SÜNEN EBU DAVUD

Bablar    Konular    Numaralar  

MELAHİM BAHSİ

<< 4302 >>

بَاب فِي النَّهْيِ عَنْ تَهْيِيجِ التُّرْكِ والْحَبَشَةِ

8. Türkleri Ve Habeşlerı Tahrikten Nehy

 

حَدَّثَنَا عِيسَى بْنُ مُحَمَّدٍ الرَّمْلِيُّ حَدَّثَنَا ضَمْرَةُ عَنْ السَّيْبَانِيِّ عَنْ أَبِي سُكَيْنَةَ رَجُلٌ مِنْ الْمُحَرَّرِينَ عَنْ رَجُلٍ مِنْ أَصْحَابِ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ عَنْ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَنَّهُ قَالَ دَعُوا الْحَبَشَةَ مَا وَدَعُوكُمْ وَاتْرُكُوا التُّرْكَ مَا تَرَكُوكُمْ

 

Ashâb-ı kiramdan birisi, Rasûlullah (s.a.v.)'in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir. "Size dokunmadıkları müddetçe siz de Habeşlere dokunmayın. Sizi terkettikleri müddetçe siz de Türkleri terkedin. Onlara sataşmayın.”

 

 

İzah:

Nesâî, Cihâd

 

Görüldüğü üzere Hz. Nebi (s.a.v.) efendimiz müslümanlara, kendilerine sataşmadıkları müddet­çe Habeşleri ve Türkleri kendi haline bırakmalarını, onlarla savaşmama­larını emretmiştir. Şüphesiz hadiste kastedilen, henüz islamiyeti kabul et­memiş olan Türkler ve Habeşlilerdir.

 

Hadiste başka milletlerin değil de Habeşlerle Türklerin bahse konu ediliş sebebini Tıbî şöyle izah eder: "Çünkü Habeş ülkesi ile islam ülkesi arasında Büyük çöller, boşluklar vardır. Dolayısıyla fazla yorgunluğa se­bep olacağından dolayı müslümanlara onların ülkelerine girme külfeti yüklememiştir. Ayrıca 4309 nolu hadiste geleceği üzere Rasûlullah Ka'be'yi Habeşlilerin yıkacağını haber vermiştir. Bu, Habeşlilerin savaş-da sakınılması gereken bir millet olduğuna delalet eder. Türklere gelince savaşçı bir millettirler. Ülkeleri de soğuktur. İslam ordusu ise sıcak mem­lekette yaşamaktadır. İşte bu yüzden müslümanlara saldırmadıkları müd­detçe Türklerle savaşa girilmemesi emredilmiştir.

 

Hadisten anladığımıza göre, Türkler ve Habeşlerle savaşmaktan kaçı­nılması tavsiyesi bu milletlerin müslümanlara saldırmamaları hali ile ka­yıtlıdır. Ama müslümanlara saldırırlar, zorla İslam ülkesine girerlerse o zaman savaşmaktan kaçımlamaz. Çünkü bu durumda savaşmak farzı ayın, önceki durumda ise farz-ı kifayedir. Hz. Nebiin "Sizi terket­tikleri müddetçe onları terkediniz" sözü buna delalet etmektedir.

 

Bezi müellifi, hadisteki bu ifadeyi gözönüne alarak, nehyin vücûba de­ğil, ibâhaya delâlet ettiğini söyler.

 

Burada şöyle bir şey akla gelebilir: Kur'ân-ı Kerim'de "tüm müşrik­lerle

savaşın...[Tevbe 36] buyurulmaktadır. Ayet hiç bir milleti ayırmadan, Al­lah'a şirk koşan bütün kâfirlerle savaşmayı emretmektedir. Hadiste ise iki millet bu emrin dışında tutulmuştur. Bu hal, hadisin ayete zıt olduğu izle­nimini verebilir.

 

Aliyyü'l - Kari bu konuya işaretle şöyle demektedir: "Ayet mutlaktır. Hadis mukayyedtir. Mutlak mukayyede hamlolunur. Hadis ayeti tahsis et­mektedir. Nitekim mecusiler konusunda da hadis ayeti tahsis etmiştir. Mecusiler kafir (müşrik) dir. Buna rağmen müslümanlar, "Onlara ehli ki­taba yaptığınız gibi muamele ed'in" hadisinden dolayı mecûsilerden cizye almışlardır."