فِي
كَسْبِ
الْمُعَلِّمِ
36. (Kuran) Öğretmenin
(İn) Kazancı
حَدَّثَنَا
أَبُو بَكْرِ
بْنُ أَبِي
شَيْبَةَ
حَدَّثَنَا
وَكِيعٌ
وَحُمَيْدُ
بْنُ عَبْدِ
الرَّحْمَنِ
الرُّوَاسِيُّ
عَنْ مُغِيرَةَ
بْنِ زِيَادٍ
عَنْ
عُبَادَةَ بْنِ
نُسَيٍّ عَنْ
الْأَسْوَدِ
بْنِ ثَعْلَبَةَ
عَنْ
عُبَادَةَ
بْنِ
الصَّامِتِ
قَالَ عَلَّمْتُ
نَاسًا مِنْ
أَهْلِ
الصُّفَّةِ الْكِتَابَ
وَالْقُرْآنَ
فَأَهْدَى
إِلَيَّ
رَجُلٌ
مِنْهُمْ
قَوْسًا
فَقُلْتُ لَيْسَتْ
بِمَالٍ
وَأَرْمِي
عَنْهَا فِي
سَبِيلِ
اللَّهِ
عَزَّ
وَجَلَّ
لَآتِيَنَّ
رَسُولَ
اللَّهِ صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
فَلَأَسْأَلَنَّهُ
فَأَتَيْتُهُ
فَقُلْتُ يَا
رَسُولَ
اللَّهِ
رَجُلٌ
أَهْدَى
إِلَيَّ
قَوْسًا
مِمَّنْ
كُنْتُ
أُعَلِّمُهُ
الْكِتَابَ
وَالْقُرْآنَ
وَلَيْسَتْ
بِمَالٍ
وَأَرْمِي
عَنْهَا فِي
سَبِيلِ
اللَّهِ
قَالَ إِنْ
كُنْتَ
تُحِبُّ أَنْ
تُطَوَّقَ
طَوْقًا مِنْ
نَارٍ
فَاقْبَلْهَا
Ubâde b. Sâmit'in şöyle
dediği rivayet edilmiştir: Suffe
ehlinden bazı insanlara yazı yazmasını ve Kur'an'ı öğrettim. İçlerinden birisi
de bana bir yay hediye etti. (Kendi kendime); Bu bir mal değildir. Onunla,
Allah yolunda ok atarım. Rasulullah'a gidip sorayım dedim. Varıp; "Ya
Rasûlallah, kendilerine yazı ve Kur'an öğrettiklerimden birisi bana bir yay
hediye etti. O, mal değil, Allah yolunda ondan ok atarım" dedim. "Eğer
boynuna ateşten bir halka takılmasını istiyorsan, kabul et" buyurdu.
İzah:
İbn Mâce, ticârât Ahmed
b. Hanbel, V, 315, 324.
Münzirî, hadisin isnadı
ile ilgili olarak şöyle der: "Hadisin isnadında Mugîre b. Sa'd -Ebû Hâşim
el-Mevsılî- var. Veki' ve Yahya b. Maîn onun sika (güvenilir) olduğunu
söylemişlerdir. Bir grup âlim ise onun hakkında konuşmuşlardır. İmam Ahmed,
"Hadisi zayıftır, münker hadisler rivayet etmiştir. Hz. Nebi'den naklen
haber verdiği tüm hadisler münkerdir" demiştir."
Ebû Zür'a er-Râzî de
Muğîre'nin hadisinin deli! alınamayacağını söyledikten sonra, "Ama Ebû
Dâvûd'da, Ubâde'den başka bir yolla da rivayet edilmiştir" der. Ebû
Zür'a'nın işaret ettiği bu rivayet, bir sonraki hadistir.
Hadis-i şerifte Ubâde
b. es-Sâmit (r.a.)'in Suffa ashabından bazılarına Kur'an öğrettiği
belirtilmektedir. Hadisin fıkhı yönüne geçmeden önce suffa ehlinden bahsetmek
istiyoruz.
Suffa Ashabı:
Suffa, Türkçemizde
"sofa" olarak geçen yüksekçe set, seki manasına gelir.
Mescid-i Nebevî'nin
etrafında üstü örtülü sekiler vardı. Burada kimsesiz fakirler barınırlardı.
Buranın 400 kişi kadar kadrosu vardı. Çıkanların yerine yenileri alınırdı.
Bunlar, Kur'an okumak ve cihad etmekle meşgul olurlar, Hz. Nebi (s.a.v.)'in
konuşmalarını dinlerlerdi. Geçimlerini zengin müslümanlarm yardımı ile
sağlarlardı. Şu âyet-i kerime bunlar hakkıda nazil olmuştur:
"(Ey mü'minler!
Sadakalarınızı çok fakirlere tahsis ediniz) ki, onlar nefislerini Allah yolunda
cihad ve gazaya tahsis etmişlerdir. (Bu yüzden) onlar (ticaret için) yeryüzünde
dolaşmaya muktedir olmazlar. Bunların halini bilmeyenler onları zengin
sanırlar. (Habibim!) Sen bu fakirleri simaları (ndaki kansızlıkları) ile
bilirsin. Bunlar halktan (istemeye mecbur olurlarsa) ısrarla istemezler. (Ey
mü'minler!) Bu fakirlere verdiğiniz her sadakayı Allah çok iyi
bilir."[Bakara 273]
Mescid-i Nebevî'nin
etrafındaki sofada yaşayanlara yaşadıkları yere nisbetle Ashab-ı Suffa (Suffa
ashabı) denilirdi. Hz. Nebi (s.a.v.) burada yaşayan müslümanlara özel
muallimler tayin eder ve onlara Kur'an okumasını öğretirdi. Bu müslümanlar da
Kur'an okumasını öğrendikten sonra, yeni müslüman olan kabilelere muallim
olarak gönderilirlerdi. İşte Ubâde b. Sâmit de Suffa ashabına kur'an
öğretenlerdendir.
Hadis-i şerifin zahiri,
Kur'an öğretme karşılığında ücret veya hediye kabul etmenin caiz olmadığına
delâlet etmektedir. Kur'an-ı Kerim okuma veya okutma karşılığında ücret alma
konusu birkaç yönden ele alınabilir:
1- Kur'an okumak, hatim
yapmak karşılığında ücret almak,
2- Kur'an-ı Kerim
öğretmek karşılığında;
a) Ücret almak
b) Hediye kabul etmek.
3- Hastalara Kur'an
okumak ve karşılığında ücret almak. Şimdi bunları teker teker ele alalım.
Kur'an Okuma
Karşılığında Ücret Almanın Hükmü:
Hadis-i şerifin
şerhlerinde bu konuya pek temas edilmemekte, daha çok Kur'an öğretme
karşılığında ücretin alınıp alınamayacağının münakaşası yapılmaktadır.
Hanefî fıkıh
kitaplarında, ihtilâfa temas edilmeden, Kur'an okuma ve zikir gibi ibadetler
karşılığında ücret almanın caiz olmadığı belirtilmektedir. Hanefî uleması bu
görüşü; "Müslümanlara mahsus olan hiçbir taatte başkasını kiralamak caiz
değildir" kaidesine ve bu konudaki âyet ve hadislere dayandırırlar. Bu
konudaki hadisler, "Kur'an öğretme karşılığında ücret almak" başlığı
altında biraz sonra gelecektir.
İbn Âbidin; Ukûd-u
Resmi'l-Müftî adındaki risalesinde; bazı fıkıh kitaplarında, "Kur'an
okuma karşılığında ücret almanın caiz oluşu müftâbihtir" denildiğini
kaydeder ve bu naklin hatalı olduğunu söyler. Doğrusunun ise, sonraki
âlimlerin; halkın ehemmiyet vermemesi yüzünden Kur'an okuyanın kalmayacağı
endişesiyle Kur'an öğretme karşılığında ücret almanın caiz oluşuna fetva
vermiş oldukları olduğunu kaydeder. İbn Âbidin devamla şöyle der:
"Anılan zaruret
olmadığı halde müteahhirîn (sonraki) âlimlerinin görüşlerinin; mücerred Kur'an
okuma karşılığında ücret almanın cevazı istikametinde olduğu nasıl
söylenebilir? Çünkü devirler geçse ve hiç kimse Kur'an okuması için birini tutmasa
bundan hiçbir zarar gelmez. Aksine asıl zarar, Kur'an okuması için adam
kiralamaktır. Çünkü bu, Kur'an'ı bir kazanç aleti ve ticaret metaı haline
getirmektir. Bu durumda Kur'an okuyan kişi Allah rızası için bir şey okumaz.
Sadece ücret için okur. Bu ise Allah'tan başkası için ibadet etmek manasında
katıksız bir riyadır. Bu durumda müstecir (para verip Kur'ân okutan) in ölüsüne
hediye etmek için beklediği sevap nereden olacak? (Çünkü ölüye sevap
gönderebilmek için önce sevap kazanmak gerekir. Allah için değil de para için
okunan Kur'an karşılığında sevap alınamayacağına göre, ölünün ruhuna
gönderilecek sevap yok demektir.) İmam Kâdî Han; zikir karşılığında ücret
almak, sevap elde etmeye manidir, der. Bunun benzeri ifadeler, müezzinin ücret
alması hakkında Fethu'l-Kadir'de de vardır. Eğer Kur'an okutan müstecir bu
okumanın sevabı olamayacağını bilse okuyana bir kuruş bile vermez. Okuyucular
zikir ve Kur'an vasıtasıyla haram olan dünya metaını toplamaya yönelirler.
Zamanımızda insanlar parayla Kur'an okutmanın en büyük ibadetlerden biri
olduğuna inanmaya başladılar. Halbuki bu en büyük kötülüklerdendir. Ayrıca
bunda yetimlerin mallarını yemek, evlerinde oturmak, bağırarak uyuyanları
rahatsız etmek, def çalıp nağmeler söylemek, kadınların ve çocukların toplanması
gibi daha nice fenalıklar vardır."[İbn Âbidin, Resâil, I, 14.]
İbn Âbidin aynı konuda
bir risale kaleme almış ve bunda meseleyi daha geniş bir biçimde işlemiştir.
Arzu edenler, Şifâu'1-Alîl ve bellu'l-galîl fi hukmi'l-vasıyyeti bi'1-hatemâti
ve't-tehâlîl adınd.aki bu risaleye (Resâil-i İbn Âbidin'in 7. risalesi)
bakılabilir.
Kur'an-i Kerim Öğretme
Karşılığında Ücret Almak:
Üzerinde durduğumuz
hadisin esas konusu budur. Hattâbî, âlimlerin bu hadisin mana ve te'vilinde ihtilâf
ettiklerini söyleyerek bu konuda dört ayrı görüş nakletmektedir:
1- Kur'an-ı Kerim
öğretmek karşılığında ücret almak hiçbir surette caiz değildir. Zührî, Ebû
Hanîfe ve İshak b. Râhûyeh bu görüştedir, bbu Hanî-fe'nin seçkin talebeleri Ebû
Yusuf ve Muhammed ile Ahmed b. Hanbel, Atâ, Dahhâk b. Kays ve Abdullah b.
Şakîk'ın görüşleri de aynı merkezdedir. Bu görüş sahiplen, üzerinde durduğumuz
hadisin yamsıra şu hadisleri de delilleri arasında saymaktadırlar:
Abdurrahman b.
Şiblî'den Rasûlullah (s.a.v.)'ın şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
"Kur'an'ı okuyunuz. Onun hakkında haddi aşmayınız, ondan uzak kalmayınız,
onu kazanç metaı yapmayınız, onunla mal biriktirme cihetine
gitmeyiniz."[Ahmed b. Hanbel. 111. 428. 444.]
İmrân b. Husayn'dan
rivayet edildiğine göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Kur'an'ı
okuyunuz ve onun karşılığım Allah'tan isteyiniz. Şüphesiz sizden sonra
Kur'an'ı okuyan ve karşılığını insanlardan isteyen bir kavim
gelecektir."[Ahmed b. Hanbel, III. 357, Tirmizi.]
Ebu'd-Derdâ, Rasülu
İlah'dan şöyle nakletmiştir: "Kur'an öğretmek karşılığında bir yay alanın
boynuna Allah ateşten bir yay takar."[Zeylaî. IV. 138.]
Süleyman b. Bürde,
babası kanalıyla Rasûhıllah'tan şöyle rivayet etmiştir: "Karşılığında
insanlardan yiyecek temin ederek Kur'an okuyan kişinin yüzü kıyamet gününde
üzerinde et olmayan bir kemik halinde gelir."[Beyhakî, Zeyleî, IV, 138.]
Bu görüşte olanlar
Kur'an öğretme karşılığında ücret almayı caiz görenlerin dayanmış oldukları,
tamamına biraz sonra temas edeceğim; "Sizi, senin ezberindeki Kur'an
üzerine evlendirdim" hadisini şöyle izah ederler: "Bu haberde Kur'an
öğretmenin mehir olduğu açıkça ifade edilmiş değildir. Hz. Nebi'in o kadını
Kur'an bilen zata ikram için mehirsiz olarak evlendirmiş olması da muhtemeldir.
Nitekim Ebû Talha'ya, müslüman olması üzerine Ümmü Süleym'i nikahlamıştı.
(Rasûlullah'ın Kur'an Öğretmeyi mehir yerine saydığı farzedilirse), mehirle
ücretin bir olmadığını söyleriz. Çünkü mehir mutlak bir ücret değildir, o bir
bağıştır. Onun için mehir anılmadan da nikâh caizdir, mehrin fasid oluşu akdi
de ifsad etmez. Ücret ise böyle değildir."
İbn Kudâme; imamet,
müezzinlik ve Kur'an öğretmek gibi hizmetlerde bulunanların geçimlerine yetecek
meblağın hazineden verilmesinin caiz olduğunu söyler. Buna gerekçe olarak da
bu hizmetlerin müslümanların menfaatine, hazinenin de müslümanlar için
olduğunu söyler.
2- Hasenü'l-Basrî, İbn
Şîrîn, Şa'bî, Atâ, Mâlik, Şafiî ve Ebû Sevr; Kur'an öğretme karşılığında ücret
almanın caiz olduğu görüşündedirler. Bunlar Bu-harî'deki "Karşılığında
ücret aldığınız vazifelerin en haklı olanı, Allah'ın kitabı mukabilindeki
ücrettir." hadisine dayanırlar. Hanefîler, bu hadisten maksadın, Kur'an
ile dua edip karşılığında ücret alma olduğunu söylerler.
Seni b. Sa'd'ın şu hadisi
de bu görüşte olanların delillerindendir: Rasûlullah (s.a.v.)'a bir kadın
gelip; "Ya Rasûlallah, ben kendimi sana bağışladım (beni kendine
nikâhla)" dedi ve uzun müddet ayakta bekledi. Bunun üzerine bir adam
kalkıp; "Ya Rasûlallah! Senin ona ihtiyacın yoksa bana nikâhla" dedi.
Hz. Nebi (s.a.v.):
"Ona mehir olarak
vereceğin bir şey var mı?" diye sordu.
Şu izarımdan başka bir
şeyim yok.
"İzarını verirsen,
izarsız kalırsın, başka bir şey ara."
Hiçbir şey bulamıyorum.
"Demir bir yüzük bile
olsa bir şey ara."
Adam arandı fakat bir
şey bulamadı. Bunun üzerine Hz. Nebi (s.a.v.): "Yanında (ezberinde)
Kur'an'dan bir şey var mı?”
Evet -isimlerini
sayarak- şu, şu sûreler var, dedi.
"O halde sizi
Kur'an'dan ezberindekiler karşılığında evlendirdim." buyurdu.
Bir rivayette Hz.
Nebi'in adama; "Ona yirmi âyet öğret, senin carındır" buyurduğu beyan
edilmektedir.
Kur'an öğretme
karşılığında ücret almayı caiz görenler, bu rivayetteki nehri ücrete kıyas
ederler. İzah etmekte olduğumuz Ubâde hadisini ise şöy-e te'vil etmektedirler:
Ubâde'nin yaptığı önceden bir teberru idi. O, Kur'an öğretirken herhangi bir
ücret ve karşılık istememişti. Onun için Hz. Nebi Jbâde'yi, sevabı kaçırmaması
için ücret almaktan sakındırdı. Ubâde'yi, s.e-?abi kaçırmaması için ücret
almaktan sakınırdı. Ubâde'nin bu konuda ta-cib edeceği yol, birisinin
kaybolan.hayvanını bulup karşılıksız olarak sahibine veren ve denizde kaybolan
malını çıkartıp sahibine iade edenin yolu-lur. Onun bu işleri karşılıksız
olarak yaptıktan sonra ücret alması caiz delildir. Ama, daha hayvanı bulmadan
veya denizdeki malı çıkarmadan önce icret almayı şart koşarsa bu caizdir.
Bu görüş sahiplerinin
dayandığı diğer bir haber de, bundan sonraki babda gelecek olan Ebû Saîd
el-Hudrî hadisidir. Bu hadisin delil oluşu ve karşı gö-üşte olanların cevabı
orada gelecektir.
Hanefî mezhebindeki
bazı müteahhirîn (sonraki) âlimler de, insanların Kur'an'a karşı ilgilerinin
zayıfladığını gözönüne alarak Kur'an öğretme karalığında ücret almanın caiz
olduğuna fetva vermişlerdir. Ancak bugün için söyle bir durum sözkonusu
değildir. Çünkü binlerce kur'an kursu ve İmam Hatip Okulunda devletin görevli
memurları Kur'an öğretmekte ve bunun için devletten maaş almaktadırlar. İsteyen
herkes bu görevlilerden Kur'an öğrenebilmektedir.
3- Bazı âlimlere göre,
Kur'an öğretme karşılığında ücret almak birkaç /önden ele alınmalıdır:
a) Eğer müslümanlar
arasında Kur'an-ı Kerim öğretebilecek durumda 3İan kişiler birden fazla ise, o
zaman Kur'an öğreten kişi ücret alabilir. Çünkü m durumda öğretmek onun için
farz olarak taayyün etmemiştir.
b) Eğer bir yerde
Kur'an öğretebilecek başkası yoksa o zaman alamaz. Birbirleri ile çelişki
arzeden hadisler de bu anlayışa göre te'vil edilebilir.
Kur'an Öğretme
Karşılığında Hediye Kabul Etmek:
el-Muğnî ve
İ'lâu's-Sünen'deki ifadelere göre; önceden pazarlık yapılmaması şartıyla Kur'an
öğretene hediye vermek caizdir.Çünkü bu,hibehük-mündedir. Kur'an öğretme gibi
bir konu olmadan hediye vermek nasıl caizse, Kur'an öğrettikten sonra da
caizdir. Hz. Nebi (s.a.v.); Übeyy (r.a.)'in, kendilerine Kur'an öğrettiği
kişilerin yemeğinden -özellikle kendisi (Übeyy) için hazırlanmamışsa- yemesini
caiz görmüştür.
Bu görüşte olanlar, yay
hadisini (şerhi ile meşgul olduğumuz hadis) şöyle açıklarlar: Ubâde, Suffa
ashabına sırf Allah için Kur'an okutuyordu. Onun için Rasûlullah onun alacağı
ecirde bir noksanlığın olmamasını istedi, Suffa ashabı fakir oldukları için;
onlardan mal almanın mekruh, yardımda bulunmanın müstehap olduğunu ileri
sürerek, Hz. Nebi'in Ubâde'yi yayı almaktan menettiğini söyleyenler de vardır.
Bazı âlimler, Kur'an
öğretme karşılığında hediye kabul etmenin de mekruh olduğu görüşündedirler.
İbn Kudâme bu görüşe temas etmekte ama kimlere ait olduğundan
bahsetmemektedir.[302]
Hastalara Kur'an Okumak
ve Karşılığında Ücret Almak:
Bu konu bundan sonra
gelecek olan babda müstakil olarak ele alınacaktır.