DEVAM: 6. (İyi Yada
Kötü) Bir Yola Çağırman (ın Ve O Yollardan Birini Tutmanın) Hükmü
حَدَّثَنَا
هِلَالُ بْنُ
بِشْرٍ قَالَ
حَدَّثَنَا
حَمَّادٌ
قَالَ
أَخْبَرَنِي
حُمَيْدٌ
كَانَ
الْحَسَنُ
يَقُولُ
لَأَنْ يُسْقَطَ
مِنْ
السَّمَاءِ
إِلَى
الْأَرْضِ
أَحَبُّ
إِلَيْهِ
مِنْ أَنْ
يَقُولَ
الْأَمْرُ
بِيَدِي
Hammâd (İbn Zeyd),
Humeyd (İbn Ebi Humeyd) in (şöyle) dedi (ğini) söyledi: Hasan-ı Basrî (r.a.):
"Gökten yere düşmek bana -iş, kendi elimdedir- demekten daha iyidir"
derdi.
İzah:
Metinde geçen
"el-emru biyedî= iş(im) kendi elimdedir" sözü "ben kendi işimi
kendim yaratırım. Çünkü insanlar, kendi işlerini kendileri yaratırlar,
İnsanların işlerinde, Allah'ın hiçbir müdâhalesi yoktur. Dolayısıyla ben kader
diye birşey tanımıyorum" anlamına gelir.
Bu ise İslâm inancının
bir rüknü olan kaderi inkâr demek olduğundan tâbiûnun büyüklerinden olan
Hasan-ı Basrî gökten yere düşüp hayatını kaybetmeyi bu sözü söylemeye tercih
etmiştir.
(4613) numaralı hadis-i
şerifin şerhinde de açıkladığımız gibi kaderi inkâr etmek, büyük bir
sapıklıktır. Bu sapık görüşün temsilcisi mutezile
mezhebi mensuplarıdır.
Bu mezhebe göre kul
fiilinin halikıdır. Kulun fiillerinde Allah'ın hiç bir müdahalesi yoktur. Naklî
delilleri ise şu âyet-i kerimelerdir:
1. "Kim kötülük
yaparsa onunla cezalanır"[Nisa 123]
2. “Her şahıs
kazandığına (mukabil) bir nevi rehinedir."[Araf 23]
3. "Ey Rabbimiz!
Biz nefislerimize zulm ettik."[Tur 21]
4- "Dileyen imân
etsin. Dileyen inkâr etsin,"[Kehf 29]
Mutezileye göre, bu âyet-i
kelimelerdeki fiiller kullara isnâd edilmektedirler. Bu durum fiillerin
tamamen insan tarafından yaratıldığına delâlet eder.
Hakkın Ve hakikatin
temsilcisi olan ehl-i sünnete göre ise bu âyet-i kerimelerde geçen fiillerin
kula isnâd edilmesi bu fiillerin yaratıcısının kullar olduğuna delâlet etmez.
Çünkü herhangi bir fiil sâdır olduğu mahalle isnad edilir. O fiili yaratana
değil, mesela beyazlık herhangi bir cisme is-nad edilir. Fakat beyazlığı
yaratan o cisim değil Hak Teâlâdır. İnsanlara isnâd olunan her fiil de
böyledir.
Mutezile'nin nakli
delillerinden biri de "... yaratanların (suret yapanların) en güzeli olan
Allah'ın sânı ne yücedir."[Mu'minûn 14] ayet-i kerimesidiı. Mutezileye
göre; bu âyet-i kerimede: Hak Teâlâ'nın en güzel halik olduğu beyan olunduğuna
göre; Allah'dan başka halik bulunduğu, fakat onların mahlûkâtının noksan ve
kusurlu olduğu mânası anlaşılmaktadır.
Ehl-i sünnet uleması,
bu âyet-i kerimede zikredilen "halk" kelimesinin, yaratmak mânasında
olmayıp, "takdir", yani mümkini tahdid ve tasvir mânasına olduğunu
söylemişlerdir. Zira: "Allah herşeyin yaratıcısıdır."[Zümer 62]
"Allah'dan başka yaratıcı var mıdır?" [Fatır 3] gibi âyet-i kerimeler, Hak Teâla'mn her
şeyin yaratıcısı olduğunu ve O'ndan başka yaratıcı bulunmadığını çok açık
olarak ifade etmektedir.
Kulun, mükellef ve
yaptığı işten sorumlu olması için; mutlaka onu yaratması gerekmez. Kulun
sorumlu olabilmesi için, o işi yapmayı irade etmesi, ona yönelmesi ve onu
kesbetmesi kâfidir. Kul kâsib değil, hâlikdir demekle, kulu hâlikıyyet
mertebesine ulaştırmış, bazı mümkinâtm Allah'dan başka hâliki olduğunu iddia
etmiş ve Allah'a hâlikıyyet sıfatında şerik koşmuş oluruz. Bu ise asla caiz
değildir.[Aydın Dr. Ali Aslan, İslam İnançları ve Felsefesi, I, 184-186.]