بَاب
مَا جَاءَ فِي
تَعْلِيمِ
الْفَرَائِضِ
1. Feraiz İlmini
Öğrenmenin Hükmü
حَدَّثَنَا
أَحْمَدُ
بْنُ عَمْروِ
بْنِ السَّرْحِ
أَخْبَرَنَا
ابْنُ وَهْبٍ
حَدَّثَنِي
عَبْدُ
الرَّحْمَنِ
بْنُ زِيَادٍ
عَنْ عَبْدِ
الرَّحْمَنِ
بْنِ رَافِعٍ التَّنُوخِيِّ
عَنْ عَبْدِ
اللَّهِ بْنِ
عَمْرِو بْنِ
الْعَاصِ
أَنَّ
رَسُولَ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
قَالَ
الْعِلْمُ
ثَلَاثَةٌ
وَمَا سِوَى
ذَلِكَ
فَهُوَ
فَضْلٌ آيَةٌ
مُحْكَمَةٌ
أَوْ سُنَّةٌ
قَائِمَةٌ
أَوْ
فَرِيضَةٌ
عَادِلَةٌ
Abdullah b. Amr b.
el-As'dan demiştir ki: Rasûlullah (s.a.v.): (Dini) İlim(lerin aslı) üçtür:
Bunların dışındaki ilim(ler) fazladandır). Muhkem âyet(ler) sabit sünnet (miras
taksiminde) adaletli fariza (ilmi) buyurmuştur.
İzah:
İbn Mâce, mukaddime
Metinde geçen ilm kelimesinin
başında bulunan el takısı Ahd-i zihnî için olduğundan söz konusu ilmin herhangi
bir ilim olmayıp belirli bir ilim olduğuna delâlet eder. Bu bakımdan ulema
buradaki ilimden maksadın dinî ilimler olduğunu söylemişlerdir.
Muhkem âyetlerden
maksat: Konulduğu manaya başkahiçbir ihtimal bulunmadan- açıkça delalet eden ve
nesihe ihtimali olmayan âyet-i kerimelerdir.
Adaletli fariza:
Tabirinin de burada iki manaya ihtimali vardır:
1. Miras taksiminde
kitap ve sünnetin açıkça belirlediği adaletli paylar.
2. Kitap ve sünnetten
ictihad yoluyla çıkartılan paylar. İcma ve kıyas ile belirlenen paylar
demektir. Bu hükümler Kur'ân âyetleriyle hadis-i şeriflerden çıkartıldığı için
esas ve netice itibariyle Kur'ân-ı Kerim'de ve hadis-i şeriflerde açıkça belirtilen
paylar gibi muteberdirler. İşte bu paylar kendilerine itibar edilmesi
cihetiyle Kitap ve Sünnetle sabit olan paylara denk olduklarından bu hadis-i
şerifte kendilerinden fariza-i âdile = denk pay diye bahsedilmiştir.
Hattâbî'nin
açıklamasına göre; ashab-ı kiram, miras konusunda kitap ve sünnetin açıklık
getirmediği mevzularda ihtilafa düştükleri zaman Kur'an-ı Kerim'de ve hadis-i
şeriflerde getirilen açık hükümlere ve İslamın genel mevzuatına uygun yeni
çözüm yolları bulmuşlardır.
İkrime'den rivayet
olunduğuna göre, İbn Abbas anne ve babasıyla kocasını bırakarak ölen bir
kadının mirasının nasıl taksim edileceğini sormak üzere Zeyd b. Sabit'e birini
gönderdi de Zeyd kocaya tüm mirasın yansının verilmesi gerektiğini, kalan malın
da üçte birisinin anneye üçte ikisinin de babaya verileceğini söyledi.
İbn Abbas O'na:
"Bu.hükmü Allah'ın kitabında mı buldun, yoksa kendi içtihadınla mı
verdin?" deyince: "Kendi içtihadımla verdim, anneyi babaya tercih edemeyeceğim
için babaya kalan malın üçte ikisini, anneye de üçte birini verdim"
cevabını verdi. Gerçekten Zeyd burada "Eğer (ölenin) çocuğu yok da ana
babası ona varis oluyorsa, anasına üçte bir düşer."[Nisa 11] âyeti kerimesine
kıyas yapmış kocaya hakkı olan malın yarısını verdikten sonra kalan malı
Kur'ân-ı Kerim'de açıkça zikredildiği şekilde anneye vermiş, babanın Kur'ân-ı
Kerim'de açıklanmayan hissesinin de üçte iki olduğuna hükmetmiştir. Daha sonra
gelen ilim adamlarının hepsi Kur'ân-ı Kerim'in ve hadis-i şerifin ruhuna uygun
buldukları için Hz. Zeyd'in bu içtihadına sarılmışlardır.