DEVAM: 45. Resim
Hakkında Gelen Hadisler
حَدَّثَنَا
أَبُو
صَالِحٍ
مَحْبُوبُ
بْنُ مُوسَى
حَدَّثَنَا
أَبُو
إِسْحَقَ
الْفَزَارِيُّ
عَنْ يُونُسَ
بْنِ أَبِي
إِسْحَقَ عَنْ
مُجَاهِدٍ
قَالَ حَدَّثَنَا
أَبُو
هُرَيْرَةَ
قَالَ قَالَ
رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
أَتَانِي
جِبْرِيلُ
عَلَيْهِ
السَّلَام
فَقَالَ لِي
أَتَيْتُكَ
الْبَارِحَةَ
فَلَمْ
يَمْنَعْنِي
أَنْ أَكُونَ
دَخَلْتُ
إِلَّا
أَنَّهُ
كَانَ عَلَى
الْبَابِ تَمَاثِيلُ
وَكَانَ فِي
الْبَيْتِ
قِرَامُ
سِتْرٍ فِيهِ
تَمَاثِيلُ
وَكَانَ فِي
الْبَيْتِ
كَلْبٌ
فَمُرْ بِرَأْسِ
التِّمْثَالِ
الَّذِي فِي
الْبَيْتِ
يُقْطَعُ
فَيَصِيرُ
كَهَيْئَةِ
الشَّجَرَةِ
وَمُرْ
بِالسِّتْرِ
فَلْيُقْطَعْ
فَلْيُجْعَلْ
مِنْهُ
وِسَادَتَيْنِ
مَنْبُوذَتَيْنِ
تُوطَآَنِ
وَمُرْ
بِالْكَلْبِ
فَلْيُخْرَجْ
فَفَعَلَ
رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
وَإِذَا
الْكَلْبُ
لِحَسَنٍ
أَوْ
حُسَيْنٍ
كَانَ تَحْتَ
نَضَدٍ لَهُمْ
فَأُمِرَ
بِهِ
فَأُخْرِجَ
قَالَ
أَبُو دَاوُد
وَالنَّضَدُ
شَيْءٌ تُوضَعُ
عَلَيْهِ
الثِّيَابُ شَبَهُ
السَّرِيرِ
Ebû Hureyre (r.a)
Rasûlullah (s.a.v.)'in (şöyle) buyurduğunu söyledi: "Bana Cibril (a.s)
geldi de (şöyle) dedi: Dün gece sana gelmiştim, senin yanma girmeye bir şey
engel olamazdı. Ancak kapı üzerinde ve evde de resimler bulunan nakışlı duvar
örtüsü vardı. Evde bir de köpek bulunuyordu. Binaenaleyh evdeki heykelin başını
(n koparılmasını) emret. (O zaman başı) kesilir ve bir ağaç şekline girer. Örtü
için de emir ver, kesilsin ve ondan yere atılıp çiğnenen iki minder yapılsın.
Köpek için de emret (oradan) çıkarılsın."
Rasûlullah (s.a.v.)
(bunları) yaptı. Bir de ne görsünler. Nebi ailesinin balkonu altında Hasan ya
da Hüseyin'e ait bir köpek eniği var. Bunun üzerine Hz. Nebi, onun (oradan
çıkarılmasın) emretti de (köpek eniği oradan) çıkarıldı.
Ebû Davûd dedi ki:
Nedad, üzerine elbiselerin konulduğu, karyola gibi bir şeydir.
İzah:
Tirmizî, kıyâme, edeb;
Ahmed b. Hanbel, II. 305.
"Suret";
biçim, görünüş, kılık, yol, tarz. üslup, nüsna; resim ve fotoğraf manalarına
gelir. Tasavvufta ise suret, sîretin karşılığı olarak kullanılmaktadır. Şöyle
ki, suret insanın dış görünüşüne; sîret ise iç âlemine denilir.
Mevzumuzu teşkil eden
bu hadis-i şerifler; içerisinde resim, heykel, köpek ve cünüb kimse bulunan
evlere rahmet meleklerinin girmediğini ifade etmekte, resim ve heykel yapnıanın
ya da evde bulundurmanın caiz olmadığına delâlet etmektedir.
Bu hadis-i şeriflerden
4155 numaralı hadis, elbise üzerine resim işlemekte ve üzerinde resim bulunan
bir elbiseyi giymekte bir sakınca bulunmadığım; 4158 numaralı hadis-i şerif
ise bir canlının medâr-ı hayat olan baş gibi bir organı olmayan bir resmi veya
heykeli evlerde bulundurmakta bir sakınca bulunmadığını ifade ediyor.
Bezlü'l-Mechûd yazan,
İslâm ulemasının resim hakkındaki görüşlerini
özetlerken, Muhammed Şefî'ed-Diyabendî'nin bu
mevzuda özel olarak hazırladığı
Risâletü't-Tasvîr isimli eserinde şu bilgileri nakletmektedir:
Güneş gibi ruhsuz olan
varlıklardan bile olsa kendisine tapılan şeylerin resimlerini yapmak veya
kullanmak mutlak surette yasaktır.
İnsanların tapındığı bu
tür varlıkların dışındaki şeylere gelince, bunlar ruh sahibi olan ve Ruh sahibi
olmayan varlıklar olmak üzere ikiye ayrılırlar. Bunlardan ruhsuz olan
varlıkların resimlerini yapmak mutlak surette caizdir. Ruh sahibi olanlara
gelince, bunların resmini (ayak altında çiğnenen minder gibi) önemsiz ve
hürmete lâyık olmayan eşya üzerine yapmkta bir sakınca yoktur. Ancak perde gibi
yükseklere takılan önemli eşya üzerine yapmaksa haramdır. Yine bu türden olan
varlıkların resimlerini, yere konduğu zaman ayakta duran kimsenin göremeyeceği
şekilde küçükçe yapmakta da bir sakınca yoktur."
Gerçekten, böyle ruh
sahibi olmayan yarlıkların resmini çizmekte sakınca olmadğına, "Eğer sen
sanatına devam etmek mecburiyetinde isen ağaç ve zîhayat olmayan varlıkların
resmini çiz"[Müslim. Libâs] mealindeki hadis-i şerif delâlet etmektedir.
Çünkü sözü geçen hadis-i .şerifte Cebrail (a.s), Fahri Kâinat Efendimize, kapı
üzerinde bulunan heykellerin başını koparmasını tavsiye etmiştir. Başı
koparılan bir varlığın kesinlikle hayatı sona ereceğinden, Hz. Cebrail'in bu
tavsiyesi hayat ve ruh sahibi olmayan bir varlığın resmini çizmekte ve böyle
bir resmi evlerde bulundurmakta bir sakınca olmadığına delâlet eder.
Yine aynı hadis-şerifte
Cibril'in Rasûl-i Zişan Efendimize; üzerinde resim bulunan perdeleri kesip,
onlardan yere atılıp üzerine oturulan minder yaptırmasını tavsiye etmesi ise.
böylesi canlı hayvan resimlerinin minder, yastık, halı, kilim gibi ayak altına
serilen eşya üzerinde bulunmasında bir sakınca olmadığına delâlet eder.
Ancak ulemadan
bazılarına göre; Hz. Cibril'in bu perdeden minder yapılmasına izin vermesi,
onun çiğnenmesinden değil, minder yapılırken resminin kaybolmasındandır. İmam
Nevevî bu görüştedir.
Yine Şefî,
ed-Diyâbendî'nin açıkladığı gibi; yere koyduğu zaman ayakta bulunan bir
kimsenin göremeyeceği kadar küçük olan canlı resimlerinde de bir sakınca
yoktur. Bu mevzuda Nimet-i İslâm yazarı M. Zihni şöyle diyor:
"Çünkü böyle belli
olmayana tapılmaz, Söz, açıktaki suretler hakkındadır. Kese ve çıkın gibi
şeylerde saklı olanlarda kerahet olmadığı, Düı-rü'1-Muhtâr'da açıklanmıştır.
Merâk'il-Felâh'ın yazarı der ki; namaz kılanın üstünde, kıral suretli paralar
bulunsa bunda beis yoktur. Bu kitabın açıklayıcısı Tahtavî merhum da derki:
Yüzükte nakşedilmiş fakat belirsiz suret de böyledir. Ancak belli olursa mekruh
olacağL anlaşılıyor. O derece küçük suretler, yaygılarda veya ayak altlarında
horlanmış resimler, büyükçe suretler gibi melâikenin girmesine de engel sayılmaz.
Bu mevzuda-ki hadisler - belli yer ve durumlara göre - tahsis edilmiştir.
Hz. Ebû Hureyre
(ı\a)'nın yüzüğünde iki sinek resmi; Danyal (a.s.)'m yüzüğünde de bir erkek bir
dişi aslan, aralarındaki çocuğu yalar vaziyette oldukları bir resmin olduğu
vakidir. Sebebi de Buhtunnasır, kendisinin helaki onun elinde olacak bir
çocuğun doğacağını işiterek, doğan çocukları öldürmekte olduğu sırada , Hz.
Danyal'ın annesi, Danyal'ı doğurmuş ve belki selâmet bulur diye onu bir ormada
bırakmış. Cenab-ı Hak, ona muhafız olmak üzere, bir erkek aslan ve emzirici
olmak üzere de bir dişi aslan tayin ederek o şekilde neşvü-nemâlandırmış
olduğundan, Hakkın, işbu nimetini ve kudretini göz önünden ayırmamak için Hz.
Danyal (a.s.)'m yüzüğüne o haldeki sureti nakşettirmîştir.
Adı geçen yüzük, Hz.
Ömer'ül-Faruk devrinde ele geçmiş ve Hz. Ömer onu görüp gözleri yaşla dolarak,
Ebû Muse'l Eş'arî hazretlerine vermiştir."[Mehmet Zihni Etendi. Nimet-i
İslâm. 327 – 328.]
Bu mevzuda
Bezlü'l-MechûdMa şöyle deniliyor:
"Hadis âlimleri,
içerisinde resim bulunan bir eve rahmet meleklerinin girip girmeyeceği
konusunda ihtilâf ettiler. Bu ihtilâf iki madde ile özetlenebilir.
1) İçerisinde resim
bulunan eve rahmet melekleri girmezler. İmam, Nevevî (r.a) bu görüştedir.
2) İçerisinde resim
bulunan bir eve rahmet melekleri de girebilir. Böyle bir eve rahmet
meleklerinin giremeyeceğini bildiren hadislerin genel hükümleri tahsis
edilmiştir. Binaenaleyh bu yasak, yukarıda açıklanan. canlı ve insanlar
tarafından tapınılan varlıklara ait olmak ve kendisine rağbet edinilen eşya
üzerinde bulunmak gibi özellikler taşıyan resimlerle ilgilidir. Bu özellikleri
taşımayan resimler hadislerin genel hükümlerinin dışında kalır. İbn Abidin
böyle demiştir. Hanefî mezhebinin meşhur kitaplarından el-Bahrü'r - Râik
isimli eserde de böyle denilmektedir. Hanefî mezhebinin bu konudaki görüşü
bundan ibarettir."
4155 numaralı hadis-i
şerifte geçen, ''Ancak kumaşa işlenmiş olan (resim) müstesnadır."
mealindeki ibarenin zahirinden, elbise üzerinde bulunan resimde bir sakınca
bulunmadığı anlaşılmaktadır.Kasım b. Muhammed gibi bazı fıkıh âlimleri bu
hadis-i şerife dayanarak kumaş üzerinde bulunan resimlerde hiçbir sakınca
olmadığını söylemişlerdir. Cumhura göre ise, bu hadis-i şerifte söz konusu
edilen resimden maksat ağaç resmi gibi cansız varlık resmidir. Böyle bir resim
duvarda veya kapıda bulunmasına bir sakınca bulunmadığı gibi, kumaş üzerinde
bulunmasında da bir sakınca yoktur. Mâliki ulemasından İbnül Arabi'nin açıklamasına
göre ise, "İslâmın ilk yıllarında kumaş üzerinde bulunan resimlerde bir
sakınca görülmüyordu. Bu hüküm sonradan neshedilerek kumaş üzerine çizilen
resimler de yasaklandı."[Es-Sâbûnî, Revâiü'l - Beyân. 11.414.]
İbn Hacer el-Askalânî'nin
Buharî şerhindeki açıklamasına göre, elbise ve kumaşlar üzerine çizilmiş hayvan
resimleri hakkında dört görüş vardır:
1- 4155 numarada geçen
hadise dayanarak caiz olduğunu kabul eden görüş.
2- Resim konusunda
gelen hadislerin umumî hükümlerine dayanarak haram olduğuna hükmeden görüş.
3- "Eğer resim
elbise ya da herhangi bir eşya üzerinde tam olarak görülüyorsa haramdır. Şayet
parçalanmış veya başı kesilmiş halde bulunuyorsa caizdir" diyen görüş. En
sahih olan görüş de budur.
4- "Kullanılışında
önem verilmeyen; sergi gibi kumaşlar üzerinde çizilen resimler mubahtır.
Önemli eşya üzerinde bulunuyorsa haramdır" diyen görüş.[Es-Sâbûnî,
Revâiû'l-Beyân, II, 415.]
İmam Nevevî, Müslim
Şerhi'nde, resimle ilgili görüşünü özetle şöyle ifade ediyor:
"Bizim mezhep
ulemasıyla diğer mezhep uleması diyorlar ki: Canlı varlıkların resmini yapmak
şiddetle yasaklanmıştır. Resim yapanın üzerine büyük vebal terettüp eder.
Hakkında büyük tehditler varid olmuştur. Zira resim yapmak, Allah'ın
yaratıcılık işini taklit etmek anlamını ifade eder. Resim, ister elbise, halı,
para, kap ve duvar gibi şeyler üzerinde; ister başka bir şey üzerinde yapılsın
haramdır. Yalnız ağaç, deve semeri ve cansız mahlukların resmini yapmak haram
değildir. Gölgeli - heykel- ile gölgesiz suretler arasında fark yoktur.
Canlılara ait olduktan sonra haramdır. İbn Hacer, canlı mahlukların
suretlerini yapmanın haram olduğunu, bulundurulmasının da caiz olmadığını
belirttikten sonra şöyle der:
Cansız mahlukların
resmini yapmak ve yaptırmakta beis olmadığı gibi, yerde ve ayak altında
bulunan sergilerde hakarete maruz kaldığı halde bulunmasında da beis yoktur.
Ama ayak altında kalması için dahi olsa canlı mahlukun resmini yapmak caiz
değildir.
Gölgeli, gölgesiz
resimler sahabe, tabiîn. Cumhur ulema ile Hanefî, Şafiî, Mâlikî ve Sevrî gibi
mûcteh'idlerce de haram karşılanmıştır. Ancak haram olmayan resimler de vardır.
Şöyle ki:
1- Küçük kızların
oynaması için oyuncaklar.
2- Baş veya göbekten
itibaren yukarı tarafın resmi. Böyle bir resim tam olmadığından bulunmasında
yine beis yoktur. Çünkü böyle bir mahlukun yaşaması mümkün değildir. Bundan
anlaşılıyor ki tapu, nüfus cüzdanı, pasaport ve diğer muameleler için lüzumlu
olan vesikalık fotoğraf ile dış ve iç organların filimlerinin çekilmesinde
hiçbir beis yoktur.
3- Yukarıda beyan
ettiğimiz gibi, yerde ve ayak altında bulunan sergilerdeki resimlerdir. Bu tür
resimlerin bulunmasında beis yoktur.
4- İmam Nevevî'nin
dediği gibi, dağ, deniz, ağaç ve bütün cansız mahlukların resmini yapmak ve yaptırmaktır.
Buhari ve Müslim'in Hz.
Aişe'den rivayet ettiği:
"Kıyamet günü en
şiddetli azaba uğrayacaklar, dünyada Allah'ın yarattıklarına benzer şeyler
yapanlardır.”[Buharî, libâs; Nesâî, zînet; Ahmed b. Hanbel VI, 36, 83, 219.]
mealindeki hadisi şerifle;
Kıyamet günü bu
suretleri yapanlara azap edilecek ve yarattıklarınıza can veriniz
denilecektir."[Buhari, bedü'l-halk; Müslim, libâs]
mealindeki ve;
"Yüce Allah şöyle
buyurdu; Yarattıklarım gibi yaratmaya kalkışanlardan daha zalim kim vardır?
Eğer onlar yaratıcı iseler bir zerre veya bir arpa tanesi
yaratsınlar."[Buhari tevhit, Ahmed b. Hanbel, II. 232.]
mealindeki hadis-i
şerifler, resim ve heykelin haram kılınmasındaki illetin, Allah (c.c.)'ın
yarattıklarına benzetmek olduğuna delildirler.
Bu yasaktaki hikmet
ise, insanları putperestlikten uzaklaştırmak, itikadı şirkten ve puta
tapıcıhktan korumaktır.
Muhammed Hamidullab
İslâm'daki resim yasağına güzel sanatlar açısından yaklaşırken şunları
söylüyor:
"Sanat zevki
insanları harekete geçiren tabiî bir kuvvettir. Sanat kudreti olanlar az
olmakla beraber birçokları onunla alâkadar olur. Gerek heykel olsun, gerek
resim, müzik, şiir, edebiyat, mimari veya herhangi bir sanat şubesi olsun,
bütün sanat eserlerinin temelinde insanı harekete geçiren aynı kuvvet vardır.
Bu fıtrî kabiliyet
bütün insanlarda az veya çok yüksek seviyelerde bulunur; tıpkı hafıza, zekâ,
görme, işitme vs. gibi. Bu vasıflar insanda geliştirilebilir. Onlar bir
nebatın gelişmesi gibidir:
Faydasız kısımlar,
meselâ birçok dallar budanırsa bu durum, çiçek, meyva vs. gibi diğer kısımların
artmasını ve gelişmesini temin eder. Körlerin hafızasının umumiyetle gören
insanlardan kuvvetli olduğu malumdur.
Arzedeceğimız gibi, Hz.
Nebi (s.a.v.) sanatı asla yasak etmiş görünmüyor. O sadece bir bahçıvanın iyi
meyva alabilmek için ağacın lüzumsuz dallarını budadığı gibi, sanatın bazı
tezahürlerine set çekmiştir.
Şüphesiz en büyük
darbeyi, hayvan (İnsan dahil) heykel ve resiınciliğine indirmiştir. Fakat yasak
tam şümullü ve istisnasız değil gibi görünüyor. Önce bu yasağın tasavufî veya
fizik ötesi diyebileceğimiz cephesini ele alalım. Kitab-ı Mukaddesin ve İslâm
Nebilerinin kabul ettiği gibi Allah, insanı kendi suretinde yarattı. Aliah asıl
olandır ve insan onun yansımasıdır. İnsan, dindarlıkla, her zaman Rabbinin
huzurunda tevazuunu ve aczini izhar etmek ister. İlâhlaşmak veya ona eşit olmak
bir tarafa, insan yaratıcısına hürmetini parlak bir şekilde izhar hususunda
bazı kayıtlar altına dahi girer. İnsan yaratıklar âleminde hayvanların, cansız
.cisimler ve hatta nebatlardan daha fazla Rabbinin yaratıcılık vasfının
muhteşem tezahürü olduğunu gördüğünden, insan daha aşağısıyla iktifa ederek,
Allah'ı en yüksek kudretinde taklitten kaçınır: İnsan, "Yaratmak" da
yani -heykel ve resimde- maden ve nebatlarla iktifa ederek hayat ve can sahibi
olanları Rabbine münhasır bırakır. Müşahhas realitelere daha yaklaşırsak en
eski devirlerden beri, insanın görünmeyen, müteal hakkında bir fikir sahibi olmayı
istediğini, kendi imalatını ilâh olarak alıp, ona tapacak kadar aptallaştığmı
görürüz. Putperestlik İslâm Nebii tarafından en korkunç bir delilik olarak
telakki edilmiştir. O her ne olursa olsun bir yaratığa tapma arzusunu ortadan
kaldırmaya teşebbüs etti: Bu ister bir sanatkârın muhayyilesine göre ilâh
resmi, ister bir hayırseverin, bir atanın, bir mürşidin veya bir başkasının
ilâhlaştırılmasına matuf heykel olsun mesele aynıdır. İşaret ettiğimiz gibi
ilahî lütuf olan sanat kabiliyeti insanda böylelikle kaybolmuyor; bir taraftan
söndürülürken diğer taraftan daha kuvvetli olarak çıkıyor.
Malumdur ki İslâm
sanatı hiçbir milletinkinden aşağı değildi. Hatta birçok sahalarda başkaları
ona ulaşamadı.
Meselenin ahlakî
cephesi de var: Sanatkâr, şayet nefsaniyeti galebe ederse ekseriye çıplaklığı
mevzu edinir. İslâm nazarında bu, sanatın güzel ismini lekelemektir. Cemiyette
aleniyetten kaldırılmış olan şey, sanat bahanesiyle resim ve heykelde ele
alınmamalıdır.
Resmin Hahamlığı
Etrafında Meydana Getirilmek İstenen Bazı Şüpheler:
Batı kültürü ile
doldurulmuş ve Batı kültürüne ayarlanmış bazı kimseler, resmin yüksek ve bediî
bir sanat dalı olduğunu, Batı medeniyetine erişebilmek için resmin önemli bir
vasıta olduğunu iddia etmektedirler. Bu vesile ile de resim ve heykelin
haramlığı husuunda bazı şüpheler ileri sürmektedirler. Biz şimdi bu şüpheleri
özetleyerek yanlışlıklarını ortaya koymaya çalışacağız:
1- Birinci şüphe; Bu
iddiacılar resim ve heykel hakkındaki yasaklayıcı naslarm putperestliğin hüküm
sürdüğü yıllarla ilgili olduğunu, putlara tapma korkusu kalktıktan sonra bu
nasların hükümlerinin de yürürlükten kaldırıldığım iddia ederler.
Bu kimseler, şu anda
gerçek bir putperestliğin mevcut olduğunu unutmaktadırlar. Meselâ günümüzde
kabirlere ve kabirlerde yatanlara öyle bir hürmet vardır ki, putperestlikten
pek farklı değildir. Kabirlere taparcasına saygı gösterilmekte, bir sıkıntısı
olan bir kabirde yatandan sıkıntısının giderilmesi hususunda yardım
islemektedir.
2- İkinci şüphe; Resmi
ve heykeli yasaklayan nasların âhad tarikiyle sabit oldukları, haramlık ifade
eden bir hükmünse âhad haberlerle sabit olamayacağı iddiasından doğmaktadır.
Oysa bu iddia,
sahiplerinin İslâm şeriatini bilmediklerini ortaya koyan bir iddiadır. Çünkü
bütün İslâm âlimleri ister, mütevâtir, ister âhad olsun
Rasûlullah (s.a.v.)'dan
rivayet edilen bütün kavlî, fiilî ve amelî hadislerle amel etmemizin vacip
olduğunda ittifak etmişlerdir.
3- Üçüncü şüphe; Resim
ve heykelin haram olmadığını iddia edenler bu iddialarını ahkâm âyeti olmayan
bazı âyetlere dayandırmak istemektedirler. Aslında onların dayanmak
istedikleri âyetlerin hükümleri Kur'an-ı
Kerim ile
nesbedilıniştir.
İşte bu âyetlerden
biri, "O, kalelerden, heykellerden, büyük havuzlar gibi çanaklardan, sabît
kazanlardan ne dilerse (o cinler) kendisine yaparlardı"[Sebe 13]
mealindeki âyet-i kerimedir.
Oysa bu ayette resim ve
heykelin helâl olduğuna delâlet eden hiçbir şey yoktur. Çünkü bu âyet cinlerin
Süleyman (a.s) yaptıkları hizmetleri haber vermektedir. Ayette sözü geçen
heykellerin canlı varlıkların heykelleri olduğuna dair hiçbir işaret yoktur.