SAHİH-İ MÜSLİM

MUKADDİME

 

باب النهي عن الرواية عن الضعفاء والاحتياط في تحملها.

4- ZAİF RAVİLERDEN RİVAYETTE BULUNMAKTAN NEHİY VE RİVAYETLERİ ALIRKEN İHTİYAT GÖSTERİLMESİ

 

وحدثني محمد بن عبدالله بن نمير وزهير بن حرب. قالا: حدثنا عبدالله بن يزيد. قال: حدثني سعيد بن أبي أيوب. قال: حدثني أبو هانئ، عن أبي عثمان مسلم بن يسار، عن أبي هريرة، عن رسول الله صلى الله عليه وسلم؛ أنه قال "سيكون في آخر أمتي أناس يحدثونكم ما لم تسمعوا أنتم ولا آباؤكم. فإياكم وإياهم".

 

15- Bana Muhammed b. Abdillah b. Numeyr ile Züheyr b. Harb rivayet ettiler. Dedilerki: bize Abdullah b. Yezid rivayet etdi. Dediki: Bana Saîd b. Ebi Eyyûb rivayet etti. Dediki: Bana Ebû Hâni, Ebu Osman Müslim b. Yesâr'dan O da Ebu Hureyre radiyallahu anh'den, o Rasuılullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'den şöyle buyurduğunu nakletti: "Ümmetimin son zamanlarında sizlere sizin de, babalarınızın da duymadığı şeyleri anlatacak kimseler olacaktır. Onlardan olabildiği kadar uzak durunuz. "336

 

Yalnızca Müslim rivayet etmiştir. Tuhfetu'l-Eşraf, 14612

 

 

وحدثني حرملة بن يحيى بن عبدالله بن حرملة بن عمران التجيبي. قال: حدثنا ابن وهب. قال: حدثني أبو شريح؛ أنه سمع شراحيل بن يزيد يقول: أخبرني مسلم بن يسار؛ أنه سمع أبا هريرة يقول: قال رسول الله صلى الله عليه وسلم: "يكون في آخر الزمان دجالون كذابون. يأتونكم من الأحاديث بما لم تسمعوا أنتم ولا آباؤكم. فإياكم وإياهم. لا يضلونكم ولا يفتنونكم"

 

16- Bana Harmeletu'bnu Yahya b. Abdullah b. Harmele b. imran et-Tücibi de rivayet etti. Dediki: Bize İbni Vehb rivayet etti. Dediki: Bana Ebu Şureyh, Şerahil b. Yezid'den şunları söylerken işittiğini rivayet eyledi: Bana Müslim b. Yesar, Ebu Hureyre (radiyallahu anh)'i şöyle derken dinlemiştir: Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: ''Ahir zamanda çok yalancı deccaller olacaktır. Sizlere sizin de, babalarınızın da duymamış olduğu birtakım hadislerle gelecekler. Onlardan olabildiği kadar sakının. Sakın sizi saptırarak fitneye düşürmesinler. "

 

Yalnızca Müslim rivayet etmiştir. Tuhfetu'l-Eşraf, 14612

 

 

وحدثني أبو سعيد الأشج. حدثنا وكيع. حدثنا الأعمش، عن المسيب بن رافع، عن عامر بن عبدة؛ قال: قال عبدالله: إن الشيطان ليتمثل في صورة الرجل. فيأتي القوم فيحدثهم بالحديث من الكذب. فيتفرقون. فيقول الرجل منهم: سمعت رجلا أعرف وجهه، ولا أدري ما اسمه، يحدث.

 

17- Bana Ebu Said el-Eşec de tahdis etti. Bize Veki' tahdis etti, bize A'meş, el-Müseyyeb b. Rafi"den tahdis etti. O Amir b. Abede'den şöyle dediğini nakletti: Abdullah dedi ki: Şüphesiz şeytan bir adamın suretine girer ve bir topluluğun yanına giderek onlara yalan bir hadis nakleder sonra da dağı!ırlar. Onlardan birisi de: Ben yüzünden tanıdığım ama adının ne olduğunu bilmediğim bir adamı hadis naklederken dinledim, der.

 

Yalnızca Müslim rivayet etmiştir. Tuhfetu'l-Eşraf, 9326

 

 

وحدثني محمد بن رافع. حدثنا عبدالرزاق. أخبرنا معمر، عن ابن طاوس عن أبيه، عن عبدالله بن عمر بن العاص؛ قال: إن في البحر شياطين مسجونة أوثقها سليمان. يوشك أن تخرج فتقرأ على الناس قرآنا.

 

18- Bana Muhammed b. Rafi' de rivayet etti. (Dediki:) Bize Abdurrazzak rivayet etti. (Dediki:) Bize Ma'mer, İbni Tavus'dan o da babasından, o da Abdullah b. Amr b. el-As (r.a.)'dan şöyle dediğini nakletti: Şüphesiz denizde Süleyman (aleyhisselam)'ın bağladığı hapsedilmiş şeytanlar vardır. Onların çıkıp insanlara Kur'an (diye bir şeyler) okumaları yakındır.

 

Yalnız Müslim rivayet etmiştir; Tuhfetu'l-Eşraf, 8831

 

 

وحدثني محمد بن عباد وسعيد بن عمرو الأشعثي جميعا، عن ابن عيينة. قال سعيد: أخبرنا سفيان عن هشام بن حجير، عن طاوس؛ قال: جاء هذا إلى ابن عباس (يعني بشير بن كعب). فجعل يحدثه. فقال له ابن عباس: عد لحديث كذا وكذا. فعادله. ثم حدثه. فقال له: عد لحديث كذا وكذا. فعادله. فقال له: ما أدري، أعرفت حديثي كله وأنكرت هذا؟ أم أنكرت حديثي كله وعرفت هذا؟ فقال له ابن عباس: إنا كنا نحدث عن رسول الله صلى الله عليه وسلم إذ لم يكن يكذب عليه. فلما ركب الناس الصعب والذلول، تركنا الحديث عنه.

 

19- Bana Muhammed b. Abbad ile Said b. Amr el-Eş'asi hep beraber İbni Uyeyne'den rivayet ettiler. Said dediki: Bize Süfyan, Hişam b. Huceyr'den, o da Tavus'dan naklen haber verdi. Tavus, Büşeyr b. Ka'b'ı kasdederek demiş ki: Bu zat, İbni Abbas'a geldi de ona hadis rivayet etmeğe başla­dı. Bunun üzerine İbn Abbas ona: Filan ve filan hadisi bir daha tekrar et dedi, o da onu tekrar etti sonra yine ona hadis nakletti. Yine İbn Abbas ona: Filan filan hadisi tekrar et dedi, o da ona tekrar etti. Bu sefer ona şöyle dedi: Acaba bütün naklettiğim hadisleri biliyorsun da sadece bunu mu bilmiyordun yoksa bütün hadislerimi bilmiyordun da sadece bunu mu biliyordun bilemiyorum.

 

Bu sefer İbn Abbas ona şöyle dedi: Bizler Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) adına yalan söylenmediği bir zamanda Rasulullah'tan hadis naklediyorduk ama insanlar olur olmaz ve önüne gelen hadis nakletmeye başlayınca biz de ondan hadis nakletmeyi terk ettik.

 

Yalnız Müslim rivayet etmi§tir; Tuhfetu'l-Eşraf, 5759

 

 

وحدثني محمد بن رافع. حدثنا عبدالرزاق. أخبرنا معمر، عن ابن طاوس، عن أبيه، عن ابن عباس؛ قال: إنما كنا نحفظ الحديث. والحديث يحفظ عن رسول الله صلى الله عليه وسلم. فأما إذ ركبتم كل صعب وذلول، فهيهات.

 

20- Bana Muhammed b. Rafi'de rivayet etti. (Dediki:) Bize Abdurrezzak rivayet etti. (Dediki:) Bize Ma'mer, İbni Tavus'dan o da babasından, o da İbn Abbas'tan şöyle dediğini nakletti: Biz hadisi Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'den hıfz edildiği bir zamanda ancak hıfz ettik ama siz hiç aldırmadan rastgele davranmaya başladıktan sonra heyhat (yapacak bir şeyimiz kalmadı).

 

Diğer tahric: İbn Mace, 27; Tuhfetu'l-Eşraf, 5717

 

 

وحدثني أبو أيوب سليمان بن عبيدالله الغيلاني. حدثنا أبو عامر، يعني العقدي. حدثنا رباح، عن قيس بن سعد، عن مجاهد؛ قال: جاء بشير العدوي إلى ابن عباس. فجعل يحدث ويقول: قال رسول الله صلى الله عليه وسلم، قال رسول الله صلى الله عليه وسلم. فجعل ابن عباس لا يأذن لحديثه ولا ينظر إليه. فقال يا ابن عباس! مالي لا أراك تسمع لحديثي؟ أحدثك عن رسول الله صلى الله عليه وسلم ولا تسمع. فقال ابن عباس: إنا كنا مرة إذا سمعنا رجلا يقول: قال رسول الله صلى الله عليه وسلم - ابتدرته أبصارنا. وأصغينا إليه بآذاننا. فلما ركب الناس الصعب والذلول، لم نأخذ من الناس إلا ما نعرف.

 

21- Bana Ebu Eyyub Süleyman b. Ubeydillah el-Gaylani rivayet etti. (Dediki): Bize Ebu Amir yani el-Akadi rivayet etti. (Dediki): Bize Rabah, Kays b. Sa'd'dan, o da Mücahid'den naklen rivayet etti. Mücahid şöyle demiş: Buşeyr el-Adevi, İbn Abbas'ın yanına geldi ve hadis nakledip Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu, Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) böyle buyurdu demeye koyuldu. İbn Abbas ise onun hadisini dinlemiyar, ona bakmıyordu bile.  Bunun üzerine Buşeyr: Ey İbn Abbas neden benim naklettiğim hadislere kulak asmadığını görüyorum? Ben sana Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'den diye hadis naklettiğim halde sen dinlemiyarsun dedi.

 

Bu sefer İbn Abbas şöyle dedi: Bizler bir defa bir adamı: Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu derken işitecek olursak hemen gözlerimizi onun bulunduğu tarafa çevirir ve ona kulaklarımızı kabartarak dikkatle dinlerdik fakat insanlar ne söylediklerine aldırmayıp, ağızlarına geleni söylemeye başlayınca artık insanlardan bildiğimiz şeylerden başkasını almamaya başladık.

 

Yalnız Müslim rivayet etmiştir; Tuhfetu'l-Eşraf, 6419

 

 

حدثنا داود بن عمرو الضبي. حدثنا نافع بن عمر، عن ابن أبي مليكة؛ قال: كتبت إلى ابن عباس أسأله أن يكتب لي كتابا ويخفي عني. فقال: ولد ناصح. أنا أختار له الأمور اختيارا وأخفي عنه. قال فدعا بقضاء علي، فجعل يكتب منه أشياء، ويمر به الشيء فيقول: والله ما قضى بهذا علي. إلا أن يكون ضل.

 

22- Bize Davud b. Amr ed-Dabbi rivayet etti. (Dediki): Bize Nafi' b. Ömer, İbni Ebi Müleyke'den naklen rivayet etti. İbni Ebi Müleyke şöyle demiş: İbn Abbas (r.a.)'a bir mektup yazarak ondan bana bir mektup yazmasını ve bazı şeyleri de benden gizlemesini istedim. O da şöyle dedi: O samimi bir çocuktur. Ben de onun için çeşitli hususları dikkatle seçiyor ve bazı şeyleri de ondan gizliyorum. (Ravi) dedi ki: Sonra Ali (r.a.)'ın mahkeme kararlarını (kendisine getirilmesini) istedi. Ondan bazı şeyler yazmaya başladı, bazen bir yere geliyor ve: Allah'a yemin olsun ki Ali böyle bir hüküm vermemiştir. Meğerki sapmış ola, diyordu.

 

Yalnız Müslim rivayet etmiştir. Tuhfetu'l-Eşraf, 5806

 

 

حدثنا عمرو الناقد. حدثنا سفيان بن عيينة، عن هشام بن حجير، عن طاوس؛ قال: أتى ابن عباس بكتاب فيه قضاء علي رضي الله عنه فمحاه. إلا قدر وأشار سفيان بن عيينة بذراعه.

 

23- Bize Amru'n-Nakıd rivayet etti. (Dediki): Bize Süfyan b. Uyeyne, Hişam b. Huceyr'den, o da Tavus'dan naklen rivayet eyledi: Tavus şöyle demiş: İbn Abbas'a içinde Ali (radiyaIlahu anh)'ın mahkeme kararları bulunan bir yazı getirildi, o da şu kadarı müstesna onu imha etti. Bu arada Süfyan b. Uyeyne de (istisna edilen miktarı bir arşın olduğunu göstermek maksadıyla) kolu ile işaret etti. 

 

Yalnız Müslim rivayet etmiştir; Tuhfetu'l-Eşraf, 5760

 

 

حدثنا حسن بن علي الحلواني. حدثنا يحيى بن آدم. حدثنا ابن إدريس، عن الأعمش، عن أبي إسحاق؛ قال: لما أحدثوا تلك الأشياء بعد علي رضي الله عنه؛ قال رجل من أصحاب علي: قاتلهم الله أي علم أفسدوا.

 

24- Bize Hasen b. Ali el-Hulvani rivayet etti. (Dediki): Bize Yahya b. Adem rivayet etti. (Dediki): Bize İbni İdris, A'meş'den o da Ebu İshak'tan şöyle dediğini nakletti: Ali (radiyaIlahu anh)'dan sonra bunca şeyleri ortaya çıkarttıkları vakit Ali (radiyaIlahu anh)'ın arkadaşlarından birisi: Allah kahretsin onları ne kadar muazzam bir ilmi bozdular, dedi.

 

Sadece Müslim rivayet etti; Tuhfetu'l-Eşraf, 19617

 

 

حدثنا علي بن خشرم. أخبرنا أبو بكر، يعني ابن عياش. قال: سمعت المغيرة يقول: لم يكن يصدق على علي رضي الله عنه، إلا من أصحاب عبدالله بن مسعود.

 

25- Bize Ali b. Haşrem rivayet etti. (Dediki): Bize Ebu Bekr yani İbni Ayyaş haber verdi. Dediki: el-Muğire'yi şöyle derken dinledim: Ali (radiyallahu anh)'dan hadis rivayet ederken Abdullah b. Mes'ud'un arkadaşları dışında doğru söyleyenleri yoktu.

 

Yalnız Müslim rivayet etmiştir; Tuhfetu'I-Eşraf, 19450

 

 

SENED VE RAVİLER’E DAİR AÇIKLAMA:        Bu Hadislerde (Yeni) Geçen İsimler: Ebu Hani' sonu hemzelidir. Bir diğer ravi Harmele b. Yahya et-Tudbi'dir. Meşhur olana göre te harfi ötreli telaffuz edilir. el-Metali' sahibi ise ilk harfi fethalı ve ötreli okunur demiştir. Hadis alimleri ile birçok edebiyatçı bunu ötreli (Tucibi şeklinde) telaffuz ederler.

 

(Devamla) dedi ki: Bazıları ise te'nin fethalı telaffuzu dışındaki şekli caiz kabul etmez ve te harfinin asli bir harf olduğunu söylerler. Kitabu'l-Ayn sahibi de bunu te harfinde zikretmiştir. Bununla te harfinin asli harflerinden olduğunu kastetmektedir. Ancak o Tucib ve Tecub bir kabiledir demiştir. Kinde'den bir kabile olduğunu söylemektedir. (Devamla) dedi ki: Ben hocalarımızın birçoğundan ve İbnu's-Serrac ve başkalarından da fethalı olarak kaydettim. İbnu's-Seyyid el-Batlayusi her iki şeklin de sahih olduğu kanaatinde idi. el-Metali' sahibinin sözleri bunlardır.

 

İbn Faris de el-Mücmel'de şunları söylemektedir: Tecub, Kinde'den bir kabiledir. Ötreli olarak "Tucib" de onların şerefli bir koludur. (İbn Faris) dedi ki: Her ikisinde de te harfi asli bir harf değildir. Başkasının caiz olmadığı doğru budur. Kitabu'l-Ayn sahibinin te harfinin asli bir harf olduğu hükmüne varması ise apaçık bir hatadır, Allah en iyi bilendir.

 

Sözü geçen Harmele'nin künyesi Ebu Hafs'dır. Ebu Abdullah olduğu da söylenmiştir. İmam Şafii -Allah'ın rahmeti üzerine olsun-'in arkadaşıdır. Şafii'den fıkıhta bilinen meşhur kitabını rivayet eden de odur. Allah en iyi bilendir.

 

Şerahil'den rivayet nakleden Ebu Şureyh'e gelince adı Abdurrahman b. Şureyh b. Ubeydullah el-İskenderani el-Mısri'dir. Abid ve fazilet sahibi birisi idi.

 

Müslim'in (17) "Bana Ebu Said el-Eşec tahdis edip dedi ki: Bize Vekl' tahdis edip dedi ki: Bize A'meş, el-Müseyyeb b. Rafi"den tahdis etti. O Amir b. Abde'den şöyle dediğini nakletti: Abdullah dedi ki" şeklindeki bu senedi sened inceliklerinden iki önemli hususun bir araya geldiği bir isnadtır. Bu inceliğin birincisi senetteki ravilerin tamamının Kufeli oluşudur. İkincisi ise bu senette biri diğerinden rivayet nakleden üç tane tabii vardır. Bunlar da A'meş, Müseyyeb ve Amir'dir. Böyle iki inceliğin bir isnadta bir arada bulunması az görülen oldukça nefis bir özelliktir.

 

Amir b. Abde'nin kendisinden rivayeti naklettiği Abdullah ise sahabi Abdullah b. Mesud Ebu Abdurrahman el-Kufi'dir.

 

Ebu Said el-Eşec ise Müslim'in şeyhi (hocası, üstadı)dir. Adı Abdullah b. Said b. Husayn el-Kindi el-Kufl'dir. Ebu Hatim: Ebu Said el-Eşec çağdaşlarımn imamıdır demiştir.

 

el-Müseyyeb b. Rafi"e gelince, ismindeki ye harfinin fethalı okunacağında görüş ayrılığı yoktur. el-Meşarik adlı eserinde Kadı İyad ve el-Metali' adlı eserin sahibi de bu şekilde ismindeki ye harfinin fethalı okunacağında görüş ayrılığı bulunmadığını söylemişlerdir. Halbuki Said b. el-Müseyyeb' in ismi böyle değildir. Onun ismindeki ye harfi fethalı mı yoksa kesreli mi (el-Müseyyeb mi, el-Müseyyib mi) okunacağında -yüce Allah'ın izniyle yeri gelince gösterileceği gibi- ihtilaf etmişlerdir.

 

Amir b. Abede'ye gelince sonu he (yuvarlak te) iledir. Be harfi fethalı da, sakin de iki türlü okunmakla birlikte daha meşhur ve sahih olanları fethalı okunacağıdır. Kadi İyad dedi ki: Biz bunun fethalı okunacağını Ali b. el-Medini, Yahya b. Main ve Ebu Müslim el-Müstemll'den rivayet etmiş bulunmaktayız. (Kadı) dedi ki: Abdulgani'nin kitabında zikrettiği de budur, Buhari'nin Tarih'inde de böyle olduğunu gördüm. (Devamla) dedi ki: Sükun ile okuyuşu da Ahmed b. Hanbel'den ve başkalarından rivayet etmiş bulunmaktayız. Darakutni ve İbn Makala ise her iki şekilde de onu sözkonusu etmişlerdir. Bununla birlikte fethalı okuyuş daha meşhurdur. Kadi dedi ki: Ravilerin çoğunluğu ise sonunda he (yuvarlak te) olmaksızın "Abd" diye zikrederlerse de doğrusu bunun olduğudur. Hafız imamlardan Ahmed b. Hanbel, Ali b. el-Medini, Yahya b. Main, Darakutni, Abdulğani b. Said ve başkalarının söylediği de budur. Allah en iyi bilendir.

 

(18) "İbn Tavus'dan, o babasından, o Abdullah b. Amr b. el-Asi'den" şeklindeki diğer rivayete gelince, senette geçen "İbn Tavus"un adı Abdullah'tır. Kendisi de zahid ve salih bir kişi idi, babası da zahid ve salih bir kişi idi.

 

(Amr'ın babasının adı olan). el-Asi'ye gelince, hadis, fıkıh ve benzeri kitapların çoğunluğunda ye harfi yazılmaz. (el-As diye yazılır). Bu da bir söyleyiştir ama sahih ve fasih olan ye harfinin de yazılması ile "el-Asi" şeklidir.

 

Şeddad b. el-Hadi ve İbn Ebu'l-Mevali isimleri de böyledir. Bütün bunlarda ve benzerlerinde sahih ve fasih olan ye harfinin bulunmasıdır. Hadis kitaplarında yahut çoğunluğunda ye harfinin yazılmayışına aldanmamak gerekir. Allah en iyi bilendir.

 

Abdullah b. Amr el-Asl'nin ilginç durumlarından birisi de kendisi ile babasının doğum tarihleri arasında yalnızca onbir yıl bulunmasıdır, oniki yıl olduğu da söylenmiştir.

 

(19) Said b. Amr el-Eş'ası üç noktalı (peltek) se ile olup, nispeti dedesinedir. Kendisinin adı (ve nesebi) Said b. Amr b. Sehl b. İshak b. Muhammed b. el-Eş'as b. Kays el-Kindi Ebu Amr el-Kufl'dir.

 

Hişam b. Huceyr'e gelince, ötreli ha' dan sonra fethalı bir cim iledir. Burada sözü edilen Hişam Mekki' dir.

 

Buşeyr b. Ka'b'a gelince, ismindeki be harfi ötreli şın harfi ise fethalıdır.

 

(21) Ebu Amir el-Akadi'ye gelince, ismindeki ayn ve kaf harfleri fethalıdır. Becile'ye mensup bilinen bir kabile olan" el-Akad"e mensuptur. Bu kabilenin Kays'dan olduğu da söylenmiştir. Onlar da Ezdlilerdendir.

 

İmam hafız Ebu'ş-Şeyh, Harun b. Süleyman'dan şöyle dediğini nakletmektedir: Onlara "el-Akad" denilmesinin sebebi oldukça aşağılık kabul edilen bir aile halkı olmalarından dolayı idi. Bu özellikleri dolayısıyla onlara "Akad" denilmiştir. Ebu Amir'in adı Abdulmelik b. Amr b. Kays el-Basrl'dir. Onun Akadlıların azatlısı olduğu da söylenmiştir.

 

el-Akadl'nin kendisinden rivayet naklettiği Rebah'ın adı ise ra ve be harfleri fethalıdır. Babası ile birlikte adı Rebah b. Ebu Maruf'tur. Bundan önceki fasıllarda Buhari ve Müslim'in Sahihlerinde bu şekilde (yazılış şekli itibariyle) bulunan bütün isimlerin tek noktalı (be harfi ile) Rebah şeklinde olduğunu, bundan tek istisnanın ise Ebu Hureyre'den kıyamet alametlerine dair hadisi rivayet eden Ziyad b. Reyah Ebu Kasım olduğunu belirtmiştik. Bununla birlikte Buhari her iki şekilde de söylendiğini ifade etmiştir.

 

(22) İbn Ebi Muleyke'den rivayet nakleden Nafi b. Ömer, el-Kuraşi el-Cumahi el-Mekki nispetlidir. İbn Ebi Muleyke'nin adı da Abdullah b. Ubeydullah b. Ebu Muleyke'dir.

Ebu Muleyke'nin adı ise Zuheyr b. Abdullah b. Cud'im b. Amr b. Ka'b b. Sa'd b. Teym b. Murre et-Teymi el-Mekki olup, Ebu Bekr künyelidir. İbn ez-Zubeyr (r.a.) adına hakimlik ve müezzinlik görevini yapmıştır.

 

(24) Müslim'in: "Bize Hasan b. Ali el-Hulvimi tahdis etti. ... O Ebu İshak'tan tahdis etti" şeklindeki senedi el-Hulvani dışında hepsi Kufelilerden oluşan bir isnadtır. A'meş'in adı Süleyman b. Mihran Ebu Muhammed olup, tabiinden birisidir.

 

Ebu İshak Amr b. Abdullah es-Sebu de tabiindendir. Her ikisinden de daha önce söz edilmişti.

A'meş'ten rivayet nakleden İbn İdris'in adı da Abdullah b. İdris b. Yezid el-Evdi ei-Kufi olup, Ebu Muhammed künyelidir. İmam (önder bir ilim adamı) olduğu, oldukça üstün bir şahsiyete sahip, rivayeti son derece sağlam (1/78) faziletli, vera ve ibadeti çok birisi olduğu ittifakla kabul edilmiştir. Bizler kendisinden ölümünün yaklaştığı sırada ağlayan kızına şöyle söylediğini rivayet etmekteyiz: Ağlama, ben bu evde Kur'an-ı Kerim'i dört bin defa hatmettim. Ahmed b. Hanbel dedi ki: İbn İdris eşsiz birisi idi.

 

(25) Ali b. Haşrem'in babasının isminin ilk harfi olan noktalı h harfi fethalı, şın de sakin, ra harfi ise fethalıdır. Ali'nin künyesi Ebu'l-Hasen olup, kendisi Mervezi (Merv er-Ruzz)'dir. Bişr b. Haris el-Hafi'nin kızkardeşinin oğludur -r.anhuma-

 

Ebu Bekr b. Ayyaş'a gelince, üstünlüğü, fazileti ittifakla kabul edilmiş imam bir zattır. Adının ne olduğu hususunda görüş ayrılığı vardır. Muhakkikler der ki: Doğrusu onun künyesinin (Ebu Bekr'in) adı olduğudur, bundan başka onun adı yoktur. Adının Muhammed, Abdullah, Salim, Şu'be, Ru'be, Müslim, Hidaş, Mutarrif, Hammad ve Habib olduğu da söylenmiştir. Oğlu İbrahim'den de şöyle dediğini rivayet etmekteyiz: Babam bana dedi ki: Senin baban asla bir hayasızlık işlemedi. O otuz yıldan beri her gün bir defa olmak üzere Kur'an'ı hatmediyor. Yine ondan oğluna şunları söylediğini rivayet etmekteyiz: Oğulcuğum sakın bu evde Allah'a asi olmayasın. Ben burada oniki bin hatim indirdim. Yine ondan ölümüne yakın ağlayan kızına şunları söylediğini rivayet ettik: Kızcağızım ağlama! Yüce Allah'ın bana azap edeceğinden mi korkuyorsun? Ben bu köşede Kur'an-ı Kerim'i yirmidört bin defa hatmettim.

 

Bu başlıkta yer alan isimlerle ilgili söylenecekler bunlardır. Bununla birlikte bunları okuyan bir kimsenin anılmaları ile rahmetin ineceği ümit edilen bu gibi kimselerin halleriyle ilgili. olarak yazdığımız bu satırları uzun bulmamalıdır. Böyle bir bakış kesinlikle eğer devam edecek olursa o kimsenin kurtuluşa eremeyişinin bir alametidir. Allah lütuf ve ihsanıyla bizi kendisine itaat etmeye muvaffak kılsın.

 

(KELİME VE CÜMLELER:) Bu babtaki lugatIarın (kelimelerin) açıklamasına gelince, (16) "deccalun (deccaller)" kelimesi deccal'in çoğuludur. Saleb her bir yalancı bir deccaldir demiştir. Deccalin göz boyayıp, gerçeği başka türlü gösteren kişi olduğu da söylenmiştir. Filan kişi gözü boyadı, gerçeği başka türlü gösterdi, anlamında ...... denilir. Batılı ile hakkı örtmesi halini anlatmak için de: ......... denilir. İbn Faris bu ikinci açıklamayı da yine Saleb'den rivayet etmiştir. (1179)

(18) "Çıkması ve insanlara bir Kur'an okuması yakındır" ifadesinin manası da şudur: Şeytanlar Kur'an olmayan bir şeyler okuyacak ve insanların avamı ona aldansınlar diye bunun Kur'an olduğunu söyleyecekler. Sakın ona aldanmasınlar.

 

(19) İbn Abbas (r.a.)'ın: "İnsanlar. .. aldırmayınca" ifadesi ile diğer (20) diğer rivayetteki: "Siz ... heyhat" ifadesi güzel bir temsili ifadedir.

 

"(......): Serkeş ve itaatkar" lafızları aslında deve hakkında kullanılır. Birincisi idaresi zor ve istenmeyen bir deve tipidir, ikincisi ise sevilen, istenen, idaresi kolay ve iyi bir deveyi anlatır. Bu temsilin anlamı da: İnsanlar hoşa giden ve gitmeyen her bir yolu izleyince ... demektir.

 

"Heyhat" tabiri de siz doğru yolda yürümekten uzaklaştınız ve bizim sözlerinize artık güvenmemiz uzak bir ihtimaldir demektir. "Heyhat" bir şeyin uzak olduğunu ve ondan ümit kesilmesi gerektiğini ifade etmek için kullanılmıştır.

 

İmam Ebu'l-Hasan el-Vahidi dedi ki: Fiile ad olan bir isimdir. Bu isim emir hususunda değil de, haber hususunda uzaklığı anlatır. Heyhat, uzak oldu, uzak durdu, demektir. Bunun iştikakı (kökünden lafız türetme) sözkonusu değildir çünkü bu çıkartılan sesler konumundadır. Yine Vahidi der ki: Ancak bunda "uzak oldu, uzak kaldı" fiilinde bulunmayan fazladan bir mana vardır ki, o da konuşan bir kimsenin bundan sonra haber vereceği hususu uzak gördüğüne inandığını haber vermek anlamıdır. Dolayısıyla bu oldukça uzaktır, ne kadar da uzaktır demesi gibidir. Yoksa bundan kasıt, muhatabına o şeyin ne kadar uzak olduğunu anlatmak değildir. Buna göre "heyhat" lafzında "uzak olmak" ile açıklansa dahi fazladan bir anlam bulunmaktadır. Mesela, bu dediğine heyhat, bu dediğin için heyhat, sana heyhat, heyhat ki sen ... denilir. Vahidi dedi ki: "Heyhat''ın anlamına dair üç görüş vardır. Bir görüşe göre bu önce zikrettiğimiz gibi "uzak oldu" ile aynı şeydir. Ebu Ali el-Faris! ve onun dışında oldukça sivrilmiş nahivcilerin görüşü budur.

 

İkincisi uzak olan anlamındadır. Bu da Ferra'nın görüşüdür. Üçüncüsü ise uzaklık, uzak olmak konumundadır. Bu da Zeccac ve İbnu'l-Enbari'nin görüşüdür. Birinci anlama göre biz bunu mı gibi kabul ederiz, ikinci anlama göre sıfat, üçüncü anlama göre de mastar kabul ederiz.

 

"Heyhat"ın onüç türlü söyleyişi vardır ki bunu el-Vahid! şöylece zikretmektedir. Birincisi te harfi fethalı, kesreli ve ötreli olmakla birlikte her üç halinde de tenvinli ve tenvinsiz okunmasıdır. Böylelikle bunlar altı söyleyiş olur (heyhatu, heyhatun ... gibi) Diğeri ise birinci he yerine, elif getirmek suretiyle "ihad" söyleyişidir, bunda da aynı şekilde altı söyleyiş sözkonusudur. ünüçüncüsü ise sonundaki te hazfedilerek ve tenvinsiz bir şekilde "eyha" denilmesidir. Vahid'i'den başkaları da iki he yerine "ey' at" diyerek iki hemzeli söyleyişi eklemiştir. Bu söyleyişler arasında fasih ve yaygın bir şekilde kullanılan sondaki te tenvinsiz olmak üzere fethalı söyleyiş olmak üzere "heyhate" söyleyişidir.

 

Ezheri dedi ki: Dilbilginleri "heyhat"deki te'nin asli harf olmadığını ittifakla kabul etmişler ancak te harfi üzerinde vakfın nasıl yapılacağı hususunda ihtilaf etmişlerdir. Ebu Amr ve el-Kisa! he ile vakıf yapılır derken, Ferra te ile vakıf yapılır demişlerdir. "Heyhat" ile ilgili geniş açıklamalar ile buna dair ortaya atılmış görüşlerin tahkikini Tehzibu'l-Esma ve'l-lugat adlı eserimde kaydetmiş bulunmaktayım. Burada ise sadece bunun temel maksatlarına işaret ettim. Allah en iyi bilendir.

(21) "İbn Abbas onun sözlerini dinlemedi" anlamındaki ifade de geçen ('1 .)~~) kelimesinde zel harfi fethalı okunur, ona kulak asmıyor, onu dinlemiyordu, demektir. Kulağa "uzn" denilmesi de buradan gelmektedir. (1/81) "Bir zamanlar, bir seferinde" ifadesi ile de yalanın ortaya çıkmasından önceki zamanı kastediyor.

 

(22) İbn Ebi Muleyke'nin: "İbn Abbas (r.a.)'e bir mektup yazdım ... " şeklindeki ifadelerine gelince, buradaiki bazı kelimelerin) nasıl harekelenip, okunacağı hususunda ilim adamlarının ihtilaf ettiği konulardandır. Kadı İyad -Allah'ın rahmeti üzerine olsun- biz şu "(.....): Benden saklamasını, gizli tutmasını ve ben ondan saklıyorum, gızli tutuyorum" şeklindeki ifadeleri Ebu Muhammed el-Huşen! dışında bütün hocalarımızdan her iki yerde de (noktalı hı ile değil de) noktasız ha ile yazmışızdır. Ben bu iki kelimeyi Ebi Muhammed el-Huşeni adındaki hocama noktalı hı ile okudum. (Kadı) dedi ki: Ebu Bahr da bize hocası Kadı Ebu'l-Velid el-Kin€mı' den bunun doğru şeklinin noktalı hı ile olduğunu naklederdi. Kadi İyad -Allah'ın rahmeti üzerine olsun- dedi ki: Gördüğüm kadarıyla çoğunluğun rivayeti doğru alandır. Bunun noktasız ha ile yazılması halindeki anlamı eksiltmek demek olup, bıyıkların kesilmesi anlamındaki .....'den gelmektedir. Yani bana nakledeceğin hadislerin bir kısmını kendine sakla, bana anlatma, bana çokça hadis yazma, demek olur. Yahut burada "ihfa" ısrar yahut işi sonuna kadar ulaştırmak anlamında olur, o takdirde bana nakledeceğin hadisi iyice seç ve tespit et demek olur. Merhum Kadİ İyad'ın açıklamaları bunlardan ibarettir.

 

Metali'u'l-Envar müellifi Kadİ İyad'ın sözlerini naklettikten sonra, ama bunlar su götürür bir açıklamadır deyip, şunları eklemektedir: Bana göre bu kendisine ileri derecede iyilikte bulunmak ve öğüt vermek anlamında olup, yüce Allah'ın: "Çünkü Rabbim bana gerçekten merhametli ve lütufkardır" (Meryem,47) buyruğundaki ifade ile aynı kökten gelmektedir. Yani ona vereceğim nasihatte ve ona nakledeceğim sahih rivayetleri seçmekte onun lehine ileriye gidip, mübalağa etmemi istedi, demektir.

 

Şeyh, imam Ebu Amr b. es-Salah -Allah'm rahmeti üzerine olsun- dedi ki: Bu iki kelimenin her ikisi de noktalı hı iledir. Yani eğer onlardan dolayı kendisi aleyhine çeşitli fırka ve fitne karıştırıcıları tarafından yapılan birtakım dedikoduların bulunduğu bazı şeyleri benden saklar ve bana yazmasın çünkü o bunları yazacak olursa ortaya çıkarlar, ortaya çıkarlarsa da bu hususta ona muhalefet edilir ve bundan dolayı bazı haller baş gösterebilir. (İbnu's-Salah) dedi ki: İbn Ebu Muleyke'ye açıklanması gerekmeyen şeyler olmakla birlikte onları açıklamasın. Eğer gerekli ise yazışma yoluyla değil de karşılıklı konuşarak bunları ona aktarması mümkündür, diye de açıklanmıştır. (İbnu'sSalah devamla) dedi ki: İşte "samimi çocuktur" ifadesi de benim yaptığım bu açıklamayı hissettirmektedir. (İbn Abbas'ın): "Ben onun için seçiyorum ve ondan bazı şeyler de gizliyorum" ifadesi de onun bu isteğini kabul ettiğine dair verdiği bir haberdir. Sonra da Şeyh (İbnu's-Salah) Kadi İuad'm sözünü ettiği rivayeti nakledip, onu tercih ederek şunları söylemektedir: Bu (noktasız ha ile okuyuş) gereksiz bir zorlamadır, bunu kabul etmemizi gerektiren muttasıl bir rivayeti de yoktur. Bu da Şeyh Ebu Amr (İbnu's-Salah)'ın ifadesidir.

Onun noktalı hı ile olduklarına dair yaptığı bu tercih doğru alandır. Bizim bulunduğumuz topraklarda bulunan asıl nüshaların birçoğunda yazılışı da hep bu şekildedir. Allah en iyi bilendir.

 

Devamındaki "Allah'a yemin olsun ki bu hükmü Ali vermemiştiL .. " ifadesi de şu demektir: Böyle bir hükmü ancak sapıtmış bir kimse verebilir. Ali (r.a.) da sapıttığı bilinmedikçe böyle bir hüküm vermiş olamaz. Onun sapıtmadığı kesinlikle bilindiğine göre bu hükmü vermediği de bilinmiş olmaktadır. Allah en iyi bilendir.

 

Diğer (23) rivayetteki "bir miktar dışında onu sildi ve Süfyan b. Uyeyne kolu ile işaret etti" sözleri ise bir arşın miktarı dışındakileri sildiği, imha ettiği anlamına gelir. Göründüğü kadarıyla yazılan bu mektup uzunlamasına bir kağıda yazılmıştı. Allah en iyi bilendir.

 

(24) "Allah kahretsin onları ... " sözleri ile Rafızilerle Şia'nın Ali (r.a.)'ın ilmine ve rivayet ettiği hadislere olmadık neler katıp karıştırdıklarına, onun aleyhine ne gibi batıllar uydurduklarına, uydurma ve aslı astarıolmayan ne kadar çok rivayeti, sözleri ona izafe edip hakka karıştırdıklarına, böylelikle ondan sahih olarak gelen ile kendilerinin uydurmalarının birbirinden ayırt edilemeyecek hale geldiğine işaret etmektedir.

 

"Allah kahretsin onları" deyimi hakkında Kadi İuad, Allah'ın laneti üzerlerine demek olduğunu söylemiş, Allah onları uzak etsin, Allah onları öldürsün anlamında olduğu da söylenmiştir. (Kadi İuad) dedi ki: Işte bunlar onun kanaatine göre yaptıkları işlerin aşırı derecede çirkinliği sebebiyle böyle bir bedduayı hak etmişlerdir. Nitekim onların pek çoğunun yaptıkları bunun gibi şeylerdir. Yoksa müslümana lanet etmek caiz değildir.

 

(25) Muğire'nin: "Ali hakkında Abdullah b. Mes'ud'un arkadaşlarından başkaları doğru söylemiyarlardı" şeklindeki sözlerine gelince, bu ifade asıl nüshalarda hep bu şekildedir. Buna göre "......... arkadaşlarından başka" ifadesindeki (....) hakkında iki açıklama sözkonusudur. Birincisi cinsin beyanı için geldiği, ikincisi ise zaid olduğudur.

 

(........) fiili iki şekilde harekelenebilir. Birincisi ye harfi fethalı, sad harfi sakin, dal harfi ötreli (doğru söyler anlamında) şeklinde ikincisi ise ye harfi ötreli, sad fethalı, dal ise şeddeli okunuşu (tasdik edilir anlamındaldur. Burada sözü geçen Muğire b. Miksem ed-Dabbt Ebu Hişam'dır. Daha önce "Muğire" isminin mim harfi ötreli ve kesreli okunabileceğini belirtmiş idik. Allah en iyi bilendir.

 

Bu başlıkta yer alan rivayetlerin ihtiva ettikleri hükümlere gelince, özetle meçhul ravinin rivayetinin kabul edilmeyeceği, hadis almakta ihtiyatlı olmanın gerektiği, ancak ehil kimselerden alınacağı, zayıf kimselerden rivayetin alınmaması gerektiğidir. Şanı yüce Allah en iyi bilendir.

 

Sonraki sayfa için aşağıdaki link’i kullan:

 

5- İSNAD'IN DİNDEN OLDUĞUNUN VE RİVAYETİN ANCAK SİKA KİMSELERDEN YAPlLACAĞININ, RAVİLERİN TAŞIDIKLARI ÖZELLİKLERİYLE CERH EDİLMESİNİN CAİZ HATTA VACİB OLDUĞUNUN, BUNUN HARAM KILINMIŞ ĞIYBET'TEN OLMAYIP, AKSİNE MÜKERREM ŞERİATI HİMAYE KABİLİNDEN OLDUĞUNUN BEYANI