DEVAM: 24. Uğursuzluğa
İnanmak
حَدَّثَنَا
عُثْمَانُ
بْنُ أَبِي
شَيْبَةَ
حَدَّثَنَا
يُونُسُ بْنُ
مُحَمَّدٍ
حَدَّثَنَا
مُفَضَّلُ
بْنُ
فَضَالَةَ
عَنْ حَبِيبِ
بْنِ
الشَّهِيدِ
عَنْ
مُحَمَّدِ
بْنِ الْمُنْكَدِرِ
عَنْ جَابِرٍ
أَنَّ
رَسُولَ اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ أَخَذَ
بِيَدِ
مَجْذُومٍ
فَوَضَعَهَا
مَعَهُ فِي
الْقَصْعَةِ
وَقَالَ كُلْ
ثِقَةً بِاللَّهِ
وَتَوَكُّلًا
عَلَيْهِ
Câbir (r.a)'den rivayet
olunduğuna göre: Rasûlullah (s.a.v.); bir cüzzamlının elini tutarak onu kendi
(eli) ile birlikte (yemek) kab(m)a koymuş ve; "Allah’a güvenerek (benimle
birlikte) ye, ben de Allah'a güveniyorum" buyurmuş.
İzah:
Tirmizî, et'ime; İbn
Mâce, tıb
3917 ve 3819 nunıaraiı
hadis-i şeriflerde "fe'l" (iyiye yormak, tefe'ül) kelimesiyle 3918 ve
3921 numaralı hadis-i şeriflerde geçen "tıyâre" (uğursuzluğa yormak)
kelimesi ve 3921 numaralı hadis-i şerifte geçen "advâ" (hastalık
bulaşması) kelimesini 3910-3916 numaralı hadis-i şeriflerin şerhinde açıklamıştık.
Bu açıklamamızda ise
3921 ve 3922 numaralı hadislerde söz konusu olan ev, kadın ve attaki uğursuzluk
ile bir memleketin uğursuzluğu ve veba, cüz-zam gibi bulaşıcı hastalıklardan
kaçmanın gerekip gerekmediği konularını ele alacağız.
Bu konuda merhum Ahmed
Davudoğlu şöyle diyor:
Ulema bu rivayetlerde
belirtilen üç şeyde uğursuzluk olup olmadığında ihtilâf etmişlerdir. İmanı
Mâlik ile bir cemaata göre rivayetlerden murad, zahirî manalarıdır. Allah Teâlâ
bir evi zarar ve ölüme sebep halk eder. Muayyen bir kadın ve at yahut ev de
Allah'ın kaza ve kederiyle bazen helâka sebep olabilir. Hadisin manası; bazen
bu üç şeyde uğursuzluk hasıl olur, demektir.
Hattâbî ile diğer
birçok ulema bu rivayetlerdeki üç şeyin memnu olan teşe'umden (uğursuz
saymadan) istisna edildiğine kail olmuşlardır. Bu görüşte olan ulemaya göre bu
hadisin manası; "Teşe'üm yasaktır, fakat bir kimsenin içinde oturmaktan
hoşlanmadığı bir evi, beraberce yaşamaktan hoşlanmadığı bir hanımı veya
hoşlanmadığı bir atı varsa onlardan ayrılsın" demektir.
Bazıları da, "Evin
uğursuzluğu darlığı ve komşularının kötülüğünden ibarettir. Kadının uğursuzluğu
doğurmaması, gevezeliği ve şüpheli işler yapmasıdır. Atın uğursuzluğu ise üzerinde
harp edilmemesi yahut fiyatının pahalılığı, hizmetçinin uğursuzluğu ise kötü
ahlâklı olması, kendisine ısmarlanan şeylere kulak asmaması gibi
şeylerdir" demişlerdir. Aynî diyor ki: "Bu babda sahih olan mana
teşe'ümün bütün nevileriyle ibtal edilmesidir. Resü-lullah (s.a.v.)'in
"Teşe'üm yoktur; uğursuzluk üç şeydedir" buyurması cahili-ye devrinin
itikadını hikâyedir. Çünkü o devirde araplar bu üç şeyde uğursuzluk olduğuna
inanırlardı. Yoksa bu hadis 'Müslümanların itikadınca üç şeyde uğursuzluk vardır'
manasını ifade etmez."
Bu rivayetlerin
bazısında Rasûlullah (s.a.v.)'ın; "Eğer uğursuzluk namına bir şey varsa
(bu) atta, kadında, evdedir" buyurmuş olması bizce bu bab-daki ihtilâfa
meydan vermeyecek kadar açıktır. Çünkü hadisin manası şudur: "Eğer
uğursuzluk namına bir şey sabit olsaydı şu üç şeyde sabit olurdu, lâkin
uğursuzluk namına bir şey sabit olmamıştır. Binaenaleyh bunlarda da uğursuzuk
yoktur."
Hz. Âişe'nin bu hadisi
işittiği vakit kızdığı ve üzerinden bir elbise parçasının havaya uçtuğu diğer
bir parçasının da yere düştüğü rivayet olunur. Âişe (r.anha) bu hadisi işittiği
zaman yemin ederek şunları söylemiştir: "Kur'an-ı Kerim'i Muhammed
(s.a.v.)'e indiren Allah'a yemin ederim ki, Rasûlullah {s.a) bu sözleri asla
söylememiştir. O ancak cahiliye devri insanlarının bunlardan teşe'üm
ettiklerini söylemiştir.”[Bu hadis için bk. İbn Kuleybe, Hadis Müdafaası, 145.]
Kadı Iyaz'ın beyanına
göre ulemadan bazıları bu babda şunları söylemişlerdir:
"Hadislerde geçen
bu kısımlar bir araya getirilirse insanın karşılaştığı bu tür tehlikelerin üç
adet olduğu ortaya çıkar:
Birincisi; zarar
kendisiyle hasıl olmayan, ammenin ve hassanın da âdetini teşkil etmeyen ki
buna iltifat edilmez. Şeriat da buna kıymet vermeyi yasak etmiştir. Bu tıyâre
yani teşe'ümdür. İkincisi; nadiren vuku bulan ve umumi zarara sebep olan
kısımdır, taun gibi. Onun bulunduğu yere gidilmez ve o yerden çıkılmaz.
Üçüncüsü; hususidir. Ev, at ve kadın gibi ki boy-İçlerinden kaçmak
mubahtır."[Davudoğlu, Sahih-i Müslim Terceme ve Şerhi, IX, 675-676.]
Her ne kadar atta,
kadında ve evde uğursuzluk olmayacağını ifade eder
3921 numaralı hadiste bu üç yaratıkta uğursuzluk
bulunabileceğini ifade eder
3922 numaralı hadis arasında zahiren bir çelişki
göze çarpmakta ise de, as hnda bu iki hadis arasında hiçbir çelişki yoktur.
Çünkü Bezlü'l-Mechûd ya zarının da açıkladığı gibi uğursuzluk iki çeşittir:
1) Gerçekten, zahirde
mevcut olan uğursuzluk.
2) Zahirde vücudu
olmadığı halde var olduğu vehmedilen uğursuzluk. Bazı kimseler kendilerine ait
olan bazı şeylerde uğursuzluk bulunduğuna inanarak bu türden bir vehim
hastalığı içine düşerler. Kafalarına yerleşen bu varsayım kendilerine öyle
hükmetmeye başlar ki zamanla hastalık haline dönüşür.
Onları bu hastalıktan
kurtarmanın en kestirme yolu bu kimselerin o şeylerle ilgisini kesmektir. İşte
3921 numaralı hadiste nefyedilmek istenen ve tamamen soruyu yönelten kişinin
şahsıyla ilgili olan ikinci türden bir uğursuzluktur. 3922 numaralı hadis-i
şerifle varlığından bahsedilen uğursuzluk ise üçüncü türden uğursuzluk
olabilir. Günümüzde bazı şeylerin kendisine uğursuzluk getirdiği vehmine
kapılan kimseleri tedavi için "telkin ile tedavi" denilen bir tedavi
yöntemi uygulanmaktadır. Kendilerini terketmek ev ve at kadar kolay olmayan
şeylerin kendisine uğursuzluk getirdiğine inanan kimseler için bu tedavi
usulünden başka bir yöntem yoksa da, ev ve at gibi terkedilmesi kolay olan
şeylerden vehme kapılan hastaların en kısa yoldan tedavisi onu terketmeleridir.
Evlerdeki uğursuzluk
bazen evin darlığı, havasının bozukluğu ve cinlerin karargâhı haline
gelmesiyle de ilgili olabilir. Bu durumda orada gerçekten bir uğursuzluk var
demektir.
3925 numaralı hadis-i
şerifte ise, Hz. Nebi'in cüzzamhnın elinden tutup onunla yemek yediği ifade
edilmektedir.
Bu hadis-i şerif
zahiren, "Cüzzamlılara devamlı bakılmamasını" ifade eden hadis [İbn
Mâce, tıb; Ahmed b. Hanbel, I, 78, 233.] ile cüzzamlıdan arslandan kaçildığı
gibi kaçılmasını emreden hadise [Buhari, tıb; Ahmed b. Hanbel, II, 443.] ve Hz.
Nebi'in bir cüzzamlı ile beyattan çekindiğini ifade eden hadise[Müslim, selâm;
İbn Mâce, tıb] ters düşmekte ise de aslında burada böyle bir çelişki yoktur. Bu
hususta Sayın A. Osman Koçkuzu şunları kaydetmekledir:
"...Nebiimizden menkul
bu iki durum üzerinde fikirler beyan edilmekte; meselâ Hz. Ömer nesha kail
bulunmaktadır. Yani kişiden ictinab ve kaçınma neshedilmiştir. Fakat
kaynakların belirttiğine göre burada nesh mevcut değildir. Bilâkis hadislerin
arası cem' edilebilir. Yerine göre çekingen davranma ve ihtiyat, yerine göre
temas emredilmektedir. Tıb yönünden de durum aynıdır. Daha önceleri uzaktan
hastalıkları teşhis ve tedavi edilen cüz-zamlılar bugün kendilerine daha yakın
muamele görmektedirler. Neshi kabul etmeyenlerin, etmeyiş sebepleri beyan
edilmemiştir. Belki de mesele bir şer'î hüküm olaralk mütaala
edilmemektedir."[Hadisde Nâsih Mensuh, 297.]
Aslında cüzzamlı ile
temasta korkuya kapılması gereken biri varsa o da cüzzamlı değil cüzzamlıya
temas eden kimsedir. Böyleyken Hz. Nebi'in elinden tuttuğu cüzzamlıya,
"Korkma, Allah'a güvenerek benimle ye" diyerek ona cesaret vermeye
çalışması açıklığa kavuşturulması gereken bir husustur. Bezlü'l-Mechûd
yazarının açıklamasına göre, burada cüzzamhnın korkusu kendi şahsı ile ilgili
değildir. Onun korkusu hastalığının Hz. Peygam-ber'e geçmesiyle ilgilidir.
Fahr-i Kâinat Efendimiz onun bu korkusunu bildiği için ona cesaret vermek
gayesiyle bu sözü söylemiştir.
Şafiî ulemasının
ekserisine göre; Hz. Nebi cüzzamlıdan kaçılmasını emrederken hastalıkların bir
kimseden diğer bir kimseye geçmesinde bir takım sebeplerin bulunduğuna ve bu
sebeplerden kaçınmak gerektiğine, hastaya yakın durmanın da bu sebeplerden
biri olduğuna işaret ettiği gibi; cüz-zamlının elini tutarken de bu sebeplerin
hakiki bir sebep olmayıp ancak Allah'ın izni ve İradesiyle bir tesir İcar
edebileceklerine, Allah'ın izni ve iradesi olmadıkça, hiçbir tesir icra
edemiyeceklerine işaret buyurmuştur.
Kadı Ebû Bekir
el-Bâkillânfye göre; Hz. Nebi bir hadisinde, "Hastalık bulaşması
yoktur"[bkz. 3911 numaralı hadis.] derken diğer bir hadisinde de
"Cüzzamlıdan, aslandan kaçar gibi kaçınız" buyurmakla, her hastalık
bulaşıcı değildir, ancak cüzzam gibi bazı hastalıklar bulaşabilir demek
istemiştir.
Bazılarına göre,
"Hastalık bulaşması yoktur" sözü, hastalıklar öyle kendiliklerinden
bulaşivermezler, hastalıkların bulaşmasını sağlayan hastayla bir arada
bulunmak, onun teneffüs ettiği havayı tenefüs etmek gibi bir takım âmiller
vardır anlamında söylenmiştir.
İbn Kuteybe'ye göre;
cüzzamın bulaşmasını sağlayan âmil onun vücuduna dokunmak değil, onun
vücudundan çıkan pis kokuları teneffüs etmektir.
Bazılarına göre de
cüzzamlıdan kaçmayı emreden hadis-i şerif tamamen cüzzamhnın psikolojisiyle
ilgilidir. Şöyle ki, bir cüzzamlı sağlıklı bir kimseyi gördüğü zaman,
rahatsızlığına daha çok üzülür, sıkıntısı iyice fazlalaşır.[eş-Şerkavî Abdullah
b. Hicazı, Fethu'l-Mübdî bi şerhi Muhtasarı’z-Zehîdî, 111, 292.]