بَاب
فِي فَضْلِ
أَصْحَابِ
رَسُولِ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
9. Allah Rasulünün
Sahabilerinin Fazileti
حَدَّثَنَا
عَمْرُو بْنُ
عَوْنٍ قَالَ
أَنْبَأَنَا
ح و
حَدَّثَنَا
مُسَدَّدٌ
قَالَ حَدَّثَنَا
أَبُو
عَوَانَةَ
عَنْ
قَتَادَةَ
عَنْ
زُرَارَةَ
بْنِ أَوْفَى
عَنْ
عِمْرَانَ
بْنِ
حُصَيْنٍ
قَالَ قَالَ
رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ وَسَلَّمَ
خَيْرُ
أُمَّتِي
الْقَرْنُ
الَّذِينَ
بُعِثْتُ
فِيهِمْ
ثُمَّ
الَّذِينَ يَلُونَهُمْ
ثُمَّ
الَّذِينَ
يَلُونَهُمْ
وَاللَّهُ
أَعْلَمُ
أَذَكَرَ
الثَّالِثَ أَمْ
لَا ثُمَّ
يَظْهَرُ
قَوْمٌ
يَشْهَدُونَ
وَلَا
يُسْتَشْهَدُونَ
وَيَنْذِرُونَ
وَلَا
يُوفُونَ وَيَخُونُونَ
وَلَا
يُؤْتَمَنُونَ
وَيَفْشُو
فِيهِمْ
السِّمَنُ
İmran b. Husayn'dan
(rivayet edildiğine göre) Rasûlullah (s.a.v.) (şöyle) buyurmuştur: "Ümmetimin en hayırlısı kendilerine
gönderildiğim asır (da olanlar) dır. Sonra onlardan sonrakiler, sonra da
onlardan sonrakilerdir."
(İmran
dedi ki): Hz. Nebi; "sonra onlardan sonrakiler" sözünü "üçüncü
bir defa daha tekrarladı mı yoksa tekrarlamadı mı (iyice hatırlamıyorum), Allah
daha iyi bilir.
(Hz. Nebi sözlerine
şöyle devam etti): "Sonra kendilerinden şahitlik istenmediği halde
şahitlik yapan bir kavim zuhur edecek. Söz verecekler, sözlerini yerine
getirmeyecekler. Hıyanet edecekler, kendilerine güvenilmeyecek. (Allah
korkusundan yoksunlukları ve oburlukları sebebiyle) aralarında şişmanlık
yaygınlaşacaktır."
İzah:
Buhari, şehadât:
fedâil; rikak: eyman; Müslim. fedail; Tirmizi, fiten; şehadet ; menakıb; İbn
Mace, ahkâm; Ahmed b. Hanbel, I, 378. 417, 434,438, 444; II. 228. 410. 479: IV.
267. 276. 277 426. 436, 440; V, 350, 357.
Bilindiği gibi, Hz.
Nebiin, Nebi olarak gönderildiği asırda
yaşayanlar sahabilerdi. Mevzunıuzu teşkil eâcn bu hadis-i şerifte, ümmet-i
Muhammedin en hayırlısının sözü geçen devirde yaşayan sahabiler olduğu ifade
edilmektedir.
Ümmeti Muhammed,
içerisinde hayırlıhkta ikinci dereceyi sahabeden sonra gelen müslümanların
üçüncü dereceyi de onları takibeden müslümanlann aldığı ifade edilmektedir.
Hatırlanacağı üzere sahabeden sonra gelen kimselere tabiim; taibûndan sonra
gelen kimselere ctbau't-tabiîn denilir. Terim olarak bir sahabi ile mti'min
olarak görüşen konuşan ve ondan ilim alan kimselere "tabiûn", tabiim
ile görüşüp onlardan hadis rivayet edenlere de "ctbau't-tabiîn"
denir.
Metinde geçen birinci:
"sonra onları (yani sahabileri) takibedenler" cümlesiyle tabiiler,
ikinci "Sonra onları (yani tabileri) takibedenler" cümlesiyle de
ctbau't-tabiîn kaydedilmektedir.
Ravi. Hz. Nebiin, bu
cümleyi iki defa tekrarlayarak sahabiden sonra gelen tabiim ve etbau l-tabiîn
nesillerini Övdüğünden emin olmakla beraber bu kelimeyi üçüncü defa
tekrarlayarak eibâu tebe i't-tabiîn denilen ve etbâu'(-tabiinden sonra gelen
nesli de övdüğünden emin değildir. Ancak İbn Kayyim'in Sünen-i Ebi Davud
üzerine yazdığı "Tchzîb" isimli eserinde açıkladığına göre şu hadis-i
şerifte bu dördüncü nesil de Hz. Nebiin diliyle övülmektedir. "İnsanlar
üzerine zaman gelecek, kendilerine bir ordu gönderilecek de; "Bakın
aranızda Peygamber (s.a.v.)'in ashabından bir kimse bulabilecek misiniz?"
denilecek. Böyle bir zat bulunacak ve kendilerine onların sayesinde fetih müyesser
olacak. Sonra ikinci bir ordu gönderilecek yine:
Acaba bunların arasında
Nebi (s.a.v.)'in sahabilerini görenler var mı? diyecekler ve onun sebebiyle
kendilerine fetih müyesser olacak. Sonra üçüncü bir ordu gönderilecek ve:
"Bakın aralarında Nebiin ashabını görenleri gören var mı?" denilecek.
Sonra dördüncü ordu gönderilecek ve yine; "Bakın içlerinde Nebi
(s.a.v.)Jın ashabını göreni gören birini gören var mı?" denilecek. Böyle
birisi de bulunacak ve onun sayesinde kendilerine fetih müyesser olacak.”[Bak.
Müslim, fedailu's-sahabe; Ahmed b. Hanbel, III, 7.]
Yine Müslim'in Ebu Said
el-Hudri'den rivayet etliği başka bir hadisi şerif[Müslim, fedail] te de bu dördüncü
nesil övülmüştür.
Muhammed Zekeriyya İbn
Yahya el-Kândehlevî'nin İzâletü'l-hafâ'dan naklettiğine göre;
Birinci neslin (yani
sahabenin) devri, hicretle başlar. Nebi (s.a.v.)'ın vefatı ile sona erer.
İkinci neslin devri,
Hz. Ebu Bekir'in hilafeti ile başlar, Hz. Ömer'in şe-hid edilmesiyle sona erer.
Üçüncü neslin devri
ise. Hz. Osman'ın hilafeti zamanıdır. Fcthu'1-Vedûd isimli eserde verilen
bilgiye göre ise sahabe dönemi Hz. Peygamberin bi'setiyle başlar. Dünyada
sahabilerden hiç bir kimse kalmayıncaya kadar yani hicretin yüzonuncu senesine
kadar devam eder. Tabiûn dönemi ise sahabe döneminin sona ermesiyle başlar
yetmiş sene devam eder.
Tebeuttabiîn devri ise
hicretin 220. senesine kadar sürer. Bu dönemden sonra bidatlar çoğalır.
Ulemanın bidatçılarla başları derde girer. Mevzuumuzu teşkil eden hadis-i
şerifte zuhur edeceği haber verilen menli zümreler bu dönemden sonra yavaş
yavaş artma gösterir. İmanı Nevevi'niıı açıklamasına göre metinde geçen
"sirhen" kelimesi "şişmanlık" anlamına gelmektedir. Cumhuru
ulema bu görüştedir. Binaenaleyh tebe-ü tabiin ya da etbeü tebei tabiin
döneminden sonra halk arasında şişman insanlar çoğalmaya başlayacaktır.
Bazılarına göre burada bu kelimeyle şeref ve fazilet taslayan, şeref ve
fazilet yoksunu kimseler, kasdedilmektedir. İnsanların aşın mal toplama
gayretleri anlamına geldiğini söyleyenler de vardır.
Her ne kadar metinde
geçen: ".... Kendilerinden sahicilik istenmediği halde şahitlik
yapacaklar..." mealindeki cümle ile: "şahidlcrin en hayırlısı kendisinden
şahitlik istenmeden gelip şahitlik edendir."[Bak. Suyuti.
el-Camiu's-Sağîr, II, 9.] mealindeki hadis arasında zahiren bir çelişki varmış
gibi görünmüyorsa da aslında böyle bir çelişki yoklur.
Çünkü mevzuumuzu teşkil
eden hadis-i şerifte yerilen şahid dava sahibi onun şahitliğini bildiği ve
bilerek şahitliğe çağırmadığı halde davetsiz olarak şahitlik yapmak üzere
mahkemeye gelen kimsedir. Diğer hadis-i şerifte övülen şahit ise, dava sahibi
bir şahide muhtaç iken ve bu hususta şahitlik yapacak bir kişinin bulunduğunu
bilmezken kendiliğinden gelip hakkın ortaya çıkması için şahitlik yapan
kimsedir.
Yine mevzumuzu teşkil
eden ve etbâu't-tabiin ya da etbeu tebeittabiin devrinden sonraki nesiller
arasında bidatlerin ve bidatçilerin artacağını ifade eden hadisle "ümmetim
bir yağmura benzer, başı mı sonu mu hayırlı bilinmez."[Tirmizi, edeb]
hadisi arasında da bir çelişki sözkonusu değildir. Çünkü sahabenin ve onu
takibeden üç neslin daha faziletli olmasından maksat, bu nesiller içerisinde
hayırlı insanların sayıca daha fazla olmasıdır. Yani ümmetin sonunu teşkil
eden nesillerde de sayıca çok iyi insan vardır. Ancak; ilk nesiller kadar
değildir. Yahut da son nesiller içerisinde fert fert öyle insanlar vardır ki
neredeyse onlar çok az da olsalar iyilikte ilk nesillere yaklaşırlar. Cumhur-u
ulemanın görüşü de bu ikinci tevil doğrultusundadır.
Bu mevzuda İbn Kuteybe
de, şöyle diyor: "Ümmetim yağmura benzer, başı mı hayırlıdır, yoksa sonu
mu bilinmez" hadisini, onların derecesinin ashabına yakın olduğunu ifade
etmek için söylemiştir. Nitekim "Bu elbisenin önü mü daha güzel, arkası
mı?" denilir. Önü daha güzeldir, ancak sen bununla (güzellik bakımından)
elbisenin önü ile arkasını birbirine yaklaştırmayı kasdetmiş olursun. Keza
"Bu kadının yüzü mü güzel yoksa boynu mu?" demen de buna benzer. Yüzü
daha güzeldir, fakat sen güzellikte yüz ile boynu birbirine yaklaştırmak
istiyorsun.
Rasûlullah'ın, Tihame
hakkında: "O (Tihame) bal tulumuna benzer, başı mı daha iyidir, yoksa sonu
mu bilinmez" buyurması da bunun gibidir.
Bal, tulumda; sütün
kapta kesilip bozulduğu gibi bozulmaz ki, başı sonundan iyi olsun. Başı da
sonu da hemen hemen birdir. Başının sonundan bir üstünlüğü yoktur."[İbn
Kuteybe, Hadis Müdafaası, (Çeviren; M. H. Kirbaşoğlu) I57-158.]