فِي
بَاب
كَرَاهِيَةِ
الْحَلْفِ
بِالْأَمَانَةِ
5. Emanete Yemin Etmek
Mekruhtur
حَدَّثَنَا
أَحْمَدُ
بْنُ يُونُسَ
حَدَّثَنَا
زُهَيْرٌ
حَدَّثَنَا
الْوَلِيدُ
بْنُ
ثَعْلَبَةَ
الطَّائِيُّ
عَنْ ابْنِ
بُرَيْدَةَ
عَنْ أَبِيهِ قَالَ
قَالَ
رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
مَنْ حَلَفَ
بِالْأَمَانَةِ
فَلَيْسَ
مِنَّا
İbn Büreyde; babasından,
Rasûlullah (s.a.v.)'in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Emanet’e yemin
eden, bizden değildir."
İzah:
Ahmed b. Hanbel, V,
352.
Hadis-i şerif, emanete
yemin etmenin caiz olmadığını göstermektedir.
Hattâbî, bu hadisle
ilgili olarak şöyle der: "Emanete yeminin mekruh oluşu; Allah'ın, sadece
Allah ve sıfatları ile yemin etmeyi emretmiş olmasından dolayı olsa gerektir.
Emanet Allah'ın sıfatlarından değil, sadece emirlerinden bir emir ve
farzlarından biridir. Müslümanlar, emanete yeminden; bunun Allah'ın ismi ve
sıfatları ile bir tutulması olacağından dolayı nehyedilmişlerdir. Ebû Hanîfe ve
arkadaşları; bir kimse Allah'ın emanetine yemin ederim ki derse bu yemindir ve
keffaret gerekir derler. Şafiî ise, bunun yemin olmadığını dolayısıyla
keffaretin gerekmediğini söyler."
Bu ifadelerden; emanete
yemin etmenin haram değil mekruh olduğu ve bu kerahate sebebin, emanetin
Allah'ın isim ve sıfatlarından biri olmayışı anlaşılmaktadır.
Hattâbî, Hanefîlerin
emanete yemini, yemin saydıklarını söyler. Fakat bu Hanefîler arasında ittifak
edilen bir mesele değildir. Hanefî âlimlerinin bu konudaki ifadelen farklıdır.
Bedâi'de şöyle denilir:
"Eğer, "ve emanetillâhi = Allah'ın emanetine yemin ederim ki"
derse; Asıl'da bunun yemin olduğu söylenir. İbn Semâa ise, Ebû Yusuf'tan bunun
yemin olmadığının nakledildiğini bildirir. Tahâ-vî, arkadaşlarımızdan rivayetle
bunun yemin olmadığını söyler. Tahâvî'nin sözünün delili şudur: Allah'ın
emaneti, namaz, oruç ve başkaları gibi kulların ibadet ettikleri Allah'ın
farzlarından bir farzdır. Allah (c.c); "Biz emaneti göklere, yere ve
dağlara arzettik. Onu yüklenmekten kaçındılar..." buyurmuştur.[Ahzâb 72]
Emanete yemin, Allah'ın isminden başka bir şeyle yemin olduğu için yemin
sayılmaz. Asıl'da zikredilenin izahı da şudur: Yemin esnasında Allah'a izafe
edilen emanetle, Allah'ın sıfatı kasdedilir. Nitekim "emîn", Allah'ın
sıfatlarındandır, o da "emanet" kökünden türemiştir. Mutlak olarak
zikredildiğinde, özellikle kasem konusunda, onunla Allah'ın sıfatı murad
edilir."
Görüldüğü gibi AUahın
emanetine edilen yeminin yemin sayılıp sayılmayacağı konusunda Hanefilerden
iki görüş vardır. Kâsânî, Bedâi' adındaki eserinde bu görüşleri ve her birinin
aklî izahını yapmıştır. Asi, İmam Mu-hammed'in Mebsût adındaki kitabıdır.
Zâhiru'r-rivâye eserlerinden birisi olduğu için Hanefî mezhebinde ondaki
görüşler daha esah kabul edilir.
Hz. Nebi (s.a.v.)'in,
"emanete yemin eden bizden değildir" sözündeki, "bizden
değildir" ifadesi; "bizim yolumuza uyanlardan değildir" manasınadır.
Yoksa, "bizim mensub olduğumuz dinden değildir" demek manasına
gelmez. Kâdî şöyle der: "Bizim huyumuzda olanlardan değil, başkalarına benzeyenlerdendir.
Çünkü o, ehl-i kitabın âdetindendir. Herhalde bununla tehdidi
kasdetmiştir."