçmesini emrediyordu. Ancak Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) onun böyle yapmasını yasaklayarak: "Onu bırak,
çünkü haya imandandır" buyurdu. Yani sen onu bırak haya etmeye devam
etsin. Ona utanmamasını söyleme. "Onu bırak" lafzı Buhari' de geçmiş
olmakla birlikte Müslim' de geçmemektedir.
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan:
13- İSLAM'IN
VASIFLARINI TOPLU OLARAK SÖZKONUSU EDEN HADİS BABI