بَاب
فِي
النَّهْيِ
عَنْ
تَهْيِيجِ
التُّرْكِ
والْحَبَشَةِ
8. Türkleri Ve
Habeşlerı Tahrikten Nehy
حَدَّثَنَا
عِيسَى بْنُ
مُحَمَّدٍ
الرَّمْلِيُّ
حَدَّثَنَا
ضَمْرَةُ
عَنْ السَّيْبَانِيِّ
عَنْ أَبِي
سُكَيْنَةَ
رَجُلٌ مِنْ
الْمُحَرَّرِينَ
عَنْ رَجُلٍ
مِنْ أَصْحَابِ
النَّبِيِّ
صَلَّى
اللَّهُ عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
عَنْ
النَّبِيِّ
صَلَّى اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
أَنَّهُ
قَالَ دَعُوا
الْحَبَشَةَ
مَا
وَدَعُوكُمْ
وَاتْرُكُوا
التُّرْكَ
مَا
تَرَكُوكُمْ
Ashâb-ı kiramdan birisi,
Rasûlullah (s.a.v.)'in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir. "Size
dokunmadıkları müddetçe siz de Habeşlere dokunmayın. Sizi terkettikleri
müddetçe siz de Türkleri terkedin. Onlara sataşmayın.”
İzah:
Nesâî, Cihâd
Görüldüğü üzere Hz.
Nebi (s.a.v.) efendimiz müslümanlara, kendilerine sataşmadıkları müddetçe
Habeşleri ve Türkleri kendi haline bırakmalarını, onlarla savaşmamalarını
emretmiştir. Şüphesiz hadiste kastedilen, henüz islamiyeti kabul etmemiş olan
Türkler ve Habeşlilerdir.
Hadiste başka
milletlerin değil de Habeşlerle Türklerin bahse konu ediliş sebebini Tıbî şöyle
izah eder: "Çünkü Habeş ülkesi ile islam ülkesi arasında Büyük çöller,
boşluklar vardır. Dolayısıyla fazla yorgunluğa sebep olacağından dolayı
müslümanlara onların ülkelerine girme külfeti yüklememiştir. Ayrıca 4309 nolu
hadiste geleceği üzere Rasûlullah Ka'be'yi Habeşlilerin yıkacağını haber
vermiştir. Bu, Habeşlilerin savaş-da sakınılması gereken bir millet olduğuna
delalet eder. Türklere gelince savaşçı bir millettirler. Ülkeleri de soğuktur.
İslam ordusu ise sıcak memlekette yaşamaktadır. İşte bu yüzden müslümanlara
saldırmadıkları müddetçe Türklerle savaşa girilmemesi emredilmiştir.
Hadisten anladığımıza
göre, Türkler ve Habeşlerle savaşmaktan kaçınılması tavsiyesi bu milletlerin
müslümanlara saldırmamaları hali ile kayıtlıdır. Ama müslümanlara saldırırlar,
zorla İslam ülkesine girerlerse o zaman savaşmaktan kaçımlamaz. Çünkü bu
durumda savaşmak farzı ayın, önceki durumda ise farz-ı kifayedir. Hz. Nebiin
"Sizi terkettikleri müddetçe onları terkediniz" sözü buna delalet
etmektedir.
Bezi müellifi,
hadisteki bu ifadeyi gözönüne alarak, nehyin vücûba değil, ibâhaya delâlet
ettiğini söyler.
Burada şöyle bir şey
akla gelebilir: Kur'ân-ı Kerim'de "tüm müşriklerle
savaşın...[Tevbe 36]
buyurulmaktadır. Ayet hiç bir milleti ayırmadan, Allah'a şirk koşan bütün
kâfirlerle savaşmayı emretmektedir. Hadiste ise iki millet bu emrin dışında
tutulmuştur. Bu hal, hadisin ayete zıt olduğu izlenimini verebilir.
Aliyyü'l - Kari bu
konuya işaretle şöyle demektedir: "Ayet mutlaktır. Hadis mukayyedtir.
Mutlak mukayyede hamlolunur. Hadis ayeti tahsis etmektedir. Nitekim mecusiler
konusunda da hadis ayeti tahsis etmiştir. Mecusiler kafir (müşrik) dir. Buna
rağmen müslümanlar, "Onlara ehli kitaba yaptığınız gibi muamele
ed'in" hadisinden dolayı mecûsilerden cizye almışlardır."