DEVAM: 83.
Çocuklarının Bir Kısmına Diğerlerinden Daha Çok Mal Bağışlayanın Durumu
حَدَّثَنَا
مُحَمَّدُ
بْنُ رَافِعٍ
حَدَّثَنَا
يَحْيَى بْنُ
آدَمَ
حَدَّثَنَا
زُهَيْرٌ
عَنْ أَبِي
الزُّبَيْرِ
عَنْ جَابِرٍ قَالَ
قَالَتْ
امْرَأَةُ
بَشِيرٍ
انْحَلْ ابْنِي
غُلَامَكَ
وَأَشْهِدْ
لِي رَسُولَ
اللَّهِ صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
فَأَتَى
رَسُولَ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
فَقَالَ
إِنَّ
ابْنَةَ
فُلَانٍ
سَأَلَتْنِي
أَنْ
أَنْحَلَ
ابْنَهَا غُلَامًا
وَقَالَتْ
لِي أَشْهِدْ
رَسُولَ اللَّهِ
صَلَّى اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
فَقَالَ لَهُ
إِخْوَةٌ
فَقَالَ
نَعَمْ قَالَ
فَكُلَّهُمْ
أَعْطَيْتَ
مِثْلَ مَا
أَعْطَيْتَهُ
قَالَ لَا
قَالَ
فَلَيْسَ
يَصْلُحُ
هَذَا
وَإِنِّي لَا
أَشْهَدُ
إِلَّا عَلَى
حَقٍّ
Câbir (r.a)'den rivayet
edilmiştir. Der ki: Beşîr'in karısı: Oğluma köleni hibe et ve bana Rasûlullah
(s.a.v.)'i şahit tut, dedi. Beşîr, Hz. Nebi (s.a.v.)'e gelip dedi ki: Falanın
kızı, benden oğluna bir köle hibe etmemi istedi ve [benim için] Rasûlullah'ı
şahit tut, dedi.
Rasûlullah (s.a.v.): "Onun
kardeşleri var mı?" Evet. "Bu doğru olmaz; ben haktan başka bir şey'e
şahitlik etmem."
İzah:
Müslim, hibât
Görüldüğü gibi bu
babdaki bütün rivayetler aynı hâdiseyi konu edinmekte ve aynı manayı ifade
etmektedir. Rivayetlerin hepsini göz önünde bulundurarak hâdiseyi şöyle
özetleyebiliriz:
Beşîr (r.a), Ravâha'nm
kızı Amra'den olan oğlu Nu'man'a bir köle bağışlamış fakat Amra; bu bağışa Hz.
Nebi'in (s.a.v.) tensip ve şehadeti olmadan köleyi kabul etmeyeceğini söylemiş,
bunun üzerine, Beşîr, Nu'man'ı alarak Hz. Nebi (s.a.v.)'e gitmiş ve hâdiseyi
nakletmiş. Hz. Nebi (s.a.v.), Beşîr'e başka çocuğunun olup olmadığını sormuş,
olduğunu öğrenince de Nu'man'a veriği gibi diğer çocuklarına da mal bağışlayıp
bağışlamadığını sormuş, Nu'man da bağışlamadığını söylemiş. Bunun üzerine Hz.
Peygamber bunu doğru bulmamış ve böyle bir olaya şahitlik edemeyeceğini
söylemiş.
Kütüb-i Sitte'nin
tamamında yer alan bu hadisin rivayetleri arasında bazı küçük farklılıklar
mevcuttur. Ancak bu farklar, mana ve hükme tesir edecek tarzda değildir. Ya
bazı kelime değişiklikleri, ya da kimilerinin daha muhtasar, kimilerinin daha
mufassal oluşu şeklindedir. Nitekim Ebû Dâvûd'da-ki rivayetler arasında da bazı
farklar vardır.
İslâm âlimleri, babanın
sağlığında çocuklarından bir kısmına mal bağışlayıp bir kısmını mahrum etmenin
caiz olup olmadığında ihtilâf etmişlerdir.
Tâvûs, Atâ b. Ebî
Rebâh, Mücâhid, Urve, İbn Cüreyc, Nehaî, Şa'bî, İbn Şübrüme, Ahmed b. Hanbel,
ve diğer bazı âlimlere göre; babanın, çocuklarından bir kısmını ayırıp, bir
kısmına mal bağışlaması bâtıldır, geçerliği yoktur.
Süfyân-ı Sevrî, Leys b.
Sa'd, Kasım b. Abdurrahmah, Muhammed b. Münkedir, Ebû Hanîfe, Ebû Yusuf,
Muhammed, Şafiî ve bir rivayette Ahmed b. Hanbel'e göre ise; böyle bir hibe
caizdir, ancak mekruhtur. Babanın mal bağışlama konusunda çocuklarına eşit
davranması menduptur. Bu gruptaki âlimler, üzerinde durduğumuz hadisteki emri
nedbe hamletmişlerdir. Yani Hz. Nebi (s.a.v.)'in mal bağışında çocuklar
arasında eşit davranılmasını emretmesi, bunun vacip oluşuna değil, mendup
oluşuna delâlet eder.
Babanın bazı
çocuklarına mal bağışlamasını caiz görenler; görüşlerini çeşitli delillerle
takviye ederler. Bunlardan Buhari şârihi Aynî'nin en kat'i delil dediği
şöyledir:
Bütün âlimlerin
ittifakı ile sabittir ki, çocukları olan bir baba sağlığında iken malının
tamamını veya bir kısmını yabancı birisine hibe etse bu hibe caizdir. Yabancı
birine malını bağışlama hakkına sahip olan birisinin, kendi çocuklarına
bağışlama hakkı neden olmasın?!
Yukarıda, babanın mal
bağışı konusunda çocukları arasında eşit davranması gerektiğini söyleyenlerden
birisinin de Ahmed b. Hanbel olduğuna işaret etmiştik. Ancak, Ahmed b.
Hanbeî'in görüşü, böyle bir hibenin asla geçersiz olduğu istikametinde
değildir. Hibe geçerlidir, ama babanın bu hibesinden dönmesi vaciptir. Şayet
dönmezse günahkâr olmakla birlikte, kendisine bağış yapılan çocuk mala sahip
olur. Yine Ahmed b. Hanbel'e göre; çocuklardan birisinin borçlu veya muhtaç
olması gibi hallerde, babanın sadece o çocuğa bağışta bulunmasının mahzuru
yoktur.
Bizzat hadisteki bazı
ifadeler de, bu görüşün isabetine delâlet etmektedir. Rivayetlerden birisinde
Hz. Nebi (s.a.v.): "İyilik ve lütuf ta sana eşit davranmaları seni
sevindirmez mi?" buyurmuştur. Bu ifade, çocuklar arasındaki eşitliğin
vacip değil müstehap olduğunu gösterir.
Yine Efendimiz;
"Buna benden başkasını şahit tut" buyurmuştur. Eğer o çocuğa hibe
caiz olmasaydı Rasûlullah bunu kökten reddeder, başkasını şahit tutmasını
emretmezdi. Çünkü eğer bir çocuğa bağış caiz olmasa idi, her insanın şehadeti
bâtıl olurdu.
Hz. Nebi'in asbahmdan,
çocuklarının bir kısmını diğerlerine tercih edenlere rastlanmaktadır. Nitekim
Hz. Ebû Bekir, diğer çocuklarına değil sadece Hz. Âişe'ye bağışta bulunmuştur.
Ebû Yusuf'u, hibe
konusunda çocuklar arasında eşitliği şart koşmayanlar arasında saymıştık. Ancak
bu âlime göre; baba, bir çocuğuna mal bağışlarken diğer çocuklarına zarar
vermeyi kastederse bu hibe caiz değildir.
Hibede çocuklar
arasında eşitliği şart koşan ve bunun müstehap olduğunu söyleyen âlimler,
eşitliğin sıfatında ihtilâf etmişlerdir. Yani, erkek-kız bütün çocuklara eşit
mi davranmak gerekir, yoksa mirasta olduğu gibi erkeğe iki kıza bir mi
verecektir? Muhammed b. Hasen, Ahmed. b. Hanbel, İshak b. Râhûyeh, Şâfillerden
bazı âlimler ve Mâlikîlere göre; çocuklar arasında hibedeki eşitlik mirastaki
gibidir. Yani oğlana iki, kıza bir hisse verilmelidir. Bunların dışındaki
âlimlere göre ise; erkek ve kız arasındaki ikili birli taksim, mirasa aittir.
Hibede adalet, kız erkek hepsine eşit verilmekle sağlanır. Beyhakî'nin İbn
Abbas'tan merfû olarak rivayet ettiği şu hadis bu görüşe delildir: "Atıyye
ve bağışda çocuklar arasında eşit davranınız. Ben çocuklardan birisini üstün
tutacak olsaydım kadınları üstün tutardım."
Hadisin ihtiva ettiği
diğer hükümleri de şöylece özetleyebiliriz:
1- Babanın, küçük
çocuğu üzerine velayet hakkı vardır. Onun malını satma, kabzetme, onun âdına
mal satın alma, hatta kendi malını ona satma hakkına sahiptir.
2- Bir konuda hâkimi
şahit tutmak caizdir. Yani bir hakkın tesbitini hâkimin şehadeti ile temin
caizdir.
3- Hâkimin bildiği bir
konuda kendi bilgisine istinad ederek hüküm vermesi caizdir.