بَاب
شَهَادَةِ
أَهْلِ
الذِّمَّةِ
وَفِي الْوَصِيَّةِ
فِي
السَّفَرِ
19. Müslümanların
İdaresinde Yaşayan Zımmilerin Şahitliği Ve Yolculuk Esnasında (Vefat Eden Bir
Kimsenin Vefatından Önce Yaptığı) Vasiyetin Hükmü
حَدَّثَنَا
زِيَادُ بْنُ
أَيُّوبَ
حَدَّثَنَا
هُشَيْمٌ
أَخْبَرَنَا
زَكَرِيَّا
عَنْ الشَّعْبِيِّ
أَنَّ
رَجُلًا مِنْ
الْمُسْلِمِينَ
حَضَرَتْهُ
الْوَفَاةُ
بِدَقُوقَاءَ
هَذِهِ
وَلَمْ
يَجِدْ
أَحَدًا مِنْ
الْمُسْلِمِينَ
يُشْهِدُهُ
عَلَى
وَصِيَّتِهِ
فَأَشْهَدَ
رَجُلَيْنِ
مِنْ أَهْلِ
الْكِتَابِ
فَقَدِمَا
الْكُوفَةَ
فَأَتَيَا
أَبَا مُوسَى
الْأَشْعَرِيَّ
فَأَخْبَرَاهُ
وَقَدِمَا
بِتَرِكَتِهِ
وَوَصِيَّتِهِ
فَقَالَ
الْأَشْعَرِيُّ
هَذَا أَمْرٌ
لَمْ يَكُنْ
بَعْدَ
الَّذِي كَانَ
فِي عَهْدِ
رَسُولِ
اللَّهِ
صَلَّى اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
فَأَحْلَفَهُمَا
بَعْدَ
الْعَصْرِ بِاللَّهِ
مَا خَانَا
وَلَا
كَذَبَا
وَلَا بَدَّلَا
وَلَا
كَتَمَا
وَلَا
غَيَّرَا وَإِنَّهَا
لَوَصِيَّةُ
الرَّجُلِ
وَتَرِكَتُهُ
فَأَمْضَى
شَهَادَتَهُمَا
Şa'bî'den rivayet
olunduğuna göre; Müslümanlardan birine şu Dakûkâ (denilen yer) de eceli gelmiş,
vasiyetine şahit olacak müslüman bir kimse bulamamış. (Ancak) kitap ehlinden
iki adamı şahit tutmuş. (Kitap ehlinden olan bu iki şahit) Kûfe'ye gelip Ebû
Musa el-Eş'arî'nin yanına varmışlar, (durumu ona) anlatmışlar, (vefat eden
zatın) mallarını da ona getiri (ip teslim et) mişler. Bunun üzerine Ebû Musa
el-Eş'arî:
"Bu,
Rasûlullah (s:a) zamanından sonra (bugüne kadar hiç) olmamış bir
hâdisedir." dedi ve onlara ikindiden sonra; (şahitliklerinde) hiyanet
etmediklerine, yalan söylemediklerine, (gerçeği) değiştirmediklerine,
saklamadıklarına, bozmadıklarına, bu vasiyetin (yolculukta vefat eden zatın)
vasiyyeti, (malların da yine o zatın) geride bıraktığı malları olduğuna dair
Allah'a yemin ettirip şahitliklerini geçerli kıldı.
İzah:
Metinde geçen "Bu
Rasûlullah zamanında vuku bulduktan sonra bugüne kadar hiç olmamış bir
hâdisedir." sözüyle, bir sonraki hadiste anlatılan; müslüman Büdeyl b. Ebî
Meryem ile hıristiyan Temîm ed-Dârî ve Adiyy arasında, yolculuk esnasında geçen
bir şahitlik olayı kastedilmektedir ki, bir numara sonraki hadis-i şerifte izah
edilecektir.
Mevzumuzu teşkil eden
hâdise ise, bugünkü Irak hükümetinin başşehri olan Bağdat ile yine Irak
sınırları içersinde bulunan Erbil arasındaki "Dakûka" denilen yerde
Ebû Musa el-Eş'arî'nin iki hıristiyan işçisi ile bir müslüman arasında vuku
bulmuştur.
Hadis sarihlerinin
açıklamasına göre; Ebû Musa'nın iki hıristiyana doğru söylediklerine dair yemin
ettirmek için ikindiden sonraki vakti seçmiş olması; ikindi sonrasının,
amellerin Allah'a arz olunduğu, yer ve gök meleklerinin nöbet devir ve teslimi
için yeryüzünde hazır bulundukları, bu vakitte işlenen günahlara meleklerin de
şahit olması cihetiyle yalan söylemenin vebalinin diğer vakitlere nisbetle
daha da ağır olmasındandır.
Hattâbî, bu hadisle
ilgili olarak yaptığı açıklamada şu görüşlere yer vermektedir:
"Bu hadİs-i şerif,
zımmîlerin, müslümanlarm yolculuktaki vasiyetlerine dair şahitliklerinin
makbul olduğuna delâlet etmektedir. Evzaî ile Şüreyh ve İbrahim en-Nehaî'ye
göre ise; zımmîlerin müslümanlarm yolculuktaki vasiyetlerine dair şahitlikleri
makbul olduğu gibi, yolculuk gibi müslüman şait bulmanın imkânsızlaştığı diğer
hallerde de zımmîlerin müslümanlar hak-Kındaki şahitlikleri kabul edilir;
İmam Ahmed'e göre ise,
zımmîlerin ancak yolculuk esnasında ölen bir müslümanm vasiyetine şahitlikleri
zaruret icabı kabul edilir. İmam Şafiî'ye göre ise, zımmînin müslüman üzerine
şahitliği hiçbir zaman kabul edilmediği gibi kâfirler üzerine şahitliği de
asla kabul edilmez, imam Mâlik de bu görüştedir.
İmam Ahmed'e göre,
kitap ehlinin birbirlerine olan şahitlikleri de makbul değildir.
Rey ehline göre ise,
küfür ehlinin bir millet olması cihetiyle kâfirlerin birbirlerine olan
şahitlikleri makbuldür.
Ulemadan bazılarına göre;
her ne kadar bir yahudinin diğer bir yahudi-ye, ya da bir hıristiyanın diğer
bir hıristiyan hakkındaki şahitliği kabul edilirse de, bir hıristiyanın bir
yahudiye ya da bir yahudinin bir hıristiyana şahitliği kabul edilmez. Çünkü
yahudiler kendi aralarında ayrı ayrı birer mil-' lettirler. Bir milletin
mensuplarının birbiri hakkındaki şahitlikleri kabul edilirse de iki ayrı
milletten olan şahısların birbirleri hakkındaki şahitlikleri kabul edilemez.
İmam Şa'bî, İbn Ebî
Leylâ, İshak b. Râhûyeh ve Zührî bu görüştedirler. Çünkü, Yüce Allah'ın
Kur'an-ı Kerim'de haber verdiği, kâfirler arasındaki düşmanlık bu fırkalar
arasındaki düşmanlıktır.