بَاب
فِي بَيْعِ
السِّنِينَ
23. Ağacın Vereceği
Meyveyi Birkaç Seneliğine Satmak
حَدَّثَنَا
أَحْمَدُ
بْنُ
حَنْبَلٍ
وَيَحْيَى
بْنُ مَعِينٍ
قَالَا
حَدَّثَنَا
سُفْيَانُ
عَنْ
حُمَيْدٍ
الْأَعْرَجِ
عَنْ سُلَيْمَانَ
بْنِ عَتِيقٍ
عَنْ جَابِرِ
بْنِ عَبْدِ
اللَّهِ
أَنَّ النَّبِيَّ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
نَهَى عَنْ
بَيْعِ
السِّنِينَ
وَوَضَعَ
الْجَوَائِحَ
قَالَ أَبُو
دَاوُد لَمْ
يَصِحَّ عَنْ
النَّبِيِّ
صَلَّى
اللَّهُ عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
فِي
الثُّلُثِ
شَيْءٌ وَهُوَ
رَأْيُ أَهْلِ
الْمَدِينَةِ
Câbir b. Abdullah
(r.a)'den rivayet edildiğine göre: Rasûlullah (s.a.v.), (ağacın) birkaç sene
(içinde vereceği meyve) yi önceden satmayı nehyetti. Âfetlerin (mahvettiği
meyvelerin bedelini ise) indirdi.
Ebû Dâvûd dedi ki:
Rasûlullah (s.a.v.)'den, (zararın) üçte bir olması konusunda, sahih bir haber
gelmedi. Bu ancak Medinelilerin görüşüdür.
İzah:
Müslim, musâkât; Nesâî,
buyu'; İbn Mâce, ticârât; Muvatta, buyu'; Ahmed b. Hanbel, III, 309.
Beyu's-sinîn: Bahçe
sahibinin, bahçesindeki bir veya daha fazla ağacın ya da ağaçların tümünün bir
iki veya daha fazla sene zarfında vereceği meyveyi önceden satmasıdır. Bu satış
şekline, "Beyu'l-mu'âveme" de denilir. Bu satışta henüz meyve ortada
olmadığı gibi, ileride olacağı veya ne kadar olacağı da belli değildir. Onun
için bu satış; olmayan bir şeyin (ma'dûm) satışıdır. O bakımdan bu satış türü
bâtıldır. Nevevî, bu konuda ulemanın icmaı olduğunu söyler.
Hattâbî;
beyu's-sinînin, aynın satışı olduğunu ve caiz olmayan bu satışın, caiz olan
vasfın satışı (selem) ile karıştırılmaması gerektiğine işaret eder.
Kitabul-Bey'in baş
tarafında da söylendiği gibi, selem; bir kimsenin satıcı ile para peşin, mal
vadeli olmak üzere ve malın cinsini, kalitesini, mikdarını, (taşınması masrafı
gerektiren cinslerde) teslim edileceği yeri ve teslim edileceği zamanı tayin
ederek pazarlık edip parayı teslim etmesidir. Bu ak-din caiz olması için, akde
konu olan malın akid esnasında ve teslim edileceği zamanda piyasada bulunur
olması da şarttır. Selemde, verilecek malın belirli bir ağacın veya bahçenin
meyvesi olması şart koşulamaz.
Üzerinde durduğumuz
hadiste ise, belli bir ağacın veya bahçenin belirlenen süre zarfında vereceği
meyveyi satmak yasaklanmıştır.
Hadiste konu edilen
ikinci bir mesele de "câiha" meselesidir.
Câiha: Hayvan ve
meyveleri helak eden, onların kökünü kazıyan âfettir. Burada o âfetin sebep
olduğu zarar kastedilmektedir.
Ebû Dâvûd'daki cümlesi,
Sahih-i Müslim'de; "Rasülullah, âfetlerin (telef ettiği meyvenin karşılığını
müşteriden) indirmeyi emretti" şeklindedir. Hattâbî; Şafiî'nin de bu
hadisi Süfyân'dan, Müslim'in rivayeti gibi şeklinde rivayet ettiğini söyler.
İbn Mâce'de
"câiha" ile ilgili rivayet ise şu şekildedir: "Bir kimse (ağaç
üzerindeki) meyveyi satıp da ona bir âfet gelirse kardeşinin (müşteri) malından
bir şey almasın. Bu durumda sizden biri müslüman kardeşinin malım neye karşılık
alacaktır?!.."
Tahavî'de de bu rivayet
aynen vardır.
Bu rivayetlerden
anlıyoruz ki, dalında iken satılan bir meyve daha koparılmadan bir âfete maruz
kalırsa Hz. Nebi (s.a.v.) bu âfetin verdiği zararı satıcının karşılamasını
emretmiştir. Yani bu zararın karşılığının bedelden düşürülmesini istemiştir.
Buharîbir ta'likında;
henüz salahı görünmeden satılan bir meyve âfete uğrarsa, bu zararın satıcıya
ait olduğunu söyler.
Hattâbî; Hz. Nebi'in,
âfetin doğurduğu zararın satıcı tarafından karşılanması yolundaki emrinin
fakihlerin çoğu tarafından mendubluğa ham-ledildiğini söyler. Yani,
"Ağaçta iken satılan meyve telef olursa, satıcının bunun parasını almaması
menduptur, vacip değildir" derler.
Hattâbî'nin dediğine
göre, bu görüşteki âlimler te'villerini şu şekilde delillendirirler:
Müşteri, ağaçtaki
meyveyi satın aldıktan sonra ona malik olmuştur. İsterse o meyveyi hemen
satabilir, isterse bir başkasına hibe edebilir. Artık bu meyvenin satıcı ile
ilgisi kalmamıştır. Böyle olduğu halde, bu malın uğrayacağı zararı satıcıya
yüklememiz; müşteriye, riskine katlanmadığı bir kârı caiz görmemiz demektir.
Halbuki Rasülullah Efendimiz, riski kabullenilmeyen bir kârı caiz görmemiştir.
Sonra, eğer salahı göründükten sonra meyvenin uğrayacağı zarar satıcıya ait
olsaydı, o zaman Hz. Nebi'in salahı görünmemiş olan meyveyi satmaktan
nehyedişinin manası kalmazdı.
Ahmed b. Hanbel, Ebû
Ubeyd ve hadis âlimlerinden bir grup âfetin sebep olduğu zararın bedelden
düşürülmesinin gerekli (vacip) olduğunu söylerler. Anlaşılıyor ki bu görüşte
olanlar hadisin zahirî manasını almışlardır.
İmam Mâlik ise; âfetin
verdiği zararın, malın üçte birinden daha az olması halinde bu zararın
müşteriye, üçte bir veya daha fazla olması halinde ise satıcıya ait olduğu
görüşündedir.
Ebû Dâvûd, metnin
sonunda; hadiste bu manaya gelecek bir sözün bulunmadığını,, bunun
Medinelilere ait bir görüş olduğunu söylemiştir.
Sindî'nin hadisi anlama
tarzı daha değişik olmuştur: Ona göre, bazı âlimler bu hadisteki zararın
satıcı tarafından karşılanması hükmünü, âfetin meyvenin müşteriye tesliminden
önce olması haline hamletmişlerdir. Müşteriye teslim edildikten sonra gelecek
olan zarar ise alıcıya aittir. Şunu belirtelim ki, meyvenin müşteriye
tesliminden maksat kesilip verilmesi değil, tahliye-. dir. Yani satıcının
alıcıya, "İşte meyve buyur, istediğin zaman kes" deyip izin
vermesidir. Çünkü her malın teslim şekli kendisine hastır.
Tahavî, bu konuda-varid
olan iki hadisi (Ebû Dâvûd ve Müslim'deki hadis ile, İbn Mâce'den nakledip
Tahavî'de de bulunduğuna işaret ettğimiz iki hadis) değişik biçimlerde
yorumlar. Tahavî'ye göre:
Birinci hadis
(Rasûluliah, âfetin telef ettiği meyvenin bedelini düşürmeyi emretti,
manasındaki hadis); haracı arazilerle ilgilidir .-Yani haracı müslü-manlar için
olan haracî arazilerdeki meyveler âfete maruz-kâlıp da telef olsalar haracın
kaldırılması vacibdir, lâzımdır. Çünkü bu müsıümanların yararınadır ve arazilerini
ekime elverişli hale getirmeleri için tarla sahiplerine destektir. Bu hadis
satılan meyvelerle ilgili değildir.
"Kardeşine bir şey
satsan ve ona bir âfet dokunsa..." manasındaki hadisten maksat ise;
satıtıp da henüz müşteriye teslim edilmeyen meyvelerle ilgilidir.
Tahavî bu hadisi,
yukarıda Sindî'den naklettiğimiz manada izah etmektedir.
Buraya kadar
yazılanları birkaç kelime ile özetlersek diyebiliriz ki:
1- Hz.Nebi Efendimiz bir
bahçenin ağaçlarının ileride vereceği meyveyi önceden satmayı caiz
görmemiştir. Bu konuda âlimler arasında da bir ihtilâf yoktur. Çünkü olmayan
bir şeyin satışıdır.
2- Bir kimse ağacındaki
meyveyi satar ve meyve toplanmadan bir âfet sebebiyle telef olursa;
a) Âlimlerin
çoğunluğuna göre; satıcının alıcının uğradığı zararı ücretten indirmesi
menduptur, vacib değildir.
b) Ahmed b. Hanbel, Ebû
Ubeyd ve bazı hadis âlimlerine göre; zararı satıcının karşılaması lâzımdır,
vacibtir.
c) Tahavî'ye göre, bu
hadis ya haracı arazilerle, ya da satılıp da henüz müşteriye teslim edilmeyen
meyve ile ilgilidir.
d) İmam Mâlik'e göre;
âfetin verdiği zarar toplam ürünün üçte birinden azsa alıcıya, üçte bir veya
daha fazla ise satıcıya aittir.