SÜNEN EBU DAVUD

Bablar    Konular    Numaralar  

BUYU’ ve İCARE BAHSİ

<< 3361 >>

بَاب فِي الْمُزَابَنَةِ

Müzabene

 

حَدَّثَنَا أَبُو بَكْرِ بْنُ أَبِي شَيْبَةَ حَدَّثَنَا ابْنُ أَبِي زَائِدَةَ عَنْ عُبَيْدِ اللَّهِ عَنْ نَافِعٍ عَنْ ابْنِ عُمَرَ أَنَّ النَّبِيَّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ نَهَى عَنْ بَيْعِ الثَّمَرِ بِالتَّمْرِ كَيْلًا وَعَنْ بَيْعِ الْعِنَبِ بِالزَّبِيبِ كَيْلًا وَعَنْ بَيْعِ الزَّرْعِ بِالْحِنْطَةِ كَيْلًا

 

İbn Ömer (r.a.)’dan rivayet edildiğine göre; Rasulullah (s.a.v.) (ağaç üzerindeki) hurmayı (yerdeki) hurma karşılığında, (asmadaki) taze üzümü (yerdeki) kuru üzüm karşılığında ve biçilmemiş ekini buğday karşılığında ölçü satmayı menetti.

 

 

İzah:

Buhari, buyu'; Müslim, buyu'; Muvatta, buyu'; Ahmed b. Hanbel, II, 392.

 

Müzabene; sözlükte, müdafaa etmek manasına gelir.Bu kelimenin üçlü masdarı “zeben” dir, şiddetle atmak demektir. Zebaniler; kafirleri şiddetle cehenneme attıkları için bu adı almışlardır.Biraz sonra ıstılahi tarifinde görüleceği gibi, bu alışverişte taraflardan biri kandığı için akdi bozmayı, öbürü de karlı çıktığı için devam ettirmeyi isteyecekleri için haklarının müdafaa edecekleri için bu akde “müzabene” denilmiştir.

 

Müzabene, fıkıh ıstılahında; henüz dalından kopartılmamış taze hurmayı tahmin edip o  kadar ölçüdeki toplanmış hurma karşılığında satmaktır. Çubuğundaki taze üzümü belli ölçüdeki kuru üzüm karşılığı satmak da müzabenedir. Yani bir kimsenin, mesela bağındaki üzümü 100 ölçek kuru üzüm karşılığında bir başkasına satmasıdır.Başağından ayrılmamış buğdayın tahmini olarak o mikdar buğday karşılığı satılmasına mühakala denir.

 

Hadisin Buhari’deki rivayetlerinde ravi İbn Ömer, Rasulullah (s.a.v.)’ın müzabeniyi nehyettiğini bildirdikten sonra onu tarif etmiştir. Bu rivayetlerden bir kısmındaki tarifler bizim yukarıya verdiğimiz tarif şeklindedir.Birisinde ise; “Bir kimsenin meyveyi ölçü ile satıp , fazla çıkarsa bana ait eksik çıkarsa sana ait demesidir.” Şekilinde tarif edilmiştir.

 

İmam Şafii, aralarında riba cereyan eden tüm malların, ister belli olsun ister olmasın birbirleri ile satımını bu hükme ilhak etmiştir.

 

İmam Malik’in müzabeneyi anlayışı ise şöyledir: Vezni, keyli veya adedi bir malı mikdarı belli olmadan götürü usulü ile, belirli olan vezni veya keyli veya adedi bir mal karşılığında satmaktır.Mesela bir yığın buğdayı on kilo buğday karşılığında satmak müzabenedir.İmam Malik, mikdarları belli olmayan iki malın birbirleri karşılığındaki satışına da müzebene der.

 

Müzâbeneyi başka türlü izah edenler de vardır. Bunlardan bir kaçını daha aktaralım:

 

Akdi yapanların gabni (aşırı kâr) caiz olmayan bir cins malda, birbir­lerini aldatacak biçimde pazarlık yapmalarıdır.

 

Âfetten emin olmadan önce meyveyi satmaktır. Askalanî, bu tarifin hatalı olduğunu söyler.

 

Müzâbene, ziraî ortakçılıktır.

 

Bu tarifler içerisinde en meşhur ve makbulü, hadislerdeki izahlardan çı­kartılan ilk tariftir.

 

Tarladaki başakta olan buğdayı tahmin ederek hasat edilmiş buğday kar­şılığında satmaya da muhâkale denilir. Bu da müzâbene gibidir.

 

Hadis-i şerif; müzâbene yoluyla yapılan alışverişlerin caiz olmadığına delâlet etmektedir. Bu konuda âlimlerden nakledilen farklı bir görüşe rast­lamış değiliz. Yani müzâbene yoluyla yapılan alışverişler ittifakla caiz değildir.

 

Bu alışverişin caiz olmayış illeti, ribâ endişesidir. Çünkü daldaki hurma ile yerdeki ölçüsü belli hurma arasında eşitliğin bulunması tesadüf olmazsa mümkün değildir. Nitekim Tahavî'nin İbn Huzeyme kanalıyla, sermaye sa­hibi bazı sahâbîlerden naklettiği bir rivayette, müzâbeneden nehyin ribâ en­dişesiyle olduğu sarahaten zikredilmiştir.

 

Hadis-i şerifte Hz. Nebi (s.a.v.), anılan meyveleri dalında iken belli ölçüdeki cinsi ile satılmalarını caiz görmemiştir. Mikdarı belli olan bedelin "keyl = ölçü" ile ifade edilmesi; üzüm, buğday ve hurma gibi maddelerin keylî (ölçü ile alınıp satılan cinsten) olmaları sebebiyle olsa gerektir. Yoksa bu asmasından koparılmamış üzümü meselâ 100 kg. kuru üzümle satmanın caiz olduğu manasına gelmez. Önemli olan bedellerden birisinin mikdarının belli olması, diğerinin ise belli olmamasıdır.

 

Bilindiği gibi çeşitli malların mikdarlarım tayinde değişik birimler kul­lanılır. Meselâ, kumaş metre ile, süt litre ile, demir kilo ile alınıp satılır. Mal­ların mikdarlarmın tayininde Hz. Nebi devrinde kullanılan birimler, o malların keylî veya veznî oluşunda esas kabul edilmiştir. Meselâ buğday, arpa, üzüm, hurma gibi maddeler o devirde ölçekle alınıp satıldığı için bu mallara keylî denilmiştir. İmam Ebû Hanîfe ve Muhammed'e göre; Hz. Pev-gamber'in birbirleri karşılığında eşit olmadan ölçekle satışını caiz görmedik Ieri ebediyyen keylîdir. İnsanların bu satış şeklini değiştirmeleri, o malları keylî olmaktan çıkarmaz. Ebû Yusuf ise, "Rasülullah'ın bir şeye keylî veya veznî demesi, o zamanki âdete binaendir. Dolayısıyla, maddelerin keylî ve­ya veznî oludğunu örf ayarlar" der.

 

Günümüzde; buğday, üzüm vs. gibi maddeler tartı ile alınıp satılmak­tadır. Onun için bunlar hakkındaki hükmün, Ebû Yusuf'un görüşüne göre olması uygundur. Yani bu maddelerin birbirleri karşılığında eşitlik bulun­madan ölçekle satılmaları caiz olmadığı gibi, tartı ile satılmaları da caiz de­ğildir. Bu da ribâdır.