بَاب
فِي وَضْعِ
الرِّبَا
5. Faizin Kaldırılışı
حَدَّثَنَا
مُسَدَّدٌ
حَدَّثَنَا
أَبُو الْأَحْوَصِ
حَدَّثَنَا
شَبِيبُ بْنُ
غَرْقَدَةَ
عَنْ
سُلَيْمَانَ
بْنِ عَمْرٍو
عَنْ أَبِيهِ
قَالَ
سَمِعْتُ
رَسُولَ
اللَّهِ صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
فِي حَجَّةِ
الْوَدَاعِ
يَقُولُ
أَلَا إِنَّ
كُلَّ رِبًا
مِنْ رِبَا
الْجَاهِلِيَّةِ
مَوْضُوعٌ
لَكُمْ رُءُوسُ
أَمْوَالِكُمْ
لَا
تَظْلِمُونَ
وَلَا
تُظْلَمُونَ
أَلَا
وَإِنَّ
كُلَّ دَمٍ
مِنْ دَمِ
الْجَاهِلِيَّةِ
مَوْضُوعٌ وَأَوَّلُ
دَمٍ أَضَعُ
مِنْهَا دَمُ
الْحَارِثِ
بْنِ عَبْدِ الْمُطَّلِبِ
كَانَ
مُسْتَرْضِعًا
فِي بَنِي
لَيْثٍ
فَقَتَلَتْهُ
هُذَيْلٌ
قَالَ اللَّهُمَّ
هَلْ
بَلَّغْتُ
قَالُوا
نَعَمْ ثَلَاثَ
مَرَّاتٍ
قَالَ
اللَّهُمَّ
اشْهَدْ
ثَلَاثَ
مَرَّاتٍ
Süleyman b. Amr; babası
(Amr b. el-Ahfas)'ın şöyle dediğini rivayet etmiştir: Rasûlullah'ı (s.a.v.)
Veda Haccmda dinledim. Şöyle diyordu: "Haberiniz olsun, şüphesiz cahiliye
faizlerinden olan tüm faizler kaldırılmıştır. Sermayeleriniz ise kendinize
aittir. Siz zulmetmeyiniz, zulme de uğramayınız.
Haberiniz olsun,
şüphesiz cahiliye devrinin bütün kan davaları kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk
kan davası Abdulmuttalib'in oğlu Hâris'in kan davasıdır."
Haris, Benî Leys
kabilesinde çocuğuna süt annesi aramakta idi. onu Huzeyl öldürdü.
Hz. Nebi devamla şöyle
dedi: " (Ey Allah'ım!) Tebliğ ettim mi?"
Sahâbîler üç kerre: -
Evet, dediler. Rasûlullah da üç sefer: "Allah'ım, sen şahid ol" dedi.
İzah:
Müslim, hacc; Tirmizî,
tefsiru sûre (Tevbe); İbn Mâce, menâsik; Dârimî, buyu', menâsik; Muvatta, buyu';
Ahmed b. Hanbel, V, 73.
Hadisin Tİrmizî ve İbn
Mâce'nin Sünen'lerindeki rivayetleri buradakinden daha uzundur. Ebû Dâvûd'da da
hacc bahsinde 1905 numarada geçmiştir.
Hadisin buradaki
bölümü, Veda hutbesinin bir bölümüdür ve kan davası ve faizle alâkalı
kısmıdır. Hutbenin bu bölümünün rivayetleri arasında da bazı farklar göze
çarpmaktadır. Bunlardan birisine dipnotta işaret edilmiştir. Ayrıca Hz. Nebi
(s.a.v.)'in kaldırdığını bildirdiği kan davası, bu rivayete göre
Abdülmuttalib'in oğlu Hâris'in kan davasıdır. Tirmizî ve İbn Mâce'nin
rivayetleri de böyledir. Ebû Davud'un 1905 numaradaki ve İbn İshak'ın
rivayetlerine göre ise bu davanın, Hâris'in değil oğlu Rabîa'nın kan davası
olduğu bildirilmektedir.
Hattâbî; musannifin,
"Hâris'in kanı" şeklindeki rivayetini eie alıp, "diğer
rivayetlere göre Hz. Nebi'in kaldırdığı ilk kan davası", Abdülmuttalib'in
torunu Rabîa'nın kan davasıdır" deyip, İbnü'l-Kelbî'den rivayetle; Rabîa
b. Hâris'in cahiliye devrinde öldürülmediğini, Hz. Ömer zamanına kadar
yaşadığını ilâve eder. Hattâbî'nin ifadesine göre cahiliye devrinde öldürülen
Rabîa değil Rabîa'nın küçük kardeşidir. Hadiste kan davasının Hâ-ris'e nisbet
edilmesi, kana veli olmasından dolayıdır.
Görüldüğü gibi bu
hadiste faiz ve kan davasının yasaklandığı belirtilmektedir. Bir şeyin
yasaklanması, onun haram olduğunu gösterir.
Hz. Nebi'in; anılan
hükmün yerleşmesini temin için, önce amcalarının faiz ve kan davasından
başlaması fevkalâde psikolojik bir hadisedir. Çünkü bu âdetler, Araplar
arasında asırlardır uygulanan köklü birer âdetti. Bu gibi kökleşmiş âdetlerin
sökülüp atılması son derece güçtür. Rasûlullah Efendimiz, önce kendi
yakınlarının hakkı olan faizi ve kan davasını kaldırmak suretiyle, yasağı önce
kendi üzerlerinde uygulamış ve hiçbir kimsenin itirazına mahal bırakmadan
tatbikini sağlamıştır,
Hattâbî, bu hadisin
şerhinde değişik bir noktayı ele alıp incelemektedir. Hattâbî'nin
söylediklerini aynen aktarıyoruz:
"Bu hadiste fıkıh
acısından şu vardır: Cahiliye hükümlerinden, İslâm devrine kadar gelenler red
ve inkâr ile kaldırılır. Kâfir olan birisi, faizle para verse ve parayı almadan
müslüman olsa sadece ana parasını ahr, faizi almaz. Daha önceki yaptıklarını
ise İslâmiyet hesaba katmaz. Onların kendi hükümlerine göre yaptıklarının
peşine düşmez. Bir kimse kâfirken, dar-ı harp-de adam öldürse sonra da müslüman
olsa, kâfirken işlediği bu cinayetten dolayı takibata uğramaz.
Kâfir olan karı koca
müslüman olsalar, şarap, domuz ve benzeri haram şeylerden olan mehirleri
konusunda dava ile bize müracaat etseler; eğer kadın, haramdan olan mehrinden
almamışsa kendisine mehri misi verilmekle hükmederiz. Ama yarısını almış da
yarısını almamışsa, yarı mehir verilmesini emreder, diğer yarısını yok
sayarız. Buna göre, eğer yeni baştan bir nikâh kıymak isterlerse, biz mehirde
ancak İslâm'ın mubah kıldığı şeylere izin veririz. Ama geçmiş bir şeyse onu
ortadan kaldırmaz ve karışmayız. Bu konunun tüm hükümleri bu kıyas
üzeredir."
Bu hadisten; faizin
Veda Haccına kadar müslümanlar arasında cari olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü Hz.
Nebi'in, "İlk kaldırdığım faiz Abdülmuttalib'in oğlu Abbas'ın
faizidir" buyurması, o zamana kadar Hz. Abbas'ın faiz alacağının devam
ettiğini gösterir. Hz. Nebi'in, Abbas'ın faizini daha evvel kaldırıp da bunu
Veda hutbesinde ilan etmiş olması da mümkündür.
Faizin haram olduğunu
bildiren âyetler de Rasûlullah'ın ömrünün sonlarına doğru inmiştir. Hatta İbn
Mâce'nin rivayet ettiği bir habere göre Hz. Ömer (r.a);"Son inen.âyet,
faiz âyetidir. Ancak Rasûlullah (s.a.v.) bu âyeti tefsir etmeden vefat
etmiştir. Siz, faizi de içerisinde faiz şüphesi olan muameleleri de
terkediniz" demiştir. Ancak Hz. Ömer'in bu haberi en son inen ahkâm
âyetleri ile ilgili ols.ı çörektir. Çünkü faizi yasaklayan âyetlerin tümü Veda
Haccından önce inmiştir. Halbuki, "Bugün size dininizi ikmal ettim. Size
verdiğim nimetleri tamamladım ve size din olarak İslâmiyeti seçtim"
mealindeki âyetin [Mâide 3] Veda hutbesinden sonra indiği kesindir.
En son inen âyetin;
Bakara 278-281, Nisa 177, Tevbe 129 ve Mâide 3'den birisi olduğunda farklı
görüşler vardır. Her ne kadar bunlardan, Bakara sûresinin 278. âyetinde faizin
terkedilmesi istenmekte ise de, faizin kötülendiği ve terkinin istenildiği
başka âyetler de vardır ve o âyetler, burada işaret edilenlerden daha evvel
inmişlerdir.
Elmahlı Hamdi Yazır Hak
Dini Kur'an Dili adındaki tefsirinde faizin yasaklanışını (sadeleştirerek
aktarıyorum) şöyle anlatmaktadır:
"Faizin hükümleri,
Rasûlullah'ın Nebi olarak gönderilişinin son-senelerinde ve Mekke'nin
fethedildiği sıralarda nazil olmuştur. Hatta bu hükümlerin genel tatbikatı ve
ilanı Veda Haccına rastlar. Bu sıralarda ise; "Bugün size dininizi ikmal
ettim..." (Mâide, 5/3) âyeti gereğince İslâm dini kemale eriyordu. Evvela
Âl-i İmran süresindeki: "Ey iman edenler! Faizi kat kat artırılmış olarak
yemeyiniz..."[Âl-i İmran 130] âyeti, daha sonra da bu (Bakara, 275-279)
âyetler nazil oldu. Bu bize gösteriyor ki, faizin kaldırılması bir gelişme,
olgunlaşma gayesine mebnidir. Faizin yaygın olduğu bir toplum, henüz tekamül
etmemiştir ve tekamül etmeyen milletlerden faiz kaldırılamayacaktır. Dinî
ahlâkı yükselmemiş, sosyal yardımlaşması ağızlardan kalplere geçmemiş,
sosyallikleri baskı ve tahakkümden kurtulup kardeşlik dairesine girememiş olan
toplumlar faizden kurtulamazlar, kurtulamadıkça da Allah'ın rızasına uygun
olan ahlakî ve sosyal olgunluğu bulamazlar; kişi ve toplum çıkarları
arasındaki çatışmayı önleyemezler. Herhangi bir toplumda, faizsiz
yaşanamayacağı hissi çoğalmaya ve faizin meşruiyyetine çareler aranmaya
başlanırsa orada çöküş ve cahiliye devrine dönüş başlamıştır..."
Hamdi Efendi'nin bu
nefis görüş ve açıklamaları devam etmektedir. Ancak biz, kalan kısım konumuzla
doğrudan ilgili olmadığı için burada kestik. İsteyen, işaret ettiğimiz yerden
okuyabilir.
Demek oluyor ki,
İslâm'da faizin yasaklanışı Veda Haccından daha evvel olmuş fakat umuma ilam
Veda Haccı esnasında gerçekleşmiştir. Ancak bu hal, inen âyetlerin hükümlerinin
daha önce hiç uygulanmadığına delâlet etmez. Aksine bunun zıddıni bildiren
haberler vardır.
Sabûnî'nin,
Safvetii't-Tefâsir'de, Bahru'l-Muhît'den naklettiğine göre; faizle ilgili olan
bu (Bakara 275 ve devamı) âyetlerin inişine sebep şu hâdisedir:
Sakîf kabilesinden Amr
oğullarının, Muğire oğullarından faizli alacakları vardı. Vadesi gelince bu
faizi istediler. Bunun üzerine, "Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve
faizin kalanım bırakın..." diye başlayan âyetler indi. Sakîfliler de,
"Bizim Allah ve Rasülü ile savaşacak gücümüz yoktur" dediler, tevbe
ettiler ve sadece ana paralarım aldılar.