SÜNEN EBU DAVUD

Bablar    Konular    Numaralar  

BUYU’ ve İCARE BAHSİ

<< 3378 >>

DEVAM: 24. Alıcı Ve Satıcının Varlığı Hakkında Tam Bilgi Sahibi Olmadıkları Ve Teslim Edilememe Tehlikesi Olan Bir Şeyi Satmak

 

حَدَّثَنَا الْحَسَنُ بْنُ عَلِيٍّ حَدَّثَنَا عَبْدُ الرَّزَّاقِ أَخْبَرَنَا مَعْمَرٌ عَنْ الزُّهْرِيِّ عَنْ عَطَاءِ بْنِ يَزِيدَ اللَّيْثِيِّ عَنْ أَبِي سَعِيدٍ الْخُدْرِيِّ عَنْ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ بِهَذَا الْحَدِيثِ زَادَ وَاشْتِمَالُ الصَّمَّاءِ أَنْ يَشْتَمِلَ فِي ثَوْبٍ وَاحِدٍ يَضَعُ طَرَفَيْ الثَّوْبِ عَلَى عَاتِقِهِ الْأَيْسَرِ وَيُبْرِزُ شِقَّهُ الْأَيْمَنَ وَالْمُنَابَذَةُ أَنْ يَقُولَ إِذَا نَبَذْتُ إِلَيْكَ هَذَا الثَّوْبَ فَقَدْ وَجَبَ الْبَيْعُ وَالْمُلَامَسَةُ أَنْ يَمَسَّهُ بِيَدِهِ وَلَا يَنْشُرُهُ وَلَا يُقَلِّبُهُ فَإِذَا مَسَّهُ وَجَبَ الْبَيْعُ

 

Hasan b. Ali, Abdürrezzak'tan; Abdürrezzak, Ma'mer'den, o Zührî'den; Zührî, Atâ b. Yezid el-Leysî'den o da Ebû Saîd el-Hudrî vasıtasıyla Rasûlullah'dan bu (3377.) hadisi rivayet etmiştir. Abdürrezzak, şunu da ilâve etti: îştimâlü's-sammâ; kişinin bir ucunu sol omuzunun üzerine koyup sağ tarafım salıvermek suretiyle tek bir kvmaşa sarılması.

 

Münâbeze; "Bu kumaşı [sana] attığım zaman alışveriş tamam oldu" demesi.

 

Mülâmese; "Müşterinin kumaşı açmadan ve çevirmeden eli ile ona dokunmasıdır. Kumaşa dokununca alışveriş tamam olmuştur.”

 

 

İzah:

Buhari, libas, salât, savm, buyu'; Müslim, buyu'; Nesâî, buyu'; İbn Mâce, ticârât; Ahmed b. Hanbel, III, 6, 95.

 

Bu rivayet önceki hadiste geçen tabirleri tefsir etmektedir. Hadiste nehyedilen giyim şekilleri ile ilgili bir rivayet, Kitabu’s-Savm'da 48. bab, 2417 numarada geçti ve bu konu ile ilgili bilgi verildi. Onun için biz burada sadece nehyedilen alışverişler (rnülâmese ve münâbeze) üze­rinde durmak istiyoruz. .

 

Mülâmese, dokunmak manasına gelen; münâbeze de atmak ma­nasına gelen mastarlarından türemişlerdir. Bu terimlerin istilahî ma­naları da, lügat manaları ile alâkalıdır. Ancak bu satışların tefsirinde farklı tasavvurlar ortaya çıkmıştır. Buhari, Müslim, Nesâî ve Ebû Dâvûd'daki ta­savvurların her yönden birbirine benzemedikleri görülmektedir.

 

Ahmet Naim Efendi, Tecrid-i Sarih Tercemesi'nde bu alışverişlerin çe­şitli tasavvurlarını verir. Şimdi, Ahmet Naim Efendi'nin verdiği bu malu­matı sadeleştirerek aktarmak istiyoruz:

 

"Bey'-i limâs yahut mülâmese ile bey'-i nibâz yahut münâbeze; cahili-ye devrindeki alım satım çeşitlerinden ikisinin adıdır. İslâm dini ile yasak­landıkları için tabii olarak her ikisi de uygulamadan kalkmış ve bu yüzden de eski uygulamalarının nasıl olduğunda farklı izahlar yapılmıştır.

 

Mülâmese akdi hakkında şöyle denilmiştir:

 

1- Alışverişte bulunacak olan tarafların, "Ben senin kumaşına, sen de benim kumaşıma dokundun mu alım satım mun'akit olsun, yani muhayyer­liğimiz kalmasın.'^ diyerek pazarlık etmeleri.

 

2- Ebû Hanîfe'nin tarifine göre; satıcı, "Bu eşyayı sana şu kadara sat­tım. Sana dokundum mu satış vacib olsun" demesi, yahut müşterinin böyle demesi.

 

3- Müşterinin; durulmuş bir kumaşı açıp bakmaksızın yalnız eliyle dı­şından yoklayıp açıp baktığında seçme hakkı olmamak şartıyla satın alması. Ya da satıcının; "Kumaşa dokundum mu sana satmış olayım" demesi; ya­hut da satıcının malını, müşteri ona el sürünce, satış kesin olması yani seç­me hakkının kalmaması şartıyla satması.

 

4- Zührî'ye göre, müşterinin satılacak kumaşa, -gece veya gündüz- eliy­le dokunması ve kumaşı açıp çevirmesiyle beraber satışın tamam olmasıdır ki, bunda ne görme vardır ne de rıza.

 

5- Ebû Avâne'nin Yunus b. Ubeyd tarikından nakline göre; müşterinin mala bakmaksızın, satanın da malı hiç tarif etmeksizin yaptıkları alışveriştir.

 

6- Ebû Hureyre'nin Sünen-i Nesâî'deki tarifine göre; birinin diğerine, "Ben kumaşımı senin kumaşınla trampa edeceğim" demesi ve hiçbiri diğe­rinin malını tedkik etmeden, sadece kumaşa dokunmanın, satışın şartı kı­lınması.

 

Hadis âlimlerinin buraya kadar olan çeşitli izahlarını, Şafiî fakihler üç surette toparlamışlardır:

 

Birincisi ve en sahihi; satıcının gündüz herhangi bir şekilde, gece de dü-rülmüş olarak bir kumaşı getirip müşterinin de eliyle kumaşın dışından do­kunması ve mal sahibinin alıcıya "bunun sana şu kadara- dokunman, bak­man yerine geçmek üzere ve gördükten sonra alıp almama konusunda mu­hayyerliğinin olmaması şartıyla- sattım" demesi.

 

İkincisi; alım satım akdine mahsus sözlerden hiç birisinisöylemeden, dokunmanın kendisini ratış saymaları.

 

Üçüncüsü; dokunmayı meclis muhayyeriğini sona erdirmeye şart kılma­ları."[Tecrid-i Sarih Tercemesi ve Şerhi, II, 294-295.]

 

Ahmet Naim Efendi'nin mülâmese ile ilgili olarak verdiği malumat bu­rada sona ermektedir. Merhum; mülâmeseden sonra münâbezenin izahına geçmiştir. Biz buraya Hanefî fıkhının bazı kaynaklarındaki mülâmese tasvi­rini verip, sonra Naim Efendi'nin münâbeze ile ilgili olarak verdiği bilgiyi aktaracağız.

 

el-Hidâye adındaki eserde, "Mülâmese; tarafların bir malda pazarlık yapmaları ve -akit kesinleştirilmeden- müşteri mala dokununca alışverişin kesinleşmiş sayılmasıdır.''

 

İbnü'l-Hümâm Şerhu Fethi'l-Kadîr adındaki eserinde, Sahih-i Müslim'­deki rivayette geçen mülâmese tarifini verir ve peşinden bir cümle ile bunu açıklar. İbnü'l-Hümâm'ın ibaresi şu şekildedir: "Müslim'de şu ilâve vardır: Mülâmese; taraflardan her birinin, diğerinin kumaşına hiç düşünmeden do­kunması ve gördükten sonra kabul edip etmeme muhayyerliği olmaksızın do­kunan yönünden satışın kesinleşmiş olmasıdır. Bu, meselâ gece karanlığın­da veya kumaş dürülü iken olur, taraflar alıcı kumaşa dokundu mu satışın kesinleşmiş sayılacağında anlaşmıştırlar."

 

Yukarıdaki tasavvurların farklılığına sebep, Naim Efendi'nin de belirt­tiği gibi, bu satış şeklinin İslâmiyet tarafından yasaklanmış olması ve müs-lümanların bunu uygulamamalarıdır. Ancak bütün tasavvurlarda, ortak olan nokta; alıcı ve satıcının, "aldım saftım" gibi alım satım akdinin rüknü olan icab ve kabulde bulunmamaları ve satılan malın, alıcı tarafından görülmemesi ve gördüğü zaman da almama muhayyerliğinin bulunmamasıdır. Za­ten bu akdin, caiz olmamasındaki hikmet, alıcının görmediği bir malı satın almak zorunda kalmasıdır.

 

Ahmet Naim Efendi'nin, münâbeze'yi tarif konusunda naklettikleri de şunlardır:

 

"1- Zührî'ye göre; alışverişte bulunacak olanlardan her biri diğerinin malını görmeden veya rıza şartı olmadan, kendi malım diğerine atar. Bu atışma ile satış tamamlanmış ve muhayyerlik hakkı düşmüş olur.[İbnü'l-Hümâm'ın tarifi de bu şekildedir.]

 

2- Şafiî'ye göre; malın atılmasını satışın kendisi addetmektir.

 

3- "Sana sattım. Fakat malı üzerine atınca muhayyerlik bitmiş ve satış bağlayıcı olmuştur" demek. [Ebû Dâvüd'daki rivayet bu şekildedir.]

 

4- Münâbeze, çakıl taşı atmaktır. Taş atmanın da iki sureti vardır: Biri, "Atacağım taş bu kumaşlardan hangisine isabet ederse onu sana şu kadara sattım" diğeri de; "Şu arazinin bulunduğum yerden itibaren atacağım taş nereye varırsa, oraya kadarını sana sattım" demek.

 

5- "Şu malı sana sattım, ancak bu taşı fırlatıncaya kadar muhayyerli­ğim var" demek.

 

6- Çakıl atmanın kendisini satış saymak ve meselâ, "Bu kumaşa taşı fırlattığım vakitte o kumaşı sana şu kadara satmış olayım" demek.

 

Münâbeze yoluyla olan satıştaki muhtelif tefsirleri de, Şafiî fakihleri üç şekle irca etmişler. Birincisi ve en sahihi, -mülâmese yoluyla olan satışta ol­duğu gibi- tarafların atışın kendisini satış saymaları; ikincisi sîga kullanmak-sizın atmayı satış saymaları; atmayı muhayyerliği sona erdirici saymalarıdır.

 

Dokunma (limâs) ve atma (nibâz) yoluyla yapılan her iki satış da garar ve kumar nevine girdikleri için, dinen yasaklanmışlardır. Müşteri alacağı malı görmeli ve özelliklerini bilmelidir. Aldatmaca alışveriş sahih değildir..."[Tecrid-i Sarih Tercemesi ve Şerhi, II, 295-296.]

 

Hanefilere göre münâbeze; bu maddelerden ilkinde anlatılan şekildir.