DEVAM: 5. Sünnete
Sarılmanın Lüzumu
حَدَّثَنَا
أَحْمَدُ
بْنُ
حَنْبَلٍ
حَدَّثَنَا
الْوَلِيدُ
بْنُ
مُسْلِمٍ
حَدَّثَنَا
ثَوْرُ بْنُ
يَزِيدَ
قَالَ
حَدَّثَنِي خَالِدُ
بْنُ
مَعْدَانَ
قَالَ
حَدَّثَنِي عَبْدُ
الرَّحْمَنِ
بْنُ عَمْرٍو
السُّلَمِيُّ
وَحُجْرُ
بْنُ حُجْرٍ
قَالَا
أَتَيْنَا
الْعِرْبَاضَ
بْنَ
سَارِيَةَ
وَهُوَ
مِمَّنْ
نَزَلَ فِيهِ
وَلَا عَلَى
الَّذِينَ
إِذَا مَا أَتَوْكَ
لِتَحْمِلَهُمْ
قُلْتَ لَا
أَجِدُ مَا
أَحْمِلُكُمْ
عَلَيْهِ
فَسَلَّمْنَا
وَقُلْنَا
أَتَيْنَاكَ
زَائِرِينَ
وَعَائِدِينَ
وَمُقْتَبِسِينَ
فَقَالَ
الْعِرْبَاضُ
صَلَّى بِنَا
رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
ذَاتَ يَوْمٍ
ثُمَّ
أَقْبَلَ عَلَيْنَا
فَوَعَظَنَا
مَوْعِظَةً
بَلِيغَةً
ذَرَفَتْ
مِنْهَا
الْعُيُونُ
وَوَجِلَتْ
مِنْهَا
الْقُلُوبُ
فَقَالَ
قَائِلٌ يَا
رَسُولَ
اللَّهِ كَأَنَّ
هَذِهِ
مَوْعِظَةُ
مُوَدِّعٍ
فَمَاذَا
تَعْهَدُ
إِلَيْنَا
فَقَالَ
أُوصِيكُمْ
بِتَقْوَى
اللَّهِ
وَالسَّمْعِ
وَالطَّاعَةِ
وَإِنْ
عَبْدًا
حَبَشِيًّا
فَإِنَّهُ
مَنْ يَعِشْ
مِنْكُمْ
بَعْدِي
فَسَيَرَى
اخْتِلَافًا
كَثِيرًا
فَعَلَيْكُمْ
بِسُنَّتِي
وَسُنَّةِ الْخُلَفَاءِ
الْمَهْدِيِّينَ
الرَّاشِدِينَ
تَمَسَّكُوا
بِهَا
وَعَضُّوا
عَلَيْهَا
بِالنَّوَاجِذِ
وَإِيَّاكُمْ
وَمُحْدَثَاتِ
الْأُمُورِ
فَإِنَّ
كُلَّ مُحْدَثَةٍ
بِدْعَةٌ
وَكُلَّ
بِدْعَةٍ
ضَلَالَةٌ
İbn Amr es-Sülemî ile
Hucr (un şöyle) dedi (k)ler (i rivayet edilmiştir): Hakkında: "Sen, sizi
bindirecek birşey bulamıyorum deyince, harcayacak birşey bulamadıklarından
dolayı üzüntüden gözlerinden yaş akarak dönen kimselerin aleyhine de bir yol
yoktur."[Tevbe 92] (âyeti) inen el-Irbaz b. Sâriye'nin yanına varmıştık.
Selam verdik ve "Seni ziyarete, hastalığın için geçmiş olsun demeye ve
(senden) ilim almaya geldik" dedik. Bunun üzerine Irbaz (şöyle) dedi: "Bir
gün Rasûlullah (s.a.v.) bize namaz kıldırdı. Sonra bize dönüp çok tesirli bir
va'z etti. Bu va'z'dan dolayı gözler yaşarıp kalpler ürperdi. Derken bir
konuşmacı:
"Ey Allah'ın rasulü
(senin) bu (va'zın yolculuğa çıkacağı için kalanlara) veda eden bir kimse'nin
va'zına benziyor. Binaenaleyh bize neyi tavsiye edersiniz?" (söyleyin de
bilelim), dedi. (Fahr-i kainat efendimiz de): "Size Allah'dan korkmanızı
(başınızdaki idareciler) Habeşli bir köle olsa bile (onlan) dinleyip, itaat
etmenizi tavsiye ederim. Çünkü benden sonra sizden kim yaşarsa o, pek çok
(dini) ihtilaflara şahid olacaktır. Binaenaleyh size gereken, sünnetime ve
doğru yolum üzerinde bulunan halifelerimin sünnetine sarılınız. Bu sünnetlere
(adeta) dişlerinizi (bir daha çıkmamak üzere iyice) batırınız. Sizi (din adına)
sonradan ortaya atılan işlerden sakındırırım. Çünkü sonradan ortaya atılan her
iş bid'attır ve her bid'at sapıklıktır" buyurdu.
İzah:
Tirmîzî, ilim; îbn
Mâce, mukaddime; Ahmed b. Hanbel, IV, 126, 127.
Metinde geçen "Bu
sünnetlere dişlerinizi batırıniz>, sözü oıan]ara bütün varlığınızla, olanca
gücünüzle ciddi bir şekilde sarılınız" anlamında kullanılmıştır.
Bu hadis-i şerif,
ümmet-i Muhammed'in mü'min ve müslüman olarak kalmalarının ancak sünnet
çizgisinden ayrılmamaları ile mümkün olacağını, Hz. Nebi'in vefatından sonra
(4596 numaralı hadis-i şerifte de ifade edildiği gibi) müslümanlar arasında pek
çok dini ihtilaflar doğacağını ve bu fitnelerden korunmanın ancak Hz. Nebiin
ve dört halifenin sünnetine sarılmakla mümkün olacağını haber vermektedir.
Sözü geçen hadis-i şerifin şerhinde de açıkladığımız gibi, bir kimsenin veya
toplumun sünnet üzerinde yürüdüğünü iddia edip kendisinin dışındaki kimselerin
sünnetin dışında olduklarını söylemesi Önemli değildir. Önemli olan, Allah'ın
ve rasulünün bu hususta koymuş oldukları ölçülere uymaktır, bu ölçüleri bir
düstur olarak almak ve onları eksiksiz uygulamaktır.
"Çünkü sürinet-i
seniyye gemilerde hatt-i hareketi gösteren kıble nümali bir pusula, hadsiz,
zararlı, zulümatlı yollar içinde birer düğme hükmündedir."[Bak.
Mirkâtü's-Sünne, 79.] Hz. Nebiin sünnetine sarılmanın nasıl olacağını yüce
Allah şöyle açıklıyor:
"Hayır, rabbına
andolsun ki aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem tayin edip sonra
haklarında verdiğin hükümden dolayı içlerinde bir sıkıntı duymadan,
kendilerini tamamen teslim etmedikçe iman etmiş olmazlar."[Nisa 65]
Bu âyet-i kerime'ye
göre bir kimsenin mü'min sayılabilmesi için onun bütün ihtilaflarının çözümünde
Hz. Nebii hakem tayin etmesi yani Hz. Nebiin sağlığında ortaya çıkan tüm anlaşmazlıkların
hall-ü faslında bizzat onun hakemliğine başvurması, vefatından sonra da bu
ihtilafın çözümünü onun sünnetinde ve dolayısıyla Allah'ın Kitabında araması
ve Hz. Nebiin verdiği hükümden ya da sünnetinin getirdiği çözüm şeklinden
dolayı kalbinde en ufak bir sıkıntı veya bir itiraz hissinin doğmaması
şarttır.[Bak. Hadimi. Muhammed Ebu Said. Berika I. 74; Karlığa. Dr. Bekir,
Hadislerle Kur'ân-ı Kerim Tefsiri, IV, 1751.]
Cenab-ı vacibu'l-vücud
hazretleri diğer bir ayet-i kerimesinde de şöyle buyurmuştur. "Kim
Allah'a ve Rasul(ün)e itaat ederse işte onlar Allah'ın kendilerine nimet
bahşettiği Nebilerle, siddıklarla, şe-hidlerle ve iyi kimselerle beraberdirler.
Arkadaş olarak bunlar ne güzeldir!"[Nisa 69]
Bu mevzuda şu iki
ayet-i kerimeyi de hatırlamak gerekir: "Kim Nebie itaat ederse o,
gerçekten Allah'a itaat etmiş olur..."[Nisa 80]
"Rahmetim her şeyi
kuşatmıştır. Onu (bilhassa) sakınanlara, zekât verenlere ve âyetlerimize
inananlara yazacağım. Onlar öyle kimselerdir ki, yanlarındaki Tevrat'ta ve
İncil'de yazılı buldukları ümmi Nebi olan Nebie uyarlar ki o Nebi, onlara
iyilikle emreder, onları kötülükten meneder, iyi ve temiz olan şeyleri helal,
kötü ve zararlı şeyleri haram kılar, onların ağır yüklerini, sırtlarında olan
zincirleri indirir.
İşte ona iman edenler,
ona saygı gösterip onu İ'zaz edenler, ona yardım edenler ve onunla indirilen
nura uyanlar yok mu, onlar felâ-ha kavuşanların ta kendileridir."[Araf
156-157.]
Metinde geçen
"Raşid halifeler" den maksad, Hz. Ebu Bekir Sıddık (r.a.) ile Hz.
Ömer İbn Hattab, Hz. Osman ve Hz. Ali (r.anhüm) dür. Hadis-i şerifte bu raşid
halifelerin yoluna uymak emredilmiştir. Çünkü bunların hepsi de Hz. Nebiin
yolundadırlar.
Fıkıh ve usul alimleri
4657 numaralı hadis-i şerif ve benzerlerine bakarak Hz. Nebiin sahabilerinin
tümünün sünnetinin de raşid halifelerin sünnetleri gibi bir delil olduğunu
söylemişlerdir.[Bak. Muhammed Ebu Said el-Hadimî, Berika, I, 84.]