بَاب
فِي صَاحِبِ
الْحَدِّ
يَجِيءُ
فَيُقِرُّ
8. Haddi (Gerektiren
Bir Suç) İşleyenin Gelip İkrar Etmesi
حَدَّثَنَا
مُحَمَّدُ
بْنُ يَحْيَى
بْنِ فَارِسٍ
حَدَّثَنَا
الْفِّرْيَابِيُّ
حَدَّثَنَا
إِسْرَائِيلُ
حَدَّثَنَا
سِمَاكُ بْنُ
حَرْبٍ عَنْ عَلْقَمَةَ
بْنِ وَائِلٍ
عَنْ أَبِيهِ
أَنَّ
امْرَأَةً
خَرَجَتْ
عَلَى عَهْدِ
النَّبِيِّ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ تُرِيدُ
الصَّلَاةَ
فَتَلَقَّاهَا
رَجُلٌ
فَتَجَلَّلَهَا
فَقَضَى
حَاجَتَهُ
مِنْهَا
فَصَاحَتْ
وَانْطَلَقَ
فَمَرَّ
عَلَيْهَا
رَجُلٌ
فَقَالَتْ
إِنَّ ذَاكَ
فَعَلَ بِي
كَذَا
وَكَذَا وَمَرَّتْ
عِصَابَةٌ
مِنْ
الْمُهَاجِرِينَ
فَقَالَتْ
إِنَّ ذَلِكَ
الرَّجُلَ
فَعَلَ بِي
كَذَا
وَكَذَا
فَانْطَلَقُوا
فَأَخَذُوا
الرَّجُلَ
الَّذِي
ظَنَّتْ
أَنَّهُ وَقَعَ
عَلَيْهَا
فَأَتَوْهَا
بِهِ
فَقَالَتْ
نَعَمْ هُوَ
هَذَا
فَأَتَوْا
بِهِ
النَّبِيَّ
صَلَّى اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
فَلَمَّا
أَمَرَ بِهِ
قَامَ
صَاحِبُهَا
الَّذِي
وَقَعَ عَلَيْهَا
فَقَالَ يَا
رَسُولَ
اللَّهِ
أَنَا صَاحِبُهَا
فَقَالَ
لَهَا
اذْهَبِي
فَقَدْ غَفَرَ
اللَّهُ لَكِ
وَقَالَ
لِلرَّجُلِ قَوْلًا
حَسَنًا قَالَ
أَبُو دَاوُد
يَعْنِي
الرَّجُلَ
الْمَأْخُوذَ
وَقَالَ
لِلرَّجُلِ
الَّذِي وَقَعَ
عَلَيْهَا
ارْجُمُوهُ
فَقَالَ
لَقَدْ تَابَ
تَوْبَةً
لَوْ
تَابَهَا
أَهْلُ الْمَدِينَةِ
لَقُبِلَ
مِنْهُمْ
قَالَ أَبُو دَاوُد
رَوَاهُ
أَسْبَاطُ
بْنُ نَصْرٍ
أَيْضًا عَنْ
سِمَاكٍ
Alkame b. Vail
babasından, şöyle rivayet etmiştir: Rasulullah (s.a.v.) devrinde bir kadın
namaza gitmek üzere çıkmıştı. Karşısına bir adam çıkıp kadın'ın elbisesini
başına örttü ve tecavüz etti. Kadın bağırdı ve adam da gitti. O anda yanından
geçen başka birisine ; Kadın:
"İşte
şu adam bana şöyle şöyle yaptı" dedi. Muhacirlerden bir gruba uğrayıp
yine, "Şu adam bana şöyle şöyle yaptı" dedi. O grup gidip kadın'ın
kendisine tecavüz ettiğini zannettiği adam'ı yakaladılar, kadın'a getirdiler.
Kadın: "Evet bu, o" dedi. Bunun üzerine adam'ı alıp Rasulullah
(s.a.v.)'e götürdüler. Rasulullah (s.a.v.) adam'ın (recmedilmesini) emredince,
kadın'a tecavüz eden adam ayağa kalktı ve: "Ya Rasulullah, ona tecavüz
eden benim" dedi. Rasulullah kadına döndü ve; "Git seni Allah
bağışladı" buyurdu. (Getirilen) adam'a iyi sözler söyledi.
Ebû Dâvûd dedi ki; Yani
(iyi sözler tik) tutuklanan adam içindi. Kadına tecavüz eden adam için de:
"Onu recmediniz. Şüphesiz o öyle bir tevbe etti ki eğer tüm Medine halkı o
tevbeyi etseydi hepsinden kabul olunurdu. buyurdu.
Ebû Davûd: "Şu
hadisi Esbal b. Nasr da Sımak'dan rivayet etti." dedi.
İzah:
Tirmizi, hudûd
Bu rivayet 4445
numarada gelecektir.
Hadisin ihtiva ettiği
hükme geçmeden önce metin deki bazı noktalara temas etmek istiyoruz:
"Kadının
elbisesini başına örttü" diye terceme ettiğimiz,
"tetecellele-hâ" kelimesi, Suyûtî tarafından "onunla cinsî temas
kurdu" şeklinde izah edilmiştir. Bizim tercememiz Aliyyü'l-Kari'nin
izahına uygundur.
"Ona tecavüz
etti" diye terceme ettiğimiz" "tekadâ hâcetehû minhâ"
cümlesinin zahir manası "ihtiyacını giderdi" demektir. Burada
"cinsi temasta bulundu" manasına kinaye olarak kullanılmıştır.
Hadis metninde Nebi
efendimiz kadına; "Allah seni bağışladı" buyurmuştur. Bunun iki manaya
gelme ihtimali vardır:
1- Sen suçsuz birisine
iftira ettin. Bilmeden onun sana tecavüz ettiğini iddia edip lekeledin. Ama
bunu bilmeden yaptığın için Allah seni affetti.
2- Seninle kurulan
cinsel ilişkiden dolayı Allah seni affetti. Çünkü sen kendini isteyerek teslim
etmedin. Zorla tecavüz edildin.
Sarihler daha çok
ikinci mana üzerinde durmaktadırlar. Efendimiz, kadının iddia ettiği adamın
suçsuz olduğu meydana çıkınca onu teselli edici gönül alıcı güzel sözler
söylemiş, kadının yaptığı hatayı tamir cihetine gitmiştir. Sonra da kadına
tecavüz ettiğini ikrar eden gerçek mütecavizin recmedilmesini istemiştir.
Burada karşımıza iki mesele çıkmaktadır:
a) Gerçek mütecaviz
çıkmadan önce, efendimiz maznunun recmedilmesini emretmişti. Adamın ikrarı olmadan
ve kadın şahit göstermeden efendimiz bu suçu nasıl sabit gördü de ceza vermek
istedi?
b) Gerçek, mütecaviz,
kadına tecavüz ettiğini bir defa ikrar etmiş görünüyor. Bir defa ikrar ile suç
sabit olur mu? Bu konuda ulemanın görüşü ne?
Şimdi bu sorulara
sırasıyla cevap bulmaya çalışalım:
a) Gerçekten metni
zahirine göre anlarsak ortaya bir müşkil çıkmaktadır. İslam hukuku
prensiplerine göre metindeki vakıaya uygun düşen adamın recmedilmesi değil,
kadına kazf haddinin uygulanmasıdır. Çünkü kadın, adamı lekeleyici bir iddiada
bulunmuş ve bu iddiasını isbat edememiştir.
Avnü'l-Ma'bud
müellifinin, Kari ve Fethu'l - Vedud'den naklettiğine göre maksat,
Rasulullah'in recmi emretmek üzere oluşudur. Çünkü huzuruna bir dava
gelmiştir, meseleyi tetkik etmektedir. Mümkündür ki gidişat, hakkında iddiada
bulunulan zatın aleyhine bir seyr takib etmektedir.
b) Üzerinde durduğumuz
hadiste mütecavizin ikrarını tekrarladığına dair bir kayıt mevcut değildir. Hz.
Nebi'in ikrarı tekrarlatmadan recmettirdiğini bildiren başka rivayetler de
vardır. Mesela, Asîf hadisi diye bilinen bir rivayette Üneys (r.a)'e "Ya
Üneys, o kadına git, itiraf ederse recmet" buyurmuştur. 37 yine Müslim,
Tirmizi, Ebu Davud, ne-sai ve İbn Mace'nin Ubâde b. es-Samit'ten rivayet
ettikleri bir hadiste belirtildiğine göre efendimiz Cüheyne'den bir kadını,
ikrarı tekrarlatmadan recmetmiştir.[Bu rivayet 4440 numarada gelecektir.]
Yine Büreyde
(r.anha)'dan rivayet edilen bir haberde bildirildiğine göre, efendimiz bir
kadını dört defa ikrar etmeden recmetmiştir.
Bütün bu hadislere
dayanarak, İmam Malik, İmam Şafiî, Hammad ve Ebû Sevr, zina suçunun sübûtu için
bir defa yapılan ikrarın kafi olduğunu söylemişlerdir. Bu görüş, sahabelerden
Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer'den, Tabiundan da Hasenu'l-Basri (Allah hepsinden
razı olsun)den rivayet edilmiştir. Bu grupta olanlar Hz. Nebi (s.a.v.)'in dört
defa ikrar ettirdiğini bildiren hadislerin muzdarib olduklarını
söylemişlerdir.
Hanefî ve Hanbelî
mezheplerine göre, zina suçunun sübutu için dört şahit yok ise, suçu işleyen
kişinin dört defa ikrarda bulunması gerekir. Her ikrar ayrı ayrı meclislerde
olmalı ve hakim ilk üç seferinde bu ikrarı reddetmelidir. Bu gruptaki ulemanın
delilleri, Maiz'in ikrarı konusundaki çeşitli rivayetlerdir. Bu rivayetlerden
bir kısmında, Mâiz'in dört kez ikrarda bulunduğu belirtilirken, bir kısmında
Mâiz'in dördüncü ikrarı olmasaydı recmedilmeyeceğine işaret edilmekte,
bazılarında da Rasulullah'm birinci, ikinci ve üçüncü ikrarlarında Mâiz'i
kovduğu bildirilmektedir. Mesela bir rivayette Büreyde, "Biz Rasulullah'm
ashabı, aramızda Mâiz'i konuşur ve eğer üçüncü itirafından sonra evinde
otursaydı Rasulullah onu recmetmezdi. Onu ancak dördüncü ikrarından sonra
recmetti" derdik, demektedir.
îbn Ebi Leyla, İshak b.
Rahûye ve Hasen b. Salih de bu görüştedirler.
Bu görüş sahipleri
öncekilerin delillerini şu şekilde cevaplamaktadırlar: "O hadisler
mutlaktırlar. Bizim dayandığımız; ikrarın dört defa olduğunu bildiren hadisler
onları kayıtlamıştır. Karşı görüşte olanlar ise takyidin söz ile olacağını, bu
mes'elelerde ise fiil olduğunu söyleyerek itiraz etmişlerdir.
Hanefî ulemasından
Mergınanî, zina suçunun şehadetle sübutunda bir farklılık bulunduğuna, diğer suçlar
iki şahitle sabit olduğu halde zinanın sübûtu için dört şahit gerektiğine
dikkat çekerek, bunun ikrarının da dört defa tekrarlanması gerektiğine mantıki
bir delil olduğunu söyler.[el-Mergınani, el-Hidaye, II, 95.]