بَاب
فِي
الْمُزَابَنَةِ
Müzabene
حَدَّثَنَا
أَبُو بَكْرِ
بْنُ أَبِي
شَيْبَةَ
حَدَّثَنَا
ابْنُ أَبِي
زَائِدَةَ
عَنْ
عُبَيْدِ
اللَّهِ عَنْ
نَافِعٍ عَنْ
ابْنِ عُمَرَ
أَنَّ
النَّبِيَّ
صَلَّى
اللَّهُ عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
نَهَى عَنْ
بَيْعِ
الثَّمَرِ
بِالتَّمْرِ
كَيْلًا
وَعَنْ
بَيْعِ
الْعِنَبِ
بِالزَّبِيبِ
كَيْلًا
وَعَنْ
بَيْعِ
الزَّرْعِ
بِالْحِنْطَةِ
كَيْلًا
İbn Ömer (r.a.)’dan
rivayet edildiğine göre; Rasulullah (s.a.v.) (ağaç üzerindeki) hurmayı
(yerdeki) hurma karşılığında, (asmadaki) taze üzümü (yerdeki) kuru üzüm
karşılığında ve biçilmemiş ekini buğday karşılığında ölçü satmayı menetti.
İzah:
Buhari, buyu'; Müslim,
buyu'; Muvatta, buyu'; Ahmed b. Hanbel, II, 392.
Müzabene; sözlükte,
müdafaa etmek manasına gelir.Bu kelimenin üçlü masdarı “zeben” dir, şiddetle
atmak demektir. Zebaniler; kafirleri şiddetle cehenneme attıkları için bu adı
almışlardır.Biraz sonra ıstılahi tarifinde görüleceği gibi, bu alışverişte
taraflardan biri kandığı için akdi bozmayı, öbürü de karlı çıktığı için devam
ettirmeyi isteyecekleri için haklarının müdafaa edecekleri için bu akde
“müzabene” denilmiştir.
Müzabene, fıkıh
ıstılahında; henüz dalından kopartılmamış taze hurmayı tahmin edip o kadar ölçüdeki toplanmış hurma karşılığında
satmaktır. Çubuğundaki taze üzümü belli ölçüdeki kuru üzüm karşılığı satmak da
müzabenedir. Yani bir kimsenin, mesela bağındaki üzümü 100 ölçek kuru üzüm
karşılığında bir başkasına satmasıdır.Başağından ayrılmamış buğdayın tahmini
olarak o mikdar buğday karşılığı satılmasına mühakala denir.
Hadisin Buhari’deki
rivayetlerinde ravi İbn Ömer, Rasulullah (s.a.v.)’ın müzabeniyi nehyettiğini
bildirdikten sonra onu tarif etmiştir. Bu rivayetlerden bir kısmındaki tarifler
bizim yukarıya verdiğimiz tarif şeklindedir.Birisinde ise; “Bir kimsenin
meyveyi ölçü ile satıp , fazla çıkarsa bana ait eksik çıkarsa sana ait
demesidir.” Şekilinde tarif edilmiştir.
İmam Şafii, aralarında
riba cereyan eden tüm malların, ister belli olsun ister olmasın birbirleri ile
satımını bu hükme ilhak etmiştir.
İmam Malik’in
müzabeneyi anlayışı ise şöyledir: Vezni, keyli veya adedi bir malı mikdarı
belli olmadan götürü usulü ile, belirli olan vezni veya keyli veya adedi bir
mal karşılığında satmaktır.Mesela bir yığın buğdayı on kilo buğday karşılığında
satmak müzabenedir.İmam Malik, mikdarları belli olmayan iki malın birbirleri
karşılığındaki satışına da müzebene der.
Müzâbeneyi başka türlü
izah edenler de vardır. Bunlardan bir kaçını daha aktaralım:
Akdi yapanların gabni
(aşırı kâr) caiz olmayan bir cins malda, birbirlerini aldatacak biçimde
pazarlık yapmalarıdır.
Âfetten emin olmadan
önce meyveyi satmaktır. Askalanî, bu tarifin hatalı olduğunu söyler.
Müzâbene, ziraî
ortakçılıktır.
Bu tarifler içerisinde
en meşhur ve makbulü, hadislerdeki izahlardan çıkartılan ilk tariftir.
Tarladaki başakta olan
buğdayı tahmin ederek hasat edilmiş buğday karşılığında satmaya da muhâkale
denilir. Bu da müzâbene gibidir.
Hadis-i şerif; müzâbene
yoluyla yapılan alışverişlerin caiz olmadığına delâlet etmektedir. Bu konuda
âlimlerden nakledilen farklı bir görüşe rastlamış değiliz. Yani müzâbene
yoluyla yapılan alışverişler ittifakla caiz değildir.
Bu alışverişin caiz
olmayış illeti, ribâ endişesidir. Çünkü daldaki hurma ile yerdeki ölçüsü belli
hurma arasında eşitliğin bulunması tesadüf olmazsa mümkün değildir. Nitekim
Tahavî'nin İbn Huzeyme kanalıyla, sermaye sahibi bazı sahâbîlerden naklettiği
bir rivayette, müzâbeneden nehyin ribâ endişesiyle olduğu sarahaten
zikredilmiştir.
Hadis-i şerifte Hz.
Nebi (s.a.v.), anılan meyveleri dalında iken belli ölçüdeki cinsi ile
satılmalarını caiz görmemiştir. Mikdarı belli olan bedelin "keyl =
ölçü" ile ifade edilmesi; üzüm, buğday ve hurma gibi maddelerin keylî
(ölçü ile alınıp satılan cinsten) olmaları sebebiyle olsa gerektir. Yoksa bu
asmasından koparılmamış üzümü meselâ 100 kg. kuru üzümle satmanın caiz olduğu
manasına gelmez. Önemli olan bedellerden birisinin mikdarının belli olması,
diğerinin ise belli olmamasıdır.
Bilindiği gibi çeşitli
malların mikdarlarım tayinde değişik birimler kullanılır. Meselâ, kumaş metre
ile, süt litre ile, demir kilo ile alınıp satılır. Malların mikdarlarmın
tayininde Hz. Nebi devrinde kullanılan birimler, o malların keylî veya veznî
oluşunda esas kabul edilmiştir. Meselâ buğday, arpa, üzüm, hurma gibi maddeler
o devirde ölçekle alınıp satıldığı için bu mallara keylî denilmiştir. İmam Ebû
Hanîfe ve Muhammed'e göre; Hz. Pev-gamber'in birbirleri karşılığında eşit
olmadan ölçekle satışını caiz görmedik Ieri ebediyyen keylîdir. İnsanların bu
satış şeklini değiştirmeleri, o malları keylî olmaktan çıkarmaz. Ebû Yusuf ise,
"Rasülullah'ın bir şeye keylî veya veznî demesi, o zamanki âdete
binaendir. Dolayısıyla, maddelerin keylî veya veznî oludğunu örf ayarlar"
der.
Günümüzde; buğday, üzüm
vs. gibi maddeler tartı ile alınıp satılmaktadır. Onun için bunlar hakkındaki
hükmün, Ebû Yusuf'un görüşüne göre olması uygundur. Yani bu maddelerin
birbirleri karşılığında eşitlik bulunmadan ölçekle satılmaları caiz olmadığı
gibi, tartı ile satılmaları da caiz değildir. Bu da ribâdır.