DEVAM: 24. Alıcı Ve
Satıcının Varlığı Hakkında Tam Bilgi Sahibi Olmadıkları Ve Teslim Edilememe
Tehlikesi Olan Bir Şeyi Satmak
حَدَّثَنَا
الْحَسَنُ
بْنُ عَلِيٍّ
حَدَّثَنَا عَبْدُ
الرَّزَّاقِ
أَخْبَرَنَا
مَعْمَرٌ عَنْ
الزُّهْرِيِّ
عَنْ عَطَاءِ
بْنِ يَزِيدَ
اللَّيْثِيِّ
عَنْ أَبِي
سَعِيدٍ الْخُدْرِيِّ
عَنْ
النَّبِيِّ
صَلَّى
اللَّهُ عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
بِهَذَا
الْحَدِيثِ زَادَ
وَاشْتِمَالُ
الصَّمَّاءِ
أَنْ يَشْتَمِلَ
فِي ثَوْبٍ وَاحِدٍ
يَضَعُ
طَرَفَيْ
الثَّوْبِ
عَلَى عَاتِقِهِ
الْأَيْسَرِ
وَيُبْرِزُ
شِقَّهُ
الْأَيْمَنَ
وَالْمُنَابَذَةُ
أَنْ يَقُولَ
إِذَا
نَبَذْتُ
إِلَيْكَ
هَذَا الثَّوْبَ
فَقَدْ
وَجَبَ
الْبَيْعُ
وَالْمُلَامَسَةُ
أَنْ
يَمَسَّهُ
بِيَدِهِ
وَلَا يَنْشُرُهُ
وَلَا يُقَلِّبُهُ
فَإِذَا
مَسَّهُ
وَجَبَ
الْبَيْعُ
Hasan b. Ali,
Abdürrezzak'tan; Abdürrezzak, Ma'mer'den, o Zührî'den; Zührî, Atâ b. Yezid
el-Leysî'den o da Ebû Saîd el-Hudrî vasıtasıyla Rasûlullah'dan bu (3377.)
hadisi rivayet etmiştir. Abdürrezzak, şunu da ilâve etti: îştimâlü's-sammâ;
kişinin bir ucunu sol omuzunun üzerine koyup sağ tarafım salıvermek suretiyle
tek bir kvmaşa sarılması.
Münâbeze; "Bu
kumaşı [sana] attığım zaman alışveriş tamam oldu" demesi.
Mülâmese;
"Müşterinin kumaşı açmadan ve çevirmeden eli ile ona dokunmasıdır. Kumaşa
dokununca alışveriş tamam olmuştur.”
İzah:
Buhari, libas, salât,
savm, buyu'; Müslim, buyu'; Nesâî, buyu'; İbn Mâce, ticârât; Ahmed b. Hanbel,
III, 6, 95.
Bu rivayet önceki
hadiste geçen tabirleri tefsir etmektedir. Hadiste nehyedilen giyim şekilleri
ile ilgili bir rivayet, Kitabu’s-Savm'da 48. bab, 2417 numarada geçti ve bu
konu ile ilgili bilgi verildi. Onun için biz burada sadece nehyedilen
alışverişler (rnülâmese ve münâbeze) üzerinde durmak istiyoruz. .
Mülâmese, dokunmak
manasına gelen; münâbeze de atmak manasına gelen mastarlarından türemişlerdir.
Bu terimlerin istilahî manaları da, lügat manaları ile alâkalıdır. Ancak bu
satışların tefsirinde farklı tasavvurlar ortaya çıkmıştır. Buhari, Müslim,
Nesâî ve Ebû Dâvûd'daki tasavvurların her yönden birbirine benzemedikleri
görülmektedir.
Ahmet Naim Efendi,
Tecrid-i Sarih Tercemesi'nde bu alışverişlerin çeşitli tasavvurlarını verir.
Şimdi, Ahmet Naim Efendi'nin verdiği bu malumatı sadeleştirerek aktarmak
istiyoruz:
"Bey'-i limâs
yahut mülâmese ile bey'-i nibâz yahut münâbeze; cahili-ye devrindeki alım satım
çeşitlerinden ikisinin adıdır. İslâm dini ile yasaklandıkları için tabii
olarak her ikisi de uygulamadan kalkmış ve bu yüzden de eski uygulamalarının
nasıl olduğunda farklı izahlar yapılmıştır.
Mülâmese akdi hakkında
şöyle denilmiştir:
1- Alışverişte
bulunacak olan tarafların, "Ben senin kumaşına, sen de benim kumaşıma
dokundun mu alım satım mun'akit olsun, yani muhayyerliğimiz kalmasın.'^ diyerek
pazarlık etmeleri.
2- Ebû Hanîfe'nin
tarifine göre; satıcı, "Bu eşyayı sana şu kadara sattım. Sana dokundum mu
satış vacib olsun" demesi, yahut müşterinin böyle demesi.
3- Müşterinin; durulmuş
bir kumaşı açıp bakmaksızın yalnız eliyle dışından yoklayıp açıp baktığında
seçme hakkı olmamak şartıyla satın alması. Ya da satıcının; "Kumaşa
dokundum mu sana satmış olayım" demesi; yahut da satıcının malını,
müşteri ona el sürünce, satış kesin olması yani seçme hakkının kalmaması
şartıyla satması.
4- Zührî'ye göre,
müşterinin satılacak kumaşa, -gece veya gündüz- eliyle dokunması ve kumaşı
açıp çevirmesiyle beraber satışın tamam olmasıdır ki, bunda ne görme vardır ne
de rıza.
5- Ebû Avâne'nin Yunus
b. Ubeyd tarikından nakline göre; müşterinin mala bakmaksızın, satanın da malı
hiç tarif etmeksizin yaptıkları alışveriştir.
6- Ebû Hureyre'nin
Sünen-i Nesâî'deki tarifine göre; birinin diğerine, "Ben kumaşımı senin
kumaşınla trampa edeceğim" demesi ve hiçbiri diğerinin malını tedkik
etmeden, sadece kumaşa dokunmanın, satışın şartı kılınması.
Hadis âlimlerinin
buraya kadar olan çeşitli izahlarını, Şafiî fakihler üç surette
toparlamışlardır:
Birincisi ve en sahihi;
satıcının gündüz herhangi bir şekilde, gece de dü-rülmüş olarak bir kumaşı
getirip müşterinin de eliyle kumaşın dışından dokunması ve mal sahibinin
alıcıya "bunun sana şu kadara- dokunman, bakman yerine geçmek üzere ve
gördükten sonra alıp almama konusunda muhayyerliğinin olmaması şartıyla-
sattım" demesi.
İkincisi; alım satım
akdine mahsus sözlerden hiç birisinisöylemeden, dokunmanın kendisini ratış
saymaları.
Üçüncüsü; dokunmayı
meclis muhayyeriğini sona erdirmeye şart kılmaları."[Tecrid-i Sarih
Tercemesi ve Şerhi, II, 294-295.]
Ahmet Naim Efendi'nin
mülâmese ile ilgili olarak verdiği malumat burada sona ermektedir. Merhum;
mülâmeseden sonra münâbezenin izahına geçmiştir. Biz buraya Hanefî fıkhının
bazı kaynaklarındaki mülâmese tasvirini verip, sonra Naim Efendi'nin münâbeze
ile ilgili olarak verdiği bilgiyi aktaracağız.
el-Hidâye adındaki
eserde, "Mülâmese; tarafların bir malda pazarlık yapmaları ve -akit
kesinleştirilmeden- müşteri mala dokununca alışverişin kesinleşmiş
sayılmasıdır.''
İbnü'l-Hümâm Şerhu
Fethi'l-Kadîr adındaki eserinde, Sahih-i Müslim'deki rivayette geçen mülâmese tarifini
verir ve peşinden bir cümle ile bunu açıklar. İbnü'l-Hümâm'ın ibaresi şu
şekildedir: "Müslim'de şu ilâve vardır: Mülâmese; taraflardan her birinin,
diğerinin kumaşına hiç düşünmeden dokunması ve gördükten sonra kabul edip
etmeme muhayyerliği olmaksızın dokunan yönünden satışın kesinleşmiş olmasıdır.
Bu, meselâ gece karanlığında veya kumaş dürülü iken olur, taraflar alıcı
kumaşa dokundu mu satışın kesinleşmiş sayılacağında anlaşmıştırlar."
Yukarıdaki
tasavvurların farklılığına sebep, Naim Efendi'nin de belirttiği gibi, bu satış
şeklinin İslâmiyet tarafından yasaklanmış olması ve müs-lümanların bunu
uygulamamalarıdır. Ancak bütün tasavvurlarda, ortak olan nokta; alıcı ve
satıcının, "aldım saftım" gibi alım satım akdinin rüknü olan icab ve
kabulde bulunmamaları ve satılan malın, alıcı tarafından görülmemesi ve gördüğü
zaman da almama muhayyerliğinin bulunmamasıdır. Zaten bu akdin, caiz
olmamasındaki hikmet, alıcının görmediği bir malı satın almak zorunda
kalmasıdır.
Ahmet Naim Efendi'nin, münâbeze'yi
tarif konusunda naklettikleri de şunlardır:
"1- Zührî'ye göre;
alışverişte bulunacak olanlardan her biri diğerinin malını görmeden veya rıza
şartı olmadan, kendi malım diğerine atar. Bu atışma ile satış tamamlanmış ve
muhayyerlik hakkı düşmüş olur.[İbnü'l-Hümâm'ın tarifi de bu şekildedir.]
2- Şafiî'ye göre; malın
atılmasını satışın kendisi addetmektir.
3- "Sana sattım.
Fakat malı üzerine atınca muhayyerlik bitmiş ve satış bağlayıcı olmuştur"
demek. [Ebû Dâvüd'daki rivayet bu şekildedir.]
4- Münâbeze, çakıl taşı
atmaktır. Taş atmanın da iki sureti vardır: Biri, "Atacağım taş bu
kumaşlardan hangisine isabet ederse onu sana şu kadara sattım" diğeri de;
"Şu arazinin bulunduğum yerden itibaren atacağım taş nereye varırsa, oraya
kadarını sana sattım" demek.
5- "Şu malı sana
sattım, ancak bu taşı fırlatıncaya kadar muhayyerliğim var" demek.
6- Çakıl atmanın
kendisini satış saymak ve meselâ, "Bu kumaşa taşı fırlattığım vakitte o
kumaşı sana şu kadara satmış olayım" demek.
Münâbeze yoluyla olan
satıştaki muhtelif tefsirleri de, Şafiî fakihleri üç şekle irca etmişler.
Birincisi ve en sahihi, -mülâmese yoluyla olan satışta olduğu gibi- tarafların
atışın kendisini satış saymaları; ikincisi sîga kullanmak-sizın atmayı satış
saymaları; atmayı muhayyerliği sona erdirici saymalarıdır.
Dokunma (limâs) ve atma
(nibâz) yoluyla yapılan her iki satış da garar ve kumar nevine girdikleri için,
dinen yasaklanmışlardır. Müşteri alacağı malı görmeli ve özelliklerini
bilmelidir. Aldatmaca alışveriş sahih değildir..."[Tecrid-i Sarih
Tercemesi ve Şerhi, II, 295-296.]
Hanefilere göre
münâbeze; bu maddelerden ilkinde anlatılan şekildir.