بَاب
الْقِيَامِ
لِلْجَنَازَةِ
42-43. Cenaze İçin
Ayağa Kalkmak
حَدَّثَنَا
مُسَدَّدٌ
حَدَّثَنَا
سُفْيَانُ
عَنْ
الزُّهْرِيِّ
عَنْ سَالِمٍ
عَنْ أَبِيهِ
عَنْ عَامِرِ
بْنِ
رَبِيعَةَ
يَبْلُغُ
بِهِ
النَّبِيَّ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
إِذَا
رَأَيْتُمْ
الْجَنَازَةَ
فَقُومُوا
لَهَا حَتَّى
تُخَلِّفَكُمْ
أَوْ تُوضَعَ
Amir b. Rabia'dan
(rivayet edilen bir hadisi şerifte) Nebi (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Bir
cenazeyi gördüğünüz zaman, ayağa kalkınız. Sizi (geçip) geride bırakıncaya ya
da yere konuncaya kadar (ayakta durunuz.")
İzah:
Buhari, cenâiz; Müslim,
cenâiz; Tirmizî, cenâiz; Nesaî, cenâiz; İbn Mace, cenâiz; Ahmed b. Hanbel III-
25, 41.
Bu hadis-i şerifte, bir
yerde otururken oradan bir cenazenin geçmekte olduğunu gören kimselerin, hemen
ayağa kaıkmalan ve cenaze yanlarından geçip gidinceye kadar, yahutta onları
geride bırakmadan önce omuzlardan indirilip yere konuncaya kadar, ayakta durmaları
emredilmektedir.
Metinde geçen
"Cenazenin sizi geçip geride bırakması" tabiri mecazdır. Bu sözle
cenazeyi taşıyanlar kasdedilmiştir. Nitekim şu hadis-i şerifler; bu tabirle
kasdedilen kimsenin cenaze olmayıp cenazeyi taşıyan kimseler olduğunu açıkça
ortaya koymaktadır:
1. "Sizin biriniz
bir cenaze gördüğünde onunla gitmek istemezse (cenaze ilerleyip) cenazeden
geri kalana kadar, yahut cenaze (yi götürenler) o kimseyi geride bırakana
kadar, yahut o kimseyi geride bırakmazdan evvel cenaze yere indirilene kadar
kıyam etsin."[Miras Kâmil, Sahih-i Buhari Muhtasarı, IV- 556, Hadis No:
649.]
2. "Biriniz
cenazeyi gördü mü, şayet onun arkasından gitmiyorsa, gördüğü andan itibaren,
geçinceye kadar ayağa kalksın."[Müslim, cenâiz]
3. "Sizden biriniz
bir cenaze namazı kılıp ta cenaze ile gitmezse cenaze kendisinden uzaklaşınca
oturabilir. Eğer cenaze ile giderse o zaman cenaze yere indirilmedikçe
oturmasın."[Tahavi'den naklen Tecrid-i Sarih Tercümesi IV- 56), Birinci
baskı.]
Mevzumuzu teşkil eden
bu hadis-i şerifte otururken yanından bir cenaze geçmekte olduğunu gören bir
kimsenin ayağa kalkmasının meşru olduğu ifade edilmektedir. Ancak bu ayağa
kalkış ölüyü ta'zim için değildir. Ölümün dehşetli ve korkunç bir hadise
olduğunu ortaya koymak içindir.
Hz. İbn Ömer'le İbn
Mes'ud, Ebû Musa el-Eşarî, Ebû Mes'ud el-Bedrî, Kays b. Sa'd, Sehl b. Hanif,
el-Misver b. Mahreme, el-Hasan b. Aliyy, Ka-tade, İbn Şîrîn, en-Nehâî, Şa'bî,
Salim b. Abdullah ve Malikilerden İbn Ha-bib ile İbn Macişun bu görüştedirler.
Delilleri ise, mevzumuzu teşkil eden hadis-i şerifle bir numara sonra
tercümesini sunacağımız hadis-i şeriftir.
İmam Malik (r.a) ile
Ebû Hanife ve Şafiî (r.a) hazretlerine göre cenaze için ayağa kalkmak İslâmın
ilk yıllarında meşru iken, sonradan neshedilmiştir. Delilleri ise, ileride tercümelerini
sunacağımız 3175 ve 3176 numaralı hadis-i şeriflerdir.
Ancak Menhel yazarının
açıklamasına göre, "Bu iki hadis cenaze için ayağa kalkılmasını emreden ve
mevzumuzu teşkil eden hadis-i şerifi ve ben-zerlerinijıeshedebilecek nitelikte
değillerd... Çünkü bu hadislerden 3175 numaralı hadis fiilî bir hadistir.
Bilindiği gibi fiilî hadis, bu ümmete has bir hükmü ihtiva eden kavli bir
hadisi neshedemez. 3176 numaralı hadis-i şerif zayıf olduğundan sahih
hadislerle sabit bir hükmü neshedemez- Her ne kadar İmam Ahmed'in Müsned'inde:
"Hz. Nebi bize cenaze geçerken oturmamızı emretti." diye bir rivayet
varsa da, bu cümle aynı hadisi rivayet eden Müslim'in kitabında bulunmadığı
gibi, Tirmizî'nin rivayetinde ve 3175 numaralı hadiste de yoktur.
Eğer 3176 numaralı
hadisin sahihliğini kabul etsek bile, bu hadisin, kendisiyle çelişen hadisleri
neshettiği söylenemez. Çünkü, bu hadis-i şerifle, kendisine aykırı gibi
görünen hadis-i şeriflerin arasını te'lif etmek mümkündür. Bilindiği gibi,
tearuz halinde bulunan iki hadisin arasını telif mümkün iken, birinin diğerini
neshetmesi düşünülemez. Burada ise, hadislerdeki ayağa kalkmakla ilgili
emirleri nedbe, (mendupluk) oturmakla ilgili emirleri de cevaza hamlederek, bu
hadislerin arasını te'lif etmek mümkündür. Binaenaleyh cenaze için ayağa
kalkmayı neshettiği iddia edilen 3175 numaralı Hz. Ali hadisinde, bizzat
oturmayı emreden sözlü bir ifade bulunmadığından, bu hadisin kendisine aykırı
gibi görünen hadisleri neshettiği söylenemez. Nitekim İmam Nevevî ile İbn Hazm
da bu görüştedirler."
Ancak bilindiği gibi
Cumhur ulema cenaze için ayağa kalkılmasmı emreden hadis-i şeriflerin
neshedildiği görüşündedirler. Kıymetli ilim adamlarımızdan merhum Kâmil Miras
Efendi, Tecrid-i Sarih isimli eserinde, cumhurun bu görüşünün isabetine işaret
ederek, Buhari'nin rivayet ettiği şu hadis-i şerifin bu görüşün isabetine
delalet ettiğini söylüyor: "Makburî demiştir ki: Biz bir cenazede
bulunduk. Ebû Hüreyre (r.a) Mervan'ın elinden tuttu. Cenaze (omuzdan yere)
konulmazdan evvel oturdular. Bunun üzerine Ebû Sa-id el-Hudrî (r.a) geldi.
Mervan'ın elinden tuttu ve -Kalk Vallahi şu adam (Ebû Hüreyre) bilir ki Nebî
(s.a.v.) bizi cenaze omuzdan yere indirilmedikçe oturmaktan nehyederdi- dedi.
Ebû Hüreyre de Said doğru söylüyor, diye tasdik etti.”[Tecrid-i Sarih, IV- 558,
Hadis No. 650.]
Merhum Kâmil Miras daha
sonra şu görüşlere yer veriyor: "İzahı ile meşgul bulunduğumuz 650
numaralı Ebû Said Makbûrî hadisi de cenaze geçerken kıyamın mensuh olduğunu
iddia edenler için müstakil bîr delil olabilir. Tavzih'te deniliyor ki: Ebû
Said Makburî hadisinde bildirildiği üzere Ebû Hüreyre ile Mervan'ın oturmaları
bu cenaze geçerken kıyamın vacib olmadığına pekala bir delildir. Çünkü ashab
arasında kıyam bir adeti cariye olsaydı, bunlar oturmayacaklardı. Yalnız bu
Makburî hadisinde bir cihet hatırlan işgal ediyor ki, Ebû Hüreyre cenaze
geçerken kıyamın mensuh ve ter-kediîerek geride kalmış bir adet olduğuna kani
ise, neden Ebû Saidi Hudrî'-yi: Doğru söylüyorsun diye tasdik etmiştir?
Bu şüpheyi de sarih
Aynî şöyle kaldırıyor: Ebû Hüreyre'nin Ebû Said Hudrî'yi tasdik etmesi, Rasûlü
Ekremin vaktiyle cenaze geçerken oturmaktan nehyettiğini bildiğinden dolayı
doğru söylüyorsun, diye geçmiş zamana aid olan kıyam hükmünü tasdik etmiştir.
Aynı zamanda Ebû Hüreyre, Nebi (a.s)'ın
muahharen oturduğu ve bu oturmaktan nehyin mensuh ve metruk olduğunu da
biliyordu. Bundan dolayı da oturmuştu. Ve belki Ebû Said'in bu itirazına rağmen
kalkmamıştı."[Miras Kâmil, Tecrid-i Sarih IV- 566, 567.]