بَاب
فِي
الْمَطْلِ
10. Borcu Ödemeyi
Geciktirmek
حَدَّثَنَا
عَبْدُ
اللَّهِ بْنُ
مَسْلَمَةَ
الْقَعْنَبِيُّ
عَنْ مَالِكٍ
عَنْ أَبِي
الزِّنَادِ
عَنْ
الْأَعْرَجِ
عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ
أَنَّ
رَسُولَ
اللَّهِ
صَلَّى اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
قَالَ مَطْلُ
الْغَنِيِّ
ظُلْمٌ
وَإِذَا
أُتْبِعَ
أَحَدُكُمْ
عَلَى
مَلِيءٍ
فَلْيَتْبَعْ
Ebû Hureyre (r.a)'den
rivayet edildiğine göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Zenginin
borcunu geciktirmesi zulümdür. Biriniz, (alacağı) bir zengine havale edilirse
kabul etsin.”
İzah:
Buharî, havale,
istikraz; Müslim, müsâkât; Nesâî, buyu'; Tirmizî, buyu'; İbn Mâce, sadaka;
Muvatta, buyu'; Dârimî, buyu'; Ahmed b. Hanbel, II, 71, 245, 254, 260.
Hadis-i şerifin Ebû
Hureyre'den olan rivayeti Kütüb-i Sitte'nin tümünde yer almıştır. İbn Mâce'nin
Sünen'inde bir de İbn Ömer'den gelen bir rivayet vardır.
Hadis-i şerif iki
konuya temas etmektedir:
1) Zenginin borcunu
geciktirmesi,
2) Alacaklının zengin
birine havale edilmesi hali.
Bu konuların tetkikine
başlamadan önce, hadiste geçen iki kelime üzerinde durmak istiyoruz:
Matl: Aslında, bir şeyi
uzatmak, demiri uzatmak için yaymak manalarına gelir. Burada; bir kimsenin
borcunu vermeyi geciktirmesi, alacaklıyı oyalaması, savsaklaması karşılığında
kullanılmıştır. Kurtubî, bu kelimenin; "Ödemesi gereken borcu, imkânı
varken ödememek" manasına olduğunu söyler.
Ganî: Zengin demektir.
Hadis-i şerifte, borcunu ödeme imkânına sahip olan kişi manasında
kullanılmıştır.
Kelimelerle ilgili bu
kısa açıklamamızdan sonra, hadisin temas ettiği konulara dönebiliriz.
1- Yukarıda da işaret
edildiği gibi, hadis-i şerifte önce borcunu ödeme imkânına sahip olduğu halde,
borcu ödemeyip geciktirmenin zulüm olduğu belirtilmektedir. Tercemeden
anlaşılacağı üzere, burada sözkonusu edilen zengin, borçlu durumundadır. Yani
"matl" masdarı, failine muzaf olmuştur. Bu anlayış, ulemanın
çoğunluğuna aittir.
Bazı âlimler ise
cümlenin, "Zengine olan borcu geciktirmek zulümdür." manasına
geldiğini söylerler. Bu manaya göre; matl masdarı, mef'ulüne muzaf olmuş olur.
Bu durumda hadisi; "Zengine olan borcu ödemeyip geciktirmek zulüm olduğuna
göre, fakire olanı geciktirmek öncelikle zulümdür" şeklinde anlamak
gerekir. Ancak, yukarıda da işaret edildiği gibi, âlimlerin büyük çoğunluğu
önceki manayı benimsemiş ve hadisi, "Zenginin, borcunu geciktirmesi
zulümdür" şeklinde anlamışlardır.
Hattâbî; "Bu
cümlenin delâleti ile anlıyoruz ki, ödeyecek bir şey bulamadığı için borcunu
geciktiren zalim değildir, dolayısıyla bu durumda olan borçlu hapsedilemez.
Çünkü hapis bir cezadır ve ceza ancak zalime verilir." demektedir.
Hz. Nebi (s.a.v.), gücü
yettiği halde borcu ödemeyi zulüm olarak nitelediğine göre, bu davranışın caiz
olmadığı kesindir. Ancak, bu yasağın delâlet ettiği hüküm konusunda âlimler
ihtilâf etmişlerdir:
Cumhura göre, borcunu
kasden ödemeyen fâsık olur. Bir kimsenin fa-sık sayılması için, Şâfiîlerden
Nevevî'nin tercihine göre, bu işi (borcunu geciktirmeyi) tekrarlaması gerekir.
Sübkî ise, tekrarlamanın şart olmadığını, bir kere borcu oyalamakla kişinin
fâsık sayılacağını söyler.
Mâlikîlerden Sahnûn da:
"Zengin birisi borcunu ödemeyip savsaklarsa, şahitliği kabul edilmez.
Çünkü kendisine zalim denilmiştir." der.
2- Hadisin ihtiva
ettiği ikinci konu, zengine yapılan havaleyi kabul konusudur. Buradaki
"zengin"den maksat, borcu ödemeye kadir olan kişidir.
Havale: Sözlükte,
"nakletmek" manasına gelir. Fıkıh ıstılahında; "Borcu bir
zimmetten başka bir zimmete aktarmak" demektir. Yani, boçlunun, alacaklıyı
alacağım almgsı için başka birisine göndermesidir. Havalenin sahih sayılması
için; muhîl, muhtâl ve muhâlün aleyhin rızaları yani havaleyi kabul etmeleri
şarttır.
Muhîl; havale eden,
yani borçlu olup da borcunu başkasının zimmetine aktaran kişidir.
Muhtâl; alacaklı olandır.
Buna muhâlün leh de denilir.
Muhâlün aleyh:
Kendisine havale edi?en muhîlin borcunu kabullenen kişidir. Buna, muhtâlün
aleyh de denilir.
Havale edilen borca da,
"muhâlün bih" denilir.
Havalenin sahih olması
için saydığımız taraflarca kabulünün şart oluşu, Hanefî mezhebindeki zahir
rivayete göredir. Diğer mezheplerde, muhtâl ve muhâlün aleyhin rızasını şart
koşmayanlar da vardır.
Havalenin sahih olması
için; borcun belli olması, muhîl ve muhâlün lehin akıllı, muhâlün aleyhin hem
âkil hem de baliğ olması gibi başka şartlar da vardır.
Hadis-i şerifin zahiri,
zengin birine yapılan havaleyi kabul etmenin va-cib olduğuna delâlet
etmektedir. Çünkü Hz. Nebi (s.a.v.) bunu emretmiştir. Zahirîler, Hanbelîlerin
çoğu,Ebü Sevr ve İbn Cerîr et-Taberî bu görüşe sahiptirler. Cumhura göre ise
havaleyi kabul etmek vacib değil müste-haptır. Buna göre Nebi Efendimiz'in
emri, havaleyi kabule teşvik içindir. Nitekim İbn Vehb'in bu konudaki bir
sorusuna İmam Mâlik, "Bu teşvik içindir, bağlayıcı değildir"
karşılığını vermiştir.
Havale tahakkuk edince,
alacaklı alacağını sadece muhâlün aleyh (kendisine havale edilen) den
isteyebilir, muhîl (havale yapan borçlu)den isteyemez. Havale ile borçlunun
zimmeti borçtan ibra edilmiş olur. Ancak, alacaklının hakkının zayi olma
tehlikesi ortaya çıkarsa; Hanefîlere göre muhtâl, alacağını muhilden
isteyebilir.
Alacaklının hakkının
zayi olma tehlikesine "tevâ" denilir. Bu, İmam A'zam'a göre;
a) Muhâlün aleyhin
havaleyi inkâr edip, muhtâlin bunu isbat için elinde delilinin bulunmaması,
b) Muhâlün aleyhin,
müflis olarak ölmesi ile ortaya çıkar.
İmam Ebû Yusuf ve
Muhammed'e göre yukarıdakilere ilâveten, hâkimin muhâlün aleyhin iflasına
hükmetmesi ile de, alacaklının hakkının alamama tehlikesi tahakkuk etmiş
sayılır.
İmam Mâlik, Şafiî,
Ahmed b. Hanbel, Ebû Ubeyd ve Ebû Sevr'e göre; havale tamamlandıktan sonra
muhîl tamamen borçtan kurtulmuştur. Ne olursa olsun, alacaklı alacağını
kendisinden isteyemez.
Hattâbî'nin,
Münzirî'den nakledilip "sahiplerini bilmiyorum" dediği üçüncü bir
görüşe göre; muhâlün aleyh hayatta olduğu müddetçe alacaklı borcunu ödemesi
için borçluya (muhîl) müracaat edemez. Ama muhâlün aleyh ölür ve borcun
ödenebileceği bir şey bırakmazsa, o zaman müracaat edebilir.
Bu görüş sahiplerinin
hepsi, üzerindedurduğumuz hadisi kendi görüşlerine delil kabul etmişlerdir.
Hanefîler, Hz. Nebi (s.a.v.)'in; "Zengine havale edilen kabul etsin"
sözünün muhtâlin borcu ödeyecek imkâna sahip olması gerektiğini gösterdiğini,
iflâs ile de bu imkânın kalktığını söylerler. Karşı görüşte olanlar ise;
zenginliğin, sonrası için değil sadece havale anında şart olduğunu iddia
ederler ve iddialarını cümledeki zarfını öne sürerek desteklerler. Çünkü,
vakitle sınırlı bir şart kelimesidir. Bununla hüküm ileriye değil, sadece o
hale bağlıdır.