SAHİH-İ MÜSLİM |
MUKADDİME |
باب
النهي عن
الرواية عن
الضعفاء
والاحتياط في
تحملها.
4- ZAİF RAVİLERDEN
RİVAYETTE BULUNMAKTAN NEHİY VE RİVAYETLERİ ALIRKEN İHTİYAT GÖSTERİLMESİ
وحدثني
محمد بن
عبدالله بن
نمير وزهير بن
حرب. قالا:
حدثنا
عبدالله بن
يزيد. قال:
حدثني سعيد بن
أبي أيوب. قال:
حدثني أبو
هانئ، عن أبي
عثمان مسلم بن
يسار، عن أبي
هريرة، عن رسول
الله صلى الله
عليه وسلم؛
أنه قال "سيكون
في آخر أمتي
أناس
يحدثونكم ما
لم تسمعوا أنتم
ولا آباؤكم.
فإياكم
وإياهم".
15- Bana Muhammed b.
Abdillah b. Numeyr ile Züheyr b. Harb rivayet ettiler. Dedilerki: bize Abdullah
b. Yezid rivayet etdi. Dediki: Bana Saîd b. Ebi Eyyûb rivayet etti. Dediki:
Bana Ebû Hâni, Ebu Osman Müslim b. Yesâr'dan O da Ebu Hureyre radiyallahu anh'den, o Rasuılullah (sallallahu aleyhi
ve sellem)'den şöyle buyurduğunu nakletti: "Ümmetimin son zamanlarında
sizlere sizin de, babalarınızın da duymadığı şeyleri anlatacak kimseler
olacaktır. Onlardan olabildiği kadar uzak durunuz. "336
Yalnızca Müslim
rivayet etmiştir. Tuhfetu'l-Eşraf, 14612
وحدثني
حرملة بن يحيى
بن عبدالله بن
حرملة بن عمران
التجيبي. قال:
حدثنا ابن
وهب. قال:
حدثني أبو
شريح؛ أنه سمع
شراحيل بن
يزيد يقول:
أخبرني مسلم
بن يسار؛ أنه
سمع أبا هريرة
يقول: قال رسول
الله صلى الله
عليه وسلم:
"يكون في آخر
الزمان
دجالون
كذابون. يأتونكم
من الأحاديث
بما لم تسمعوا
أنتم ولا آباؤكم.
فإياكم
وإياهم. لا
يضلونكم ولا
يفتنونكم"
16- Bana Harmeletu'bnu
Yahya b. Abdullah b. Harmele b. imran et-Tücibi de rivayet etti. Dediki: Bize
İbni Vehb rivayet etti. Dediki: Bana Ebu Şureyh, Şerahil b. Yezid'den şunları
söylerken işittiğini rivayet eyledi: Bana Müslim b. Yesar, Ebu Hureyre (radiyallahu anh)'i şöyle derken dinlemiştir:
Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: ''Ahir zamanda çok
yalancı deccaller olacaktır. Sizlere sizin de, babalarınızın da duymamış olduğu
birtakım hadislerle gelecekler. Onlardan olabildiği kadar sakının. Sakın sizi
saptırarak fitneye düşürmesinler. "
Yalnızca Müslim
rivayet etmiştir. Tuhfetu'l-Eşraf, 14612
وحدثني
أبو سعيد
الأشج. حدثنا
وكيع. حدثنا
الأعمش، عن المسيب
بن رافع، عن
عامر بن عبدة؛
قال: قال عبدالله:
إن الشيطان
ليتمثل في
صورة الرجل.
فيأتي القوم
فيحدثهم
بالحديث من
الكذب.
فيتفرقون. فيقول
الرجل منهم:
سمعت رجلا
أعرف وجهه،
ولا أدري ما
اسمه، يحدث.
17- Bana Ebu Said el-Eşec
de tahdis etti. Bize Veki' tahdis etti, bize A'meş, el-Müseyyeb b.
Rafi"den tahdis etti. O Amir b. Abede'den şöyle dediğini nakletti: Abdullah dedi ki: Şüphesiz şeytan bir adamın suretine girer
ve bir topluluğun yanına giderek onlara yalan bir hadis nakleder sonra da
dağı!ırlar. Onlardan birisi de: Ben yüzünden tanıdığım ama adının ne olduğunu
bilmediğim bir adamı hadis naklederken dinledim, der.
Yalnızca Müslim
rivayet etmiştir. Tuhfetu'l-Eşraf, 9326
وحدثني
محمد بن رافع.
حدثنا
عبدالرزاق.
أخبرنا معمر،
عن ابن طاوس
عن أبيه، عن
عبدالله بن عمر
بن العاص؛
قال: إن في
البحر شياطين
مسجونة أوثقها
سليمان. يوشك
أن تخرج فتقرأ
على الناس قرآنا.
18- Bana Muhammed b. Rafi'
de rivayet etti. (Dediki:) Bize Abdurrazzak rivayet etti. (Dediki:) Bize
Ma'mer, İbni Tavus'dan o da babasından, o da Abdullah
b. Amr b. el-As (r.a.)'dan şöyle dediğini nakletti: Şüphesiz denizde Süleyman
(aleyhisselam)'ın bağladığı hapsedilmiş şeytanlar vardır. Onların çıkıp
insanlara Kur'an (diye bir şeyler) okumaları yakındır.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir; Tuhfetu'l-Eşraf, 8831
وحدثني
محمد بن عباد
وسعيد بن عمرو
الأشعثي جميعا،
عن ابن عيينة.
قال سعيد:
أخبرنا سفيان
عن هشام بن
حجير، عن
طاوس؛ قال:
جاء هذا إلى
ابن عباس
(يعني بشير بن
كعب). فجعل
يحدثه. فقال
له ابن عباس:
عد لحديث كذا
وكذا. فعادله.
ثم حدثه. فقال له:
عد لحديث كذا
وكذا. فعادله.
فقال له: ما
أدري، أعرفت
حديثي كله
وأنكرت هذا؟
أم أنكرت
حديثي كله
وعرفت هذا؟
فقال له ابن
عباس: إنا كنا
نحدث عن رسول
الله صلى الله
عليه وسلم إذ
لم يكن يكذب
عليه. فلما
ركب الناس الصعب
والذلول،
تركنا الحديث
عنه.
19- Bana Muhammed b. Abbad
ile Said b. Amr el-Eş'asi hep beraber İbni Uyeyne'den rivayet ettiler. Said
dediki: Bize Süfyan, Hişam b. Huceyr'den, o da Tavus'dan naklen haber verdi.
Tavus, Büşeyr b. Ka'b'ı kasdederek demiş ki: Bu zat,
İbni Abbas'a geldi de ona hadis rivayet etmeğe başladı. Bunun üzerine İbn
Abbas ona: Filan ve filan hadisi bir daha tekrar et dedi, o da onu tekrar etti
sonra yine ona hadis nakletti. Yine İbn Abbas ona: Filan filan hadisi tekrar et
dedi, o da ona tekrar etti. Bu sefer ona şöyle dedi: Acaba bütün naklettiğim
hadisleri biliyorsun da sadece bunu mu bilmiyordun yoksa bütün hadislerimi
bilmiyordun da sadece bunu mu biliyordun bilemiyorum.
Bu sefer İbn Abbas ona
şöyle dedi: Bizler Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) adına yalan
söylenmediği bir zamanda Rasulullah'tan hadis naklediyorduk ama insanlar olur
olmaz ve önüne gelen hadis nakletmeye başlayınca biz de ondan hadis nakletmeyi
terk ettik.
Yalnız Müslim rivayet
etmi§tir; Tuhfetu'l-Eşraf, 5759
وحدثني
محمد بن رافع.
حدثنا
عبدالرزاق.
أخبرنا معمر،
عن ابن طاوس،
عن أبيه، عن
ابن عباس؛
قال: إنما كنا
نحفظ الحديث.
والحديث يحفظ
عن رسول الله
صلى الله عليه
وسلم. فأما إذ
ركبتم كل صعب
وذلول،
فهيهات.
20- Bana Muhammed b. Rafi'de rivayet etti. (Dediki:) Bize
Abdurrezzak rivayet etti. (Dediki:) Bize Ma'mer, İbni Tavus'dan o da babasından,
o da İbn Abbas'tan şöyle dediğini nakletti:
Biz hadisi Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'den hıfz edildiği bir
zamanda ancak hıfz ettik ama siz hiç aldırmadan rastgele davranmaya başladıktan
sonra heyhat (yapacak bir şeyimiz kalmadı).
Diğer tahric: İbn
Mace, 27; Tuhfetu'l-Eşraf, 5717
وحدثني
أبو أيوب
سليمان بن
عبيدالله
الغيلاني.
حدثنا أبو
عامر، يعني
العقدي. حدثنا
رباح، عن قيس
بن سعد، عن
مجاهد؛ قال:
جاء بشير
العدوي إلى
ابن عباس.
فجعل يحدث
ويقول: قال
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم، قال رسول
الله صلى الله
عليه وسلم.
فجعل ابن عباس
لا يأذن
لحديثه ولا
ينظر إليه.
فقال يا ابن
عباس! مالي لا
أراك تسمع
لحديثي؟
أحدثك عن رسول
الله صلى الله
عليه وسلم ولا
تسمع. فقال
ابن عباس: إنا
كنا مرة إذا
سمعنا رجلا
يقول: قال
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم -
ابتدرته أبصارنا.
وأصغينا إليه
بآذاننا. فلما
ركب الناس الصعب
والذلول، لم
نأخذ من الناس
إلا ما نعرف.
21- Bana Ebu Eyyub
Süleyman b. Ubeydillah el-Gaylani rivayet etti. (Dediki): Bize Ebu Amir yani
el-Akadi rivayet etti. (Dediki): Bize Rabah, Kays b. Sa'd'dan, o da Mücahid'den
naklen rivayet etti. Mücahid şöyle demiş: Buşeyr
el-Adevi, İbn Abbas'ın yanına geldi ve hadis nakledip Rasulullah (sallallahu
aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu, Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) böyle
buyurdu demeye koyuldu. İbn Abbas ise onun hadisini dinlemiyar, ona bakmıyordu
bile. Bunun üzerine Buşeyr: Ey İbn Abbas
neden benim naklettiğim hadislere kulak asmadığını görüyorum? Ben sana
Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'den diye hadis naklettiğim halde sen
dinlemiyarsun dedi.
Bu sefer İbn Abbas şöyle
dedi: Bizler bir defa bir adamı: Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle
buyurdu derken işitecek olursak hemen gözlerimizi onun bulunduğu tarafa çevirir
ve ona kulaklarımızı kabartarak dikkatle dinlerdik fakat insanlar ne söylediklerine
aldırmayıp, ağızlarına geleni söylemeye başlayınca artık insanlardan bildiğimiz
şeylerden başkasını almamaya başladık.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir; Tuhfetu'l-Eşraf, 6419
حدثنا
داود بن عمرو
الضبي. حدثنا
نافع بن عمر،
عن ابن أبي
مليكة؛ قال:
كتبت إلى ابن
عباس أسأله أن
يكتب لي كتابا
ويخفي عني.
فقال: ولد
ناصح. أنا
أختار له
الأمور اختيارا
وأخفي عنه.
قال فدعا
بقضاء علي،
فجعل يكتب منه
أشياء، ويمر
به الشيء
فيقول: والله
ما قضى بهذا
علي. إلا أن
يكون ضل.
22- Bize Davud b. Amr
ed-Dabbi rivayet etti. (Dediki): Bize Nafi' b. Ömer, İbni Ebi Müleyke'den
naklen rivayet etti. İbni Ebi Müleyke şöyle
demiş: İbn Abbas (r.a.)'a bir mektup yazarak ondan bana bir mektup yazmasını ve
bazı şeyleri de benden gizlemesini istedim. O da şöyle dedi: O samimi bir
çocuktur. Ben de onun için çeşitli hususları dikkatle seçiyor ve bazı şeyleri
de ondan gizliyorum. (Ravi) dedi ki: Sonra Ali (r.a.)'ın mahkeme kararlarını
(kendisine getirilmesini) istedi. Ondan bazı şeyler yazmaya başladı, bazen bir
yere geliyor ve: Allah'a yemin olsun ki Ali böyle bir hüküm vermemiştir.
Meğerki sapmış ola, diyordu.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir. Tuhfetu'l-Eşraf, 5806
حدثنا
عمرو الناقد.
حدثنا سفيان
بن عيينة، عن هشام
بن حجير، عن
طاوس؛ قال:
أتى ابن عباس
بكتاب فيه
قضاء علي رضي
الله عنه
فمحاه. إلا
قدر وأشار
سفيان بن
عيينة بذراعه.
23- Bize Amru'n-Nakıd
rivayet etti. (Dediki): Bize Süfyan b. Uyeyne, Hişam b. Huceyr'den, o da Tavus'dan naklen rivayet eyledi: Tavus şöyle demiş: İbn
Abbas'a içinde Ali (radiyaIlahu anh)'ın mahkeme kararları bulunan bir yazı
getirildi, o da şu kadarı müstesna onu imha etti. Bu arada Süfyan b. Uyeyne de
(istisna edilen miktarı bir arşın olduğunu göstermek maksadıyla) kolu ile
işaret etti.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir; Tuhfetu'l-Eşraf, 5760
حدثنا
حسن بن علي
الحلواني. حدثنا
يحيى بن آدم.
حدثنا ابن
إدريس، عن
الأعمش، عن
أبي إسحاق؛
قال: لما
أحدثوا تلك
الأشياء بعد
علي رضي الله
عنه؛ قال رجل
من أصحاب علي:
قاتلهم الله
أي علم أفسدوا.
24- Bize Hasen b. Ali el-Hulvani
rivayet etti. (Dediki): Bize Yahya b. Adem rivayet etti. (Dediki): Bize İbni
İdris, A'meş'den o da Ebu İshak'tan şöyle
dediğini nakletti: Ali (radiyaIlahu anh)'dan sonra bunca şeyleri ortaya çıkarttıkları
vakit Ali (radiyaIlahu anh)'ın arkadaşlarından birisi: Allah kahretsin onları
ne kadar muazzam bir ilmi bozdular, dedi.
Sadece Müslim rivayet
etti; Tuhfetu'l-Eşraf, 19617
حدثنا
علي بن خشرم.
أخبرنا أبو
بكر، يعني ابن
عياش. قال:
سمعت المغيرة يقول:
لم يكن يصدق
على علي رضي
الله عنه، إلا
من أصحاب
عبدالله بن
مسعود.
25- Bize Ali b. Haşrem
rivayet etti. (Dediki): Bize Ebu Bekr yani İbni Ayyaş haber verdi. Dediki: el-Muğire'yi şöyle derken dinledim: Ali (radiyallahu
anh)'dan hadis rivayet ederken Abdullah b. Mes'ud'un arkadaşları dışında doğru
söyleyenleri yoktu.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir; Tuhfetu'I-Eşraf, 19450
SENED VE RAVİLER’E DAİR
AÇIKLAMA: Bu Hadislerde (Yeni)
Geçen İsimler: Ebu Hani' sonu hemzelidir. Bir diğer ravi Harmele b. Yahya et-Tudbi'dir.
Meşhur olana göre te harfi ötreli telaffuz edilir. el-Metali' sahibi ise ilk
harfi fethalı ve ötreli okunur demiştir. Hadis alimleri ile birçok edebiyatçı
bunu ötreli (Tucibi şeklinde) telaffuz ederler.
(Devamla) dedi ki:
Bazıları ise te'nin fethalı telaffuzu dışındaki şekli caiz kabul etmez ve te
harfinin asli bir harf olduğunu söylerler. Kitabu'l-Ayn sahibi de bunu te
harfinde zikretmiştir. Bununla te harfinin asli harflerinden olduğunu
kastetmektedir. Ancak o Tucib ve Tecub bir kabiledir demiştir. Kinde'den bir
kabile olduğunu söylemektedir. (Devamla) dedi ki: Ben hocalarımızın birçoğundan
ve İbnu's-Serrac ve başkalarından da fethalı olarak kaydettim. İbnu's-Seyyid
el-Batlayusi her iki şeklin de sahih olduğu kanaatinde idi. el-Metali' sahibinin
sözleri bunlardır.
İbn Faris de
el-Mücmel'de şunları söylemektedir: Tecub, Kinde'den bir kabiledir. Ötreli
olarak "Tucib" de onların şerefli bir koludur. (İbn Faris) dedi ki:
Her ikisinde de te harfi asli bir harf değildir. Başkasının caiz olmadığı doğru
budur. Kitabu'l-Ayn sahibinin te harfinin asli bir harf olduğu hükmüne varması
ise apaçık bir hatadır, Allah en iyi bilendir.
Sözü geçen Harmele'nin
künyesi Ebu Hafs'dır. Ebu Abdullah olduğu da söylenmiştir. İmam Şafii -Allah'ın
rahmeti üzerine olsun-'in arkadaşıdır. Şafii'den fıkıhta bilinen meşhur
kitabını rivayet eden de odur. Allah en iyi bilendir.
Şerahil'den rivayet
nakleden Ebu Şureyh'e gelince adı Abdurrahman b. Şureyh b. Ubeydullah
el-İskenderani el-Mısri'dir. Abid ve fazilet sahibi birisi idi.
Müslim'in (17)
"Bana Ebu Said el-Eşec tahdis edip dedi ki: Bize Vekl' tahdis edip dedi
ki: Bize A'meş, el-Müseyyeb b. Rafi"den tahdis etti. O Amir b. Abde'den
şöyle dediğini nakletti: Abdullah dedi ki" şeklindeki bu senedi sened
inceliklerinden iki önemli hususun bir araya geldiği bir isnadtır. Bu inceliğin
birincisi senetteki ravilerin tamamının Kufeli oluşudur. İkincisi ise bu
senette biri diğerinden rivayet nakleden üç tane tabii vardır. Bunlar da A'meş,
Müseyyeb ve Amir'dir. Böyle iki inceliğin bir isnadta bir arada bulunması az
görülen oldukça nefis bir özelliktir.
Amir b. Abde'nin
kendisinden rivayeti naklettiği Abdullah ise sahabi Abdullah b. Mesud Ebu
Abdurrahman el-Kufi'dir.
Ebu Said el-Eşec ise
Müslim'in şeyhi (hocası, üstadı)dir. Adı Abdullah b. Said b. Husayn el-Kindi
el-Kufl'dir. Ebu Hatim: Ebu Said el-Eşec çağdaşlarımn imamıdır demiştir.
el-Müseyyeb b.
Rafi"e gelince, ismindeki ye harfinin fethalı okunacağında görüş ayrılığı
yoktur. el-Meşarik adlı eserinde Kadı İyad ve el-Metali' adlı eserin sahibi de
bu şekilde ismindeki ye harfinin fethalı okunacağında görüş ayrılığı
bulunmadığını söylemişlerdir. Halbuki Said b. el-Müseyyeb' in ismi böyle
değildir. Onun ismindeki ye harfi fethalı mı yoksa kesreli mi (el-Müseyyeb mi,
el-Müseyyib mi) okunacağında -yüce Allah'ın izniyle yeri gelince gösterileceği
gibi- ihtilaf etmişlerdir.
Amir b. Abede'ye gelince
sonu he (yuvarlak te) iledir. Be harfi fethalı da, sakin de iki türlü okunmakla
birlikte daha meşhur ve sahih olanları fethalı okunacağıdır. Kadi İyad dedi ki:
Biz bunun fethalı okunacağını Ali b. el-Medini, Yahya b. Main ve Ebu Müslim
el-Müstemll'den rivayet etmiş bulunmaktayız. (Kadı) dedi ki: Abdulgani'nin
kitabında zikrettiği de budur, Buhari'nin Tarih'inde de böyle olduğunu gördüm.
(Devamla) dedi ki: Sükun ile okuyuşu da Ahmed b. Hanbel'den ve başkalarından
rivayet etmiş bulunmaktayız. Darakutni ve İbn Makala ise her iki şekilde de onu
sözkonusu etmişlerdir. Bununla birlikte fethalı okuyuş daha meşhurdur. Kadi
dedi ki: Ravilerin çoğunluğu ise sonunda he (yuvarlak te) olmaksızın
"Abd" diye zikrederlerse de doğrusu bunun olduğudur. Hafız imamlardan
Ahmed b. Hanbel, Ali b. el-Medini, Yahya b. Main, Darakutni, Abdulğani b. Said
ve başkalarının söylediği de budur. Allah en iyi bilendir.
(18) "İbn
Tavus'dan, o babasından, o Abdullah b. Amr b. el-Asi'den" şeklindeki diğer
rivayete gelince, senette geçen "İbn Tavus"un adı Abdullah'tır.
Kendisi de zahid ve salih bir kişi idi, babası da zahid ve salih bir kişi idi.
(Amr'ın babasının adı
olan). el-Asi'ye gelince, hadis, fıkıh ve benzeri kitapların çoğunluğunda ye
harfi yazılmaz. (el-As diye yazılır). Bu da bir söyleyiştir ama sahih ve fasih
olan ye harfinin de yazılması ile "el-Asi" şeklidir.
Şeddad b. el-Hadi ve İbn
Ebu'l-Mevali isimleri de böyledir. Bütün bunlarda ve benzerlerinde sahih ve
fasih olan ye harfinin bulunmasıdır. Hadis kitaplarında yahut çoğunluğunda ye
harfinin yazılmayışına aldanmamak gerekir. Allah en iyi bilendir.
Abdullah b. Amr
el-Asl'nin ilginç durumlarından birisi de kendisi ile babasının doğum tarihleri
arasında yalnızca onbir yıl bulunmasıdır, oniki yıl olduğu da söylenmiştir.
(19) Said b. Amr
el-Eş'ası üç noktalı (peltek) se ile olup, nispeti dedesinedir. Kendisinin adı
(ve nesebi) Said b. Amr b. Sehl b. İshak b. Muhammed b. el-Eş'as b. Kays
el-Kindi Ebu Amr el-Kufl'dir.
Hişam b. Huceyr'e
gelince, ötreli ha' dan sonra fethalı bir cim iledir. Burada sözü edilen Hişam
Mekki' dir.
Buşeyr b. Ka'b'a
gelince, ismindeki be harfi ötreli şın harfi ise fethalıdır.
(21) Ebu Amir
el-Akadi'ye gelince, ismindeki ayn ve kaf harfleri fethalıdır. Becile'ye mensup
bilinen bir kabile olan" el-Akad"e mensuptur. Bu kabilenin Kays'dan
olduğu da söylenmiştir. Onlar da Ezdlilerdendir.
İmam hafız Ebu'ş-Şeyh,
Harun b. Süleyman'dan şöyle dediğini nakletmektedir: Onlara "el-Akad"
denilmesinin sebebi oldukça aşağılık kabul edilen bir aile halkı olmalarından
dolayı idi. Bu özellikleri dolayısıyla onlara "Akad" denilmiştir. Ebu
Amir'in adı Abdulmelik b. Amr b. Kays el-Basrl'dir. Onun Akadlıların azatlısı
olduğu da söylenmiştir.
el-Akadl'nin kendisinden
rivayet naklettiği Rebah'ın adı ise ra ve be harfleri fethalıdır. Babası ile
birlikte adı Rebah b. Ebu Maruf'tur. Bundan önceki fasıllarda Buhari ve
Müslim'in Sahihlerinde bu şekilde (yazılış şekli itibariyle) bulunan bütün
isimlerin tek noktalı (be harfi ile) Rebah şeklinde olduğunu, bundan tek
istisnanın ise Ebu Hureyre'den kıyamet alametlerine dair hadisi rivayet eden
Ziyad b. Reyah Ebu Kasım olduğunu belirtmiştik. Bununla birlikte Buhari her iki
şekilde de söylendiğini ifade etmiştir.
(22) İbn Ebi Muleyke'den
rivayet nakleden Nafi b. Ömer, el-Kuraşi el-Cumahi el-Mekki nispetlidir. İbn
Ebi Muleyke'nin adı da Abdullah b. Ubeydullah b. Ebu Muleyke'dir.
Ebu Muleyke'nin adı ise
Zuheyr b. Abdullah b. Cud'im b. Amr b. Ka'b b. Sa'd b. Teym b. Murre et-Teymi
el-Mekki olup, Ebu Bekr künyelidir. İbn ez-Zubeyr (r.a.) adına hakimlik ve
müezzinlik görevini yapmıştır.
(24) Müslim'in:
"Bize Hasan b. Ali el-Hulvimi tahdis etti. ... O Ebu İshak'tan tahdis
etti" şeklindeki senedi el-Hulvani dışında hepsi Kufelilerden oluşan bir
isnadtır. A'meş'in adı Süleyman b. Mihran Ebu Muhammed olup, tabiinden
birisidir.
Ebu İshak Amr b.
Abdullah es-Sebu de tabiindendir. Her ikisinden de daha önce söz edilmişti.
A'meş'ten rivayet
nakleden İbn İdris'in adı da Abdullah b. İdris b. Yezid el-Evdi ei-Kufi olup,
Ebu Muhammed künyelidir. İmam (önder bir ilim adamı) olduğu, oldukça üstün bir
şahsiyete sahip, rivayeti son derece sağlam (1/78) faziletli, vera ve ibadeti
çok birisi olduğu ittifakla kabul edilmiştir. Bizler kendisinden ölümünün
yaklaştığı sırada ağlayan kızına şöyle söylediğini rivayet etmekteyiz: Ağlama,
ben bu evde Kur'an-ı Kerim'i dört bin defa hatmettim. Ahmed b. Hanbel dedi ki:
İbn İdris eşsiz birisi idi.
(25) Ali b. Haşrem'in
babasının isminin ilk harfi olan noktalı h harfi fethalı, şın de sakin, ra
harfi ise fethalıdır. Ali'nin künyesi Ebu'l-Hasen olup, kendisi Mervezi (Merv
er-Ruzz)'dir. Bişr b. Haris el-Hafi'nin kızkardeşinin oğludur -r.anhuma-
Ebu Bekr b. Ayyaş'a
gelince, üstünlüğü, fazileti ittifakla kabul edilmiş imam bir zattır. Adının ne
olduğu hususunda görüş ayrılığı vardır. Muhakkikler der ki: Doğrusu onun
künyesinin (Ebu Bekr'in) adı olduğudur, bundan başka onun adı yoktur. Adının
Muhammed, Abdullah, Salim, Şu'be, Ru'be, Müslim, Hidaş, Mutarrif, Hammad ve
Habib olduğu da söylenmiştir. Oğlu İbrahim'den de şöyle dediğini rivayet
etmekteyiz: Babam bana dedi ki: Senin baban asla bir hayasızlık işlemedi. O
otuz yıldan beri her gün bir defa olmak üzere Kur'an'ı hatmediyor. Yine ondan
oğluna şunları söylediğini rivayet etmekteyiz: Oğulcuğum sakın bu evde Allah'a
asi olmayasın. Ben burada oniki bin hatim indirdim. Yine ondan ölümüne yakın
ağlayan kızına şunları söylediğini rivayet ettik: Kızcağızım ağlama! Yüce
Allah'ın bana azap edeceğinden mi korkuyorsun? Ben bu köşede Kur'an-ı Kerim'i
yirmidört bin defa hatmettim.
Bu başlıkta yer alan
isimlerle ilgili söylenecekler bunlardır. Bununla birlikte bunları okuyan bir
kimsenin anılmaları ile rahmetin ineceği ümit edilen bu gibi kimselerin
halleriyle ilgili. olarak yazdığımız bu satırları uzun bulmamalıdır. Böyle bir
bakış kesinlikle eğer devam edecek olursa o kimsenin kurtuluşa eremeyişinin bir
alametidir. Allah lütuf ve ihsanıyla bizi kendisine itaat etmeye muvaffak
kılsın.
(KELİME VE CÜMLELER:) Bu
babtaki lugatIarın (kelimelerin) açıklamasına gelince, (16) "deccalun
(deccaller)" kelimesi deccal'in çoğuludur. Saleb her bir yalancı bir
deccaldir demiştir. Deccalin göz boyayıp, gerçeği başka türlü gösteren kişi
olduğu da söylenmiştir. Filan kişi gözü boyadı, gerçeği başka türlü gösterdi,
anlamında ...... denilir. Batılı ile hakkı örtmesi halini anlatmak için de:
......... denilir. İbn Faris bu ikinci açıklamayı da yine Saleb'den rivayet
etmiştir. (1179)
(18) "Çıkması ve
insanlara bir Kur'an okuması yakındır" ifadesinin manası da şudur:
Şeytanlar Kur'an olmayan bir şeyler okuyacak ve insanların avamı ona
aldansınlar diye bunun Kur'an olduğunu söyleyecekler. Sakın ona aldanmasınlar.
(19) İbn Abbas
(r.a.)'ın: "İnsanlar. .. aldırmayınca" ifadesi ile diğer (20) diğer
rivayetteki: "Siz ... heyhat" ifadesi güzel bir temsili ifadedir.
"(......): Serkeş
ve itaatkar" lafızları aslında deve hakkında kullanılır. Birincisi idaresi
zor ve istenmeyen bir deve tipidir, ikincisi ise sevilen, istenen, idaresi
kolay ve iyi bir deveyi anlatır. Bu temsilin anlamı da: İnsanlar hoşa giden ve
gitmeyen her bir yolu izleyince ... demektir.
"Heyhat"
tabiri de siz doğru yolda yürümekten uzaklaştınız ve bizim sözlerinize artık
güvenmemiz uzak bir ihtimaldir demektir. "Heyhat" bir şeyin uzak
olduğunu ve ondan ümit kesilmesi gerektiğini ifade etmek için kullanılmıştır.
İmam Ebu'l-Hasan
el-Vahidi dedi ki: Fiile ad olan bir isimdir. Bu isim emir hususunda değil de,
haber hususunda uzaklığı anlatır. Heyhat, uzak oldu, uzak durdu, demektir.
Bunun iştikakı (kökünden lafız türetme) sözkonusu değildir çünkü bu çıkartılan
sesler konumundadır. Yine Vahidi der ki: Ancak bunda "uzak oldu, uzak
kaldı" fiilinde bulunmayan fazladan bir mana vardır ki, o da konuşan bir
kimsenin bundan sonra haber vereceği hususu uzak gördüğüne inandığını haber
vermek anlamıdır. Dolayısıyla bu oldukça uzaktır, ne kadar da uzaktır demesi
gibidir. Yoksa bundan kasıt, muhatabına o şeyin ne kadar uzak olduğunu anlatmak
değildir. Buna göre "heyhat" lafzında "uzak olmak" ile
açıklansa dahi fazladan bir anlam bulunmaktadır. Mesela, bu dediğine heyhat, bu
dediğin için heyhat, sana heyhat, heyhat ki sen ... denilir. Vahidi dedi ki:
"Heyhat''ın anlamına dair üç görüş vardır. Bir görüşe göre bu önce
zikrettiğimiz gibi "uzak oldu" ile aynı şeydir. Ebu Ali el-Faris! ve
onun dışında oldukça sivrilmiş nahivcilerin görüşü budur.
İkincisi uzak olan
anlamındadır. Bu da Ferra'nın görüşüdür. Üçüncüsü ise uzaklık, uzak olmak
konumundadır. Bu da Zeccac ve İbnu'l-Enbari'nin görüşüdür. Birinci anlama göre
biz bunu mı gibi kabul ederiz, ikinci anlama göre sıfat, üçüncü anlama göre de
mastar kabul ederiz.
"Heyhat"ın
onüç türlü söyleyişi vardır ki bunu el-Vahid! şöylece zikretmektedir. Birincisi
te harfi fethalı, kesreli ve ötreli olmakla birlikte her üç halinde de tenvinli
ve tenvinsiz okunmasıdır. Böylelikle bunlar altı söyleyiş olur (heyhatu,
heyhatun ... gibi) Diğeri ise birinci he yerine, elif getirmek suretiyle
"ihad" söyleyişidir, bunda da aynı şekilde altı söyleyiş
sözkonusudur. ünüçüncüsü ise sonundaki te hazfedilerek ve tenvinsiz bir şekilde
"eyha" denilmesidir. Vahid'i'den başkaları da iki he yerine "ey'
at" diyerek iki hemzeli söyleyişi eklemiştir. Bu söyleyişler arasında
fasih ve yaygın bir şekilde kullanılan sondaki te tenvinsiz olmak üzere fethalı
söyleyiş olmak üzere "heyhate" söyleyişidir.
Ezheri dedi ki:
Dilbilginleri "heyhat"deki te'nin asli harf olmadığını ittifakla
kabul etmişler ancak te harfi üzerinde vakfın nasıl yapılacağı hususunda
ihtilaf etmişlerdir. Ebu Amr ve el-Kisa! he ile vakıf yapılır derken, Ferra te
ile vakıf yapılır demişlerdir. "Heyhat" ile ilgili geniş açıklamalar
ile buna dair ortaya atılmış görüşlerin tahkikini Tehzibu'l-Esma ve'l-lugat
adlı eserimde kaydetmiş bulunmaktayım. Burada ise sadece bunun temel
maksatlarına işaret ettim. Allah en iyi bilendir.
(21) "İbn Abbas
onun sözlerini dinlemedi" anlamındaki ifade de geçen ('1 .)~~) kelimesinde
zel harfi fethalı okunur, ona kulak asmıyor, onu dinlemiyordu, demektir. Kulağa
"uzn" denilmesi de buradan gelmektedir. (1/81) "Bir zamanlar,
bir seferinde" ifadesi ile de yalanın ortaya çıkmasından önceki zamanı
kastediyor.
(22) İbn Ebi
Muleyke'nin: "İbn Abbas (r.a.)'e bir mektup yazdım ... " şeklindeki
ifadelerine gelince, buradaiki bazı kelimelerin) nasıl harekelenip, okunacağı
hususunda ilim adamlarının ihtilaf ettiği konulardandır. Kadı İyad -Allah'ın
rahmeti üzerine olsun- biz şu "(.....): Benden saklamasını, gizli
tutmasını ve ben ondan saklıyorum, gızli tutuyorum" şeklindeki ifadeleri
Ebu Muhammed el-Huşen! dışında bütün hocalarımızdan her iki yerde de (noktalı
hı ile değil de) noktasız ha ile yazmışızdır. Ben bu iki kelimeyi Ebi Muhammed
el-Huşeni adındaki hocama noktalı hı ile okudum. (Kadı) dedi ki: Ebu Bahr da
bize hocası Kadı Ebu'l-Velid el-Kin€mı' den bunun doğru şeklinin noktalı hı ile
olduğunu naklederdi. Kadi İyad -Allah'ın rahmeti üzerine olsun- dedi ki:
Gördüğüm kadarıyla çoğunluğun rivayeti doğru alandır. Bunun noktasız ha ile
yazılması halindeki anlamı eksiltmek demek olup, bıyıkların kesilmesi
anlamındaki .....'den gelmektedir. Yani bana nakledeceğin hadislerin bir
kısmını kendine sakla, bana anlatma, bana çokça hadis yazma, demek olur. Yahut burada
"ihfa" ısrar yahut işi sonuna kadar ulaştırmak anlamında olur, o
takdirde bana nakledeceğin hadisi iyice seç ve tespit et demek olur. Merhum
Kadİ İyad'ın açıklamaları bunlardan ibarettir.
Metali'u'l-Envar
müellifi Kadİ İyad'ın sözlerini naklettikten sonra, ama bunlar su götürür bir
açıklamadır deyip, şunları eklemektedir: Bana göre bu kendisine ileri derecede
iyilikte bulunmak ve öğüt vermek anlamında olup, yüce Allah'ın: "Çünkü
Rabbim bana gerçekten merhametli ve lütufkardır" (Meryem,47) buyruğundaki
ifade ile aynı kökten gelmektedir. Yani ona vereceğim nasihatte ve ona
nakledeceğim sahih rivayetleri seçmekte onun lehine ileriye gidip, mübalağa
etmemi istedi, demektir.
Şeyh, imam Ebu Amr b.
es-Salah -Allah'm rahmeti üzerine olsun- dedi ki: Bu iki kelimenin her ikisi de
noktalı hı iledir. Yani eğer onlardan dolayı kendisi aleyhine çeşitli fırka ve
fitne karıştırıcıları tarafından yapılan birtakım dedikoduların bulunduğu bazı
şeyleri benden saklar ve bana yazmasın çünkü o bunları yazacak olursa ortaya
çıkarlar, ortaya çıkarlarsa da bu hususta ona muhalefet edilir ve bundan dolayı
bazı haller baş gösterebilir. (İbnu's-Salah) dedi ki: İbn Ebu Muleyke'ye
açıklanması gerekmeyen şeyler olmakla birlikte onları açıklamasın. Eğer gerekli
ise yazışma yoluyla değil de karşılıklı konuşarak bunları ona aktarması
mümkündür, diye de açıklanmıştır. (İbnu'sSalah devamla) dedi ki: İşte
"samimi çocuktur" ifadesi de benim yaptığım bu açıklamayı
hissettirmektedir. (İbn Abbas'ın): "Ben onun için seçiyorum ve ondan bazı
şeyler de gizliyorum" ifadesi de onun bu isteğini kabul ettiğine dair
verdiği bir haberdir. Sonra da Şeyh (İbnu's-Salah) Kadi İuad'm sözünü ettiği
rivayeti nakledip, onu tercih ederek şunları söylemektedir: Bu (noktasız ha ile
okuyuş) gereksiz bir zorlamadır, bunu kabul etmemizi gerektiren muttasıl bir
rivayeti de yoktur. Bu da Şeyh Ebu Amr (İbnu's-Salah)'ın ifadesidir.
Onun noktalı hı ile
olduklarına dair yaptığı bu tercih doğru alandır. Bizim bulunduğumuz
topraklarda bulunan asıl nüshaların birçoğunda yazılışı da hep bu şekildedir.
Allah en iyi bilendir.
Devamındaki
"Allah'a yemin olsun ki bu hükmü Ali vermemiştiL .. " ifadesi de şu
demektir: Böyle bir hükmü ancak sapıtmış bir kimse verebilir. Ali (r.a.) da
sapıttığı bilinmedikçe böyle bir hüküm vermiş olamaz. Onun sapıtmadığı
kesinlikle bilindiğine göre bu hükmü vermediği de bilinmiş olmaktadır. Allah en
iyi bilendir.
Diğer (23) rivayetteki
"bir miktar dışında onu sildi ve Süfyan b. Uyeyne kolu ile işaret
etti" sözleri ise bir arşın miktarı dışındakileri sildiği, imha ettiği
anlamına gelir. Göründüğü kadarıyla yazılan bu mektup uzunlamasına bir kağıda
yazılmıştı. Allah en iyi bilendir.
(24) "Allah
kahretsin onları ... " sözleri ile Rafızilerle Şia'nın Ali (r.a.)'ın ilmine
ve rivayet ettiği hadislere olmadık neler katıp karıştırdıklarına, onun
aleyhine ne gibi batıllar uydurduklarına, uydurma ve aslı astarıolmayan ne
kadar çok rivayeti, sözleri ona izafe edip hakka karıştırdıklarına, böylelikle
ondan sahih olarak gelen ile kendilerinin uydurmalarının birbirinden ayırt
edilemeyecek hale geldiğine işaret etmektedir.
"Allah kahretsin
onları" deyimi hakkında Kadi İuad, Allah'ın laneti üzerlerine demek
olduğunu söylemiş, Allah onları uzak etsin, Allah onları öldürsün anlamında
olduğu da söylenmiştir. (Kadi İuad) dedi ki: Işte bunlar onun kanaatine göre
yaptıkları işlerin aşırı derecede çirkinliği sebebiyle böyle bir bedduayı hak
etmişlerdir. Nitekim onların pek çoğunun yaptıkları bunun gibi şeylerdir. Yoksa
müslümana lanet etmek caiz değildir.
(25) Muğire'nin:
"Ali hakkında Abdullah b. Mes'ud'un arkadaşlarından başkaları doğru
söylemiyarlardı" şeklindeki sözlerine gelince, bu ifade asıl nüshalarda
hep bu şekildedir. Buna göre "......... arkadaşlarından başka"
ifadesindeki (....) hakkında iki açıklama sözkonusudur. Birincisi cinsin beyanı
için geldiği, ikincisi ise zaid olduğudur.
(........) fiili iki
şekilde harekelenebilir. Birincisi ye harfi fethalı, sad harfi sakin, dal harfi
ötreli (doğru söyler anlamında) şeklinde ikincisi ise ye harfi ötreli, sad
fethalı, dal ise şeddeli okunuşu (tasdik edilir anlamındaldur. Burada sözü
geçen Muğire b. Miksem ed-Dabbt Ebu Hişam'dır. Daha önce "Muğire"
isminin mim harfi ötreli ve kesreli okunabileceğini belirtmiş idik. Allah en
iyi bilendir.
Bu başlıkta yer alan
rivayetlerin ihtiva ettikleri hükümlere gelince, özetle meçhul ravinin
rivayetinin kabul edilmeyeceği, hadis almakta ihtiyatlı olmanın gerektiği,
ancak ehil kimselerden alınacağı, zayıf kimselerden rivayetin alınmaması
gerektiğidir. Şanı yüce Allah en iyi bilendir.
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan: