15. Can (Acıtma Ve
Yaralamalar) Da Kısas
حَدَّثَنَا
أَبُو
صَالِحٍ
أَخْبَرَنَا
أَبُو
إِسْحَقَ
الْفَزَارِيُّ
عَنْ الْجُرَيْرِيِّ
عَنْ أَبِي
نَضْرَةَ
عَنْ أَبِي فِرَاسٍ
قَالَ
خَطَبَنَا
عُمَرُ بْنُ
الْخَطَّابِ
رَضِيَ
اللَّهُ
عَنْهُ فَقَالَ
إِنِّي لَمْ
أَبْعَثْ
عُمَّالِي
لِيَضْرِبُوا
أَبْشَارَكُمْ
وَلَا
لِيَأْخُذُوا
أَمْوَالَكُمْ
فَمَنْ
فُعِلَ بِهِ
ذَلِكَ
فَلْيَرْفَعْهُ
إِلَيَّ
أُقِصُّهُ مِنْهُ
قَالَ
عَمْرُو بْنُ
الْعَاصِ
لَوْ أَنَّ
رَجُلًا
أَدَّبَ
بَعْضَ
رَعِيَّتِهِ
أَتُقِصُّهُ
مِنْهُ قَالَ
إِي
وَالَّذِي
نَفْسِي
بِيَدِهِ
أُقِصُّهُ
وَقَدْ
رَأَيْتُ
رَسُولَ
اللَّهِ صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
أَقَصَّ مِنْ
نَفْسِهِ
Ebû Firâs'dan şöyle
demiştir: Ömer b. el-Hattab (r.a) bize hitâbedip şöyle dedi: "Ben
âmillerimi (memurlarımı) sizin bedenleriniz vursunlar ve mallarınızı alsınlar
diye göndermedim. Kime böyle bir şey yapıldıysa bana müracaat etsin, ona kısas
yapayım." Arnr b. el-As: "Eğer birisi maiyetinden birisini te'dib
etse ona da kısas yapar mısın, (ceza verir misin)?" dedi. Ömer (r.a):
"Evet, canım elinde olan Allah'a yemin ederim ki ona kısas uygularım
(Yaptığının aynı ile ceza veririm). Rasûlullah (s.a.v) i kendisine kısas
uygulatırken gördüm" dedi.
İzah:
Nesâî, Kasâme
Ebu Firas: Rabi' b.
Ziyâd b. Enes el-Hârisî.
4536 ile 4537 nolu
hadis-i şerifler mevkii ne olursa olsun birisini yaralayan kişiye yaptığının
misli ile ceza verileceğine delâlet etmektedir. Çünkü Hz. Nebi (s.a.v) elindeki
küçük kamçı ile yüzünü yaraladığı birisine, onun da kendisine vurmasını (kısas
yapmasını) teklif etmiştir. Hadis kitaplarına baktığımız zaman bunun birçok
örneğine rastlamak mümkündür. Meselâ, Kitâbü'l-Edeb'te gelecek olan şu hâdise
hayli meşhurdur:
Useyd b. Hudayr'dan
rivayet edildiğine göre Hz. Nebi bir sopa ile onun böğrüne vurmuş, o da
Rasûlullah'tan kısas istemiş. Efendimiz buna imkân verince, kendisinin sırtında
gömlek olmadığını halbuki Rasû-lullah'm gömleği olduğunu söyleyip, gömleğini
toplatmış, sonra da efendimizin böğrünü öpmeye başlamış ve: "Benim
maksadım bu idi yâ Rasûlellah!" demiş.
Nesâî'nin ve Ebû
Davud'un Ebû Hûreyre'den rivayet ettiği şu haberde ise Rasûlullah'ın kısas
istediği söz konusu edilmektedir. Aslında efendimiz bu tip şeyleri affederdi.
Hükmü beyân için kısas taleb etmiştir.
Ebû Hûreyre diyor ki;
Biz, Rasûlullah (s.a.v)
ile birlikte mescidde oturur kalktığında biz de kalkardık. Birgün, Rasûlullah
kalktı, onunla birlikte biz de kalktık. Mescidin ortasına gelince, ona bir
bedevi yetişti, arkasından ridâsim çekti. Ri-dâsı sertti, boynunu kızarttı.
Bedevi:
"Ya Muhammedi
Benim şu iki deveme mal yükle. Sen onu ne kendi malından ne de babanın malından
yükleyecek değilsin" dedi.
Rasûlullah (s.a.v):
"Hayır
estağfirullah! Çektiğinden dolayı bana yaptığını benim de sana yapmama imkân
verinceye kadar senin için birşey yüklemem"
buyurdu.
Bedevî: Hayır vallahi
sana bu imkânı vermem, dedi.
Biz bedevinin sözünü
duyunca sür'atle ona doğru yöneldik. Rasûlullah (s.a.v) bize dönüp;
"Benim sözümü
duyan kişinin, kendisine izin verinceye kadar yerinden ayrılmamasına
azmettim" buyurdu. Sonra halktan birisine:
"Ey falan bir
deveye arpa, bir deveye de hurma yükle buyurdu" sonra da
"dağılın" dedi.[Metin Nesâî'nin rivayetidir. Ebû Davud'da bu hadis
biraz değişik olarak Kitabü'l-Edeb'te (Hadis: 4775) gelecektir.
]
Bu hadislerde söz
konusu olan yaralamalar baştaki bir yaralama, vücuttaki bir çizik ve bir
vuruştur. Bu tip suçların eksiksiz ve fazlasız aynısı ile mukabelesi mümkün
olmayabilir. Bundan dolayı, her türlü yaralamaya kısas uygulanıp
uygulanmayacağı ulemânın ihtilâfına konu olmuştur.
İbniri-Kayyinı'in
belirttiğine göre bu mes'elede iki görüş vardır:
a- Her türlü dövme ve
yaralamada kısas uygulanır. Bu görüşü Ahmed b. Hanbel, Hulefâi Râşidinden
nakletmiş ve kendisi de benimsemiştir. İbn Kayyım'ın üstadı İbn Teymiye selefin
cumhurunun bu görüşte olduğunu söyler.
b- Kısas yapılması
hâlinde eşitliğin sağlanması mümkün olmayan vak'alarda kısas uygulanmaz, başka
münâsib bir ceza verilir. Bu görüş İmâm Şafiî, İmâm Mâlik ve müteehhirûn
Hanbelî ulemâsından nakledilmiştir. Hattâ bâzıları bu konuda icmâ olduğunu
söyler.
İbnü'l-Kayyim, kısas
yapılmayacağında icmâ olduğu yolundaki iddiayı reddetmekte ve "asıl icma,
dört halifeden nakledilen görüştedir. Çünkü onların görüşüne muhalif bir görüş
bilinmemektedir." demektedir.
Şüphesiz, her iki
görüşe sahip olanların da görüşlerini dayandırdıkları delilleri vardır. O
delillerin buraya alınıp münakaşa edilmesi hayli uzun yer işgal edecektir. Onun
için biz sadece görüşleri vermekle yetindik.