DEVAM: Allah'ın Dinini
Yaymak İçin Savaşan Kimse
حَدَّثَنَا
مُسْلِمُ
بْنُ حَاتِمٍ
الْأَنْصَارِيُّ
حَدَّثَنَا
عَبْدُ
الرَّحْمَنِ
بْنُ
مَهْدِيٍّ
حَدَّثَنَا
مُحَمَّدُ بْنُ
أَبِي
الْوَضَّاحِ
عَنْ
الْعَلَاءِ
بْنِ عَبْدِ
اللَّهِ بْنِ
رَافِعٍ عَنْ
حَنَانِ بْنِ
خَارِجَةَ
عَنْ عَبْدِ
اللَّهِ بْنِ
عَمْرٍو قَالَ
قَالَ عَبْدُ
اللَّهِ بْنُ
عَمْرٍو يَا
رَسُولَ
اللَّهِ
أَخْبِرْنِي
عَنْ
الْجِهَادِ
وَالْغَزْوِ
فَقَالَ يَا
عَبْدَ
اللَّهِ بْنَ
عَمْرٍو إِنْ
قَاتَلْتَ
صَابِرًا مُحْتَسِبًا
بَعَثَكَ
اللَّهُ
صَابِرًا
مُحْتَسِبًا
وَإِنْ
قَاتَلْتَ
مُرَائِيًا
مُكَاثِرًا
بَعَثَكَ
اللَّهُ
مُرَائِيًا
مُكَاثِرًا
يَا عَبْدَ
اللَّهِ بْنَ
عَمْرٍو
عَلَى أَيِّ حَالٍ
قَاتَلْتَ
أَوْ
قُتِلْتَ
بَعَثَكَ اللَّهُ
عَلَى تِلْكَ
الْحَالِ
Abdullah b. Amr'den;
demiştir ki: Abdullah b. Amr; Ey Allah'ın Rasûlü bana cihadı anlat dedi. (Hz.
Nebi'de); "Ey Abdullah b. Amr! Eğer sen sabrederek ve sevabını sadece
Allah'dan bekleyerek savaşırsan, Allah da seni sabreden ve (yaptığı savaşın
sevabını sadece Allah'dan) uman (bir kişi) olarak diriltir. Eğer gösteriş için
(ya da mal) çokluğuyla övünmek için savaşırsan, Allah seni gösterişçi ve (mal)
çokluğuyla övünen (bir kimse) olarak diriltir. Ey Abdullah b. Amr, hangi hal
üzere savaşırsan Allah da seni o hal üzere diriltir" buyurdu.
İzah:
Beyhakî,
es-Sünemı'l-kübrâ, IX, 168.
Tekâsür: Çokluk
kuruntusu, gururu, iddiası manalarına gelir. "Biz çoğuz", "hayır biz çoğuz" diye insanların
birbirleriyle çokluk yarışı yapmaları, çokluk sevdası veya çokluk izharı ile
tefâhur etmeleridir ki, genellikle dünya ehlinin kapılıp aldandığı bir gurur
halidir.
Mevzumuzu teşkil eden
hadis-i şerifte bu kelimeyle kasdedilen mânâ ise, "savaşa katılan bir
kimsenin savaştan elde edeceği mal, şöhret, ün, şan gibi cihadın ruhuna aykırı
olan dünyevi zenginliklerle övünerek başkalarına üstünlük taslamasıdır.
Nitekim Allah Teâlâ ve tekaddes hazretleri; "Bilin ki dünya hayatı bir
oyun, eğlence, süs, kendi aranızda (birbirinize karşı) övünme, mal ve evlat
çoğaltma yansıdır."[Hadîd 20] Ve "Çoklukla övünmek sizi
oyaladı.”[Tekâsür 1] mealindeki ayet-i kerimelerinde insanların mal ve evlat
çokluğuna düşkünlüklerinin kendilerini nasıl oyalayıp felâkete sürüklediğine
dikkatler çekilmiştir.
Harpten elde edeceği
dünyevi ganimetlerle başkalarına üstünlük sağlamak maksadıyla veya şan ve
şeref ümidiyle savaşan kimselerin âhirette savaşa hangi maksatlarla
girdiklerinin ortaya çıkacağı gibi ihlasla savaşanların da itilasının olanca
açıklığıyla ortaya döküleceği çok veciz bir şekilde ifade edilmiştir. Nitekim
bir hadis-i şerifte de; "Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz, nasıl ölürseniz
öyle hasredilirsiniz" buyurularak bu manaya işaret edilmiştir. Metinde
geçen; "Eğer sen sabrederek ve sevabını sadece Allah'dan bekleyerek
savaşırsan" anlamındaki şart cümlesinde geçen "sabredici" ve
"sevabını sadece Allah'dan bekleyen" kelimelerinin cevap cümlesinde
nekre olarak zikredilmeleri bu vasıflarla harbe giren kimselere kıyamet gününde
verilecek sevabın mikdannın hesaplanamayacak kadar çok, Allah'dan başka
kimsenin bilemeyeceği kadar fazla olduğunu ifade etmek içindir. Gösteriş için
veya benzeri duyguların şevkiyle savaşa giren kimselerin ellerine savaştan bir
sevabın geçip geçmemesi meselesini 2515-2516 numaralı hadislerin şerhinde
açıklamış bulunmaktayız.