بَاب
فِي
الْجَعَائِلِ
فِي
الْغَزْوِ
28. Savaşa Gitmesi
Gereken Bir Kimsenin Kendi Yerine Ücretle Başka Birini Göndermesi
حَدَّثَنَا
إِبْرَاهِيمُ
بْنُ مُوسَى
الرَّازِيُّ
أَخْبَرَنَا
ح و
حَدَّثَنَا
عَمْرُو بْنُ
عُثْمَانَ
حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ
بْنُ حَرْبٍ
الْمَعْنَى
وَأَنَا
لِحَدِيثِهِ
أَتْقَنُ
عَنْ أَبِي
سَلَمَةَ
سُلَيْمَانُ
بْنُ
سُلَيْمٍ
عَنْ يَحْيَى
بْنِ جَابِرٍ
الطَّائِيِّ
عَنْ ابْنِ
أَخِي أَبِي
أَيُّوبَ
الْأَنْصَارِيِّ
عَنْ أَبِي
أَيُّوبَ
أَنَّهُ
سَمِعَ
رَسُولَ اللَّهِ
صَلَّى اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
يَقُولُ
سَتُفْتَحُ
عَلَيْكُمْ
الْأَمْصَارُ
وَسَتَكُونُ جُنُودٌ
مُجَنَّدَةٌ
تُقْطَعُ
عَلَيْكُمْ
فِيهَا
بُعُوثٌ
فَيَكْرَهُ
الرَّجُلُ مِنْكُمْ
الْبَعْثَ
فِيهَا
فَيَتَخَلَّصُ
مِنْ
قَوْمِهِ
ثُمَّ
يَتَصَفَّحُ
الْقَبَائِلَ
يَعْرِضُ
نَفْسَهُ
عَلَيْهِمْ
يَقُولُ مَنْ
أَكْفِيهِ
بَعْثَ كَذَا
مَنْ
أَكْفِيهِ
بَعْثَ كَذَا
أَلَا وَذَلِكَ
الْأَجِيرُ
إِلَى آخِرِ
قَطْرَةٍ
مِنْ دَمِهِ
Ebu Eyyûb (r.a.)'dan
rivayet edildiğine göre, Kendisi Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'i
şöyle buyururken işitmiş: "Yakında birçok şehirler fethedilecek ve
(ülkenizde) büyük topluluklardan oluşan ordular bulunacak sizin bu orduda
askerlik yapmanız emredilecek. Bunun üzerine sizden bir kimse bu orduda
(ücretsiz) asker olmak istemeyerek kavminden kaçacak sonra, "Beni kendi
yerine askerlik yapmam için kiralayacak birisi yok mu?" diye (diğer)
kabileleri dolaşarak kendini onlara arzedecek. Dikkatli olunuz bu (adam)
kanının son damlasına kadar (da çarpışsa yine de) kiralık bir kimseden başka
birisi değildir."
Diğer tahric: Ahmed b.
Hanbel, V, 413.
AÇIKLAMA: Cîle yahut ceâle kelimeleri masdardır ve
ücret,"kira anlamına gelirler. Burada mânâsı, devlet tarafından savaşa
gitmesi kararlaştırılan bir kimsenin, kendi yerine gönderdiği kimse için
ödediği ücrettir.
Hadİs-i şerifte ücretle
savaşa giden bir kimsenin ücretli diğer işçilerden farksız olduğu ve cihad
sevabından en küçük bir nasibi olmadığı ifade edilmektedir. İmam Muhammed'in
es-Siyeru'l-Kebîr'de açıkladığına göre: Bir insanın dünyevi bir menfaat peşinde
koşması iki şekilde olur:
1. Yaptığı işten asıl
maksadı dünyalık elde etmektir.
2. Yaptığı işten asıl
maksadı, sevab kazanmaktır, bunun yanında dünyevi menfaat temin etmek de
ister. Fakat dünyalık temin etmek arzusu asıl maksat değildir. Bir başka
ifadeyle onu savaşa çıkaran yegâne saik, dünyalık temin etme arzusu değil,
sevap kazanma arzusudur. Fakat sevap kazanma arzusu yanında dünyalık temin etme
arzusu da vardır.
Birinci kısımda
zikredildiği gibi sadece dünyevi maksatlarla savaşa giren kimselerin cihad
sevabından hiçbir nasibi yoktur. Fakat ikinci kısımda açıklandığı şekilde esas
maksatları cihad sevabı kazanmak olduğu halde bunun yanında menfaat elde etmek
arzusunu da taşıyan kimseler tam bir cihad sevabına erişemezlerse de cihaddan
ihlasları nisbetinde mükâfatlarını alırlar. Nitekim âyet-i kerimede;
"Rabbinizin lütuf ve keremini aramanızda sizin için bir günah
yoktur..."[Bakara 198] buyurulmuştur. Hanefi ulemasından İbn Melek de bu
hadisi açıklarken bu esastan hareket etmiştir. Bu mevzuda Aliyyü'1-kâri özetle
şunları söylüyor: "Cihad karşılığında ücret almanın caiz olup olmaması
meselesinde ulema ihtilaf etmiştir. İmam Zühri ile îmam Malik ve Hanefi uleması
bunu caiz görmüşlerse de ulemâdan bir cemaat buna asla cevaz vermemişlerdir.
İmam Şafiî de aynı şekilde ücret karşılığında cihad etmenin caiz olmadığını ve
ücret karşılığında cihada çıkan bir mücâhidin aldığı ücreti sahibine reddetmesi
gerektiğim söylemiştir.
İbn Battâl'ın
açıklamasına göre bir kimsenin sevab kazanmak maksadıyla mücâhidlere maildi yardımda
bulunmasının caiz olduğunda ittifak olmakla birlikte bir kimsenin ücret
karşılığında savaşa çıkmasının caiz olup olmaması meselesi ulema arasında
ihtilaflıdır. İmam Mâlik'e göre bir kimsenin ücret karşılığında savaşa çıkması
veya atını bir mücâhide kiraya vermesi mekruh olduğu gibi yine bir kimsenin
düşman kalesine baskın yapıp onu ele geçirmek için ücret alması da mekruhtur.
İmam Ebû Hanife (r.a.) de; Cihad işleri için harb halinde beytü'l mal'den, ya
da servet sahiplerinden ücret almanın bir mücâhid için mekruh olduğunu ancak,
İslam ordusunda kuvvetin azalması, beytülmâlde mücâhidleri idare edecek maddi
imkânın tükenmesi gibi hallerde mücâhidlere sarfedilmek üzere halkdan para
toplamak caizdir. Ancak bu paranın cihad ücreti adıyla toplanmış olmaması
gerekir diyor.
İmam Şafiî'ye göre ise,
ücret karşılığında cihad etmek asla caiz değildir. Ancak devlet başkanı cihada
sarf etmek için halktan maddi yardım toplayabilir. Başkasının bu maksatla
yardım toplaması caiz değildir. Çünkü cihad farz-ı kifâyedir. Ücret
karşılığında farz eda edilemez.
Bu mevzuda Hafız İbn
Hacer de şunları söylüyor:
Bir mücâhid savaşta iki
şekilde bulunur: Ya ücret karşılığında savaşın dışında herhangi bir hizmeti yapar
ya da ücret karşılığında düşmanla savaşır. Birinci halde bulunan kimse yaptığı
hizmetten dolayı ganimetten bir pay alamaz. İmam Evzâî ile İmam Ahmed ve İshak
bu görüştedirler. Ulemanın pek çoğuna göre ise, bu kimsenin ganimetten pay
almak hakkı vardır. Aynen diğer mücâhidler gibi ganimetten pay alır.
İmam Sevrî'ye göre ise,
ücretle savaşa giden bir kimse düşmanla bilfiil savaşırsa, ganimetten pay
almaya hak kazanır. Fakat cephede savaşın dışındaki hizmetlerinden dolayı
ganimetlerden pay alamaz.
Mâliki uletnasıyla
Hanefi ulemasına göre bu kiralık kimse sadece düşmanla savaşmak üzere
kiralanmış olsa, yine de savaşta elde edilen ganimetlerden bir pay elde
edemez. Fakat ulemanın ekseriyetine göre bu kimse ganimetten pay alır.
Delilleri ise, Müslim'in rivayet ettiği Rasûl-i Ekrem'in, Talha b.
Ubeydillah'ın hizmetçisi Hz. Seleme'ye ganimetlerden hisse verdiğini ifade eden
hadistir.[bk. Müslim, cihâd]
İmam Ahmed'e göre eğer
bir adam veya bir kavmi devlet reisi ya da temsilcisi savaşmak üzere kiralamışsa
o kimse sadece savaşmak üzere anlaştığı ücreti alır. Ganimetten bir pay alamaz.
İmam Şafiî'ye göre ise,
bu hüküm üzerine cihad farz olmamış kimseler için geçerlidir. Bulûğ çağına
ermiş mükellef kimseler harp sahasına vardıkları zaman düşmanla savaşmak üzerlerine
borç olur. Bu sebeple üzerinde anlaştıkları ücreti alma hakkını kaybederler.
Fakat ganimetten pay almaya hak kazanırlar.