بَاب
فِي رُكُوبِ
الْبَحْرِ
فِي
الْغَزْوِ
9. Deniz Araçlarına
Binerek Savaşa Gitmek
حَدَّثَنَا
سَعِيدُ بْنُ
مَنْصُورٍ
حَدَّثَنَا
إِسْمَعِيلُ
بْنُ
زَكَرِيَّا
عَنْ مُطَرِّفٍ
عَنْ بِشْرٍ
أَبِي عَبْدِ
اللَّهِ عَنْ
بَشِيرِ بْنِ
مُسْلِمٍ
عَنْ عَبْدِ
اللَّهِ بْنِ
عَمْرٍو
قَالَ قَالَ رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ وَسَلَّمَ
لَا يَرْكَبُ
الْبَحْرَ
إِلَّا حَاجٌّ
أَوْ
مُعْتَمِرٌ
أَوْ غَازٍ
فِي سَبِيلِ
اللَّهِ
فَإِنَّ
تَحْتَ
الْبَحْرِ
نَارًا
وَتَحْتَ
النَّارِ
بَحْرًا
Abdullah b. Amr (r.a.),
Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu, demiştir: "Hacca gidecek veya umre
yapacak olan kimse ile Allah yolunda savaşacak olan kimsenin dışında hiçbir
kimse deniz nakliye araçlarına binemez. Çünkü denizin altında ateş, ateşin
altında da deniz vardır."
İzah:
Kütübi Sitte içinde
sadece Ebû Dâvud rivayet etmiştir.
Bu hadis-i şerif
"Deniz yolundan başka bir yolla hacca gitme imkanı bulunmayan bir kimsenin
haccı terkedebileceğini" söyleyen kimseler aleyhine bir delildir. Çünkü
hadis-i şerif, Allah yolunda cihad edecek ya da hac veya umre yapacak olan
kimselerin bu gayelerine erişebilmek için her halükârda deniz yolculuğu
yapabileceklerini açıkça ifade etmektedir.
Binaenaleyh Hanefi
ulemasından Ebu'l-Leys es-Semerkandî'nin de dediği gibi, hacca gitmek için deniz
yolculuğundan başka çaresi olmayan bir kimseye denizin genellikle tehlikelerden
emin olması halinde deniz yoluyla hacca gitmesi farz olur. Fakat denizde böyle
bir emniyetin bulunmaması halinde ise, o kimse hacca gidip gitmemekte
serbesttir.[bk. el-Azîmâbâdî, Avnü'l-ma'bud, VII, 166.] Zamanımızda ise deniz
yolculuklarının tam bir güven içinde yapıldığı bilinen bir gerçektir. Hanefi
ulemâsından Aynî'nin Ebu Ömer'den naklettiğine göre denizin çalkantılı olması
halinde deniz yoluyla hacca gitmenin vâcib olmadığında görüş birliği vardır.
Hadis ulemâsından Hattabî de bu mevzuda şunları söylemiştir:
"Hacca gitmek
için, deniz yolunu takibetmekten başka bir yolu bulunmayan kimselerin hac
farizasını yerine getirebilmek için deniz yoluyla hacca gitmeleri üzerlerine
farz olur. Hadis-i şeriften anlaşılan mânâ budur. Fıkıh ulemasından pek çok
kimseler de bu görüştedirler. İmam ŞâfİÎ (r.a.) ise, bu görüşe katılmamıştır.
Metinde geçen; "Denizin altında ateş, ateşin altında da deniz vardır"
cümlesi bazılarına göre zahiri mânâsına hamledilerek denizlerin altının
gerçekten ateşle kaplı olduğu ve ateşin altında da yine denizlerin bulunduğu
kabul edilmiştir. Hattâbî ise, bu cümleyi te'vil ederek "bu cümle deniz
yolculuğunun korku ve tehlikelerle dolu olduğunu, deniz yolculuğu yapan
kimselerin helak olma tehlikesiyle her an karşı karşıya bulunduğunu ifade
etmektedir" demiştir. Bugün deniz altı sıcak suları bilinmektedir.
Hafız el-Münziri bu
hadisin senedinde izdırab bulunduğunu çünkü bir başka rivayette bu hadisin
Beşir b. Müslim'e doğrudan doğruya Abdullah b. Amr vasıtasıyla değil de ismi
ve kimliği meçhul bir şahıs tarafından ulaştırıldığını ifade etmektedir.
Musannif Ebu Davud bu hadisin senedinde bulunan ravilerin kimliklerinin meçhul
olduğunu ifade ederken et-Tarihu'I-Kebirde hadisi rivayet eden Buhari ve
Hattâbî de hadisîn senedinin zayıf olduğunu söylemişlerdir.