DEVAM: 18. Cehmiyye
حَدَّثَنَا
عَبْدُ
الْأَعْلَى
بْنُ حَمَّادٍ
وَمُحَمَّدُ
بْنُ
الْمُثَنَّى
وَمُحَمَّدُ
بْنُ
بَشَّارٍ
وَأَحْمَدُ
بْنُ سَعِيدٍ
الرِّبَاطِيُّ
قَالُوا
حَدَّثَنَا
وَهْبُ بْنُ
جَرِيرٍ
قَالَ
أَحْمَدُ
كَتَبْنَاهُ
مِنْ نُسْخَتِهِ
وَهَذَا
لَفْظُهُ
قَالَ
حَدَّثَنَا
أَبِي قَالَ
سَمِعْتُ
مُحَمَّدَ
بْنَ إِسْحَقَ
يُحَدِّثُ
عَنْ
يَعْقُوبَ
بْنِ عُتْبَةَ
عَنْ
جُبَيْرِ
بْنِ
مُحَمَّدِ
بْنِ جُبَيْرِ
بْنِ
مُطْعِمٍ
عَنْ أَبِيهِ
عَنْ جَدِّهِ
قَالَ أَتَى
رَسُولَ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ وَسَلَّمَ
أَعْرَابِيٌّ
فَقَالَ يَا
رَسُولَ
اللَّهِ
جُهِدَتْ
الْأَنْفُسُ
وَضَاعَتْ
الْعِيَالُ
وَنُهِكَتْ
الْأَمْوَالُ
وَهَلَكَتْ
الْأَنْعَامُ
فَاسْتَسْقِ
اللَّهَ
لَنَا
فَإِنَّا
نَسْتَشْفِعُ
بِكَ عَلَى
اللَّهِ
وَنَسْتَشْفِعُ
بِاللَّهِ
عَلَيْكَ
قَالَ رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
وَيْحَكَ
أَتَدْرِي
مَا تَقُولُ
وَسَبَّحَ
رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
فَمَا زَالَ
يُسَبِّحُ
حَتَّى
عُرِفَ
ذَلِكَ فِي
وُجُوهِ
أَصْحَابِهِ
ثُمَّ قَالَ
وَيْحَكَ
إِنَّهُ لَا
يُسْتَشْفَعُ
بِاللَّهِ
عَلَى أَحَدٍ
مِنْ
خَلْقِهِ
شَأْنُ اللَّهِ
أَعْظَمُ
مِنْ ذَلِكَ
وَيْحَكَ
أَتَدْرِي
مَا اللَّهُ
إِنَّ
عَرْشَهُ
عَلَى سَمَاوَاتِهِ
لَهَكَذَا
وَقَالَ
بِأَصَابِعِهِ
مِثْلَ
الْقُبَّةِ
عَلَيْهِ
وَإِنَّهُ لَيَئِطُّ
بِهِ أَطِيطَ
الرَّحْلِ
بِالرَّاكِبِ
قَالَ ابْنُ بَشَّارٍ
فِي
حَدِيثِهِ
إِنَّ
اللَّهَ فَوْقَ
عَرْشِهِ
وَعَرْشُهُ
فَوْقَ
سَمَاوَاتِهِ
وَسَاقَ
الْحَدِيثَ و
قَالَ عَبْدُ
الْأَعْلَى
وَابْنُ
الْمُثَنَّى
وَابْنُ بَشَّارٍ
عَنْ
يَعْقُوبَ
بْنِ
عُتْبَةَ
وَجُبَيْرِ
بْنِ مُحَمَّدِ
بْنِ
جُبَيْرٍ
عَنْ أَبِيهِ
عَنْ جَدِّهِ
وَالْحَدِيثُ
بِإِسْنَادِ
أَحْمَدَ بْنِ
سَعِيدٍ هُوَ
الصَّحِيحُ
وَافَقَهُ عَلَيْهِ
جَمَاعَةٌ
مِنْهُمْ
يَحْيَى بْنُ
مَعِينٍ
وَعَلِيُّ
بْنُ
الْمَدِينِيِّ
وَرَوَاهُ
جَمَاعَةٌ
عَنْ ابْنِ
إِسْحَقَ كَمَا
قَالَ
أَحْمَدُ
أَيْضًا
وَكَانَ
سَمَاعُ
عَبْدِ
الْأَعْلَى
وَابْنِ
الْمُثَنَّى
وَابْنِ
بَشَّارٍ مِنْ
نُسْخَةٍ
وَاحِدَةٍ
فِيمَا
بَلَغَنِي
(Cübeyr İbn Muhammed İbn
Cübeyr İbn Mut'im'in) dedesinden (Cübeyr İbn Mut'im'den) rivayet edilmiştir,
dedi ki: Nebi s.a.v.’in huzuruna bir çöl arabı gelip: "Ey Allah'ın Rasulü,
canlar son derece sıkıntıya girdi, çocuklar can verdi, mallar azaldı, hayvanlar
helak oldu. Bizim için Allah'dan yağmur iste. Biz (yağmurumuzun yağdırılması
için) seni Allah'a şefaatçi kılıyoruz. Allah'ı da sana şefaatçi kılıyoruz"
dedi. Rasûlullah (s.a.v.) de !
"Vay,
yazık sana! Sen ne dediğini biliyor musun?" buyurdu. Sonra:
"Sübhanallah" dedi ve "sübhanallah" demeye devam etti.
Nihayet (Hz. Nebi'in öfkesinin, gazab-ı ilahinin nüzulüne sebep olabileceğinden
endişe edildiği için) bu (öfkeden duyulan endişenin izleri orada bulunan)
sahabilerinin yüzünde de belirmeye başladı. Sonra (tekrar):
"vay sana!: (şunu
iyi bil ki) Allah yarattıklarından hiçbirisi için aracı kılınamaz. Allah'ın
şanı bundan yücedir. Vay sana! Sen Allah kimdir biliyor musun? Onun Arşı
semâvâtı üzerinde şu şekildedir" buyurdu ve parmak (lany) la (el boşluğu)
üzerinde kubbe gibi bir şekil yaptı ve: "Muhakkak ki Arş Allah'(ın
azametin) den (dolayı) semerin süvari'nin ağırhğın)dan (dolayı) gıcırdadığı
gibi gıcırdar" buyurdu. İbn Beşşar bu hadisi "Allah Arşının
üstündedir Arşı da göklerinin üstündedir"diye rivayet etti (ve sonra
hadisin geri kalan kısmını) nakletti.
Abdulla'Iâ, İbnu'l
Müsennâ ve İbn Beşşâr; "Ya'kub b. Utbe ile Cubeyr b. Muhammed b.
Cûbeyr'den, o babasından, o dedesinden" diyerek aynı hadisi naklettiler.
(Ebû Dâvûd dedi ki):
Hadisin Ahmed b. Said'in isnadı (ile gelen rivayeti) sahih olandır. Aralarında
Yahya b. Main ile Ali b. el-Medîm nin de bulunduğu bir topluluk, bu hususta
ona muvafakat etmişlerdir. Ayrıca bir başka topluluk, bunu, -yine Ahmed'in
dediği şekilde- "İbn İshak'tan" (diyerek) rivayet etmişlerdir. Bana
ulaştığına göre, Ahdula'lâ, İbnu 'l-Müsennâ ile İbn Beşşâr'in semalan
(hocalarından hadis dinlemeleri) aynı nüshadan imiş.
İzah:
Hadis-i şerif, Hz.
Nebiin yüzü suyu hürmeti- ne Allah’dan bir şey istemenin caiz olduğunu, fakat
kullardan bir şey istemek için Allah'ı aracı kılmaya kalkmanın haram olduğunu
ifade etmektedir.
Nitekim Hanefi
ulemasından el-MevsıIî de bu mevzuda şöyle diyor: "Allah'tan, başkaları
hakkı için istekte bulunmak, dua etmek mekruhtur. Çünkü hiçbir yaratığın Allah
üzerinde hakkı yoktur. Allah'dan ancak Allah hakkı için istenir.[Bak
eI-Mevsıli, el-îhtiyar, IV, 164.] Fakat salih bir kulu aracı kılarak Allah'dan
onun yüzüsuyu hürmetine bir şey istemek böyle değildir. Ehl-i sünnet ulemasının
bu mevzudaki görüşü şöyledir: Allah'dan istenecek bir şeyin ölü veya diri bir
kimseden istenmesi caiz değildir. Fakat hakkında Hüsn-ü zan beslenen, salih
bilinen diri veya ölü bir kimseyi aracı kılarak Allah'a yalvarmak, ondan
arzuların ihsanını dinlemek, bunun için Nebilerin ve salih kulların kabirlerini
ziyaret etmek caizdir. Ayrıca bu ziyaretten manevi feyiz ve bereket de hasıl
olur.
Cumhuru ulemânın bu konudaki
delillerini şöylece özetlemek mümkündür:
1- "Ey iman
edenler! Allah'a karşı vazifelerinize dikkat edin ve ona yaklaşmanın yolunu
arayın..." (el-Mâide, 5/35) âyetinde geçen "vesile", Allah'a
yaklaşma çare ve vasıtası" manasında olup tevessüle de şamildir.
Muhaliflere göre vesile" den maksad kulun ibadetleri hayırları iman ve
ahlakıdır.
2- Buharinin rivayetine
göre Hz. Ömer, bir kuraklık ve kıtlık yılında yağmur duası yaparken Hz. Abbas'ı
vasıta kılmış ve şöyle dua etmiştir: "Allah'ım, biz Nebiimizi sana vasıta
kılıyorduk (onunla tevessül ediyorduk) da bize yağmur veriyordun; şimdi de
Nebiimizin amcasını sana vesile kılıyoruz, bize yağmur ver." Bu dua
üzerine yağmur yağmıştır.[Birbirini destekleyen rivayetler için Bk. Şevkanî,
Neylu'l-Evtâr, IV, s. 8 vd.]
Muhalifler bu hadisi
kabul ediyor ve: "hayatında Hz. Nebi ile gene sağlıklarında Ehl-i Beyti
ile tevessül caizdir, diyorlar."
3- Hz. Ömer'in hilafeti
devrinde Malik b. Iyaz (ed-Dâr) Rasûlullah'm kabrine gelmiş ve: "Ya Rasûlullah
ümmetin mahvoluyor onlar için Allah'tan yağmur iste" demiştir.
4- Osman b. Huneyf
kendisine Rasûlullah'm öğrettiği bir duada şöyle demiştir. "Allanın rahmet
Nebii senin Nebiin Muhammed ile sana yöneliyor ve istiyorum..."[Beyhaki,
Tirmizi, İbn Mace.]
5- Fatıma bint Esed
hadisinde bizzat Rasûlullah: "Nebiin hakkı için" demişti.[Hâkim,
Taberani, Heysemi.]
Bütün bu ve benzeri
nasslar hayatta ve vefattan sonra Nebiler ve salih kişiler ile tevessülün caiz
olduğuna delâlet etmektedir.
Kevserî, bu naklî
deliller dışında Allame Teftazani (v. 793/1391), Fahrüddin er-Razi (v.606/1209)
ve Seyyid Şerif el-Cürcani (v.816/1413)nin eserlerinden tevessülün cevazına,
enbiya ve evliyanın kabirlerini ziyaretten maddi manevi bir takım faydalar
hasıl olmasının mümkün ve vaki olduğuna dair ifadeler nakletmiştir.
Muhaliflere göre
nakledilen hadislerin bir kısmı zayıftır, diğerleri ise münakaşa mevzuu ile
alakalı değildir.
Netice:
İbn Teymiyye biraz da
muasırlarının davranışları sebebiyle bu meselede ifrata düşmüştür.
Tevhid inancını korumak
gibi iyi ve yüce bir niyyeti vardır. Bununla me'cur olabilir.
Onun karşısındakiler de
zaman zaman sert davranmışlar, neticede İslamın men ettiği tefrika doğmuştur.
Şu çizgide birleşmek mümkündür.
"Ölüler ile
tevessülün lüzum ve zaruretine dair bir nass yoktur. Bunu inkâr eden ehl-i
sünnet camiasından çıkmaz.
Allah'a ortak koşmadan,
onun sevdiği bilinen veya zannedilen, ölü yahut diri bir kul vasıta kılınarak
Allah'a dua etmek manasında bir tevessülü meneden nass da yoktur; şu halde
bunu yapanlar da kınanamaz.
Bu meseleyi bir tefrika
mevzuu yapmak ise kınanması gereken davranışların içinde yer alır.[Bk. Karaman
Hayreddin, İslam'ın Işığında Günün Meseleleri, I, 101-104.]
Hattabî'nin dediği gibi
Allah'ın Arş üzerinde bulunduğunu söylemek zahiren Allah'a mekân ve keyfiyet
isnat etmekse de, aslında Hz. Peygamberin sözüyle ve parmaklarıyla yaptığı
kubbe şekliyle maksadı, Allah'ın kudret ve saltanatının azametini biraz olsun
bedeviye anlatabilmek. Çünkü mücerred kavramlarla ona böyle muğlak bir
meseleyi kavratmak mümkün değildir. Arş kelimesinin ifade ettiği manaları 4723
numaralı hadisin şerhinde açıkladığımız için burada tekrara lüzum görmüyoruz.
Bu hadis, Allah'ın
saltanatının Arş üzerinde tecelli ettiğini inkâr eden Cehmiyye aleyhine bir
delildir.