DEVAM: 8. Halifeler
(Hakkında Gelen Hadisler)
حَدَّثَنَا
مُحَمَّدُ
بْنُ
الْعَلَاءِ
عَنْ ابْنِ
إِدْرِيسَ
أَخْبَرَنَا
حُصَيْنٌ عَنْ
هِلَالِ بْنِ
يَسَافٍ عَنْ
عَبْدِ اللَّهِ
بْنِ ظَالِمٍ
وَسُفْيَانُ
عَنْ مَنْصُورٍ
عَنْ هِلَالِ
بْنِ يَسَافٍ
عَنْ عَبْدِ
اللَّهِ بْنِ
ظَالِمٍ
الْمَازِنِيِّ
ذَكَرَ سُفْيَانُ
رَجُلًا
فِيمَا
بَيْنَهُ
وَبَيْنَ عَبْدِ
اللَّهِ بْنِ
ظَالِمٍ
الْمَازِنِيِّ
قَالَ
سَمِعْتُ
سَعِيدَ بْنَ
زَيْدِ بْنِ عَمْرِو
بْنِ
نُفَيْلٍ
قَالَ لَمَّا
قَدِمَ فُلَانٌ
إِلَى الْكُوفَةِ
أَقَامَ
فُلَانٌ
خَطِيبًا فَأَخَذَ
بِيَدِي
سَعِيدُ بْنُ
زَيْدٍ
فَقَالَ
أَلَا تَرَى
إِلَى هَذَا
الظَّالِمِ
فَأَشْهَدُ
عَلَى
التِّسْعَةِ
إِنَّهُمْ
فِي الْجَنَّةِ
وَلَوْ
شَهِدْتُ
عَلَى
الْعَاشِرِ
لَمْ إِيثَمْ
قَالَ ابْنُ
إِدْرِيسَ وَالْعَرَبُ
تَقُولُ
آثَمُ قُلْتُ
وَمَنْ
التِّسْعَةُ
قَالَ قَالَ
رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
وَهُوَ عَلَى
حِرَاءٍ اثْبُتْ
حِرَاءُ
إِنَّهُ
لَيْسَ
عَلَيْكَ
إِلَّا
نَبِيٌّ أَوْ
صِدِّيقٌ
أَوْ شَهِيدٌ
قُلْتُ
وَمَنْ
التِّسْعَةُ
قَالَ
رَسُولُ اللَّهِ
صَلَّى اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
وَأَبُو
بَكْرٍ وَعُمَرُ
وَعُثْمَانُ
وَعَلِيٌّ
وَطَلْحَةُ
وَالزُّبَيْرُ
وَسَعْدُ
بْنُ أَبِي وَقَّاصٍ
وَعَبْدُ
الرَّحْمَنِ
بْنُ عَوْفٍ قُلْتُ
وَمَنْ
الْعَاشِرُ
فَتَلَكَّأَ
هُنَيَّةً
ثُمَّ قَالَ
أَنَا
قَالَ
أَبُو دَاوُد
رَوَاهُ الْأَشْجَعِيُّ
عَنْ
سُفْيَانَ
عَنْ
مَنْصُورٍ
عَنْ هِلَالِ
بْنِ يَسَافٍ
عَنْ ابْنِ
حَيَّانَ
عَنْ عَبْدِ
اللَّهِ بْنِ
ظَالِمٍ بِإِسْنَادِهِ
نَحْوَهُ
Said b. Zeyd İbn Amr İbn
Nüfeyl (in şöyle) dedi (ği rivayet edilmiştir): Falan kimse (yani Hz. Muâviye)
Kûfe'ye gelince, falan şahıs (yani Muğîre b. Şu'be) kalkıp bir hutbe okudu. (Bu
hutbesinde Hz. Mâviye'yi övüp, Hz. Ali'yi yerdi). Bunun üzerine (cennetle
müjdelenmiş on kişiden biri olan) Saîd İbn Zeyd elimden tuttu (ve hatibe işaret
ederek):
"Şu zâlimi görüyor
musun? Ben (sana) dokuz kişinin cennetlik olduğuna şahitlik ederim. Eğer onuncu
kişinin cennetlik olduğuna da şahitlik etsem günaha girmiş olmam. (ravilerden)
İbn İdris dedi ki: (Bu hadisteki " günâha girmiş olmam' anlamına gelen
"lem eysim" kelimesini Araplar "(lem) âsem" şeklinde
okurlar.
(Bu hadisi Said b.
Zeyd'den rivayet eden Abdullah b. Zâlim, hadisin burasında dedi ki): Ben (Said
b. Zeyd'den bu sözleri işitince kendisine, o cennetlik olan) "dokuz (kişi)
kimdir?" dedim.,(Bana şöyle) cevap verdi:
Rasûlullah (s.a.v.) Hıra
(dağı) üzerinde iken (dağ bir ara zelzele ile sarsılmaya başlayınca dağa
hitaben:
"Ey hıra dağı,
sakin ol. Çünkü (şu anda) senin üzerinde bir Nebi, bir sıddık, bir de şehid
vardır" dedi. Bunun üzerine dağın sarsılması sona erdi. (Ben tekrar bu
cennetlik olan):
"Dokuz (kişi)
kimdir?" dedim.
Rasûlullah (s.a.v.):
"(Bu cennetlikler) Ebû Bekir, Ömer, Osman, Ali, Talha, Ezzûbeyr, Said İbn
Ebî Vakkâs, Abdurrahmân b. Avf'dir" buyurdu cevâbını verdi.
"Onuncu
kimdir?" dedim. Biraz durakladı, sonra "Benim" dedi.
Ebu Davııd der ki: Bu
hadisi aynı şekilde, Said h. Zeyd, Abdullah ibn Zalim, ibn Hayyan, Hilal b.
Yesa'f, Mansûr, Süfyân yoluyla el-Escaî' den rivayet etmiştir.
İzah:
Tirmizi, menakıb; İbn
Mace, mukaddime
Bu hadis-i şerif, İbn Mâce'nin
Sünen'inde şu mânâya gelen lâfızlarla rivayet edilmiştir:
"Rasûlullah
(s.a.v.) arkadaşları ile birlikte (Hıra dağında) bulunduğu bir sırada dağ
deprenmeye başladı. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.) dağa hitaben: "Ey
Hıra dağı yerinde dur! Senin üzerinde ya bir Nebi ya bir sıddîk ya da bir şehid
bulunur" buyurdu ve sonra dağın üstünde bulunanları şöyle saydı: "Ebû
Bekir, Ömer, Osman, Ali, Talha, Ziibeyr, Sa'd, İbn Avf, Said İbn Zeyd."
Buharî'nin Sahih'inde
rivayet edilen bir hadis-i şerif ise şu mealdedir:
"Nebi (s.a.v.) bir
ara Ebû Bekir, Ömer ve Osman ile birlikte Uhud dağına çıkmıştı. Orada iken
Uhud'da bir zelzele oldu. Bunun üzerine Hz. Nebi:
"Ey Uhud, dur!
Çünkü (şu anda) senin üstünde bir Nebi ile bir sıddîk ve bir de şehid
bulunmaktadır" buyurdu. Emri üzerine dağın sallanması sona ermişti.
Bu iki hadis-i şeriften
anlaşılıyor ki zelzele hadisesi, biri Hıra dağında diğeri Uhud dağında olmak
üzere iki defa vuku bulmuştur. Ve bu iki hadise münasebetiyle Hz. Nebi Hz. Ebu
Bekir ile Hz. Ömer, Osman, Ali, Talha, Zübeyr, Sa'd b. Ebî Vakkâs, Abdurrahmân
b. Avf ve Said b. Zeyd*in faziletine ve Allah katındaki değerine işaret
etmiştir.
Sindî'nin açıklamasına
göre, metinde sözü geçen sahahilerden Ebû Bekir Sıddık ile Sa'd b. Ebî
Vakkas'ın dışındakiler tamamen Hıra dağında şehid olarak vefat etmişlerdir.
Sa'd b. Vakkas ise Medine yakınlarındaki Akik köyünde vefat etmiş ve Medine
mezarlığına defnedilmiştir. Bu suretle diğerleri metinde geçen şehid kavramı
şümulüne girerken, Hz. Sa'd b. Ebi Vakkâs da Hz. Ebu Bekir'le birlikte
"Sıddık" kavramı şümulüne girmiştir.
Her ne kadar bu hadis-1
şeriflerde cennetliklerden olan Hz. Ebu Ubey-de b. el-Cerrah'ın ismi
zikredilmiyorsa da Tirmizî'nin şu rivayetinde onun ismi de aşere-i
mübeşşere'nin ismiyle bir arada zikredilmektedir.
"Ebû Bekir
cennettedir, Ömer Cennettedir, Osman Cennettedir, Ali Cennettedir, Talha
cennettedir, Ez-Zübeyr cennettedir, Abdur-rahman bin Avf cennettedir, Sa'd bin
Ebî Vakkas Cennettedir, Said b. Zeyd Cennettedir ve Ebu Ubeyde b. el-Cerrrah
Cennettedir."[Molla Mehmetoğlu Osman Zeki. Sünen-i Tirmîzi Tercemesi, VI,
288, 299.]
Bunlardan Hz. Talha,
Siffın savaşında Hz. Muaviye saflarında bulunuyordu. Suyutî (r.a.)'nin
açıklamasına göre "onlardan kimi de adağını yerine getirdi" (yani
şehid oluncaya kadar çarpışacağını adadı ve bu adağını yerine getirdi),
mealindeki Ahzab 23 ayet-i kerimesi onun hakkında inmiştir.
Metinde kendisinden
falanca diye bahsedilen ve Küfe*ye geldiğinden söz edilen zat Hz. Muaviye'dir,
yine kendisinden falanca diye bahsedilerek hutbe okuduğu bildirilen zat da
Muğire İbn Şu'bedir. Bezlü'1-Mec-hud yazarının da açıkladığı gibi, Muğire İbn
Şu'be bu hutbesinde Hz. Ali'den saygısızca bahsettiği için Musannif Ebu Davud
onların isimlerini açıklamamıştır. Gerçekten müslümana yakışan da sahabe
arasında geçen bu gibi nahoş hadiseleri sözkonusu etmekten kaçınmaktır. Çünkü
onlar kılıçlarını kana bulamaktan kendilerini koruyanlamışlardır. Ama bizler
dillerimizi günaha batmaktan kolayca koruyabiliriz.
Bu hadis-i şerifin bab
başlığı ilgisi Hz. Ali'nin de Hz. Nebiin yolunu izleyen dört halifeden biri
olduğuna delâlet etmesidir.